22 Kasım 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

22 Kasım 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KE AA Vİ EŞTI ni İYİ Amerikada garip bir âdet © Üniversiteliler, kamptan çıktıkları gün “> rasladıkları kızı üç defa öpebilirler Bir genç kızla talebe arasında mücadele, mağlüp olan bir kız "Amerikada Arizona üniversitesindeki talebe her sene sonbaharda bir kapmta askerlik talimleri yapar. Talebe talimi bitirdiği gün kamptan çıkarken önüne tesadüf eden genç kızı öpmek hakkına maliktir. Her talebe yakaladığı genç kızı sağ ve sol yanağından ve nihayet dudaklarından olmak üzere üç defa öper. Bu suretle üç defa öpülen kız mağlüp sayılır ve kendisine mavi bir kordelâ verilir, Kız kordelâyı bütün gün taşır. O kızı başka bir talebe öpmeğe ka'kışamaz. Bu garip âdet ekseriyetle hayırlı neticeler vermekte ve öpüşmeden sonra nişan yüzüğü takılmakta, bunu da düğün takib etmektedir. Evlendikten 2 gün sonr aldatılan bir koca Karısını tabanca ile öldürdü; mahkeme 2 sene hapsine karar verdi Fransada karısını öldüren bir ko- canın muhakemesine başlanmıştır. Meselenin garip tarafı suçlunun, ev- lendikten iki gün sonra karısı tara- fından aldatılması, bunun üzerine hiddetlenerek bu cinayeti sıdır. Suçlu Andre Denance adında 50 yaşlarında biridir. Karısı kendisin- den 26 yaş küçük Yvonne Bernard adındadır. Andrö bir kaç ay evvel Pariste bir kahvede Yvanne'a . ras- lamış, kızı beğenmiştir. Yvonne bir radyo atelyesinde çalışıyordu. Andrö genç kızla tanışmış ve evlenme tek- Mfinde -bulunmuştur. Kızda bunu kabul ettiğinden düğünleri yapıl mıştır, Yvonne evvelce bir Lehli ile bir- likte yaşamış, Lehliden bir kızı ol- muştu. Andrö bu kız çocuğuda beraber kabul etmiş, karı koca Charenton'da küçük bir apartıman- da yerleşmişlerdir. Yvonne çalışkan “ bir kadındı, Her gün muntazaman işine giderdi. Yal nız bir kabahati vardı: Eğlenceyi çok severdi. Geceleri barlarda, dan- siglerde vakit geçirmekten çok hoş- lanırdı. Son zamanlarda B. Comon | Adında bir dostu vardı, Evlendik- ten sonrada bu dostunu bırakma- mıştır. Kadın dostlarının “isimlerini muntazaman bir deftere yazıyordu. 'Evlendiklerinden iki gün sonra kadının çalıştığı febrika, nakliyat grevi yüzünden bir kaç gün tatil edilmiştir. O gün Yvonne geç kalk- mış, öğle yemeğinden sonra sokağa çıkmak için hazırlanmıştır. Kocası: — Nereye gidiyorsun?... diye 80- Tunca şu cevabı vermiştir: — Biraz gezip hava almağa... — Çok para sarlediyorsun, biraz hesaplı hareket et. — Merak etme, ben işimi bilirim. Kendi yaşımda bir gençle gezece- gim. Parayı O verecek. Bu sözler üzerine şiddetli bir mü- makaşa başlamışlır. Koça, karısının #okağa çıkmamasını istemiş, kadın İse sokağa çıkmakta ısrar etmiştir. Nihayet kadın kapıyı çekerek çıkıp gitmiştir, , Andrö buna fena halde hiddetlen- yapma- | Anârö mahkeme huzurunda miş ve bankada duran 500 frank pa- rasını çekerek bir rovelver satın al- mıştır. Andrö silâh satın aldığına dair bir beyanname doldurmak için nüfus kâğıdını almak üzere eve dön- müştür. Evde nüfus kâğıdını arar- ken karısının bankaya para tevdi- alı hakkındaki defteri eline geçmiş tir. Defterde bir kaç bin frank ya- gili idi. Daha bir gün evvel para yatırdığı anlaşılıyordu. Kadın bu parayı hereden bulu- yordu? Hiç şüphesiz kendini satarak şundan bundan alıyordu. Bu düşün- ce Andröyi son derece ' hiddetlen- dirmiştir. Bunun üzerine evden çık- maktan vazgeçerek karısını bekleme- ğe başlamıştır. Kadın ancak saat yirmide gelmiş- tir, Andrö: — Bu vakte kadar nerede kak dın?... diye sorunca şu cevabı ver- — Beni bu kadar fena karşılıyaca- ğını bilseydim bulunduğum yerde daha fazla kalırdım. Hem esasen ye- a| Radyoilebir ilân: Kayıp 6 akrep aranıyor ! Parisi heyecana düşüren bir hadise Geçen hafta Pariste herkesi heye- cana düşüren bir hadise olmuştur. Sorbonda hayvahlar hakkında ders veren genç profesörlerden Jacgue Milot iki ay evvel Afrikaya giderek Afrika içerilerinde muhtelif hayvan- lar ve bilhassa: akrepler hakkında tedkikler yapmıştı. Profesör Afrika- dan dönerken, Parise bir kıl torba içinde canlı 6 akrep getiriyordu. Bu akrepler çok zehirli ve şimdiye ke- dar bilinmemiş bir cinse mersuptu. Profesör Parise gelince bir oto- mobile binmiş ve evine gitmiştir. Evinde eşyalarını yerleştirdiği sırada kıl torbanın ortada olmadığını gör müş, bunu takside unttuğunu anla- mıştır. Genç profesör derhal telâşla poli- se koşmuştur. Polise, torbayı me- raklının biri açacak olursa bunun büyük bir felâket olacağını anlat- mıştır. Polis taksiyi ararken profesör ay-” ni zamanda radyo merkezine koş- muş ve bir takside sarı renkte bir Kıl torba unuttuğunu, torbanın içinde son derece zehirli 6 akrep bulundu- ğunu radyo İle ilân etmiş, torbayı bulanın açmadan adresine getirme- sini bildirmiştir. Polisin araştırmasından evvel rad- yo netice vermiştir. Radyonun neş- riyatını duyan taksi şoförleri der- hal arabalarını saraştırmışlar ve bu suretle kıl torbayı bulmuşlardır. Şo- #ör hemen tehlikeli torbayı profesö- Te teslim etmiştir. Fakat akreplerin bulunduğu radyo ile tekrar ilân edilinceye kadar halk büyük bir en- dişe geçirmiştir. Küçük «fitre» lerimizle büyük havacılık davamızın hallini ko- laylaştırmış olduğumuzu unutmı- yalım, İN mek yer yemez dostumun yanına gi- deceğim... İşte busöz üzerine koca silâhı çekmiş ve yakından ateş ederek ka- dıni öldürmüştür. Mahkeme, şahidleri dinledikten sonra kocayı iki sene hapse mahküm Yazan: Arif C. Denker ESRARENGİZ KERVAN Tefrika No, 10 — Oda kapısının açılması ve Çinlinin içeriye girmesi o kadar süratli oldu ki Ahmed Abud Çinlinin bir hayal gibi birdenbire kaybolduğunu zannetti lendi Ondan sonra Ahmedle Hüseyin ra- hibin elinden kâğıdı geri alıp hemen mabedden dışarıya fırladılar, Çünkü işittikleri mühim şeyleri biran evvel aralarında müzakere etmek istiyorlar- dı. Onlar mabedden çıkarâk gene halk Arasına karıştıkları anda mavi elbise- 4, siyah takkeli bir Çinli onlara sür- tünecek kadar yaklaşarak önlerinden gelip geçti. Ahmed Abud, işittiği ha- berlerin tesiri altında bulunduğundan mutad olan ihtiyatını unuttu ve ma- bedden çıkarken etrafını tarassud et- medi. Etseydi o Çinliyi tanımakta güçlük çekmezdi. İki arkadaş gene Kulca'nın dar ve pis sokaklarından geçerek Hüseyin efendinin kulübesine geldiler Odada duran mangaldeki a kurcalıyarak kömürleri kü dan m mangal ba- başladılar. Hüseyin dedi ki: — «Demek ki büyük bir iş keşfet miş oluyoruz* Ahmed tabakasını çıkardı, sigara- sını yapmakla meşgul olurken: — «Evet, öyle görünüyor, baba, de- di. * Binlerce tüfek, milyonlarca fi- şek yolda! İyi amma, almamızdan bize ne fayda çıkabilir?» İkisi de bir müddet süküt ettiler. | Ondan sonra Hüseyin efendi dedi ki: — «Büyük bir iş, çok büyük! Yüz- lerce deve, balyalarla yüklü hayvan- lar, balyaların içi silâhlarla dolu! Bu kervan Çin Türkistanından ge- Mp geçiyor da bizden başka bunu hiç bir kimse bilmiyor! ,Sonra kör- van gizlenecek, silâhlar ise Rus Tür- kistanına kaçırılacak. Bu işin pe inden Japonlar da Yoşuyorlar, Aca- ba bumlar ne istiyorlar?» z — «Japonlar, kurnaz, kısa boylu, çelik gibi kuvveti insanlarmış. Her tarafı sü İle çevrilmiş topraklarda yaşarlarmış. Ruslara çok düşman imişli Onlar hakkında başka bir şey İyorum.» — «Ruslara düşman iseler bü si- lâhların Rusyaya gitmesine mâni olmak istiyorlardır. Fakat silâhlar kimin? Evvelâ bunu öğrenmemiz lâ- zam.» — «Her halde Rusların değildir. Onların olsaydı gizli yollardan ve Çin topraklarından geçirerek silâh getirtmezlerdi O silâhlar Çinlilerin de değildir. Çünkü Çine ait olsaydı böyle gizli tutmalarına hacet kal mazdı, — «Belki Çinliler bir sebepten do- layı bu işi gizli tutmak istiyorlar! Ahmed Abud parmakları arasın- daki sigarayı mangalın içine attı. Fıncanına çay doldurdu. Yavaş ya- vaş içerken Hüseyin efendi ona de- di ki: ” — «Bütün iş kalın bir esrar per- desine bürülü!> — «Benim aklıma bir şey geliyor. sakın bu silâhlar Rusyada bolşevik- lere karşı isyan eden kuvvetlere mah- sus olmasm?» — «Bunu iyi düşündün, Ahmed. Bu ihtimal daha kuvvetli, Her halde, biz bu esrara vakıf olmaya ve vakıf olduktan sonra da bundan kendimi. | şey söylemiyordu. | rak kimse bunu haber | ilerilerken ze bir menfaat çıkarmağa çalışalım.» — <Evet, her şeyden evvel kerva- nın sahibini ve şimdi nerede bulun- . duğunu meydana çıkaralım. Vakia bunu yapmak kolay olmıyacaktır. Çünkü gösterilen yol üzerinde gelip giden bir çok kervanlar vardır. Bun- lardan hangisinin bizim aradığımız kervan olduğu kolaylıkla anlaşıl- maz, Amma tüccarın yükünü Laşı- yan kervanlar ne kadar olsa belli- dir. O kervanların, kervancıların- dan bizim esrarengiz kervan hakkın- da doğru malümat almak kabil olur.» Ahmed Abud bu sözleri söylerken kalktı ve kapıya doğru gitti: «Ben şimdi gidip tahkikata baş- Luyacağım. Yarın sabah gelir seni tekrar görürürm, İnşallah © vakte kadar bir şey öğrenmiş oluruz.» Ahmed Abud kulübenin kapısını açlı, sağına, soluna dikkatle baka- bulunmadığını anladık- tan sonra yürümeğe başladı. Han- dan içeriye girdiği zamân evvelâ arâ- bacıların arasına karışarak Onlarla konuşmağa başladı. Sonra gidip yerde oturan bir kafileye iltihak et- ti. Olurduğu yerden yukarıdaki gö leriyi, kendi odasını ve Rus kadınla- rının odalarını tarassude başladı. Ahmed yaptığı sigarasını içerek | etrafındaki insanların muhavereleri- ni dinlemekte iken galeriye giden merdivenlerden bir Çinlinin çıkmak- ta olduğunu gördü. Geniş kenarlı bir Çinli şapkası giymiş olan bu adamın yüzü iyice teşhis edilemi- yordu. r Çinli. galerinin köşesine “gelince durdu ve avluya doğru bakarak et- rafı tarassud etti, Orada oturan ve konuşan insanlar arasında kendisile meşgul olan bir kimse bulunmadığı- na kanaat getirdikten sonra iki Rus kadınının oturdukları odaya doğru ilerledi. O kapısının - açılması, Çinlinin içeriye girmesi ve tekrar ka- panmâsı 6 kâdar sürâtlı oldu ki Ah- med Abud adamın bir hayal gibi birdenbire ortadan kaybolduğunu zannetti: Acaba bu Çinlinin o Kadınların odasında ne işi vardı? Ahmed evvelâ başka bir düşünceye Kapılarak gü- lümsedi. Fakat ra o düşüncesini yanlış buldu. 'ünkü (kadınların tavır ve hareketinde onların ha- fifmeşrepliklerine delâlet. edecek bir şey görmediğini halırladı. Onlar, keyif maksadile gelen erkeklerin 2i- yaretini kabul edebilecek kKağınlar- dan değildi. O halde, şimdi odalarına giren Çinli bir tanıdıktı. Fakat bir kelime bile Çince bilmediklerini zannettiği bu iki kadın Kulca'da kimi tanıyabi- lirdi? Ahmed Abud yavaş yavaş kalktı, ahır kapılarından birine doğru yü- rüdü. Kapıyı açtı, &hurdan içeriye girdi ve başka bir ahır kapısından çıktı. Ondan sonra hancıya gitti ve onu bir fincan çay içmeğe davet etti. Ahmed, hanciyle beraber çay içer- ken galeriye giden mevdiveni neza- ret altında bulundurabiliyordu. 'Ta- bil dikkat nazarı celbetmemek için iki Rus kadını hakkında hancıya bir. (Arkası var) | e ömlim ii

Bu sayıdan diğer sayfalar: