February 10, 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

February 10, 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Şubat 1937 sm — AEŞAM Tiyatroya Dair Fıkralar Sanatkâr her temsilde güzel olmalıdır Bir piyeste tek satırlık rol için yeğ aktör tecrübe edilmis. Anri Düvermnua şu fıkrayı anlatır- ü — Bir eserim sahneye konuyor... Ben heyecan içindeyim... Titriyorum. Titreye titreye sahneye giriyorum. Kârşıma, eserimin belli başlı kahra- manı geliyor. Bana balap gülüyor; «Nedir bu halin?.. Benden örnek alsa- nâl.. Bak ben korkuyor mıyım?..» Ben Bu sözler üzerine yutkunuyo- Tüm, içimden diyorum ki: «Eğer haki- kâten sanatkâr olsaydın, görürdün, anlardın ve korkardın!..» Perde açılıyor. Oyun başlıyor. Kork- mamakla övünen artist sahneye çıki- yor. Söze başlıyor. Arsa müellifin yaz- dıklarını değil, aklına geleni söylü- yor, söylüyor ve neden sonra rolü ha- tirliyor ve Düvemuanın yazdıklarını #öylemeğe başlıyor. Perde kapandıktan sonra müellifin yanına koşuyor: — Nasıl, diyor, ben size korkmam demedim mi?, Korkmam, yalnız bö Şım döner; sık sık başım döner. Evve- lâ yazdıklarınızı toparlıyamadım, ak- hma gelen başka bir rolü söyledim, derken sizin sözlerinizi hatırladım, olup bitti. Ben her zaman işin içinden çıkarım!., Anri Düvernua bü sanatkârın ismi- nl yazmıyor. Bizim öperetçilerin kulak- ları çınlasın! ... Röne Foşua anlatıyor: — Eglon oynanacaktı, Bana da bir rol vermişlerdi. Provada sesimi duyan Röostan, yazısından başını kaldırdı; «Sesiniz güzel: dedi, Sara Bernar ba- şıni salladı: cırlak. Kamçı gibi şaklıyor.» Ben boynumu büktüm, ne kadar çalışsam gene de cırlıyordum, Bunun üzerine bana tek bir mısralık bir rol verdiler, Tek satırı derhal ezberledim. Rejisör: Bravo, dedi, bu sahneyi tekrar ede- limiz Ben şaşaladım. Tek satır için bir sahne tekrar edilir miydi?.. Tek- rar ettik. Ben rolümü su gibi biliyor- dum tabit, tek satır aklımdaydı. Perdenin halka açıldığı gece, kulis arasında durmuş tek satırı mırıldanı- yordum. Yanıma ihtiyar bir rejisör geldi: «Rolüne dikkat et» dedi. Omuz silklim: «Nesine dikkat edeyim, tek satır söyliyeceğim, nasıl olsa söyle- rms ihtiyar rejisör gülümsedi: <Ma- Tüm dedi, ama hafıza, ezberlemek kâ- fi değildir. Bu tek satırda tecrübe et- tiğimiz aktörlerin siz yedincisisiniz..> Türk tiyatrosuna yeni intisap eden ve edeceklerin kulakları çınlasın! ... Kral Ödip oynanıyor, Çar 1 inci 'Aleksandir locada, o zaman dünyala- rı titreten 1 inci Napolyonun yanında oturuyor. Sahnede de eserin meşhur bir sözü geçiyor: «Fena değil, ama fazla | Ş€4i9 TN ii Şehir Hyatrosunun gece manzarası — Büyük adam dostluğu Allahın bir iütfudur! Bu mısra aktorün ağzından çıkar çıkmaz 1 inci Aleksandır Napolyona sokuluyor, sıkı sıkı kolunu tutuyor... Çarı bir anda imparatora yaklaştı- Tan sebep sadece bu söz değildir. Bu sözü sanatkârın tekrarlamasını, söy- lemesini bilmesidir. Bunun için: Fe- na eser yok, fena aktör var! derler, ... Almanya imparatoru 2 nci Vilhelm, tiyatrosundaki kadın sanatkârlardan birine yüz vermiş. Yüz bulan aktris de bir gece saraya gelmiş, Vilhelm oda- sında çalışırken, uşağı eşikte görün- müş ve haber vermiş; — Geldi. İmparator başını kaldırmadan: — Beklesin! demiş. Bir saat sonra uşak gene eşikte durmuş: — Bekliyor, Vilhelm gene başını kaldırmadan emretmiş: — Soyunsun! Bir, iki, üç saat dalia geçmiş. Uşak bir kere daha eşikte görünmüş, İmpa- rator hiç istifini bozmadan: — Gitsin! demiş. Sahnede dikiş tutturamıyanların kulakları çınlasın! ... Aleksandır Dümanın oğlu anlatı- yor: — Sosyete düşkünleri eserimin iki yüz ellinci temsili idi, Jimnaş tiyatrosuna girdim...Ta geride bir locaya oturdüm, Oyunu seyrettim, Son perde kapanınca, baş rolü oynıyan kadın sanatkârın oda- sına koştum, elini sıktım; 'Tebrik ede- rim, dedim, ilk gece nasıl oynadınız- sa bu gece de aynen öyle oynadınız. İki yüz ellinci gece, ilk geceki gibi duygulu ve heyecanlıydınız. Halbuki bu gece de pazar gecesi, tiyatroyu dol- duran haik tiyatrodan anlamıyan bir halktı ... Sanatkâr yüzüme hayretle baktı ve dedi ki: — Seyirel ne olursa olsun, sanatkâr ilk gece nasıl öynadise, son gece de öyle oynar. Kalabalık arasında tiyat- roğan anlıyan muhakkak bir kişi var- dır, o bir kişinin zevkini bozmamak Jâzımdır. Meselâ bu gece siz vardınız... — Ya ben olmasaydım? ” — Ben vardım yal. Bu fıkrayı okurken aklıma bir ah- babımın sözü geldi. Bana demişti ki: İstanbulda Unutulan adamı seyret- timdi. Sonra ayni oyunu, Anadolu- nun küçük bir şehrinde gene seyret- tim. Cahide İstanbulda, ilk temsilde nasıl heyecanlı ve ağlıyarak oynadise, oradâ ayni duygu ve heyecanla oyna» dı, Cahidenin bu meziyetini teslim et | mek gerektir. ss Ertuğrul Muhsin der ki: — Bir ressam, bir muharrir, bir mu- sikişinas her sefer güzel yaratmak mecburiyetinde değildir. Sinanın Sü- leymaniyesi, Bethovenin bir sonatı, Vinçinin jokandu, şairin bir berceste mısrai sanatkâr * olduklarına kâfi delildir. Halbuki sahne sanatkâr böyle:değildir. O arkasında eser bi- Takmaz. Bumun için sahne sanatkârı her temsilde güzel olmalıdır. İzmir (Akşam) — İzmir atlı spor kitbü, parti spor koluna bağlandıktan son- Ya gençlerimiz arasında daha büyük bir alâka ile karşılanmıştır. Civeti askeri- yenin verdiği binek atlarından istifade ederek manej yerinde çalışan gençleri- miz, hergün muayyen saatlerde manejeçıkmaktadırlar, Klüp mensupları, yar kında civar köylere seyahatler tertip edeceklerdir. Yukarıda Küp üyelerin den bir grup görünüyor. Tiyatro Mektebi Kaydedilmek istiyen talebe mart sonuna kadar müracaat edebilir Geçen gün, İstanbul Şehir tiyatro- sunda, yüksek tedrisat genel direktö- rü Cevad, Kültür bakanlığı ispektörü Reşad Nuri, Şehir tiyatrosu rejisörü Er- tuğrul Muhsin, Ankara tiyatro mekte- bine yazılacak olan talebeleri imtihan ettiler, Tiyatro mektebine kaydedilmek Üze- Te müracaat eden yirmi sekiz erkek ve beş kızdı. Bunlardan üç tanesi belli baş- Yı aile kızlarımızdandır, Ecnebi dil de bilyorlar, Ankarada da, tiyatro mektebine kay- dedilmek üzere tanınmış âile kızlarımız müracaat etmişlerdi. Onların da imti- hanları pâzartesi günü Ankarada ya» pıldı. Mektebe kayıd müddeti mart sonuna kadar temdid edilmiştir. | | | | «İttihad ve Terakki » nin son devirlerinde suikasdlar ve entrikalar Cemiyet nasıl battı? Teçeddüd fırkası * niçin doğdu, nasıl dağıldı ? Telrika NO, İlmin Yazan: Mustafa Ragıb Hacı Adil bey söze başladı, raporu parlak kelimelerle methediyordu Vaktile meclisi mebusanda en kuy- vetli muhalefet hücumlarile karşılaşan Hacı Adil bey, bu kabil Içtimalarda en zayıf ve çürük bir mevzuun bile müda- faası tekniğine pek iyi vakıf. Hatip münhasıran, iaşe bahsi ve teşkil edileni şirketler etrafında söz söylemenin doğ” ru olmadığını takdir ediyordu: O, ra» pordaki her bahse temas edecek, ans cak en kuvvetli müdafaalarını iaşe İş« lerine hasredecekti. HACI ADİL BEY, DEVLETİN HARBE GİRMESİNİ MÜDAFAA EDİYOR. Hacı Adil bey, «merkezi umumüş nini Ye hükümetin icraatını müdafaa et- mek için hâdiselerin rapordaki kaydi sırasını gözönünde tutarak söze baş“ Hatib, devletin harbe girmesindeki sebeplerin çok zaruri olduğunu, bil“ hassa bu zarurelin Almanya ve Avus- turyanın ittifakına girmek şeklinde tebarüz ettiğini göstermek için son yarım asrın tarihini hulâsa etti. Hacı Adil bey, Osmanlı devletine en büyük düşmanlığın çarlık Rusyasından gel- diğini, 93 Rus - Osmanlı seferinde Rus ordusunun nasıl İstanbula girmek üzere bulunduğunu, Boğazlara ve do- layısile Akdenize inmek istiyen Rus- ya imparatorluğuna müttefikleri İn- giltere ve Fransanın İstanbulu vas- dettiklerini kaydettikten sonra meş- rutiyelin ilânını müleakıb «İttihad ve Terakki» hükümetlerinin bilhassa İn- giltere ile uyuşmak için büyük gayret- ler sarfettiklerini, Osmanlı - İngilte- re mukarenetini tesis etmek maksadi- le meşrutiyetin ilk günlerinde İngil- tere lehine hasıl olan cereyanın Lon- | dra kabinesince nazarı dikkate alın- madığını, Londraya giden mebuslar- dan ye hükümet ricalinden mürekkeb heyellerin bu yolda hiç bir fayda elde edemediklerini söyledi. Hacı Adil bey, hâdiseleri bu man- tıkla hulâsa ettikten sonra Rus çarlı- ğının dostluğunu feda edemiyen müt- tefiklerinin meşrutiyetin ilânından evvel Revalde Osmanlı vatanımı par- çalamağa karar verdiklerini, Balkan muharebesi aleyhimize neticelendiği halde gene bu devletlerin bize ver- dikleri vaitlerini tutmıyarak harp- ten evvelki statükoyu muhafaza etme- | diklerini, buna mukabil, Hicaz, Suri- ye, Irak gibi Arap vilâyetlerinin biz- den ayrılmaları için halkı devlet aley- hine harekete sevkettiklerini hikâye etti ve devletin kurtuluşu için Osman- lı toprakları üzerinde hiç bir gözü ol- mıyan Almanya ve Avusturya - Ma- caristan ile mukadderatımızı bağla- maktan başka çare bulunmadığını, develetin coğrafi vaziyeti itibarile bi- taraf kalmağa imkân bulunmadığını anlattı. HATİP, RAPORU METH İÇİN PAR: LAK KELİMELER KULLANILIYOR... Hatip, bu bahsi kapatmak için «ni- hai zafer» in müttefiklerle beraber el- de edileceğinden hiç şüphe etmek ca- iz olmadığını ısrarla temin etti, Hacı Adil bey, bu noktaya işret elmekle vatanın bir kısmının istilâ altına gir- mesinden ve cephelerde büyük bir muvaffakıyet elde edilmemesinden doğan endişeleri dağıtmak istiyor, mu- rahhaslara, dolayısile halka harbin akı- beti için emniyet telkin ederek hükü- metin halktan mukavemet ve metanet beklediği kanaatini telkin etmek isti- yordu. Hatip, raporun harbe girmemize taallük eden bahisleri hikâye eden fıkralarına işaret ederken, «gayet za- rurt ve hayati esbap ve avamilden do- gan vaziyeti siyasiyeyi> nakleden cüm- lelerin kuvvetli bir mantıkla izah edil- diğini söyledi ve her birini bir «eseri caz» ve «şaheser» gibi tabirlerle tav- sif etti Hacı Adil bey, vakitsiz ve hazırlık- sız ölerak harbe düşünce ve tenkidlerin de yersiz oldu- guna işaret ederek Karadeniz hadist- sinin bütün mesuliyetini, Karadeniz deki çarlık filosuna yükletti, Mürahhaslar, kongrenin bu müda- ye Terakki» nin harp siyasetini ve Kara Kemal beyi göklere çıkaran Hacı Adli bey faa hatibinin bu bahsi bu kadar uzun uzadıya kurcalamasını lüzumsuz gö- rüyorlardı. Çünkü bütün «İttihad ve Terakki> mensupları harbe girmemi» zin sebeplerini araştırmanın artık ta- rihe mal olduğunu, muvaffakıyet elde edilinciye kadar harbe devam etme- nin zaruretini herkesin takdir ettiğini biliyorlar, ancak kongre münakaşasile ıslahı mümkün olan mesele ve hâdise- ler üzerinde Hacı Adil beyin söyliye- ceği sözleri daha büyük bir ehemmi- yetle bekliyorlardı. Hac: Adil bey, Mekke şerifi Hüseyi- nin da isyanı hadisesine - raporun haricinde tafsliât vermekten çekin- mek üzere - hafifçe temas etti ve Şe- rifin yapmak islediği fenalıkların pek yakında bertaraf edileceğini te- nin etti, KARA KEMALİN İŞ BAŞINA GETİ- RİLMESİ PEK YERİNDE İMİŞ! «İttihad ve Terakki> nin eski kâti- bi umumisi, şimdi bütün kongrenin şüpheli, acı bir hisle ve endişe fe kar- şıladığı bir mevzua gelmişti: İaşe bah- si, Hacı Adil bey, seferberliğin ilânı, hele harbe girişmezden sonra İstan- bulun un tedarik etmek için ne ka- dar sıkıntılı vaziyetlerde kaldığını, şehremanetinin yaptığı teşebbüslerin büyük faydalar vermediğini, vesait bulunamadığı için İstanbula buğday ve un getirtilemediğini, nihayet İs- tanbulun bazı zamanlar ancak iki üç günlük un bulunmesı gibi çok tehli- keli zamanlar geçirdiğini, bu suretle «İttihad ve Terakki> nin iaşe işinö müdahaleye karar verdiğini ve bu işin başına Kara Kemâl beyin getirilme. sile pek isabetli bir hareketle bulun- duğunu ispata çalıştı. Hacı Adil bey Karna Kemal beyle ârkadaşlarının yaptıkları teşkilât ile «sivil halka taallük eden İaşe umüru- pun akıllara hayret verecek bir inti- zamla idâre ve inşe buhranının kö- künden halledildiğini: uzun uzadıya anlatmak suretile tantanalı bir med- hiye eedbiyatı yaptı!. Hacı Adil bey, Kara Kemal beyin yalmz İstanbulun iaşe işini tanzim et- mekle kalmadığını, hem müstahsiln hem de müstehlikin menfaatlerine uy- gun olacak ticari muvazeneler temin ettiğini, şimdiye kadar 'Türk ve Müs- lüman unsurların ticari ve iktisadi sahalardan uzak yaşadıkları halde yalnız buğday ve un için değil, halk kın pek muhtac olduğu şeker, gaz, bulgur, pirinç, zeytin, fasulve gibi 20- ruri maddeleri de temin eden Milf mahsulât, Kantariye gibi şirketler te- essüs etmekle «milli iktisad» m teme- lini attığını, bu şirketlerin temin ede- cekleri kârlardan «İttihad ve “Terak- kiz hin ve bu isin basında bulunanla rın şahsi hiç bir menfaat elde etmek düşünce ve hursile hareket etmedikles rini anlattı. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: