12 Kasım 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

12 Kasım 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

> —————————————————————————————————— —ş—e 12 Teşrinisani 1937 Fehmi tahsil için Avrupaya gitmiş- ti. Bir pansiyona yerleşti, Yeni evin- den memnundu. Pansiyon temizdi. Bilhassa mutfaktaki büyük buz dola- bına pek ziyade memnun oldu. Pansiyoncu madam Fehmiye daha ilk günü büyük buz dolabını göstere- rek: — Bu dolabın her katı bir pansiyon kiracısına aittir. Siz de buz dolabının bir katını kullanal katı istiyorsunuz?... Fehmi buz dolabının en geniş katı- hi beğendi. Şimdi burada yemek iç- mek te kendisine ucuza gelecekti. Biraz meyva, biraz tereyağ, biraz pey- nir alsa bu dolaba koysa, bunları 0- ğuk soğuk en nefis yemeğe tercih eder- di, Düşündüğü gibi de yapmağa baş- Yadı. O günü dışarıdan güzel muz aldı. Bir kaç elma aldı. Tereyağ eldı. Buz dolabına soktu. Akşam pansiyonuna döndüğü zaman biran evvel buz dola- bını açıp soğuk soğuk yiyecekleri çı- için sabırsızlanıyordu. yonda daha soyunmadan buz dolabının önüne dikildi. Dolabı açtı, yemişleri, tereyağı dışarıya çıkardı. Hakikaten hepsi buz gibi kesilmişti. Lâkin garip şey yemişler de, tereyağ da ona eksilmiş gibi geldi. Muzları Saymamıştı ama 10 tane kadar satın aldığını hatırlıyordu. Bunların İkisi- mi mi? Üçünü mü buz dolabına koy- madan evvel öğleüstü yemişti. Şimdi hiç değilse 8 yahut 7 muz kalması lâ- zımdı. Halbuki buz dolabından altı müz çıkmıştı. Hele elmaların beş tane Olduğunu gayet iyi hatırlıyordu. Hal- buki şimdi dört elma kalmıştı, Tere- yağı da göze çarpacak derecede eksil- miz: Fehmi içinden: — Garip şeyi. dedi, bizim yemişler, tereyağ bu dolapta nasıl eksiimiş.. Bu iş devam ederse felâkettir. Ertesi günü Fehminin dolaba koyduğu ye- mişler bu sefer adamakıllı eksilmişti. Ne yapacağını şaşırmıştı. Buz dola- bından vaz geçmeğe bir türlü gönlü yatmıyordu. Yemişler eksilse bile 80- uk soğuk, buzlu buzlu yemenin zev- ki büsbütün başka idi, Fakat bu yemişleri, tereyağları, peynirleri kim yiyordu ki?.. Fehmi bir tatil gününde mutfağı gözledi. Pansi- yonda oturan genç bir kız mullağa $ık sik giriyor, müşterek buz dolabını ikide bir açıyordu. Fehmi bazan onun bir şeyler yiyerek mutfaktan çıktığını gördü. Genç adam: — Tuhaf şey... dedi, halbuki ne şık, ne güzel kızcağız... Demek müşterek dolaptaki yemişleri, bizim öle beriyi görünce kendisini zaptedemiyor, yi- yor. Bu güzel kızı bu fena huyundan nasıl vaz geçirmeli acaba? Ogünü gençkız mutfakta iken Fehmi buz dolabını bir kaç kere açtı. Sanki yemişleri sayıyormuş gibi yaptı. Delikanlı artık memnun- du: — Benim yemişleri saydığımı gör- dü. Artık dünyada yemez!., Fakat ertesi sabah Fehmi dolabi açınca yemişlerin yarıyarıya eksilmiş olduğunu gördü. Genç adam: — Eh... Artık bu rezalet!.. dedi. Bu kızın yola geleceği yok... Hem yemiş- lere o kadar da para verdim yahu... Genç kızı bu huyundan vaz geçir- mek için çareler aramağa başladı. Birdenbire: — Buldum!.. dedi, ben de ona mü- 'kabele yapacağım... Bunun ne fena bir şey olduğunu anlasın... Fehmi o gece mutfağı tenha bulun- ca derhal buz dolabına yaklaştı, Genç adama bu hareket biraz fena geliyor- du. Fakat bu lüzumlu bir şeydi. Genç kıza bu dersi vermesi Jâzımdı. Dolabı açtı, Hayatında ilk defa başkasına sit bir şeyi gizli alacak, yiyecekti, Fekat Fehmi bunu yapamadı. Do- Japta genç kıza ait olan bir süt şişesi- ni aldı. Musluğa boşalttı, Oh hiç ol- mazsa ona küçük bir mukabele yap- mıştı ya... Vakıâ bu hareketi biraz çirkindi... Evet ama yeryüzünde bir çok devletler bile biribirlerine buna benzer mukabele bilmisiller yapmıs yonlar mıydı? Fehmi tekrar odasına döndüğü za- man; Sahife 9 — Bundan sonra akıllanır., dedi, Ertesi günü Fehmi heyecan içinde | dolaba koşt Genç kız, akıllanmak büsbütün işi azıtm Hem bu sefer üslelik Fehminin soğutmak için buz dolabına koyduğu maden suyunu da dibine ka- dar içmişti, Fehmi dişlerini gıcırdattı: — Benim sütünü içtiğimi zannetti, | Fehmi cevap verdi: — Gördüm!.. Sarhoş artık dolabı kapamağa uğra- şıyordu. Onunla burun buruna gelme- mek için Fehmi ile genç kız hemen geri döndüler. Sanki kendileri bir ka- Sarhoştan utanı- ikisi birden Fehminin odasına girdi- Mukabele olsun diye üstelik maden sw | ler, yu mu da içmiş!.. Peki ben ona yapa- cağımı bilirim... Ağır bir mukabelede bulunayım da görsün... Cezri tedbir alacağım Akşamüstü buz dolabını hırsla açtı. Genç kız iki şişe süt koymuştu. İkisi» ni de aldı, Olduğu gibi musluğa bo- şalttı, İçinden: — Oh olsun... diyordu, nasıl benim o canım mâden suyumu içer mi?. Günler böylece geçip gidiyordu. Genç kızın uslanmasına imkân yok- tu. Fehmi: — Halbuki ne güzel kız... Eğer bu huyu olmasaydı onunla ne güzel gün- ler geçirebilirdik... diyordut Nihayet bir gün Fehmi genç kızı cürüm üstünde yakalamağa karar verdi. O gece hiç uyumadı. Odası mut- fağa yakındı, Dışarıda çıt olsa yavaş- ça kapıyı aralıklıyor ve başını çıkarıp bakıyordu, Fakat artık uykusu fena halde bastırmıştı. Tam dalacağı esna- da mutfakta bir gürültü işitti. Buz dolabının açılırken çıkardığı tıkırtıyı çok iyi tanımıştı, Derhal yatağından fırladı, Kapıyı yavaşça aralıkladı. Mutfağa kadar ayaklarının ucuna ba- sarak ileriledi. Mutfak kapısını hafif- çe açtı. Baktı. Hayretle duraladı. Pan- siyonda ismi «Köpekli sarhoş. diye çıkan her zaman bulutlar gibi sarhoş adam buz dolabının önüne yerleşmiş- ti. Sarhoş, Fehminin yemişlerini alp alıp yutuyordu. Bir yandan Fehminin yemişlerini yerken bir taraftan da genç kızın gözünde bulduğu öteberiyi gövdesine yerleştiriyordu, Adam yedi, yedi, yedi. Elini bir Fehminin gözüne, bir genç kızın dolaptaki gözüne uzatı- yor, yakaladığını ağzına atıyordu. Fehmi: — Eyvahlar olsun... dedi, ben de genç kız yiyor diye habire onun sütle- rini döktüm... Haftalarca sütleri mus- luğa boşalttım, Halbuki asıl hırsız kimmiş... - Bu sırada arkasında sicak bir ne- fes hissetti, Fehmi heyecanla döndü. Genç kız şık pijamasile arkasında dd. Baş, diş, nezle, grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde Genç kız: — Hayretler içinde kaldım... diyor- du... Sizden de affınızı istiyecektim. Benim yemeklerimi, yiyeceklerimi siz yiyorsunuz sanıyordum. Mukabele ol- sun diye sizin maden sularınızi mus- Tuğa döküyordum. Fehmi güldü — Aynı affı ben de sizden rica ede- . Ben de böyle fena bir zanna düştüm ve haftalardanberi sizin süt lerinizi döktüm... Ama yiyeceklerinize ilişmedim. Demek onları da sarhoş haklıyazmuş... Sarhoşun ayak sesleri uzaklaşmıştı. Genç kız Fehmiye: — Asli mukabeleyi biz ikimiz bu adama yapmalıyız... Gidip dolapta onun gözünde ne bulursak yiyelim., Genç kız bunu o derece sevimli bir tarzda söylüyordu ki Fehmi; — Haydi... dedi. İkisi birden dolaba koştular. Sarho- şun gözünde haşlanmış bir tabak et vardı. Lezzeti bir tuhaftı, Fakat mu- kabele olsun diye canları istemiye is- temiye bu eti zorla yediler. Artık memnundular, Sarhoşa iyi bir muka- belede bulunmuşlardı. Biribirlerine iyi geceler temenni ederek yattılar, Sabahleyin müthiş bir gürültü ile uyandılar. Köpekli sarhoş avaz avaz pansiyon hizmetçisine bağırıyordu: — Köpeğimin yemeğini kim ye- miş!.. Dün gece zavallı hayvana ver- miştim, Biraz yedi, Arta kalanını buz dolabında kendi gözüme koymuştum. Kim yedi köpeğimin yemeğini... Bu pansiyonda benim köpeğimden başka köpek mi var?.. Başka köpek bile ol- sa ben haşlama eti buz dolabına koy- muştum... Bunu işitince güzel komşusile Feh- mi iki gün midelerinden hasta yattı- (Bir yıldız) Jar... Güzel komşusu yavaşça Fehmiye mırıldandı; — Gördünüz mü?.. “ 3 kaşealınabilir. İsim ve markaya” dikkat! Taklitlerinden sakınınız. Günde yalnız bir defa HASAN DANTOS Diş macunu ile dişlerinizi temizlerseniz, ömrünüz müd. 'detince dişleriniz sağlam ve inci gibi parlak ve beyaz kalır. Dişleriniz çürümez, diş etle- riniz kanamaz. Tüp 7.5, dört misli 125, en büyük 20 kuruştur, KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mmm Tefrika No. 56 “ Venedik Senatosuna bir mektup geldi. Karım bu mektupta : (Ben Kara Mihall seviyorum, artık beni unut!) diyordu.,, Greçyano başını Kaldırdı: — O, benim şerefimi ayaklar altı- na düşürdü, paşam! Harekete ge- çeceğim sırada senatoya karımın imzasile bir mektup geldi. Karım bu mektupta: «Ben, Kara Mihali sevi- yorum. Bundan sonra onunla yaşi- yacağım. Beni unut!» diyordu. İşte, bu mektup üzerine haysiyet ve Şere- fim gibi, aile yuvam da mahvolmuş- tu. Bu mektubun, karımı ölümie tehdit ederek yazıldığından emindim. Fakat, bunu kimseye anlatamaz- dım. Yıllarca karım Kara Mihalin yanında kaldı ve orada, onun yanın- da öldü. İhtiyar Kara Mihali bir Türk denizcisi vurmuştu. Bunu duy- duğum zaman Venedikte şenlikler yapmıştım. Şimdi, Kara Mihalin oğ- İu, babasının yerini tuttu, Onun da kızımda gözü var. Ben, bu adae- mın ipe çekilmesi için, ne mümkün- se yapmağa hazırım. Kara Mihali dişlerimle, kudurmuş bir kaplan gi- bi parçalamağa ant içtim. O, yalnız türklerin değil, benim de ebedi düş- manımdır! '... Sabaha kadar hiç bir ses çıkmadı. Ne gölge, ne ateş... Tük denizcileri bu iki işareti bekli- yerek, ikinci geceyi de elleri böğrün- de ve uyanık geçirdiler. Ertesi sabah limanları dolaştılar, Yerliler ve Türk denizcileri, Kara Mihalin gelmediğini söylüyordu. Kılıç Ali paşa merakından çatlı. yordu. Şimdi bu meşhur ve tecrübeli Türk amiralinin kafasında derinleşen yeni şüpheler belirmişti. — Acaba Kara Mihal adalardan bi- rinin arkasından Karaya çıktı mu? Bunu anlamak güç bir iş değildi. Kaptan paşa - kendi gemisi başla olmak üzere - yirmi yelkenliye emir verdi. Diğer yemiler sdaların Jiman- Jarını sardılar. Kılıç Ali paşa, Sinyor Greçyonun sözlerine inanarak âda- ların arkasında Kara Mihalin izini aramağa çıktı. * O gün Kılıç Ali paşanın Selih re- isle paşa gemisinde neler konuştuğu- nu öğrenmek - denizcilik tarihimizin karanlık bir safhasını aydınlatmak bakımından - faydalı olacak. Kılıç Ali paşa, padişah ve sadra- zama kalben küskün gibiydi. Kap- tan paşanın içinde bir ıztırap vardı. O, (Arşipel adaları) hakkında şöyle düşünüyordu: — Devletin başına bin bir felâket getiren bu adaları neden işgal etmi- yoruz? Arşipeli ele geçirmek, Maltayı muhasara etmekten güç bir iş midir? Bu soruya Kılıç Ali paşa yine ken- disi cevab veriyor: — Hayır, diyordu, Arşipel adaları- nı zaptetmek o kadar kolay bir iştir ki... Hattâ şimdi bile başında bulun- duğum şu elli parça tekne ile bunu yapabilirim. 'Tunusta, Cezayirde düşmani yıl dıran ve Türk hâkimiyetini çöllere kadar götüren Kılıç Ali paşa bu işi neden yapmıyor, yapmak istemiyor- du? Yelkenliler adaları dönerken, Kılıç Ali paşa - o gün İlk defa- Salih reise bu düşüncelerinden bahestti: — Salih! dedi, Türk milletine otur- mak yaraşmaz. Türkler, bu devleti at üstünde kurmuşlar. Gemi içinde hareketsiz dolaşmak ta, bence otur- mak demektir. Salih rels çok anlayışlı ve zeki bir adamdı. Fakat, kaplan paşanın bu sözlerinden bir şey anlıyamanuştı. Şaşkın ve mülereddid bir tavırla pa- şanın yüzüne baktı: — Ben, kırk yıldır denizlerde dola- şıyorum, devletlim! Her gün bir çetin dövüşe, her yıl bir kanlı cenge girip çıktım, Vücudum delik deşik oldu. Dokuz yerimde ok, pala yarası var, Kemiklerim kaç kere kınlıp birbirine içinde... Cenkten cenge, ateşten ale- şe atlıyarak yaralandılar, Denizde doğdum, denizde büyüdüm, gözümü açtığım ve elime ilk palayı aldığım gündenberi başımın yumuşak bir yasdık, sırtımın yatak gördüğünü ha- tirlamıyorum. Eğer buna oturmak di. yorsanız, saraylarda ve konaklarda kuş tüyünden yataklar içinde yatan ve ömürlerini İstanbulda geçiren sa- adetlü canlara ne diyelim? Kılıç Ali paşa enginlere bakıyordu, Salih reisin söyledikleri hakikatı. Onun bütün ğmrü denizde geçmişti. Hattâ onun: - « — İstanbulda bir gül koklıyama- dım!; Sözü bile denizciler arasında her zaman söylenirdi . Gerçek Salih reis hemen her yün ilkbaharında sefere çikar ve ona gül mevsiminde İstanbulda kalmak ng sib olmazdı. Salih reisin'âdeta canı sıkılmıştı. Kılıç Ali paşa neden bu kadar in- safsızca ve bilhassa Salih reis gibi meşhur bir deniz kartalının kalbini kıracak tarzda konuşuyordu? Burun elbette bir sebebi vardı, Kılıç Ali paşa Salihe başını çevirdi: — Benim ne demek istediğimi an- lıyamadın, gözüm! Dedi. Ben seni kasdetmiyorum. Kendimden bahsedi- yorum, Salih reis, kaptan paşanın sözünü kesti : — Kendinize de bühtan ediyorsu- nuz, devletlim! Seksen yaşına geldi- ğiniz halde gözünüze uyku girmiyor. Allenizden, konağınızdan, saltanat” nızdan ayrılıp denizlerde ömür geçi- riyorsunuz! Bu yaşta hangi babayiğit sefere çıkar da haftalarca, aylarca si- cak yemek yemeden, yatmadan çalı- $ır? Eğer vezirlerimizin hepsi . sizin gibi - canlarına kasdedercesine - ça- , bugün Türk denizcileri Vs- Kılıç Ali paşa bu sözü işitince gül- — İşte şimdi, parmağını can ala- cak noktaya koydun, Salih! Ben ar- tık maksadsız koşup didinmelerden, sonu gelmiyen deniz cenklerinden ve korsan peşinde dolaşmaktan usan- dım. Bir büyük savaş yapalım. Yalnız Arşipeli değil, dediğin yerleri de zap-. tedelim. Oralara kadar uzanıp, devle. tin bünyesini kemiren akrepleri ye- rinde boğalım, demek istiyorum. Salih reisin gözleri ışıldadı Birdenbire ikisi de susmuşlardı. Forsaların çektiği kürek seslerin- den başka bir şey işitilmiyordu. Deniz çok sakin ve dalgasızdı. Kilıç Ali paşa etrafında sıralanan baktı: — Salih, dedi. Bu kuvvetle 'Türk dev- leti neden Akdenizin bütün kara su- larına hâkim olmasın. Neden, Türk adını duyunca Romadan kaçan pa- paların ve Venedikte heyecana düşen senatoların peşinden gitmesin? Bi- zansı Koslantinin elinden alan Türk- ler, bugün Romayı ve Venediği işgal edemezler mi? Neden, her yıl bütün dünyanın rahatını kaçıran O altın kubbeli Vatikanın temellerini yıkmı- yalm? Romadan bir yeni Neron ve- yahut bir Jul Sezar çıkacak diye mi korkuyoruz? Bizim için Bizans ne ise, Roma da o değil mi? Kostantinin pay» tahtı ile Neronun memleketi arasın- da he fark var? Zaten eski (Kostan- taniye) yi kuran büyük Kostantin Romalı değil miydi? Fatih Bizansi almağa karar verdiği zaman, orasi kimin memleketi olduğunu düşün- meğe bile lüzum görmemişti. Bizden bu kadar çok Korkan bir milletin bu yılgınlığından istifade etmek zamanı her zaman ele geçer mi? ... «Orduyu ve donanmayı bana bıraksalar, Romaya girerdim!» eklendi. Bacaklarım bu yüzden çarpık,| (Kiris adası arkasında dolaşıyon sol kolum çolak kaldı. Arkadaşlarımın! Yandı, bir çoğu da benim gibi yara, bere (Arkası var) | KER, ARARLAR

Bu sayıdan diğer sayfalar: