18 Haziran 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

18 Haziran 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— — e Yeryüzünde garib âdetler, gülünç itikadlar İm mama AKŞAM m Büyük şehirlerde yaşayan Japon bugün birbirine Zıt iki hayat sürüyor. İşi başında Avrupalı, evine dönünce Japon oluyor Bu çifte hayat, Garbın ve Şarkın birbiri gidiş gelişler, bu makine ve cazbant gür ni tutmıyan felsefeleri arasındaki bu ültüleri arasında sıkı prensiplerden ayrılmamak lüzumu nihayet onun sinilerini bozunca, Japon aradığı sükün ve kuvveti eli 7 i dikleri çay âyini - solda: İş başında ve evinde Japonun bugünkü çift hayatı Bugün dünya üzerinde garb mede- niyeti her tarafa yayılmış bulunuyor, fakat öyle memleketle: de var ki bu medeniyeti tamamile temessül et- mekle beraber kendi eski yaşayış tarz- Jarırı da bırakmıyorlar. Bunların ba- şında Japonya gelir. Bugün Japonya- nım büyük şehirlerinde halkın ekseri- yeti için âdeta biribirine md iki hayat sürüyorlar denebilir. İşinin başında bir Avrupalı olan Japon evine dönün- ce bir Japon oluveriyor. Japon iş ada- mı, bambu, tahta ve kâğıttan yapıl mış küçük fakat zarif (evinden sabahları çıkarken bir Avrupalı gibi kostümünü giyinmiştir, tramvayına, otobüsüne yahut hali vakti yerinde ise kendi otomobiline biner, bürosu- na, bankasına veya fabrikasına gider, orada tamamile bir Avrupa muhiti içinde ve garb metodları ile çalışır, hattâ öğle yemeğinde bir garb usu- | lünde hazırlanmış şeyler yer, bütün gününü beynelmilel bir havr içinde geçirir. Akşam işini bitirerek evine dönünce, daha kapıdan girerken ayakkabılarını çıkarır, çorabı ile içe- ri girer, soyunur, kostümünü çıkara- rak yerine kimonosunu giyer, yere hasırlar üzerine bağdaş; kurarak otu- rür ve çiğ balık, pirinç ve krizantem salatasından mürekkep milli yemeği- ni yer ve tam bir Japon gibi düşünür. Japon, böylece etrafa bir sulh ve sü- kün havası saçacak $urette yapılmış olan evinin hemen eşyadan mahrum boşluğu içinde sinirlerini yatıştırmıya müsait bir hava bulur. Bu sakin de- koru arasında Japon tüccarı Konfü- çiyüs, Menclüs, Budda gibi eski mü- tefekkirlerin tavsiyeleri arasında mil. letinin ileri atılış hamlelerini canlan- dıracak yeni yeni kuvvet kaynakları araştırır. Bu Japon tüccarının babasından daha modem olması lâzimgelen oğlu da aynı veçhile iki hayat sürer, Ayak- Yukarıda: Japonların Şa-No-Yu de- e ge gi ye larında geniş beyaz fanilâ pantalon, başı açık, bir saat evvel bulyarlarda gezerken bir garblı idi. Hattâ karşısı- na çıkan genç ve güzel kızların arka- sından baktığı bile oldu, halbuki ha- kiki bir Japon bunu yapmaz. Fakat işte genç babasının evine dönünce | ayağından pantalonunu çıkarmış, Ki- monosunu giymiş ve modern olmak- tan çıkmıştır. Şimdi gidecek aile yuva» sınin asıl sahip ve hâkimi olan baba- sını yerlere kadar iğilerek selâmlıya- cak ve ona: «Tadaima,.. Şimdi geldim> diye- cektir. Babası da ona kısaca: «Okâiri... Şimdi geldin.» cevabını verecektir, Böylece genç adam eve ge- Tince ilk işinin babasını selâmlamak olduğunu unutmamış ve bübası da oğlunun vazifesini vaktinde yapmış olduğunu görmekle pek bahtiyar ol- duğunu söylemiş olacak.. Memlekete gelen y&bancıları Japon hayatının bu garib vaziyetine hazır- lamak için seyahat acenteleri yeni bir çare bulmuşlar. Hududlardan içeri giren ecnebilere birer küçük broşür dağıtıyorlar. Bu kitapta bir yabancı- nın Japonyada nelerle karşılaşacağı hulâsa edilmiş ve aynı zamanda da bir ecnebinin neler yapmaması lâzım geldiği münasip bir dil ile hatırlatıl- mıştır. Bu arada bakımız Japon hayatı hakkında bu broşür ne diyor: «Biz hem bir garblı hem bir Japon hayatı sürüyoruz. Fakat maksadımız, size, sizin medeniyetinizin bazı harici alâmetlerini tekrarlıyarak gösteriş- ler yapmak da değildir. Memleektini- ze döndüğünüz vakit Japonya ve Ja- pon âdetleri üzerine bir yâzı yazarsa- niz sakın Şark, Şarklı, Uzakşarklı, As- yalı gibi tabirler kullanmayınız, çün- İ kü bizim hayatımızda hiç böyle şey- | ler yoktur, yalnız ve tamamile Japon- | tuk vardır» Fakat Garbın ve Şarkın biribirini Şa-No-Yu dedikleri Çay âyinlerinde buluyor tutmıyan felsefeleri arasında bu gidiş ve gelişler, makinelerin muttarit tı- kırtıları ve cazbandların kulak tırma» layıcı gürültüleri arasında omuzları- na yüklendiği sıkı ahlâk prensipleri- nin ağır yükü altında nihayet buna- ıp kalan bugünkü Japon, sinirlerin- deki gerginliği yatıştırmak lüzumu- nu duyunca kendini lâyı rasimile dinlendiriyor. Filhakika, şe- kersiz, süt veya limonsuz acı ve sıcak yeşil çay Japon hayatında mühim bir rol oynar, Orada yemeklerden ev- vel ve sonra Ve yemek içinde hep çay İ içir. Prensi olsun, köylüsü veya di- lencisi olsun çaysız yaşıyamaz, Apar- tımanlarda, bürolarda, şatolarda ve kulübelerde hep çay içilir. Bir misa- fir evden içeri girince ona hemen &cı bir yeşil çay Ikram etmek âdettir. Fa- kat çay Japonya için bir milli içki ol- makla kalmamış. Çay içmek bir iba- det, bir felsefe, bir dini estetik olmuş. Çinde kaybolmıya başlıyan bu çay Ayinini Milâdın sekizinci asrında Bud- da rahipleri Japonyaya geçirmişler. O zamandanböri aradan bin bu kadar s6- ne geçmiş, bu merasim fasılasız tat- bik edilmiş, böylece bir arada oturup bir çay içmek âdi bir vakit geçirme- den ibaret kalmıyarak estetik bir mü- rTakabe haline girmiş. Edgar Lajtha isminde bir Macar seyyahı merasimi şöyle anlatıyor: «Çey merasimi hususi odalarda ya- pılır. Çayın hazırlanışı ve misafirlere verilisi - hep asırlardanberi konmuş kaidelere itina etmek suretile yapılır ve bir kaç dakika içinde bitivermesi Mâzımgelen bu iş saatlerce sürer, fa- kat bu esnada herkes yerde minderi fizerinde oturmuş, sanki bir mabette #mişler gibi sükün ve ihtiram içinde bir söz söylemeden, bir hareket yap- madan çayın hazırlanışımı . seyreder ve kendi kendilerine düşünürler, bu sırada hariç Alem ile rabıtaları kesil- miş gibidir. Çay küçük fincanlar için- de her misafirin önüne ayrı ayrı ko- nuldukça misafir gene bir söz söyle- meden ev sahibini selâmlıyarak üç buçuk yudumda çayı birden içer» Japonlar bu çay merasimini insa- nın kendi nefsine tahakkümünü te- min için bir hazırlık sayıyorlar. Bu- günün modern Japonu düşüncelerinin intizam ve ahengini kontrol etmek arzu ettiği vakit bu âyinle iyi bir mü- marese yapmış oluyor ve yeni hâyatı- nın gürültüleri içinde bunaldığı ve benliğini tanımak ve muhafaza etmek ihtiyacını duyduğu vakit ileri atilış hareketlerini canlandırmak için ara- dığı cesaret ve sükünü, hep Şa-No-Yu- de detlikleri bu çay merasiminde bu- Yuyor, Faik Sabri Duran emut çay me- | Tefrika No. 125, “İitihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Yazün: Mustafa Ragı5 Es-atlı m Talât paşa, Enver paşanın kendi başına hareket etmesine mani olabilecek mi idi? Talât paşa, bugünkü fırka içtimal münasebetile mebuslar arasında Ç&- şid çeşid mütalâa ve hislere tesadüf etmişti. Talât paşa arlık hiç bir şüp- heye imkân vermelsizin anlamıştı ki, dört seneden fazla devam eden bu meclisteki tesanüt ve hükümetin siya- setine karşı devam eden inkiyadkâr manzara, şimdi, tamamile bozulmuştu. Talât paşa meşrutiyetin ilk yıllarında | mücadelelerine nazır veya mebus 5i- | fatile fülen karıştığı ilk meclisi me- | busandaki ihtilâflı manzaranın çok geçmeden bu mecliste de görüleceğin- den korkmağa başlamıştı. Hüküme- tin daha ziyade zayıflaması ve ahva- lin biraz daha tehlikeli bir şekil alma” «ı takdirinde hariçteki muhalefet teh- | Uikesinden ziyade, meclisi mebusanla daha geniş mikyasta mücadeleye mec- bur olacağını ve belki de hiç ümid et- mediği bir günde itimatsızlık reyi ve- rilerek kendisinin istifaya sevkedilece- ğini düşünüyordu. Talât paşa neden endişe ediyordu? Gerçi B. Fethi ile arkadaşlarına ve B. Ziya Molla gibi hiç bir gruba dabil olmadığı halde müstakilen hareket eden muarız mebuslara rağmen, hâlâ kendi arkasından yürüyen kuvvetli bir ekseriyet vardı. Fakat vaziyet, gün- den güne o kadar menfi şekilde inki- şaf ediyordu ki, harbin bu rieticesine göre hükümete karşı muhalefet ve hattâ husumet göstermek -hâlk için- Adeta mukaddes bir his haline gelebi- dirdi. O zaman, Talât paşanın güven- diği bu ekseriyetin de şimdi mevcud olan müarızlara iltihak etmiyeceğini kim temin ederdi?, Böyle bir vaziyet karşısında Talât paşanm yapacağı tehdidlerin de hükmü olamazdı. Ba- husus memlekette ötedenberi hükü- mete ve «İttihad ve Terakkisye diş bi- leyen kuvvetli bir zümre vardı. Bu | zümre, son vaka ve hâdiselerden çok cesaret alıp, cür'et göstermeğe başla- mıştı, Bundan başka saltanat maka- mında İttihaçıların #elâketini, yıkılıp gitmelerini dört gözle bekliyen bir hükümdar vardı. ! Padişahın da, kendisine ve arkadaş» larına yar olmıyan bu menfi ve muha- lif kuvvetlere manen, maddeten mü- zaheret edeceği muhakkaktı. Nitekim hünkâr, daha ilk cülüs ettiği günler- de - sırf «İttihad ve Terakki; içindeki geçimsizliği arttırmak için - kabine- ye yeni unsurlar alınmasını istemek- Je bu hislerini belli *ememiş mi idi? Bahusus Ahmed Riza bey gibi hükü- met muarızlarile ihtilât etmeğe baş- laması, padişahın böyle bir fırsatı bek- lediğine delil değli mi idi? Talât paşa, harp hâdiselerini ve harici vaziyete inzimam eden dahildeki bu uygunsuz- luğu da gözönüne alarak bu badire- den nasıl sıyrılacağını tayinde te- reddüt ediyordu. Talât paşa, bundan da istifade edecekti... Bununla beraber Talât paşa, bu son fırka içlimamdan -başka bir ba- | kımdan- gene bir faide temin etmişti: Bu elim günlerde birinci plânda ten- kld ve itirazı davet eden en mühim mesele, dört seneden fezla devam eden harbin artık kaybolmak üzere bulurn- ması idi. Mukadder bir mağlübiyetten bütün hükümet ricalinden ziyade, har- bi idare eden Enver paşa birinci dere- ce mesul görülüyordu. Binaenaleyh yapılan başlıca tenkidler, evvelâ ve en şiddetli şekilde Enver paşanın aley- bir dostlukla ve ne kadar derin bir his- le merbut bulunduğunu Enver paşa- ya telkin edecekti. Bu suretle sadra- zam, bazı kimselerin iddia ettikleri gibi, kendisinin Harbiye nazırı aley- hinde hereket etmediğini, mevcudiyeti ileriye sürülen rekabet hislerinin bir iftiradan ibaret bulunduğun etmiş olacaktı. Hâdiseleri birsiz da olduğu gibi kabu: ederek hükümlerini veren Enver pa şonm sadrazamın bu izahatına kana- cağı muhakkaktı ve Talât paşa da bunden başlıca iki mühim faide te- min edecekti: Evvelâ Enver pasa ken- disine karşı minnettar bir vaziyete ge- lecek ve o tarihe kadar Talât paşanın kendi aleyhinde hareket ettiğine dahı ileri sürülen Iâflara artık hiç ehem- miyet vermiyecek, diğer taraftan da -zaten bin türlü muhstara ve tehli- köye maruz bulundukları. böyle bir zöznande. Talât paşa aleyhinde en kü- çük bir harekete bile geçmiyecekti Hülâsa, Talât paşa -kendi düşünce- sine göre- bu son fırka toplantısından böyle £aideler elde etmişti. Enver paşanın kendi kendine hareket etmesine mâni olabilirdi. Halbuki Talât paşanın fırka gru- punda Enver pasa hakkında söyledi- ği sözlere iyice dikkat edildiği tak dirde, sadrazamın Enver paşa lehin- de pek de samimi.bir hisle mütehas sis olmadığı da anlaşılıyordu. Talât paşa da -Enver paşanın aleyhinde bu- Tünan mebuslar gibi. haddızatında Harbiye nazırına temamile taraftar değildi, Ancak bazı zururetler, bilhas- ga ahvalin bu vahim zamanında as- keri ricelden başka hiç kimsenin Har- biye nezareli ve başkumandanlık iş lerini üzerine almak istememesi gibi sebepler, Talât paşayı, Enver paşayı raebuslara karşı müdefaa etmek wec- buriyetinde bırakıyordu.. Yoksa vazi- <yet müsaid olsaydı, Talât paşanın ilk yapacağı şey, Enver paşayi .iktidar mevkiinden uzaklaştıracak çareye derhal baş vurmaktı. Fakat her vaziyetten istediği, ve lü- zum gördüğü gibi kolayca istifade et- mek hünerine vakıf olan «İttihad ve Terakki» sadrazamı, madalyanın yak nız bir yüzünü göstermek suretile, En- ver paşayı büsbütün avucunun içine alacağını ve bu son günlerde de Har- biye nazırının şu veya bu şekilde ken- di başına bir harekete geçmesine İm- kân vermiyeceğini düşünüyordu. Ta- lât paşa, bir Enver paşa tehlikesini son defa olarak bu suretle sigorta €t- miş oluyordu. Gerçi Talât paşa, bütün 'ümidlerin tamamile kaybolduğu Enver paşaya da kanaat geldiği an, -şimdiden tah- min edilemiyecek şekilde- Harbiye na- zırının bir harekete geçmek isliyece- İ ğini biliyordu. Fakat-o, gene emindi ki, bugünlerde Enver. paşaya karşı dostluğunu ertir ve takındığı tavır ve harekefle Kendisinin bir rakip de- gil, giriştikleri müşterek davad sonu- na kadar ve biribirlerinden ayrılmaz iki samimi ve mütemmim şahsiyet ol- 'duklarını isbat ederse, Enver paşa, son dakikada teşebbüs edeceği şu ve» ya bu şekildeki bir hareketten evvel mutlaka kendisile istişare edecekti. Bu takdirde gene Enver paşa üzerinde mü. essir olabilecek ve kendi düşüncesine uygun değilse, büyük hayaller peşin- de hâlâ koşanı bu eski arkadaşını böy- le bir harekete girişmekten menede- bilecekti. hine müteveccih bulunuyordu. Nite- İmalat listeki k kim son fırka grupunda cereyan eden münakaşalar da gösteriyordu ki, me- busların çoğu, bilhassa Enver paşa aleyhine döntmüşlerdi. Bittabi Enver paşa, daha o gün bu fırka içtimamın nasıl bir münakaşa» ya mevzu teşkil ettiğinden haberdar olmuştu. Talât paşa, bir taraftan me- busların Enver paşa aleyhine dön- düklerini ve Harbiye Nazırının Millet meclisinde artık eski müzahereti bu- Jamıyacağını anlatmakla Enver paşa- yetteki ciddiyeti gösterecek, ğer taraftan da kendisinin nasil mü- dafaada bulunduğunu ve Enver paşa» yı sonuna kadar muhafaza edeceğini muarızlarına bildirmekle nasıl samimi ini anlatıyor Bu son fırka içlimaınm günün akşamı Enver paşs, Talât par şayı Ayasofyadaki konağında ziyaret etti. Harbiye nazırı, o gün fırka gru- pünda, kendi hakkında geçen müza- kere etrafında Talât paşadan izahat alacak ve sadrazamın bir taraftan fire ka grupunda zahiren kendisini müs dafaa etmekle beraber, diğer taraftan el altından mebusları kışkırtıp kışkirte madığını anlamak istiyecekti. Çünkü Enver paşa, “bundan evvelki fırka top» lantısında olduğu gibi- bu son içtima ın da sadrazam tarafından gizlice ter- tip ve ihzar edildiğini sanıyordu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: