16 Eylül 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

16 Eylül 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 Eyldl 1937 — AKŞAM istanbulun suları İstanbulun en bol ve en temiz suyu terkostur Terkos suyunun başında daima bir doktor bulunur. Bu doktor temizlemeden katiyyen şehre salıvermez suyu fenni şekilde Şimdiye kadar ayrı ayrı bahsettiği- miz muhtelif sular İstanbulun ancak bir kısmının su ihtiyacını temin ede- bilecek mahiyettedir. Ne Halkalı, ns de Kırkçeşme başlıbaşına bütün İs- tanbula yetecek bollukta olmadıkları gibi hiç bir fenni tesisata da malik değildir, Geçen yazılarda isimleri ge- çen diğer sular ise yüksek kaliteli ve hakikaten dünyada emsali nadir bu- lunur memba suları oldukları için sar dece içmeğe mahsusturlar Bugün muhtelif istikametlere doğ- TU uzanmış geniş ve kalabalık bir Şe- hir olan İstanbulun harcıâlem suyu Terkos ismile maruf olan sudur ki şehre 45 kilometre kadar uzakta gene bu isimle tanılan büyük bir gölden gelir . Halicin takriben yedi sekiz misli büyüklüğünde olan Terkos gölünün suları Kâğıthane ilerisinde yükşek bir tepedeki terşih havuzlarına kadar gayet mazbut yollar içinde gelir ve bu- rada tam minasile modern bir temiz- leme ameliyalına tâbi tutulduktan sonra şehrin altını tamemen kaplı- yan su şebekesine salıverilir. Evinizin musluklarmad daima hazır olarak bulduğunuz su işte bu sudur. Terkosun tarihçesi Terkos gölü sularının İstanbula ge- tirilmesi işi Sultan Azizin Fransayı ziyareti esnasında Paris şehrinde mevzuu bahsolmuş. Aziz İstanbula döndükten sonra göl suyu üzerinde tetkikat yapılmış. kimyevi * tahiillerden , geçirilmiş, bu tahliller müsaid neticeler verince «Terkos gölünden Beyoğlu ve Galata #e Halicin sahil garbisine ve Boğazi- çinin Rumeli cihetine su celb ve isalesi İçin» 1875 de yani bundan 62 sene evs vel hariciye teşrifatçısı Kâmil ve mü- hendis Temo beylere 45 sene müddet- le imtiyaz verilmiş ve bu tarihten on i ) —————— ag 1 Sular idaresinin üzerin! hetonla ördü- düğü eski terkos çeşmelerinden biri iki sene sonra bir mukavele ile müd- deti 75 seneye çıkarılarak bir anonim şirket tesis edilmiş ve şehre su sevkine başlanmıştır. Son zamanlara kadar bu şirketin elinde bulunan Terkos suyu nihayet 1933 de hükümet tarafından satın alınarak işletmesi İstanbul belediyesi- ne verilmiş ve bir Sular İdaresi teşkil olunarak hakikaten bir intizamsızlık nümunesi olan su işi yoluna konmuş- tur. Terkos suyu nasıl temizleniyor? Bugün şehrin en temiz, tereddütsüz İçilebilecek ve her hususta kullanıla- bilecek yegâne suyu Terkostur. Bu sözün doğruluğuna kani olmak için “Terkos suyunun nasıl temizlendiğini A ŞA aj lise Terkos suyunun doktoru B. Sadi Nâzmm Beyoğlu müfettişi B. Kemal Rifatla beraber bizzat görmek lâzımdır. Kâğıthane üzerindeki Terkos filit- rasyon havuzlarına gittiğim zaman beni burada Sular idaresinin bir me- muru karşılıyacak zannediyordum. Halbuki beyaz gömlekli bir doktorla karşılaştım. Bu zat Sular idaresinin doktoru B, Sadi Nâzım idi. Çok sevimli ve o derecede nazik bir zat olan B. Sadi Nâzım günün değil ayın bütün saatlerin! burada, Terkos suyunun başında geçiriyor. Filtre ha- vuzlarından şehrin muhtelif semtle- rine doğru hareket eden Terkos suları onun muayenesinden geçmeden yola çıkamıyor. Sular üzerinde ihtisas sahibi olan B. Sadi Nâzım ile bir iki dakika ayak- ta görüştükten sonra tesisatı gozme- ğe çıktık. Havuzlar ve Terkos suyu- nun temizlenme tarzı hakkında şu izahatı aldım: — Terkos gölü esasen şehirden uzak, etrafında köy veya kasaba bulunmı- yan bir yerde olduğu için suları had- di zatında temizdir. Fakat bir şehre verilecek su muhakkak fenni temiz- lenme tesisatından geçmelidir. Burada gördüğünüz tesisat bugün Paris ve Londra gibi büyük şehirlerin tesisatının aynıdır ve çok mükemmel- dir. Terkos gölünde bu havuzun başı- na kadar kapalı yollar içinde gelen su Vanturi dediğimiz bir saat içinden geçirildikten sonra havuzlara dahil olur. Bu saat gelen suyu ölçmeğe mah- sustur, İçinden saniyede 450 litre su geçer. Şu rakkama bakınız, iki ay zar- fında şehre 5,425,600 metre mikâbi su göndermişiz. Buradan geçen sular sıra ile şu gör- düğünüz havuzlara dağılır. Havuzla- rın dibinde kabili nüfuz dört köşe taş- lar döşenmiştir. Bunların üzerinde de bir metre kalınlığında ince bir kum ve çakıl tabakası vardır. Sular bu kum- dan geçerken kabasını bırakır, tama- men berrak bir hale gelir, diğer ha- vuzlarda daha ince kumlardan süzü- Tür, bu suretle salâh kesbeder. Niha- yet mikroplarından da kurtulmak için sular klorlu sterilizasyona sevkedilir. Gördüğünüz havuzlar iki senede bir yıkanmakta, dipleri ve kumları değiş- tirilmektedir. Başka memleketlerde bunu yapmıya lüzum görmüyorlar, Fakat biz temizliğe çok riayet ederiz. Su klordan geçip mikroplarını da bıraktıktan sonra tevzi odasına ve # Terkos suyunun temizlendiği filtrasyon havuzlarının umumi görünüşü oradan 600 milimetre kutrundaki borular içinden şehre gönderilir. Suyu temizlemek için sarfettiğimiz ihtimam burada bitmiş değildir. Bundan baş- ka sık sık şehrin muhtelif semtlerin» deki çeşmelerden sular alarak burada tekrar muayene ve tahlile tâbi tutu yorüz. Çünkü yollardaki herhangi bir bozukluktan pis maddeler boruların içine girerek suyumuzu kirletebilir. Fakat böyle vakalara henüz rasgelme- dik. Çünkü tesisat çok mükemmeldir. Size bir doktor sıfatile söylüyorum, Terkos suyu endişesiz içilebilecek ye- güne sudur. Bu sözlerin bütün mesu- liyetini üzerime almaktan da çekin- mem. Çünkü biz burada suyu bir has- ta gibi uzun uzun muayene ve tedavi ettikten sonra salıveriyoruz. Sıhhatli olduğuna kani olmadığımız sü bura- dan çıkamaz.» Sular idaresinin faaliyeti “Terkos şirketi satın alındıktan son- ra teşekkül eden Sular idaresi şirke- tin tamamen ihmal ettiği tasisatı âde- ta yenibaştan denecek şekilde tamir ve yeniden ilâveler yapmıştır. Sular idaresinin şehirdeki; tesisatını bera- berce gezdiğimiz Beyoğlu mıntakası Sular idaresi müfettişi B. Kemal Ri- fat idarenin faaliyetini ayrı ayrı izah etti ve bir kısmını da gösterdi. Şirket satın alındıktan sonra Sular idaresi evvelâ dört tahe olan filitras- yon havuzlarını sekize iblâğ etmiş, yeniden 600 milimetre kutrunda bir boru ilâve ederek şehre iki misli su vermeğe başlamıştır. Eski çürük tesisatın bu suyu çek- mesi mümkün olmadığından şehir içindeki boruları da genişletilmek lâ- zım gelmiş ve başlan başa geniş bo- rular döşenmiştir. Havuzlardan çıkan sular Feriköy fabrikasına ve burada biri 7800 diğeri 8500 metre mikâbı su alan duvarlara doldurulmakta ve ancak Şişli su şatosu buradan Beyoğlu semtindeki şebekeye su vermektedir. Ayni zamanda suyun yüksek yerlere çıkabilmesi için Şişlide bin metre mikâbı su alan bir su şatosu vardır. Eskiden bu şato yalnız Beyoğ- lu tarafındaki yüksek apartımanlara su verirdi. Şimdi bunun da mıntaka- 8 genişletilmiştir. Sular idaresi şirketin tamamen ih- mal ettiği İstanbul cihetinde Beyoğlu fle kıyas edilemiyecek derecede büyük inşaat vücude getirmiş, verilen su miktarını arttırmıştır. İdarenin ısla- hat projesi henüz ikmal edilmiş değil- dir, Faaliyete devam ediliyor. Şimdi Kurkçeşmeler de kapatıldık. tan sonra Terkos İstanbulun ihtiyacı» nı hemen başlı başına temin eden mo- dern tesisata malik yegâne şehir sü- yu haline gelmiş bulunuyor. İşte İstanbulun suları, HR. Malkara panayırı Çorlu (Akşam) — Bu yıl Malkara panayırı beş gün devam etmek üzere 21 eylülde açılacaktır. Panayırda hay- vanat ve tüccar eşyası Üzerine müğ- mel yapılacaktır. Panayırda ayrıca ge- ce müsamareleri ile pehlivan güreşle- ri tertip edilcektir. MEŞHURLAR SERİSİ: Asri Evliya Çelebi Asri Evliya Çelebi Ercümend Ekrem. ilk çocukluğunda paşa olmağa karar vermiştir. Hem öyle mülâzım, yüzüe- şi, binbaşı olarak sıra e işe başlamak deği de doğrudan doğruya pâşs... Alaylarda kordonlu, nişanlı pâşa- ları seyrederken küçük Ercümendin ağzının suları akar dururmuş. Ercümend Ekremde yazıcılık heve- si şöyle başlıyor. Ercümend Ekremin babası «Büyük Ekrem in evinde Tev- fik Fikret, Halid Ziya, - İsmali Safa toplamrlar, edebiyattan konuşurlar, yeni yazdıkları eserleri birbirlerine okurlardı. İşte Ercümend bu meclis- lerde bir köşeye büzülür, onların ko- nuşmalarını uzun uzun dinlerdi. Ercümend o zamanlar Sami paşa zade Sezainin «Sergüzeşi, ismindeki romanını okumuştu. İlk defa bu To- man için uzun uzun göz yaşı dök- müştü. Sergüzeşt Ercümend Ekreme o derece tesir etmiştir ki romanm mevzuünu düşündükçe günlerce ağ- lamıştar. İşte sergüşetten ilham alan küçük Ercümend ilk romanını on iki yaşın- da iken > yazmışlır. Bu sAhretlib adında bir romandı. 15 sahifelik kü- çük bir mekteb defterine yazılmıştı. 12 yaşındaki muharririn yazdığı bu romandan yalnız bir kişinin haberi vardı: Annesinin., Annesi bir gün bu 15 sahifelik ro- manı babasına vermiş: — Bak bizim Ercümend neler yaz- mış!,.. demiştir. Ekrem de 12 yaşın- daki oğlunun yazdığı romanı Tevfik Fikret misafir geldiği bir gece Ercü- mend Ekreme yüksek sesle okutmuş- tur. Tevfik Fikret romanı sonuna kar dar dinledikten sonra: — Bu çocukta cevher var... demiş- tir. İşte o günden itibaren Ercümend Ekrem muharrirlik peştimalını beli- ne kuşanmış ve muharrirliği benim- semiştir. Edebiyat hevesile beraber de pasa olmaktan vazgeçmiştir. İki sene sonra da çocuklara mah- sus gazetede «Güvercinler» adında- Ki ilk yazısını neşretmiştir. Bundan sonr Aasri Evliya Çelebi için çok seyahatli bir hayat başla- mıştır. İranı baştan başa dolaşı Habeşistana gitmiş, aşağı yukarı bü- tün Balkan memleketlerine, Avrupa- nın birçok kısımlarına gitmiştir. Gez- diği yerlerde Ercümend Ekrem en çok İranı sevmiştir. İranlıların bilhassa şair ruhlarına bayılmıştır. Orada di- lencinin bile şair olduğunu görmüş- tür. Ercümend Ekrem İranlının misa- firperver, kerim bilhassa şair ruhu- nu göstermek niyetile «Meşhedi Ca- fer» tipini yaratmıştır. Fakat ne ya- aktır ki bazıları meşhedinin tipini yanlış anlamışlardır. İşte bu, Ercü- mend Ekremi yazıcılık hayatında en müteessir eden şeylerden biridir. Ercümend Ekremin en çok beğen- diği eserlerden biri de Evliya Çelebi- dir, Evliya Çelebinin uslübuna ve on- daki ince espriye meftundur. Ercü- mend Ekrem Evliya Çelebi seyahat- namesini bir kaç kere hatmetmiştir. Nereye gitse Evliya Çelebinin oraya dair yazdığı eseri de beraberinde gö- türür. Evliya Çelebiye bu düşkünlük Ercümend Ekremde o dereceye gel- miştir ki nihayet bir gün bu sahada bir kalem tecrübesi yapmağa karar vermiştir. İşte «Evliya cedide böyle yazılmıştır. Evliya: cedid evvelâ Sü- leyman Nazife okunmuştur. Süley- man Nazif bu eseri pek beğenmiş, göklere çikarmıştır. Ercümend Ekrem 35 senelik yazı- cılık hayatında yazılarından dolayı hemen hemen en az mahkeme huzu- rTung, çıkan muharrirlerden biridir. 35 senelik uzun yazı hayatında, yazı yüzünden Ercümend Ekrem yal- niz iki kere mahkeme huzuruna çık- mıştır, Bunlardan birinde kendisi da- vacı sıfatile bulunuyordu. İkincisinde ise bir «Keçi; hikâye. sinden dolayı dava ediliyordu. Suçu «Hissiyatı diniyeyi rencide etmek» idi. O vaktin manlığını göstermek itibarile bu «Keçi» hikâyesi oldukça meraklıdır, Ereümend Ekrem «Keçi» adında bir hikâye yazıyor, Hikâyenin mev- Zn Şu: Bir adamın tamam 400 keçisi var, Adam dini bütün adar. Keçileri ne artıyor, ne eksiliyor. Aylar geçiyor, hep 400 keçi, halbuki adamcağız keçilerinin biraz çoğalmasını istiyor, Bir gün evine bir devriş geliyor. Ke- çilerin sahibi dervişe işi açıyor. Der- vişi — Mutlaka, diyor, bir kusurun var. dır. İyi düşün. Keçi sahibi uzun uzun düşündükten sonra: — Biraz namaza karşı gevşek dav- Tanırım... diyor. Derviş: — İşte gördün mü? diyor, bundan sonra vakit buldukça nafile namaz Adamcağız kendisini nafile namaz- lara veriyor. Keçilerini ihmal ediyor. Başlıyor, hayvanlar ölmeğe... Keçiler azala azala nihayet zayıf, uyuz, kup- kuru bir tekö kalıyor. Bu teke evde ne var ne yoksa her şeyi kamçı sa- ping çeviriyor. Yemediğini bırakmı- yor. Ve biçare sahibinin başına bir belâ oluyor. Bir gün herifin kars komşuya gidecek, kocasına sıkı sıkı tenbih ediyor: — Aman, diyor, ekmek için hamur yaptım. Köşede duruyor. Mukayyed ol da bu hınzır hayvan yemesini... Adam dikkat ediyor, fakat biran dalıyor. Keçi hamura yaklaşıp hep- sini midesine indiriyor. Adam 7 - 8 günlük ekmeğinin hamurunun git- tiğini görünte keçiye dönüyor: — Vallahi hayvan aklını başına al... İki rakatlık canın kaldı. Onu da kılar seni de gebertirim diyor. Bu hikâye mahkemede okununca reis Ercümend Ekreme: — Siz diyor, hissiyatı diniyeyi ren- elde etmişsiniz... Bu hikâye ile ne demek istiyorsunuz?. Ercümend Ekrem son derece güzel bir müdafaa şekli bularak diyor ki: — Bu hikâyedeki adam dini men- faatine âlet etmek istiyor. Namaz kı- larak keçilerini çoğaltınağa çalışıyor. Ben dinin hususi menfaatlere âlet edilemiyeceğini göstermek için bu hi- kâyeyi yazdım. Ercümend Ekrem det hal beraat ediyor. Ercümend. Ekrem muhakkak ki ayyaş değildir, lâkin: — Başımın yorgunluğunu dinlen- dirmek için ispirtodan başka vasıta bulamadım, der. Yorgun zamanların- da içer. Bu hususta Çallı ile arala- rında mühim bir fark vardır. Çallı tek başma kafasını kesseler içemez. Ercümnd de dalma tek başına içer. Çünkü o içtiği zaman kendi kendi- sini dinlemek ister. İçince sevdiği bir kaç alaturka parçayı da söyler. Me- selâ eskiler: «Telif edebilsem feleği.», «Gül ha zin, sünbül perişan»ı, köçekçe fas lının güzel parçalarını, «Yemenimin uçları» nı, yeni şarkılardan da «<Deli- sin, deli gönlüm» ü söyler ve bunları çok sever, Ercümend Ekrem musikide kadın sesinden âdeta nefret eder ve: — Alaturka musikiyi kurtarmak istiyenler onu evvelâ kadın sesinden kurtarsınlar!,. der, O güzel erkek sesine hayrandır, Türk müsikisinin güzel erkek sesi üzerinde durduğuna, kadın sesinin bunu âdileştirdiğine kanidir , Ercümend Ekrem yazmadığı ve okumadığı zamanlar musiki ile meş- gul olur. Alaturka musikide bilgisi kuvvetlidir. İyi piyano çalar. (Portreci)

Bu sayıdan diğer sayfalar: