19 Eylül 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

19 Eylül 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 Bolu valisi " MEMLEKET HABERLERİ! | alimin çalışma proğramı Nafıa, Imar ve köy Kalkınma İşleri faaliyet proğramının ön safını İşgal eder Boludan bir görünüş i Bolu (Akşam) — Boluda Atatürk günü'pek heyecanlı ve emsalsiz te- zahüratla kutlanmıştır. Bu büyük güne, İzmitten de davetliler iştirak etmiştir, Bolunun değerli valisi ve parti baş- kanı B. Salim Gündoğan vilâyetin muhtelif işleri hakkında şunları söy- lemiştir: «Boluya geldiğimde başlıca takib ettiğim nafla, imar, köy kalkınma işleri oldu. Kocaeli vilâyeti hududundan An- kara hududuna kadar 160 kilometre yolu, kışın — geçilebilecek bir surette hafif bir tamir yaptıktan sonra, ta- miratı esasiyeye başlanarak iki ay son- Ya muntazam bir hale getirilecektir. Bolu, Mudurnu; Göynük yolları- nın da tamiratı yapılmaktadır. Bun- lardan başka, 35 kilometre olan Abad yolunun da tesviyei türabiyesi yapıl- mıştır. 14 kilometrelik O Kıbrısçık, Ayaş - Beypazarı yolunu, köylüler kendi arzularile yapmışlardır. Hal- kın bu hareketini takdir ederim. Bu ydı, Ankara yolunu 30 kilometre da- ha kısaltmaktadır. İmar işleri "Hükümet konağı içindeki bahçe, tevsi edilerek buraya Atatürk heykeli yapılacaktır. Bunun için bütçeye 12,500 lira tahsisat konmuştur. Par- ti konağının etrafında da bir bahçe yapılacaktır. Halkevleri inşası için Mudumuya 6 bin Geredeye 17 bin, Düzceye 5 bin lira verilecek, her ka- zada 2 bin lira sarfile saha yapılacak ve sporcülâra yardım "edilecektir. Birdenbire haykırdım; — Eyvah!, Doktor Hayri bey telâşmz devam etti: — Evet, safra kesesine kader işledi. Artık yapılacak bir şey yoktu. Meşhur profesörü asiste eden profesörler biri- birlerine bakışırlarken üstad bütün soğuk kanlılığı ile pistüriyi elinden bıraktı ve sert bir sesle: — Ameliyat muvaffakıyetle yapıldı. Fakat hasta kurtulamadı! dedi. Eldi- venlerini çekip alması için hasta baki- cıya İşaret ederken biz artık dünyaya göslerini açmıyacak olan diplomatın şöhrete kurban olup gittiğini anlamış- tuk. Üstadın bu sözü fenni hâta yapan meşhurlar arasında temsil olmuştur. Evet: — Ameliyat muvaffakıyetle yapıldı. Fakat hastanın ömrü vefa etmedi ve doktor Hayri yavaş yavaş yürüdü, içe- ri girdi, Meslek hayatımın bu ilk gecesi not- (AKŞAM) ın edebi romanı i Mektep arkadaşları / onunla bir yerde çalışmak istemiyo- Yanıma başlarken bu vakanın hatıra- Boluda orman okulu da bu sene- den itibaren açılarak tedrisata baş- hıyacaktır. Ayrıca yeni bir mekteb de yapacağız. Köy kalkınması Köy kâlkınma işleri için vilâyet merkezinde kaymakamlar, müdürler ve vilâyet meclisi âzalarının iştirakile bir kongre yaptık. Bu kongrede ali nan direktifler dairesinde köylünün” kalkınmasına çalışılmaktadır. Köy- lünün kalkınması, gelirini arttırmak- tır. Köy namına ekilen tarlanın hası- latını, köyün gelirine tahsis etmek usulünü Balıkesirde yaparak muvaf- fak olduğum için burada da tatbik ediyorum. Şöyle ki: «Çift başına bir ilâ iki dönüm tar- Tayı köylüye ektirerek hasılatı köy sandığına yatırılmaktadır. Bu sene, Bolu vilâyetinde asgari 30 bin dönüm tarla ekilmiştir. Bunun bire, üç ver diğini kabul ederek en aşağı 100 bin lira köy sandıklarına girmiş olacaktır. Bu seneki hasılata göre bunun 160 bin lire olacağını tahmin edebilirim, Köy çocuklarının okutulması Köy çocuklarının okutulması için, vilâyet dahilinde 11 tane köy yatı mektebi vardır. Yatı mekteplerinde bir çocuğun senevi masrafı 25 lira- dır. Fakir çocukların masrafları köy bütçesinden verilmektedir.» B. Salim Gündoğari Boluda halkın maarife büyük ehemmiyet verdiğini, Asayişin pek mfkemmel olduğunu da ilâve ederek sözlerine son vermişler- dir.» Ç- 'Tefrika No. 50 BürMen Cahii sını da kaydetmekten kendimi âla- madım. Evet, her mesleğin kendine göre vecizeleri olduğu gibi doktorlu- ğun da böyle söz temsilleri var. Her- halde artık resmi vazife aldığım için mesleğin daha bir çok sırlarını öğre- | meceğim. Tecrübeli üstadların yanın- da öğreneceklerim okuduklarımdan daha mühim olacak, Dört yüz yatak- lı hastane başlı başına bir âlem. Öyle vakalar geliyor ki!.. Hele hariciye ser- visine! Doktorların bir kısmı öğleden son- Ya kabinelerine gidiyorlar. Doktor Kâ- zım olsun, doktor Salâhaddin olsun, dışarıda iyi iş yapıyorlar. Hayri bey daha ziyade... Onun nedense şöhreti çok., müşterisi fazla... iyi bir adam | zaten.. konuşması bile İnsana emni- yet veriyor. Doktor Nacinin hastaneden çekildi. | gine memnun oldum, Bilmem neden | rum, Bu kendini beğenmiş adama bir türlü ısınamadım. Süheylâcık mesud olsun da.. fakat doktor Necinin veri- len yeni vazifeyi kabul edeceğini san- İ bakıcı kadınlarla gönül bağları tesis AZŞAM | Azgın bir öküz İ Karaman çarşısında altı kişiyi yaraladı Karaman 4 (Akşam) — Bucakkış- lâ nahiyesine bağlı Akın köyünden şehrimize sulılmak üzere getirilen bir öküz handan kaçarak önüne Çi- Kanlara saldırmağa başlamış ve bu sırada yoldan geçen bir çocukla Mü- nevver adında bir kadını fena surette tosladıktan sonra, o arada simit sa- tan Kör Niyaziyi yere devirerek ken- disini yakalamak istiyen ahaliye sal- dırmış bu esnada da üç kişiyi ağırca yaralamıştır. Nihayet etraftan atılan Kementlerle güçlükle yakalanmıştır. Yaralılardan Mehmed adında birisi ağır yaralanmıştır. Simitçi kör Niya- zinin kolu kırılmışlır. Diğerlerinin yaraları ehemmiyetsiz. Fatsanın en ihtiyarı: Hıfzı dayı Fatsa (Akşam) — Fatsanın en ihti- yar adamı Hıfzı dayıdır. Yaşı doksana yakındır. Bu ihtiyar, uzun müddetten- beri çalışamadığı için, kendisini seven- lerin simi Şair. 302 de Girid seferine iştirak etmiş, 306 tarihinde de Japonyaya giderek seferden avdeti esnasında 1260 müret- tebatile Japon sularında batan Ertuğ- Tul gemisinden kurtulan 62 kişi meya- nında karaya çıkarak Türkiyeye gön- derilen Ertuğrulun değerli Hıfzı çavu- şu olduğunu söylüyorlar. Çok ihtiyarlamış olmasınf rağmen yarım asır evvel başından geçenleri, üç gün, üç gece Japon denizinin aman- sız dalgaları arasında nasıl çırpındı- ğını birer birer anlatmaktadır. Ken- disile beraber ayni felâkete maruz ka- larak kurtulan Kavaklı Mehmedin de henüz sağ olduğu söylenmektedir. netmiyorum. Çünkü ne zamandanbe- Tİ kabinesi var. Hastaları yar. Az çok tanınmış bir doktor. Hesabını bilir bir adam... Zaten bizim hastane dok- torlarının eskileri hepsi biribirini tak- Wd ediyor. Çağrılan hastalara hususi otomobille gitmek merakı çoğuna oto- mobil kullanmayı öğretmiş. Doktor Hayri bu hususta en eskileri... Bizim meslektaşlar arasında hasta edenler de var. Dün gece hastanede nöbetçi kalmış- tım. Her şubeden bir kişi nöbetçi kal- dığına göre hastanede her gece sekiz on doktor bulunması lâzım. Hepsinin de vazifesi müşterek... Gece vakala- rında beraber çalışacaklar ve tabii ih- tisaslarına göre de biribirlerine yar- dım edecekler... Bu ilk nöbet gecemi sevinçle bekli- yordum. Zaten öğleden sonra tenhalaşan hastane akşam ve gece o kadar 1ssız oluyor ki.. yeni ve mesleğine âşık bir asistan için pek keyifli... İnsan kendi- ni koca hastanenin başı zannediyor. Akşamdan Kovuşları dolaştım, Mü- him bir vaka yok. Başhemşireye mü- him bir şey olursa haber vermelerini söyledim ve tam on ikide odama çekil- dim. Fakat gözümde uyku yok. Biraz kitap okumak istedim, ondan da Cerrahpaşa hastanesinden kaldırılarak Acıklı bir kayıp Eski şehremini B. Haydar dün sabah vefat etti Eski İstanbul valisi ve şehremini B; Haydarın dün sabah saat 8 de Cerrahpaşa hastanesinde vefat etti- ğini teessürle haber aldık. B. Haydar, bir senedenberi kalbin- den rahatsız olmağkla beraber, ölü- münden üç gün evvele gelinceye ka- dar resmi vazifesine deyam ediyordu. Merhum, salı günü biraz rahatsız» lık hissetmekle beraber relsi' bulun- duğu belediye istimlâk komisyonun- daki vazifesi başına gelmiş, bir aralık ia belediye merkez binasına gelerek belediye erkânile ve eski dostlarile görüşmüştür. B. Haydar, salı günü akşamı bir- denbire fenalaşmış ve müthiş bir üremi buhrani neticesinde hayatının tehlikeye girdiği anlaşılınca çarşam- ba sabahı Şehzadebaşındaki evinden Cerrahpaşa hastanesine nakledilmiş- tir. Hastanede alınan tedbirlere rağ- men kurtulamamış ve nihayet dün sabah vefat etmiştir. Merhum -B. Haydar, İstanbulun çok: maruf simalarından birl idi, Ay- dın vilâyetinde kaymakam iken meş hur Çakırcalıyı yakalamış, iki sene- den fazia devam eden şehreminliği zamanında şehre büyük hizmetleri dokunmuş, bilhassa . bugünkü itfai- yenin esasını kurmak, Karaağaç mez- bahasını açmak, Heybeli rıhtımını, Beyazıddaki büyük havuzu yaptır- mak, hiç bir resim ve vergi zammı yapmaksızın belediye varidatını bir milyon sekiz yüz bin liradan üç mil- yon sekiz yüz bin liraya çıkarmak Suretile cidden kıymetli hizmetler görmüştür. Merhum B. Haydar, İstanbula hiz- met eden şehreminleri içinde tema- yüz ötmiş bir zattı. Kendisi İzmir- Ydir, B. Haydar, İstanbuldan sonra Ankara şehreminliğine tayin edilmiş, bilâhare de İstanbul mebusluğuna intihap edilmişti. Merhum son zamanlarda İstanbul belediyesi istimlâk komisyonu relsli- ğinde bulunuyordu. B. Haydar gayet dürüst, halük bir zattı. Kiymetli bir idare adamı ok makla beraber felsefe ve iktisadi tetebbüata çok da meraklı fazıl bir zattı. Yaşı altmışa yakın olduğu hel de bir senedenberi İngilizce öğren- mekle meşgul bulunuyordu. Cenazesi yarınki pazartesi günü Edimekapı şehidliğine defnedilecek- tir. Allesine samimi taziyetlerimizi bildiririz. Palto hırsızı 'Tahtakale civarında beraber otur- duğu Nurinin paltosunu çalarak iki liraya satan Milhat adında bir deli- kanlı dün Sultanahmed birinci sulh ceza mahkemesinde muhakeme edil- miştir. Mithatın suçu sabit olduğun- dan bir ay hapsine karar verilmiştir. kıldım, Zaten soyunmamıştım. Sad bire doğru bir kontrol arzusile kovuş- ları dolaşmağa çıktım. Ayaklarımda lâstik iskarpinler taşlar üzerinde hiç ses çıkarmıyor. Koridorlarda yarım aydınlıklar var. Koca hastanenin gün- düzkü hayatından eser yok. Arasıra tektük iniltiler, öksürük sesleri geli- yor. Ziller çalınıyor. Kapılar açılıp kapanıyor. Uyku saati olmasına rağ- men saygısız hademelerin hiç uyuyan- ları ve hastaları düşünmeden gelişi güzel taşlara attıkları küvetlerin sür- gülerin çıkardığı acı, tırmalayıcı ses- ler. Hastanede en muntazam bizim bi- rinci hariciye kovuşudur. Öyle iken daha ilk adımda nöbetçi hemşireyi meydanda göremedim, Hademeler de yok. Servis odasına baktım. Oooh, kekâ, hemşire bir yanda, nöbetçi ha- deme bir yanda horul horul uyuyor- lar, Geribi neresi başuçlarında 2il arasıra çaldığı halde uyandıkları yok. Zaten zilin üzerine bir kaç kat pansi- man bezi sarmışlar. Ses çıkarmasın diye olacak. Kimbilir ne derdi olan bir | hasta zile basıp duruyor. Zille bera- | ber işaret feneri de yanıp sönüyor. | Bunlar gündüz çalışan insanlar olsa | ne İse, fakat gece servisine kalanlar | gündüz uyurlar. O kadar hirslündimi ki çarpık yat. | tığı için olacak ağzının bir tarafı açık 19 Eylül 1937 KADIN KÖŞESİ Fötr şapka | | Yâcivert #ötrden önü yüksek şapka, önden geçen ve arkada (bağlanan garabi grogren kurdelesi vardır. Blbi- $e lâciverttir yakası şarabi kadifedir. Kızılavlu köyün- de bir cinayet Cinayetin sebebi, bir kız meslesi imiş İzmir (Akşam) — Salihli kazası. nin Adala nahiyesine bağlı Kızılavlu köyünde bir cinayet olmuştur. Ci nayete bir kiz meselesi âmil olmuş- tur. Katil, İbrahim oğlu 20 yaşında Halil adında biridir. Arkadaşı Ali ile Kizil Düz mevkiin- de koyun otlatan Halil, ayni köyden Haşmet oğlu Küçk Alinin koyunları- hı gasbelmeğe teşebbüs etmiştir. Bu yüzden kavga çıkmış, Halil tabanca» sını ateş ederek Küçük Aliyi öldür- müştür. Fakat cinayetin asl sebebi bir kız meselesidir. Halilin güzel bir kız kardeşi yardır. Bu kız, Küçük Aliye nişanlanmıştı. Halilin arkadaşı Ali de ayni kızı istiyormuş. Yapılan tahkikata göre Ali, rakibi Küçük Aliyi ortadan kaldırmak için Halili cinayete teşvik etmiş ve ko- yunları gasbetmek gibi bir vesile ih- das edilerek Halil tabanca ile Küçük Aliyi öldürmüştür, Halil ve kendisi- ne cinayette yardım eden Ali tutula- rak adliyeye verilmişlerdir. Safra köyünde cerh Bakırköy civarında Safra köyünde Mustafa oğlu Murad ve İbrahim oğ- Ju Necib adlarında iki kişi kavga et- mişlerdir. Kavgada bunlardan Murad bıçakla, Necibi tehlikeli surette yara- Jamıştır. Mahalli zabıtası Muradı ya» kalamış, yaralı Necibi de tedavi edil mek üzere İstanbula getirerek Cerrah paşa hastanesine yatırılmıştır, kalan hemşireyi kolundan yakalayın- ca olanca kuvvetimle silkeledim ve bağırdım: — Siz vazifenizi böyle mi bilirsiniz? Kalkın hastalar zil çalıp duruyorlar. Karşısında beni görünöe afalladı. Yüzümdeki hiddeti anlamış olacak ki derhal çıkardığı papuçlarını ayağına geçirdi ve hademeyi de yanına alarak odadan fırladı. İşarete baktım, Dört numaralı ko- vuştan İsteniyor. Arkalarından git- tim. Ağır yaralıların bulundukları bu kovuşta o gün ameliyat olmuş, bir ba- cağı alçıda, başı sargılar içinde bir hasta vardı. Ters bir hareketle alçıda» ki bacağı yataktan kaymış. Kovuş ar- kadaşları kalkacak, yardım edecek halde olmadıkları için zile basıp nö- betçi hademeyi, hemşireyi istemişler, O gün ameliyat olmuş ve alçıya alin» mış bir bacağın vaziyetini değiştir. mekteki tehlikeyi hemşire de bilir. Fa- kat vazife zevkini kavramıyan ve bir kısmı şuradan, buradan gelen bu ka- dınlara kontyolsuz bir vazifenin mesu- liyetini vermek kadar fenalık olmaz. Hastanm alçıdaki bacağını yerine koymak kâfi değildi. Getirttiğim sat gı bezlerile onu yatağa tesbit ettim, ! Kovuşdaki on iki hasta arasında S1Ze Janmayanı, inlemiyeni yok, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: