20 Kasım 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

20 Kasım 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BPTİİLERKE EEEEBE Ri 9? FüşaRES SEBE ERİ RESRESSEBEE :n zg rar), Bey Lemi, metresinin yatağında öl- | i Mmüştü. Karakoldan gelerek bu hâdi- | Seyi zevcesi bayan Zehra Lemi'ye ha- | ber verdikleri zaman, kadıncağız, İz- l #eti nefsini rencide eden vakanın tesirile, bağırdı: — Utanmaz herif! O zaten keyfin- en başka ne düşünür?. Sade beyimin #ğlencesi! Madem ki metresi varmış Ye o menhus fahişenin evinde ölmüş... ne?.. Metresi düşünsün!, « Lâkin komiser birçok nasihatlerde bulundu; — Canım efendim... İnsan kocasını eller evinde bırakır mı?.. Bir kabahat- Ür işlemiş, ne yapalım, büyüklük siz- de kalsın... Bilhassa ölümile, taksiratı- Mi ödedi... Şayed mahalleliden sıkılıyor. #anız emin olun kimseye bahsetmeyiz... *Sokakta sektci kalbten öldü!» derizi, Neticede, bay Lemi'nin tabutunu eve Betirdiler. Cenaze merasimi yapıldı. Devir hatimi okundu. Konu komşu, Ağlıyan bayan Zehrayı teselli ettiler, ... ,, Bay Lemi, gençliğinde bir kere, ken- &I memleketlisi bir kızla evlenmişti. Kadın, onun çapkınlıklarına, ötekine berikine sarkıntılıklarına dayanamı- Yarak, ayrılmağa teşebbüs etti. Boşanmanın akabinde, Lemi, ikinci defa olarak evlendi. Bu karısı, Lemi'yi en iyi arkadaşile ya- Kalayınca «artık bu adamla yaşan- Mazi» kararını vererek, o da ayrilma- ğa kalktı. Çapkın erkek, hiç israr etmedi, Bİ- , talâka memnuniyetle razı oldu. “Üçüncü karısı, adamcağızın huyu- Yu tashih edemedi. Nitekim işte, bir Metresle seviştiği sırada, bay Lemi, Ölüvermişti. Ve... Atın ölümü arpadan olmuştu!. ... Aradan altı ay geçti. Bir kandil akşamı, bayan Zehra, ko- Casının mezarını ziyarete karar ver- di. «— Ne olsa kocami!.. - diye düşünü- yordu. - Dağdağalı hayat ortasında iyi kötü yuvarlanıp gitmiştik. Şunun kab- rinde üç ihlâs bir fatiha okuyayım... Sevaptır!.» Oturduğu Erenköyünden, uzun uzun, trene bindi. Haydarpaşada tek atı bir araba kiraladı. Karacaahmede var- dı. Kabre yaklaşırken, ağır ağır yürü- Yordu. İşte mezar... Fakat o da kim?., Yeni yapılmış taşın yanında başka bir Kadın gördü. Başını dönmesi Üzerine, kadını tanı- dı: — Vay, sen misin, Emine hanım?.. Kocasının ikinci karısıydı bu! Öteki cevap verdi: — Benim, Zehra hanım... (Ve meza- Tın başında bulunuşunu izah ederek:) Benden evvel onun karısı bendim... Le- mi efendiyi elimden aldın diye birlik. te geçirdiğimiz hoş saatleri de unuta- mam ya... Bayan Zehra hazin hazin hak verdi; — Evet... Hoş adamdı... Ben de onu özlüyorum... Fakat, birdenbire sustular. Kendilerine doğru, üçüncü bir kadın Merliyordü. Etrafa göz gezdiriyor, yeni yapılmış taşların üzerlerindeki isimleri okuyor- du. Bay Lemi'ninkini bulunca: — Hah.. ... - diye durdu. Fakat evvel oraya gelip bir tümseğin arkasına oturan iki kadı- Mi fakedince kızardı. Bayan Zehra sordu: — Kimi arıyordunuz, hanıncığım?. — Ben, bu mezarda yatan Lemi efen- Âlnin ilk karısı Ayşeyim... Allah rah- met eylesin, çok iyi adamdı. İki numaralı dul: — Evetl - dedi. - Amma, biraz çap- kındı, Zehra: — Doğru, çapkındı... Çapkındı am- ma, ber kabahalinden sonra nasıl özür Ve ilk iki kadın, yeni gelene ken- dilerini tanıttılar. Bunun üzerine üç ortak, belli etmeden biribirini süzdü. Bonra, gayri ihtiyari, gülümsediler, Emine, sordu: — Uzaktan mı geliyorsunuz?, leri büyüyerek, yola doğru baktılar. Dördüncü bir kadın kendilerine yak- dedi, - Ben tanıdım şırfıntı yı! En son metresi!, Emine helecanla: — Hani şu evinde?.. — Evet, evet.. Tâ kendisi nl... Üç kadın yavaş yavaş uzaklaştılar, Arasıra, başlarını çevirip, yeni gelenin ne yaptığına bakıyorlardı. Metresi olan kadın da ellerini açtı, Dus ettikten sonra, başka bir tarafa sapıp gitti Zehra, öfkeyle: Şıllık ka- — Oh! Hiç olmazsa onunla eviene- medi ya... Ayşe, gül! — Arkasından üç dul bırakması el- vermedi mi?, Emine, şirin şirin; — Rahmetli, kadından yana obur- du... Ne kadar güzel görse hepesint be- nimsemek istiyordu. — Öyle, öylet... Artık yola çıkmıslardı. Ayşe sordu: — Uzakta mı oturuyorsunuz?, Be- nim evim şuracıkta... Gelin beraber bir kahve içelim... İki kadın, daveti memnuniyetle ka- bul etti, Biri Krenköyde, diğeri de Be- şiktaşta oturduğunu söyledi. Ayşe, haykırdı: — A... Bu kadar uzakta oturuyor- sunuz da, bundan sonra gitmek olur mu?.. Elhamdülillâh misafir yatak- Jarım da, yorganlarım da var... Haydi gelin hep birlikte oturalım da, rahmet liyi konuşuruz, derdleşiriz! Maşallah biribirinizden güzelsiniz. Lemiciğim, zevk sahibi imiş cidden... — Siz de pek güzelsiniz... Ve hiribirlerine komplimanlar ya- parak yürüdüler, ” Vei Nuri msiyerek PATATIS ÖZÜ lie | | MİST ok 28 Teşrinisani 937 Cumartesi Öğle neşriyalı: 1230; Plâkla 13,05: pi , 50: o Havadiı Plükin 'Türk musikisi, 13/30: Muht şriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: Sant 18,30 Plâkla dans musikisi. 19 Safiye: Piyano ve keman re- | fakatile. 1930 Hava raporu. 1935 Konfe- | Fans: Doktor Salim Ahmed (Hastalıklara tahammül ve ademi tahammül ve sebeb- leri). 19,88 Borsa haberleri. 20 Sadi ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 30 Ömer Riza tarafından Arabon söyler. 2045 Semahat Özdenses ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat ayan). 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans haberleri. 2230 Plâkln &olo, opera ve operet parçaları. 2250 Son ha- berler ve ertesi günün program, 23 SON. Ankara — Öğle neşriyatı: 13,20 - 1350 Mühtelt pik neşriyatı, 1350 - 1415: | Plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları, 1415 - 1430: Dahili ve harici haberler, 1035: Plik | neşriyatı: 1830 , 1835 - 1910: Çocuklara Kara- (Küçük Ali), 19,10 - 1935: Türk mu- i ve halk şarkıları (Servet Adnan ve srkadaşları), 1435 - 19550: Bant syuri ve arapça negr' 1050 - 2015: Türk mu- sikisi ve halk şarkıları Ülikmet Rıza Ses- gör ve arkadaşları), 20,15 - 2030: Eöebi konuşma: Halil Vedat, 2030 - 21: Türk musikisi ve halk şarkıları (Salâhaddin ve arkadaşları), 21 - 21,15: Ajans haberleri, 2115 - 2155: Stüdyo salon orkestrası: 1 - Romberg: Robert le Pirate, 3 - Waldteu- fe: Fin de Slörle, 3 - Pouget; Au Poys des Cigales, 4 - Cilbert: Das &plel umdie Mebe, 5 - L. Delibes: Par de Fleurs, 2185 - 22: Yarınki program ve istiklâl mart, Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangallıda o Nârgüeciyan, Taksim: Limonciyan, Beyoğlu: İstik- 1) caddesinde Dellâsuda, Tepebaşn- da Kinyoli,. Galata: Hüseyin Hüsnü, gin, Aksarây: Etem Pertev, Beşiktaş: Sü- leyman Recep, Fener Balata Hüsa- meğdin, Beyazıd: Asadoryan, Kadı- Söğüllüçeşmede Hulüsi Osman, Bamatya: Kocamustafapaşada Rıdvan, Alemdar: Diyvanyolunda Esad, Şehremini: Topkapıda, Nâzum. Dünya mevaddı gıdaiyesi arasında en büyük mükâfatla zafer nişanını, diplom donör ve altın madalyayı kazanan ve bu suretle birinciliği bihakkın tasdik olunan Hasan özlü unları Vitamin, Kalori, Gıda, Sıhhat Pirinç, Yulaf, Mercimek, Buğday, İrmik, Patates, Mısır, Türlü, Bezelye, Badem, Çav- : dar Özü Unlarını Çocuklarınıza Yediriniz. Allahın yarattığı saf hububattan alınan vitamini ve kalorisi, kuvvei gıdaiyesi çök olan Hasan Özlü Unlarına doktorunuz şehadet eder ki haya- tın ve tabisfın en mugaddi ve er mükemmel gıdasıdır. Hasan Özlü Unları çocuklarımza lam afiyet temin eder. Neşvünemalarına yardım eder. On- Isrı çabuk büyütür. Neşeli, tombul, hastalıksız tombul yapar. Hasan Özlü unlarile çok leziz muhallebi ve çorba ve yemek yapılır. Mutlaka HAĞAK markasına dikkat, Grip, Baş ve Diş Ağrıları, Kevralji, Artritizm, Romatizma Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mame Tefrikâ No, 63 “ Kara Mihal, gece yarısı ormandan Şatoya geldi. Ve Şövalyenin rakka- selerile kol kola oynayarak, sabaha kadar içip eğlendiler — Kefalonyalı korsanın hakkı var, dedi, bu adam denizin koynunda ge- cenin karanlıklarını nasl yanp gi derse, ateş dalgaları arasından da yanmadan geçip gidebilir. Haydi dü- menleri kırıp adanın önüne gidelim ve limanın ağzını tutalım. * Gemiler tekrar Tinos Itmanına dön- düler, ... «Şeytanın oğlu» yaşıyor mu? İki deve sırtı gibi denizin üstünde yükselen Tinos ve Kiris adaları baştan başa Türk denizöilerile çevrilmişti. Arşipel şövalyesi Loradanoya âda- nın ormanları bir anda yanıp kül ol- duğunu haber verdikleri zaman, halk şehirde korku ve heyecan içinde tit- | reşiyordu. Kılıç Ali paşa adalılara şöyle bir haber gönderdi: . «Kara Mihalin ada arkası- dan yüzerek ormana iltica et- tiğini gördüm. Ve ormamı baş- tan başa ateşledim. Şimdi onun şehre indiğini söylüyor- saade ediyorum: Bu müddet zarfında Kara Mihali bulup bi- ze teslim etmezseniz, her iki faln “ Adalılar bu haberi alınca şaşırdı- lar. Şövalyenin şatosuna koşarak: — Sinyor! 'Türk amirali, Kara Mi- hali istiyor. Onu türklere teslim et- mezsek, yurdumuz, ocağımız mahvo- Jacak. Türkler bizi yakacaklar! Diye bağrışmağa başladılar. Bu sesleri duyan Türk denizcileri hayretten hayrete düşerek yerlilere soruyorlardı : — Şövalye, Kara Mihalin nerede olduğunu biliyor mu? Yerlilerden biri yavaşça Aydın rei- sin kulağına fısıldadı: — Kara Mihal gece yarısından beri şövalyenin şelosunda misafirdir. Sa- baha kadar rakkaselerle kolkola oy- nayıp içtiler ve eğlendiler! Aydın reis hayretinden küçük dili- ni yutarcasına bağırdı: — Bu herif mutlaka şeytanın oğlu olmalı! Ve sahilde duran gemilere gür se- sile haykırdı: — Kara Mihal ormauda ölmemiş, arkadaşlar! Denizcilerin ağızları bir karış açık kaldı. Bu sözü duyup ta şaşmamak kabil miydi? , Kefalonyalı Petro ne kadarda isabetli bir tahminde bulunmuştu! Demek ki Kara Mihal - orman ya- marken - şövalyenin şatosunda eğle- niyordu. i. Kaptanlar paşa gemisinde toplan- âılar. Aydın reis: — Bırakın: beni, beş yüz ieventle İ çatayu basayım. Bu kadar can ve emek sarfettik, bu herifi yakalamak için hiç bir mâni yoktur. Şövalyeden bize teslimini istiyelim; vermezse şa- toyu basıp zorla yakalıyalım. Doğan reis te bu fikri fleri süre- rek: — Kara Mihali ele geçirmeden âö- nersek, Arşipel korsanları arkamız- dan gülecekler! Bu haydudu yakâ- lamak güç bir iş değil... Şövelyenin — Haydi, ne duruyoruz? Kaptan paşamız emretsin, karaya atlıya- lum Bu sırada gemi kâhyası telâşla kaptan paşanın yanına sokuldu: — Ambarda yatan sinyor Greçya- no: (Kara Mihal hakkında söylene- cek bir çif sözüm var, amiral haz- retleri son kararin vermeden bir kere de benimle 'görüşseler çok iyi olur.) dedi. Kulunuz da koşarak, bunu size arzelmeğe geldim. Kıhç Ali paşa, kaptanlara son ka- rTarını söylemeden, Greçyanoyu Ççâ- ğırttı: — Hele bir kere de şu adamı din- liyelim bakalım. Belki mühim bir diyeceği vardır. Greçyanoyu güverteye getirdiler. Venedikli şö mutlaka onu ele geçirmek istiyorsa- nız, elinizde kuvvetler var. Denizlere hâkimsiniz! Bugün değil- öbürgün şüphe yok ki ya- : :: ri

Bu sayıdan diğer sayfalar: