9 Nisan 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

9 Nisan 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İKUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Japon güzelini entrikaları meydana Kubilây, No. 14 sarayda dönen çıkarmağa memur etmişti e — Seni bu sabah erkenden niçin ça” gırdım, biliyor musun, Şi-Yama?. Genç kız yerlere kadar eğildi. Hakanın ayak ucuna alnını sürdü: — Emrediniz, bakanım! Kubilâyın yüzü gülüyorü! Şi-Yama bu davetten bir duymamıştı. Gerçi hakanın birçok harp ve İda kararlarını gülerek verdiği de görür memiş “eğildi. Fakat, a suz olduğunu : tehlikeyi kendisi için varid ÖZ“ . yordu. Kubilây yatağında doğruldu: — Geçen gün Canım hatunun yar tağında bir küçük bançer Due dün de sözüne çok z d mn bana: «Sarayda tehlikeli bir — yar!» dedi, Ve bütün iy ardan sön: ra (Tokyo) dan yeni bir hal di Mikado: «Bir elim burada ise, öteki elim de Pekindedir!> demiş. bu ne demektir? Mikadonun Pekindeki eli- ni sen bulacaksın; Şi-Yama! Bu ei sen tanırsın eibette!.. Japon kızı birdenbire şaşaladı.. Suçsuzdu.. Bir şeyden haberi yoktu... Fakat. neden sendelemişti? Biline” Mez.. cevap veremiyordu. Kubilây kaşlarını kaldırdı. : Genç kızın yüzüne dikkatle baktı: — Yoksa Japon güvendiği bu el genin elin midir, Şi-Yama? Eğer Pekin sarayında Şi-Yamadan başka bir Japon kadını bulunma saydı, o, bu ithamdan yakasını güç kurtaracaktı. Birden kendini topla” d: — Bir şeyden haberim yok, haka- nm! Ben Kellemi sizin uğrunuzda her zaman fedaya hazırım! Ben size fenalık yapamam. Mikadonun bura“ da bir eli varsa, 0 €l benim elim değil- korku — O halde o eli bulmağa seni me- mur ediyorum! Ne mümkünse yapa- cak ve bu gizli eli meydana çıkaracak- sm! v Kubilây zeki bir bükümdardı. O gözdesinden emin olmakla Beraber, Ona bir kurtuluş yolu daha göster- mişti: — Bu elin mutlaka bir Japon eli olması icab etmez. Mikado sarayım den birini para ile satın almış olabi- Mir. Yalnız Japon kızlarını ve Japon pehlivanlarını değil, şüphelendiğin Moğolları da güz hapsine almalısın! Şi-Yama hakanın yanından çıkar çıkmaz odasına döndü ; Kubilây Japon kızına çok ağır bir get vermişti, Pekin sarayında bin- insan arasından, Şi-Yama, Mi- kadonun gizli elini nasıl bulup MEY dana çıkaröcektı? Bu, kolay bir iş değildi. İmparatorun saraydaki hafiyeleri bile bu eli Kolay kolay bulan i Kubilâyın sarayda yüzden fazla cü- cesi vardı Cücelerin hepsi hadım olmuştu. hareme, gözdelerin, ar oelii SE yemağalarının, muhafızların ösirele- rine serbestç€ girip çıkarlar, herkes- le görüşürlerdi. Cüceler, hakan hak- Yında duyduklarını Tuman adlı baş ilgirirler, 'Tuman bunlar ara- kali Kubilâya öylenmesi icab eden sından ” — mühim sözleri her akşam yemek h el kızının eli man, Japon li di bel içmesini çok severdi. ii Bazan iki kafadar saray dediko: münakaşalar yaparlar ve hakanın ekmeğini Yiyen bir — kimselerin ayni zamanda nankörli yapmaktan da geri durmadıkları. hayretle görürler, fakat bunları kana bahsetmekten çekinirlerdi. İ Tuman o sabah gene her günki gibi Japon kızının odasına uğramı$tl. Şi-Yama her zamanki gibi neşeli değildi. Tera erer ları üzerinde — Bugün benim şerbetimi hazırla“ “unutmuşsun, Şi-Yama. Ni N Japon kızı muztarib görünüyordu: — Şimdi hakanın yanından gel dim.. beni çağırtmıştı. Diye mırıldandı, Cüce hayretle yerinden kalktı. zin ma olurdu: ve eşleme) bu kadar erken ı mühim bir sebebi olsa ge“ rek?.. Dedi, Şi-Yama: — Şüphesiz. boşuna çağırmadı ya. Dedi ve ondan hiç bir şey saklama- ğa lüzum görmedi. hakanla konuş- tuklarını kısmen anlattı: —— Mikadonun Pekinde gizli bir eli varmış. Japon imparatoru burada olup bitenleri bu el vasıtasile öğreniyor- | muş. Hakan benden bu eli bulmamı istedi. Tuman güldü: —— Bu, hakanın, sözüne çok inafi- Lâmalardan Pantanım uydurdu- haber olsa gerek.. —— Nereden anladın bunu? Hakan bana bir Lâmadan dâ bahsetti ama, hiç hatırıma gelmedi Pan- ek. .. iti. minimini Tuman kaşlarmı ga kollarını sallıyarak hiddetle mırıldan- e he ge > gününü ve her Karan nezle geçirmesini İlerle. Bundaki kazançları nedir? Hakan böyle mâna: şeyleri TE ba plânları ba uğraşınak! mağa lamaz. â dar em Lâmalar kazançları- ybederler mi? ge Hayır. Fakat, bu şekilde çalışır- iar ve hakanı daimi bir vehim ve ves- vese içinde bırakırlarsa, işleri çoğa- ır. rütbe ve bahşiş alırlar. — lacak şey bu. Ben Lâmalar- dan hiç ştiphelenmiyordum. Sen şim- di bu gözlerle benim de içime bir şüp- soktun! ç mi Şüphe değil.. hakikat bu. Pekin sarayında ne Mikadonun eli vardır. Ne de bir başkasının. Bile tan bile el uzatmağa cesaret Ki — Gerçek & dır da bana sarayda bir hâdise e rn : Ya e han > iş, nasıl anlatmalı? i — Orasını banâ bırak! Ne yapmak fikrindesin? ii hakikati anlatacağım. ikati?.. haki ini aldattığını... je. Fakat, bu konuştuğum- — Hangi — e söylersen »öğ etrafında bir taş, bir Japon «Gökten Hr dördü!» le.. gökten — Ne yangın. ne elzel bir taş düştü.. bir Japon irem dü. Tiyen-Foya haber vermeğe gidi- yorum, Ti pi haremağasının kolundan çıldırmışa benziyorsun! düşse ilkönce senin başı- 1. Sayayın zemin katına arardı Haydi & inemez. Hay kadar yıldır” SE nedir bu te- 'u söyle bana. aşın sebebi? Haremağası eüceyi kaps! açık dus yan bir odaya BÖĞÜÜ e yası var) Yery zünde garib âdetler (Baş tarafı 7 nci sahifede) saklarlar. Buraya yaklaşmak istiye- cek erkekler öldürülür, Kızlara hapse- dildikleri müddetçe yaşlı kadınlar ev- ve annelik hakkında er verirler. Kamboçda kızların bu inzivasına «gölgede kalmak; diyorlar. Bu esna” da ne bir erkek ona bakabilir, neo bir erkeğe bakmalıdır. Hattâ bazı yi- yeceklere bile el süremez, Fijililerde gençlerin bazı balıkları yemeleri, Yorınde de koyun veya keçi etinden tatmaları yasaktır. Biz de genç kız- ların Şu veya bu gibi şeyleri yapma» larını çirkin görmüyor mıyız? İçlerin- de sigara içenler olursa ayıplıyoruz... Bir çok ailelerde gençlerin yirmi yir- mi bir yaşlarına gelmeden yemekler- den sonra bir fincan kahve içmeleri- ne bile müsaade edilmez. İptidat kavimlerde böyle erkekler- | den kaçırılan ve evlenme zamanı ge- linciye kadar ayrı kulübelerde muha- faza, edilen kızlar vakti gelip «dışarı çıkacak» ları zaman, Amerika ve İn- giltere kibar #leminde olduğu gibi büyük merasim yapılıyor, dans edili- yor, bu itibarla da arada büyük bir yakınlık var, Görülüyor ki insanlar ne kadar değişseler, medeniyet kade- melerinde ne kadar yükselseler bazı âdetler var ki bunları tamamile ter- kedemiyorlar. Amerikalı genç emüp- tedi» kız, Afrika yerlisi gibi kulübe- | Jerde saklanımiyor ama hayata at merasimi yepılıncıya kadar ge 21 hareketlerinde bir çok Yi karşılaşmış bulunuyor. Genç kıza ha- Yattaki rolü, davetlerde, içtimalarda takınması lâzımgelen tavırlar öğreti- Myor. Hattâ Amerikada kibar Kızları *coming-outa * meresiminden evvel Avrupada bir seyahate gönderen ve orada salon hayatını öğreten aileler bile var. Ayni hali daha basit mikyas- ta başka kuwvetlerde de buluyoruz. Meselâ Şarki Afrika sevahlli kızları, erkeklik ve kadınlığı iyice talim eder- ler; Amerika yerlilerinden apaşlarda kabile reisleri gelinlik kızlara izdivaç âlemindeki vazife ve mesuliyetlerini öğretirler. İptidal insanlarda bir çok mahru- miyetlere ve sıkıntılara katlanmıya mecbur olanlar yalnız kızlar değildir, Bazı kabilelerde delikanlılar da er- kekliklerini ve olgunluklarını ispat edinciye kadar şunu bunu yâpamez, şu veya bu yiyecekten mahrum eği- Mrler. Delikanlıların günlerce açığa tahammül etmeleri ve bir çok ağır imtihanlardan — geçmeleri lâzımgelir. Bazı kabilelerde delikanlıların bir parmağını keser, yahut ön dişlerini koparırlar, Vahşilerde bir kanaat var- dır: Vücudün bir parçasını koparıp atacak olurlarsa bir çok fenalıklar- dan temizlenmiş olacaklarına inanır- lar. İşte bu gibi azaplara ve sıkıntıla- Ta delikanlının hiç sesini çıkarmadan tehammül etmesi ieab eder, Aksi hal- de erkek sayılmaz ve erkekliğin bü- tün nimetlerinden mahrum edilir. Faik Sabri Duran Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişliz Asım, Taksim: Kürkçü- yan, Firuzağada Ertuğrul, Kal- yoncukullukta Zafiropulos, Tü nelde Matkoviç, Galata: Okçumu- sa caddesinde Yeniyol, Pindikli- da Mustafa Nail, Kasımpaşa: Mü- eyyedı, Hasköy: Aso, Eminönü: Yemişte Bensason, Heybeliada: Tomatiş, Büyükada: Merkez, Fa- tih: Hamdi, Karagümrük: Meh- med Arif, Bakırköy: HU4l, Sar- yer: Osman, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki ecza- neler, Beşiktaş: Süleyman Receb, Aksaray: Ziya Nuri, Kadıköy! Pa- zaryolunda Merkez, Modada Faik İskender, Üsküdar: Ömer Kenan, Fener: Dejterdarda Arif, Beyazit: Yenilâleli, Küçükpazar: Hikmet Cemü, Samatya: Kocamustafapa- şada Rıdvan, Alemdar: Divanyo- Tunda Esad, Şehremini: Ahmed Hamdi. Tarihi bir cami tamir ediliyör Karaman (Akşam) — Tarihi eser- ler arasında yer alan Bina camli son günlerde harab bir hele geldiği için Evkaf memurluğu tamirat yaptır moğa başlamıştır. Kâmran dişarıya kulak verdi. Ha- fif hafif yağmur yağdığını anlayınca yüzünü buruşturdu. Of İstanbulun bu yağmurlu fenn günleri! Birdenbire, telefon çalındı. Yatak- tan kalkmadan, kolunu uzattı, tele- fonu aldı. — Alo! Ben, Kâmran?. — Bonjur. Bu satte, Saat daha sekiz... Ne yapayım, geni evde bulmak için... Yarın gidiyoruz, biz. Uludağa, Sen de gelir misin? Çok eğlenceli bir kalabalık. Bütün szvdiklerin beraber. Feride-de geliyor... — Kabil değil — Neden? — Bilmiyor musun, Necati ne ka” dar kıskançtır. Uludağa gidiyoruz dersem suratı asacak. Teşekkür ede- ritm Fahireceğim, fakat gelemem, — Canım, Uludağa gideceğini Ne- catiye söylemeğe ne lüzum var? — Her gün görüyorum onu. Atla tamam ki, Bir hafta bu. — Hastalandım dersin, öksürüyo- rum, dersin. Gelip te tahkik edecek değil ya. Haydi, Kâmrancığım ge, vallahi bu Uludağ eğlencesinin sen- siz keyfi çıkmıyacak. Burada yağmur orada güneş, kar. Bir hafta sky yar parız, güler eğleniriz. Ne alaylı, tath bir vakit geçer. Dışarıdan gelen yağmur sesinin sıkıntısı içinde Kâmüran düşünme- ğe başladı, Fahirenin hakkı vardı. Uludağda pek eğlenecekleri muhak- kaktı. Necatiye hastayım diyebilirdi. Biraz kurnazlık maksad temin €de- bilirdi. Kapıcıya para vermeli, şayet Necati gelip tahkik ederse hasta de- dirtmeli idi. Sonra, her gün için kü- çük bir mektub yazıp bırakmalı. «Fiyevrim var», «biraz iyiyim», «belki yarım çıkabilirim», «yarın artık mü hakkak!» Kâmran bir haftalık mektup yâz- dı, Bunlar hizmetçi Necatiye götü- rürdü, Yanlışlık olmasın diye hepsi- ni üstüste dizdi. iye tekrar tekrar tenbih etti, anlattı. Kâmran bu tertibatı yaptıktan sonra kurnağlığına pek memnu bir halde güldü. Fahire... Sen misin, hayrola? '... Necati onu Beyoğlu caddesinde bekliyordu. Kâmran uzaktan onu gördü. Yavaşçacık yanına sokuldu, kolunu koluna geçirdi: — Bonjur, Necati, dedi, ” ! — Vay, sen misin? Kümran şakadan korkmuş ve kış- kanmış gibi davrandı: — Vay, başkasını mı bekliyordun? Yoksa biraz geç kaldım diye danldın nu? — On dakika beklettin. Buna da şükür. Ya daha 0s — A, çok fenasın sen, Necati! Ne yapayım, bu soğukta sokağa harak- mak istemiyorlardı. Onun için gecik- tim, Necati, her zamanki gibi, boynunu büktü. Kâmranın elini okşamağa Yanyana (yürürlerken Kâmran işiiden Uludağ gezintisini düşünü- yor, rahatsız oluyordu. Ya Necati ha- ber alırsa? Bu tatlı aşkı böyle küçük bir heves için berbad etmek değer miydi? Bu sırada yanlarından geçen bir otomobilin fırlattığı zifos Kâmranı baştan ayağa kadar çamur içinde bıraktı, Kâmran derhal Uludağın güneşine ve temiz havasına karşı de- rin bir hasret duydu. Necati nereden duyacaktı? İhtiyaten, şimdiden biraz rahatsız görünmek münasib olurdu. Öksürdü. Yan gözle Necatiye bük- tu, Delikanlı hiç farkında değildi, Sa- kin sakin yürüyordu. Kâmran ak- sırdı, Fakat bunda iyi muvaffak ola- madı. Tekrar öksürdü. Bu defa Neca- ti hemen başını çevirdi: — Ökstrüyorsun, Kimran!. Genç kız kızardı: — Evet... Hayır... Soğuk sinus ola- cağım. — öyle ise sicak bir şey içelim, Kâmran hem konyaklı bir çay içiyor hem: — Yarın rahatsız olursam sana yan zanm, diyordu. ... Kâmran Uludağdan dönmüştü. Elektrik düğmesini çevirdi ve gü- | | KURNAZLIK Tümsedi. Gözlerir â& Uludağın parlak güneşi, harikalı manzaraları vardı. Fevkalâde güzel bir havaya te- sadüf etmişlerdi. Bir yün ceketle di- şarı çıkmışlar, sky yapmışlardı, Ilk güneş altında Karlar içinde uçup git- menin ne derin bir zevki vardı. N Kâmran © İstanbulun (yağmurlu ve rütubetli havası içinde rahatsız olanları, öksürü lan düşün. dükçe onlara acıi ki; İstanbulda gene yağmur yağıyor- du. Belki bir hafta da bu yağmur din- memişti, , Acaba Necati ne olmuştu? Meke tuplar gitmiş miydi? Kâmran bir. denbire titredi. Bu zarilar? Sonra, rahat bir nefes aldı. Bu zarflar Neca- tiden gelen cevaplar olacaktı, DemeM ki ber şey yolunda idi. Necatinin mektuplarını açtı, oku- du. En sonuncusu: — İnşallah'yarın görüşürüz, diyor- du. ' Kâmrân ertesi günü biraz zayıf, yorgun görünmek, hastahktan yeni kalkmış gibi davranmak fenb edece- Bini düşünüyordu. Soyundu “Yatağa girer girmez üy- kuya dalör. Ertesi sabüh erkenden uyandı. O kadar yorgundu ki fazla uyuyamıs yordu. Kâlkti, pancurlarını açtı. Pen- be ropdöşar'bmı arkasına geçirerek gerine gerine büyük et aynasis na doğru yürüdü. Fakat bu memnuniyeti çak sürme- di. Sanki birdenbire karanlık bir uçu- Tumun İçine yuvarlanmış gibiydi. Aynada güneşten yanımş, tunç gibi bir reak.almış çok güzel bir ka- dm hayali aksediyardu. Dağda bir hafta süren açık hava ve güneş haya- ta onun çehresine sıhhat ve kuvvet İfadesi veriyordu. Şimdi Necalinin yanında «hastalıktan yeni kalkmış bir kadın yolünü nasıl oynıyabilirdi. Oçief Hikâyeci 8 Nisan 937 Cuma İstanbul: Öğle neşriyatı — 1230 Plâkla 'Türk musikisi, 1250 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 1400 Ban, Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkli dans musikisi, 19,30. Spor müsahabeleri: Eşref Şefik, 20 Türk musiki heyeti, 20,30 Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,45 Vedi Riza ve arkadaş- Miri tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları: Seat ayarı, 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ©r- tesi günün programı, 22,30 Plâkla $0- Yolar, opera ve operet parçaları, 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en Müntehap Programı , Milano (368) saat 2245 Senfonik konser. Peşte (549) 20,30 Operadan nakil, Beremuenster (397) 21 «Maça kız operü, Varşova (1339) 21,05 «Ma» ria> opera, Lil (247) 21,30 Radyo o1- kestrası tarafından konser, Viyana (507) 21,35 Orkestra konseri, Berlin (3597) 21,40 Senfonik konser. Prag (470) 22 Radyo orkestrası, Stokholm (426) 22,20 İki piyano. Oslo (1153) 23,15 «Trios Ia majör keman, viyo- lonsel ve piyano, Prag (470) 2030 (Strauss) dan parçalar. Peşte (549) 24 Tzigan orkestrası. Dans Musikisi Beromüuenster (397) saat 23 - Juan Tes Pins (235) 23,15 - Marsilya (400) 0,15 - Kizbon (477) 0,30 - Londra (kt sa dalga) 18.50 - 21,30 - 22,15 - 0,95. 10 Nisan 947 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı; 1230 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,5 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son, Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi. 19,30 Konferans: Doktor İb- rahim Zati: Mikroplar ve mikroplarla hastalıkların tarzı intikali, 20 Fasıl Baz heyeti. 20,30 Ömer Riza tarafın- dan Arabea söylev. 20,45 Fasıl Saz he- yeti: Saat ayarı, 21,15 Orkestra, 22.15 Ajens ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün proğramı, 2230 Plâkin sololar, Opera ve operet parçaları, 23 Son.

Bu sayıdan diğer sayfalar: