11 Mart 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

11 Mart 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ii Mart 1837 Arjantin, yanın en zengin memle- ARŞAM keti ve cenubi Amerikanın önderidir Arjantin, buğdayları, yünleri, mısırlarile dünya piyasasına İngiltere, Tökabete girişmişlerdir. de sekseni limanlarından ihrac edilir. Arjantin “ “Arjantin, Birleşik Amerika ve Brezilyaya nisbetle gerek nüfus ve gerek arazi bakımın- dan daha küçük bir memlekettir. 13,000,000 nüfusunun yarısı Buenos Aires ve civarın da yaşar, Fakat son senelerde siyasi nüfü- zu o kadar artmıştır ki âdeta büyük der- letler sırasına girmiş addedilebilir. Arjanti- nin dostluğunu kazanmak için Amerika, Almanya ve İtalya âmansız bir Çünkü Arjantin, dünya buğdayının üçte birini ihrac eder, dünya yününün dörtte biri ve mısırın yüz- Buenos Ayres sokaklarında mayo İle gezenler nos» yani Ilman adamları lâkabını veriyorlar. Fakat ayni zamanda de- Uruguay İle Bolivin arasındaki Şa- | hilden Pampas namı verilen ovalarda ko muharebesini o, Gurdurtmuştur. Geçen sene Cemiyeti Akvamdan Ha- böşistanın atılmasına muhalefet eden ilk devlet Arjantin olmuştur. Geçen yaz İspanya nezdinde harbin durdu- Tulması için ilk teşebbüsü de o, yaptı. Bir kaç halta evvel Arjantin hariciye nazırı doktor Lamas Cemiyeti Akvam rejsliğine seçildi. 1936 senesi Nobel sulh mükâfatını gene bü memleketin hariciye nazırı doktor Lamas kazan- dı. Bu beynelmilel faaliyet, Arjanti- nin dünyanın sayılı devletleri arasına girmek hususunda ne kadar ileri git- miş olduğunu pek âlâ ispat eder. TARİHİ PEK YENİDİR Arjantinin tarihi pek yenidir, Ame- rikan cumhuriyetlerinin en yenisidir. Elli senelik bir kanlı ihtilâl devresin- den sonra ancak 1862 senesinde müs- takil bir devlet olarak ortaya çıkabil- di. Bugün Arjantin cumhuriyetini teşkil öden arazi Üç grup İspanyol fatihi tarafından kolonize edilmiştir. Bunlar yerli kızıl derililerle olduğu kadar arâlarında da amansız bir su- | rette boğuştular. Bu dahili harpler neticesirde Arjantindo İspanyol tacı- na bağlı üç naibi kraliyet teşkil edil- mişti. Bundan 127 sene evvel Buenos Aires İspanyanın hâkimiyetini redde- derek o civarda kâin bütün halkı ida- resi altına zorla aldı. Bugüne kadar bü kuvvetli ilhakın tesirleri hissedil- mektedir. Saf Kastil ve Aragn kanından olan Buenos Alresliler kendilerine <porte- yaşıyanlar kendilerine «criollos> na- mını vermekle iftihar ederler. Buenos Airesliler gibi erlolloslar da Arjantini vücude getirdiklerini iddia ederler. Criolloslara göre mağlöb Hint kabi- leleri kadınlarının koyunlarında bü- yüyen esmer tenli Goşdlâr Avrupa medeniyeti yerleşirken Hintlileri zapt ve rapt altına almakla, sonra İspan- yol fatihlerini mağlüb eden Milsleri teşkil etmekle ve nihayet müstakil kalmak istiyen Buenos Airesi federas- yana iştirake mecbur etmekle bugün- kü Arjantini yaratmışlardır. UZUN BİR ŞERİD PARÇASI Şimalde Bolivia hududundan ce- nupta Horn burnuna uzanan Arjan- tin arazisi 2.000 mil uzunluğunda bir yer işgal etmekle beraber şarktan gar- be genişliği o kadar dardır ki cenubi Amerika, kıtasının ancak yedide biri- ni işgal etmekte ve cenubi Amerika nüfusunun ancak yedide birine ma- lik bulunmaktadır, Fakat buna rağ- men bütün cenubi Amerikanın yarı ticaretini yapmakta, yar otomobil ve telefonlarına malik bulunmakta, cenubi Amerika-kâğıt sarfiyatınm yarısını istihlâk etmekte, tren Yolcu- larının ve yükünün yarısını taşımak- tadir, Ayni zamanda maarif için bü- tün diğer cenubi Amerika cumhuri- yetlerinin sarfettikleri yekünden faz- Memleket Pampas ismini alan son- suz münbit ovalardan Ye nüfusun 4 hâkimdir,büyük devletler dostluğunu kaz | | i anmağa çalışıyorlar milyonunu ihtiva eden Buenos Aires- ten ibarettir, Memleketin bütün servetini fışkır- dığı Pampaslârda tek bir şehre tesa- Güf edemezsiniz. Milyonlarca koyu- nun otladığı bu yeşil ovalarda her yirmi beş otu kilometrede ufukta bir ağaç grubu görürsünüz. İşte bu, mu- azzam çiflik sahiplerinin malikânele- ridir. Dünyanın her konforu burada- dir. Teniş kortları, golf alanları, yüz- me havuzları, güzel bahçeler, içeride en lüks mobliyeler asansör ve kalori- ferler! Ekip biçen fakir çiiçinin basit ve sade hayatı ve çiflik sahibinin mu- tantan debdebesi! Bu uçsuz bucak- az arazi bir kaç kişinin elindedir. Pampasda tek bir ağacın altında mü- tevazı kulübesine sığınan çifçi çalışır, bocalar, kazancının büyük bir kismı- ni kira mukabilinde arazi sahibine verir. Senenin büyük "bir kısmını Lon- dra, Paris veya Nevyorkün en mükel- let otellerinde geçiren Arjantinli zen- ginler Pampasda bir kâç haftalık ika- metleri için bu muazzam malikâne- leri inşa etmişlerdir. Fakat buna rağ- men çifçi hayatından şikâyetçi değil- dir. Berrak hava altında çalışmakla ova hayatınm zevkini tadar. Malikâ- De sahibinin: Nevyorku, Parisi varsa onun da Buenos Airesi vardır. Nim vahşi atını arasıra Buenos Airese sü- rer ve orada medeni zevkleri tadar. BÜTÜN SERVET BUENOS AİRESE AKAR Pampasın bütün serveti Buenos Airese akar, Bunun semeresini gör- mek güç değildir. Son yirmi senede nüfusu 2 milyon artmıştır. Bugün dünyanın enbüyük un şehrinden bi- ridir, Amerika kıtasında Nevyorktan sonra en büyük şehirdir. Bütün diğer metropoller gibi Buenos Aires te gü- rültülüdür, Fakat onlara benzemiyen tarafı bütün bir memleketin eğlence merkezi olması ve eğlence yerlerinin iş yerlerinden pek çok daha fazla bu- Tunmasıdır. Her köşebaşında bir otel, her adım başında bir kahve, her yüz metrede bir dansig vardır. Hele plâjı pek meşhurdur. PLÂJLARA RAĞBET Yazın şehirde elbiseli insana az te- sadüf edersiniz. Sıcak o kadar bunal- tacı olmadığı halde binlerce kişi mayo ile sokaklarda plâja müteveccihen yürürler. Otobüs ve tramvaylarda mayolu kimselere çok raslanır, O ka- dar alışılmıştır ki kimse kafasını çevi- rip te bakmaz. Arjantiniilerin servetlerini plâjlar- da ve dansiglerde yediğini zannetme- yin, onlarda başka büyük bir iptilâ vardır. At yarışları. At yarıştırmak denilebilir ki Pâmpâsın çocuğu Ar- Jantinlinin hayatıdır. Kazancının bü- yük bir kısmını bahsi müşterekte kay- beder. Onun için İtalyan - Habeş har- binden daha mühim olan bir şey var- dır: O da hangi at kazanacak? Cenubi Amerika cumhuriyetlerihin önderliğine yükselen bu memleket iş- te böyledir. Dünyayı beslemek kabi- yeti ile Avrupanın tehlikeli müca- delelerinden . uzak oluşu fle istikbal onundur gibi görünür, erşembe müsahabeleri Elli yıl süren bir aşk! (Victor Hugo) nun sevgisi Büyük Fransız şairi (V. Hugo) (Adel Foucher) adlı bir kızla sevişerek evle- niyor. Bu muhabbet şiddetini sekiz yil muhafaza ediyor. (Hugo) nun karısın- dan altı evlâdı dünyaya geliyor, İki- si ölüyor, Sekiz sene sonra tesadüf Üs- tadın karşısına (Juliette Drouet) adlı bir artisti çıkarıyor. Onunla da arala- rında bir rabıta başlıyor ve günden gü- ne hızını arttıran bu sevgi sönmeden hattâ hafiflemeden tam elli yıl sürü- yor. Onun yolunda her fedakârlığa, her eza- ya, hattâ her mahrumiyete katlanıyor. Hugo bir yandan karısına karşı çok hürmetkâr, yavrularına karşi çök müş: fik olduğu halde, diğer taraftan (Juli- ette)i çıldırasıya seviyor. Fırsat bul- dukça gece veya gündüz : metresinin hatırını soruyor. (Juliette) ise Aşığı ile birlikte geçen kıymetli saatleri yalnız kaldığı zaman- hayale olsun -yaşıya- bilmek için, (Hugo) yer her gelişinde düşüncelerini hatıra defterine.yazma- sını rica ediyor, Bakınız bü deftere büyük şair eler yazmış: Birinci sahifesinde «Bu defterde s€- nenin bütün günleri, mevsimler, aylar, haftalarla beraber değişir, Benim gön- lüm de bir defterdir. Farkı, orada her, şey sabittir. Hiç bir şey değişmez, çün- kü onu dolduran senin adın, senin ha“ yalin, senin ruhundur. Sen varken, yokken daima, oradasın. Senenin ilk gü nünde oraya seni seviyorum! Son gü- nünde ise sana tapıyorum! yazacağım. Sahifeleri birer, birer çevirelim: Seni bütün yarlığımız seviyorum. Rahatça uyusunlar diye güzel gözleri- ni öpüyorum. ... Gece sen üyurken, ben uyanığım. Seni, dalma seni düşürlüyorum! Ne 0- Yur sen de beni rüyada gör!, ... ON 4 Fena yüekimerin Bökok Mila mak, iyi yürekliler târafından sevil. “mek, işte mesud hâyat buna denir, Yü- reğinde sevgi varsa inden korkun ol- masın!, a Kafamın içini okuyabilsen, seni sey- diğimi anlardın. Ruhumun içini oku- yabilsen, seni sevdiğimi anlardın. Kal- bimin içini okuyabilsen, seni sevdiği- mi anlardın. Kafam için kıymetlisin, ruhum çin lâtifsin, kalbim için mu- nissin, Senin iki şahsiyetin var: Ayak- larını öptüğüm vakit bir kadın, kanad- larını öptüğüm vakit bir meleksin. .. Okşayışların bana hayatı sevdiri- yor, bakışların dünyayı anlatıyor! ...... Bana baktığın vakit gözlerinde gör- düğüm tatlı düşüncelerle rühumü dok durmak isterim, ... Güzellik, sende var! Zekâ, sende var! İyi'bir kalb, sende Var! Eğer içinde ya- şadığımız cemiyet seni benim gözümle görseydi sana daha yüksek bir mevki verirdi. Fakat, buna sakın üzülme ce- (Juliette)de (Hugo)yu çok seviyor. Tire (Akşam) — Tire kaymakamı bay Cemal Dinaçin teşebbüse kaza çocuk Victor Hugo Juliette Drouet miyet sana nihayet bir kraliçelik pa- yesi verebilirdi. Halbuki ben ise seni bir ilâh yaptım. ... Allahtan iki şey dilerim: Biri izlira- ban olursa sgmi iyi edecek ilâcım, diğer kederli vaktinde güldürec:k sözüm bu lunsun. Tâ Ki güzel vücudün hâstalı- ğın, güzel ruhun elemin ne olduğunu bilmesin. .. Senin Hakkında kafamdan geçen dü şünceleri yazsaydım koskoca bir cild olurdu, fâkat kalbimdeki hisleri ifade etmek lâzım gelse o zaman bir satır bi- Je tutmaz «Jüllet seni seviyorum! ... Son sahifesin, Senin tatlı gülüşün belirince benim de gönlüme gün doğar. İşin garibi Hugo bu hatıraları ekse- riya Jullette ile bir incir çekirdeği dol- durmuyan s6beplerle yaptıkları kav- galardan nihayet beş dakika sonra deftere yazardı. Hugo yıllarca bu aşkım refikasındar gizledi. Her fırsat buldukça maşukası- nın aşiyanına kaçamak eder, bazı ge- celer sevgilisi ile geç vakitlere kâdar başbaşa kalırdı. Gece yarısından sonra Juliett'in apartımanından sokağa çıks bilmek için kapıcıyı uyandırmağa mec bur olurdu Kâbtet bu gizli misafirin ziyaretlerinin sebebini bilmiyor değil- di. Onun için Hugodan bahşiş bekli- yordu. Halbuki üstad hiç oralarda de- gildi. Henüz fazla birşey kazanmadı- ğından işi pişkinliğe . vuruyordu. Ni- hayet bir'gece kapıcının sabrı tüken- di ve büyük air tam Kapıdan çıkar. ken arkasından; Monsicur Hugo est un imbecile et un avaref. Mösyö Hugo bir budala ve bir ne- kestir! diye haykırdı. Hugomün aşkı ile (Beethoven) ve (Mussetjnin,aşkları arasında bariz bir fark var. Onların ikisi de kıskançlık ne dir bilmiyorlardı, sevgililerine tam bir feragatle gönül bağlamışlardı. Halbuki Hugo biraz kıskançtı. Zannederim bu bir mizaç işidir, Aşk ve kıskançlık be- raber yürür. İnsan çok severse sevdiği ni kendi gözünden bile kıskanır derler, Halbuki filozof (Ten) bu kıskanma hissini hayvani bir egotizm telâkki ediyor. Her ne şekilde olursa olsun (Hugo) (Juliette) ile tam elli yıl sevişmiş ve bu büyük aşkın neşidelerini tam yarım asır terennüm etmiştir. esirgeme kurumu tarafından mekteplerdeki 80 fakir çocuk giydirilmiştir, Mese mimiz, bu yavruları v6 kaymakâkı fe teliğeme kurunu üyelerini gösteriyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: