5 Mart 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

5 Mart 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

RM we 2 RM a .— YRVTE ÇŞDAEBTARSYMO YERE FeBa rte ORKBETLEESEUETE EFTRUS SERİYE Gs ' 4 & Büğrdüüğüte te © 5 Mart 1938 m m— * Arkâdaşımız Müfidin macerasını bepimiz bilirdik. Gayet ince ruhlü, as bir genç olan Müfid bundan sene evvel kadar 16 yapraklık in- «€ecik bir şilr kitabı çıkarmıştı. Ese- rinin pl de: <Çiğnenmiş yaprak Jars dr. Bu küçük şiir kitabı çıktıktan son- T& arkadaşımıza tanımadığı bir genç Kızdan gayet şairane yazılmış bir ta- kım mektuplar gelmeğe başlamıştı. Mürid bu genç kızdan aldığı mek- tuplara üşenmez, uzun uzun cevaplar Yazardı. Bizim çocukların en büyük eğlencesi Müfidin masasından bu Benç kızın arkadaşımıza yazdığı mekupları gizlice almak, onları okü yarak eğlenmekti. Bu mektuplarda ne şairane tasvir- ler, ne şafrane hülyalar vardı. Ne i pembe ufuklardan, ne çiçekli yollar- dan, ne yıldızlı gecelerden, ne güneşli günlerden bahsedilmiyordu ki -. Bir gün yine Müfid odada yokken çocuklar meçhul genç kızm enson Yazdığı mektubu arkadaşımızın çek» Mecesinden aşırmışlar, yüksek sesle Okuyorlardı. Mektupta deniliyordu ki «Beni görmek için gösterdiğiniz is- Tara nihayet mukavemet edemiyecek bir hale geldim. İstediğinizi kabul €diyorum. Beni göreceksiniz. Yarın Sabahleyin erkenden beni Gülhane parkında bekleyiniz. Sabahın bu er- Ken vaktinde park son derece tenha ölür. Parkın yukarı kısmında, denize bakan tarafında bir sıraya oturunuz. Ancak sizi tantmadığımı biliyorsunuz. Bence en kuvvetli, en ince şair oldu- ğunuz halde maalesef hiç bir gazete- de, hiç bir mecmuada resminize te- sadüf edemedim. Sizi tanımam için kırmızı bir kravat takınız ve yakanı- Za kırmızı bir karamfıl iliştiriniz. Böy- lece denize bakan sıralardan birine Oturur ve elinizde de kendi eseriniz olan ve benim çok sevdiğim «Çiğnen- miş yapraklar» kitabını da alırsanız #izi hemen tanırım.» Bu satırları okur okumaz içimiz. den Selim bağırdı: — Aman... Mükemmel bir fırsat... Ne yapalım biliyor munuz? Yarın sa- bah hepimiz birer kırmızı kravat ta- ... Yakalarımıza birer kırmızı karanfil iliştirelim... Ellerimize de Mürfdin eÇiğnenmiş yaprakları ki- tabından birer tane alalım, gidelim Parkın denize bakan kısrıında birer #raya oturalım... Nasıl fikrim? Çocuklar hep bir ağızdan: — Mükemmel... dediler, Yarın Müfide Oynanacak bu müt- Miş oyundan hepsi son derece mem- Mundu. Ban£ sordular; — Sen de kırmızı kravat, kırmızı Karanfil takıp bizimle beraber parka gelir misin? Ben Müfldi severdim, Onun için: — Ben kırmızı kravat, kırmızı ka- Tanfil takmam amma ne olacağını Börmek için parka gelirim. dedim. Arkadaşlar benim de kırmızı kıra- Yat, kırmızı karanfil takmam için Şok İsrar ettiler, fakat ben razi ol- Madır, — Öyleyse oynıyacağımız u Müfide haber a ii — Haber vermiyeceğim... Söz veri- Yorum... dedim. Ertesi sabah parkın denize bakan tralarında yedi kişi boyunlarında izi kravat, yakalarında kırmızı karanfil olduğu halde oturmuş- . Ben onlara bakıp bakıp gülü- Yordum. Müfidin meçhul sevgilisi parka g& ne kadar şaşıracaktı. O kırmızı Wath, kırmızı. karanfilli tek bir Adam beklerken karşısına ayni kıya- yedi genç çıkacaktı. Müfidde Belince kırmızı kravatlılar sekiz olacak- Nihayet parkın tenha yolunda Mü- de belirdi, Onun da boynunda izi kravat, yakasında kırmızı Karantıı vardı. lâkin zavallı Müfideik bütün ar- adaylarını karşısında &yni renk Wat ve ayni renk karanfille biraz & an farkedince sapsarı kesilmiş- Hele onların ayrı ayrı sıralara uş, ellerinde de «Çiğnenmiş Trke? kitabını © tuttuklarını ne yapacağını şaşırdı, Ey- Yâ kızacak oldu: — Bu yaptığınız rezalettir... diye bağırdı. Fakat aldırmış etmediğini görünce yalvarma- ğa başladı: — Allah âşkına yapmayınız... Ya- hu size rezil olacağım diyorum, şim- di nerede ise gelecek Karşısında kırmızı kravatlı, sekiz kişi görürse mahvoldum gitti. Fakat Müflde kulak veren kim? Herkes büyük bir dikkatle «Çiğnen- miş yapraklar, kitabını okuyormuş gibi yapıyor. Nihayet Müfid teker teker bizim ç0- cukları yola getirmek için çalışmağa başladı. Meselâ oburluğu ile meşbur Nuriye: — Eğer buradan gidersen sana mü- kemmel bir ziyafet çekerim... dedi. Nuri: — Amma şarabile beraber... şart köştu. Müfid: Peki, peki şarabile beraber ... Nuri: — Sözünü sened telâkki ederim... diyerek yerinden kalktı. Yanımızdan uzaklaştı. Mürfld arkadaşların kimini hediye- lerle, kimini ziyafetlerle yola getir mişti. Yalnız iki kişi gitmek taraftarı değildi. Biri Şerif, öteki Hamdi... Şerif de bir aralık Müfidin yanına yaklaştı: diye — Bana 10 lira ödünç verirsen gi- | derim... dedi. Şerife verilen ödünç paranın bir daha geri dönmiyeceğini bildiği halde zavallı Müfidcik: — Peki... Peki... diyerek çıkardı. 10 lirayı verdi. Şerif de gitti. Fakat Hamdi katiyen gitmiyordu. Zaten Hamdi aramızda inadcılığı ile meş- hurdu, Ne kendisine vadedilen ziya- fetlere, ne hediyelere kanıyordu. Gü- Terek: — Hayır, hayır... Keyfime karışa- kimsenin kendisine ! kırmızı karanfilli | mazsınız ya... Ben yakamda karanfil, | boynumda kırmızı kravat burada şiir | okuyacağım... Diyordu. Zavallı Müfidcik onu kan- dırmaktan ümidini kesmişti. Bu ara- lik karşıki yolda bir kadın peydah- landı. Evvelâ Müfide doğruldu. On- dan sonra Hamdi kırmızı kıravatını düzelterek, biraz yana kaçan kırmızı karanfilini yerine getirmeğe çalışa- rak ayağa kalktı, Fakat kadın Mü- fidle Hamdiye şöyle bir baktıktan sonra yürüdü, uzaklaştı. Hamdi alaycı bir tavırla öleki si- rada oturan Müfide seslendi: — Sevgilimiz bu değli galiba... İçimden Hamdiye bayağı kızıyor- dum. Kendi kendime: «Ah, diyordum, meçhul sevgili bir acuze, bir ihtiyar kadın olmalı da gelip <«Çiğnenmiş yapraklar» şairi Hamdiye musallat olmalı.» Fakat tam bu esnada karşımızda iriyarı bir adam belirdi. Hamdiye şöyle bir baktı. Kırmızı kravatını, yakasındaki kırmızı karanfili, elin- deki eÇiğnenmiş yapraklar; kitabını şöyle bir süzdü, Sonra yavaşça sordu: — «Çiğnenmiş yapraklar» şairi Mehmed Müfid sizsiniz değil mi? Hamdi ne söyliyeceğini şaşırmıştı. Belki bu adam meçhul sevgiliden bir haber getiriyordu. Arkadaşım yutkuna yutkuna: — Evet, dedi. Benim... Bana söy- liyecek bir şeyiniz mi var?.. Hamdinin bu sözü üzerine iriyarı adam: — Seni utanmaz, çapkın seni,.. 16 sahifelik küçük bir kitap çıkardım diye kendini bir halt zanneder, karı- ma mektuplar, nameler yazarsın ha.. diyerek arkadaşımın üzerine atıldı: - İşte insanı böyle yakalarlar... Seni kepaze seni... Şimdi ben seni o yazdığın kitabın ismi gibi ezilmiş yapraklara benzetmek için ayağımın altında çiğniyeyim de gör... İriyarı adam Hamdiyi ayaklarının altıma almıştı Hamdi; — Yahu, ben değilim... Şair Müfid ben değilim,.. diye bağırıyordu. Fa- | kat iri adam: | — Ya bu elindeki kitap?... Yabu gırtlağındaki krevat?... Ya bu ya- kandaki karanf!!?... Tıpkı mektup- taki gibi... Sen o dolmaları buşkasına yuttur... Çapkın... diyerek arkadaşı- mızı pataklıyordu, Hamdi: — İşle şair orada... 5 Diyerek biraz evvel Müfidin otur- duğu sırayı parmağile işaret ediyordu. Fakat Müfid çoktan kaçmıştı. Arka- daşımı bin müşkilâtla iriyarı adamın elinden kurtardım. Biçare Hamdi: — Herif beni Çiğnenmiş yaprak- lara deği), pestile çevirdi... diyerek kendinden geçti... (Bir yıldız) Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangallıda Nargileciyan, Tak- #im: Limoneiyan, * Beyoğlu: İstiklâl caddesinde Dellâsdda, Tepebaşında Kiyyoli, Gulala: Galatada Hüseyin Hüzmü, Kasımpaşa: Müleyyed, Has köy: Aseo, Eminönü: Salih Necati, şiktaş: Halid, Fener: Balatta Hüse- meddin, Kumkapı: Cemil, Küçükpa- : Diranyolunda Esad, Şehremini: Ahmed Hamdi, Kadiköy Sadık, Yeldeğirmeninde Üçler, Üsk' İ Kenan, | dar: Çarşboyundi Ömer Heybeliada: Tomas, Büyükada: Halk. Mer gece açık eczaneler: Tarabya, Yeniköy, Emirgân,. Rumelihisarı, Or- taköy, Arnarutköy, Bebek, Beykoz j | Paşsbahçe ve Anadoluhisarındaki ec- İl | zaneler ber gece ağıktır. YENİ NEŞRİYAT | —— —— ÜÇ ADAM zar: Yorgi, Samatya: Yedikulede Teo-j | | Birleşik Amerika hükümetinin eski An- kara sefiri general Sherril'in yazdığı «Üç Adam» adlı eser Cemal Bükerman tarafından türkçeye çevrilerek satışa çı- | karlmış bulunuyor. adamının o (Kemal Atatürk, Roosevelt ve Mussolini) hayatım anlatmaktadır. Mü ellif, büylk bir alâka ile takib edilecek şeklide tertip ettiği eserinde okuyuculari evvelâ Ankara'ya, sonra Vaşington'a, Be- yaz saray'a ve nihayet - kendi tabirile - bi yollar Romaya gider diyen atalar sözüne uyarak ebedi şehre götürüyor. Bü- yük adamları böylece birer birer takdim ettikten sonra hayatlarına geçiyor. Eseri tavsiye ederiz. TÜRK İKİZLERİ Çocuk Esirgeme Kürumu genel merkezi tarafından neşredilmekte olan çocuklara ald eserlere ilâve olmak üzere Bayan Cahit Uçuk tarafından Kaleme alinan «Türk ikizleri» ismindeki kitap meşredil. miştir. Güzel ve sade bir üslüpla yazılan ve dün- ya ikizler! serisini &mamlıyan bu meraklı eseri bütün çocuklara ve çocuklarını 36- ven bütün ana ve babalara tavsiye ederir. HUKUK GAZETESİ Türkçe ve Fransıcza olarak Cevad Hak- | kı Özbey tarafından dört senedenberi | kiymetli hukukçuların ve profesörlerin | eserlerle neşredilmekte olan Hukuk Ga- | zetesinin “ikinci cildinin 27 - 28 inei nüs- haları Intişar etmiştir. Bu nüshada Üni- versite Ordinaryüs profesölerinden Erru- *rum saylavı Saim Ali Dilemrenin, profe- sör Mustafa Reşit Belgesayın, profesör E. Hirşin ve daha sair değerli zevatın ma- kaleleri ve tatbikat kısmında da istifa- deli içtihad ve kararları ihtiva eden bu im gazetesini okurlarımıza tevsiye ederiz. UYANIŞ Haftalık Uyanış «Servetifünun. mes- muasının 482 inci sayısı bol resimler ve çeşitli yazılarla çıkmıştır. Bu sayıda bu- lunan yazılardan barları şunlardır: Bizde tulünt ve bulk tiyatrosu (Nusret Sata Coşkun). Nurullah Ataç'a göre: (Ömer Seyfeddin - Burhan Arpad). Arka- daş nedir (Kerime Nadir). Şair Alexander Pope - (M. Hulüsi Dosdoğru). Hikâye, | Memur (Burhan Arpad). Tagordan tercü- | me; Bahçıvan, İbrahim Hoyi. Bunlardan maada şiirler, haftanın me- seleleri, aktüalite V. & Bursada ( Akşam ) ın satış yeri «AKŞAM» gazetesi ve «AKŞAM neş- ! | | | Sabık sefir bu eserinde üç büyük devlet | | i ! riyatis Bursada münhasıran Atatürk Okullar Pazarında satılmak. De a ME e günde 3 kaşe alınabilir. Tarihi Paşa gemisine gelen elli yaşlarında bir adalı, Türk amiraline Arşipel şövalyesinden şikâyet ediyordu — O zaman da Romalılar Karta- calıları sıkıştırmışlar. Suriyeden müş- terek bir Arap donanması yetişme- seymiş, bir günde elli bin Kartacalıyı keseceklermiş. İmdadcı Arap donan- ması yetişmiş amma, Romalıların çok çekindiği deniz kumandanların- dan Ahmed bin Nasir o sırada başka bir cephede düşmanla dövüşüyormuş. Kartacalılar derhal şöyle bir tedbir almışlar: Haşimüssaydavi adlı bir de- niz kahramanını, Romalıların kork- tuğu kumandan yerine geçirmişler. Herkes Ahmed bin Nasir geldi diye telâşa düşmüş. On yedi gün, Haşi- müssaydavi, Ahmed bin Nasir adiyle harbederek, nihayet düşmünı belke- miğinden vurmuş., Romalıların ami- ral gemisini yakmağa ve amirali ken» di kılıciyle ikiye bölmeğe muvaffak olmuş. Romalılar bile kendi tarihle- rinde, Romalı amiralin Ahmed bin Nasir tarafından öldürüldüğünü ya- zarlar, Buna o kâdar inanmışlardı ki. bilâhare bunun bir oyun olduğu mey- dana çıktığı halde bile, Romalılar bu inanışlarını O değiştirmemişler, Şimdi burada da bir hâdise olsa, ve | siz bu hadiseyi bastırıp vaziyete hâ- kim olsanız, Venedikliler sizden de- gil, Kıhç Ali paşadan bahsedecekler! Tarihin ve tesadüflerin ne garip cil- veleri vardır. — Biz de Kartacalılar gibi yaptık desene... Döğüşü ben yapacağım. Kılıç Ali paşanın adı anılacak! i — Ben dilerim Ki, ne öyle bir va- ka olsun.. nede... Salih reis, arkadaşının sözünü kesti: — Hayır, hayır... Ben şöhret ka- zanmağa çıkmadım, Yurduma hiz. met etmeğe, yararlık göstermeğe gel- dim. İş görelim de, şöhreti kim alır- sa alsın. Kâfirler çok azmuşlar. Bu azgınlığın sonu, kendileri için her zaman bir felâket doğurabilir. “Biz Akdenizde ne kadar yişi kökleştirmek isti © nisbette bunları kökünden yıkıp atmak istiyorlar. Sureta dost... Fa- | kat, perde arkasında cinayet ve habaset kalmıyor! kabahati bize yüklüyorlar. sulhçü, biz kavgacı oluyoruz... yapmadıkları | Gene Onlar | «Ben, Türklerden öc almak için geldim!» İki reis güvertede konuşurken, ge- miye yaklaşan küçük bir kayık gör- düler. Nöbetçilerden biri bağırdı: — Nereye gidiyorsun.? Yaklaşma | Kayıkta orla yaşlı bir adalı var- dı, Kendisi kürek çekiyordu! Yüksek sesle cevap vergi: — Amiralınıza bir diyeceğim var! Müsaade edin de geleyim... Salih reis nöbetçilere seslendi: — Yol verin.. gelsin bakalım, Mahmud reis: — Adalıların hafiyeliği de meş- hurdur, diye güldü, galiba bize ye- rTanmak için bir haber getiriyor. Kayık kadirgaya yanaştı Adal, çıktı. Paşa gemisine gelen adalı elli yaş- larında vardı, Güverteye ayak basar basmaz yerlere kapandı: — Amiralıniza bir diyeceğim var. Ben Arşipelin eski bir kaçakçısıyım. Şimdi sakat olduğumdan bir iş gör- müyorum, Evime çekildim. Oturmak niyetindeyim. Fakat, beni rahat bi- rakmıyorlar. Türk donanmasının gidip halimi anlatayım, dedim. Size geldim. Bu adalarda artık benim için yaşamak kabil değil... "İşkence yapı- yorlar bana. Şu sinyor Loredanodan çektiğimi bir Allah bilir, bir de ben. Adalı, Arşipel şövalyesinden şikü- yet ederek söze başlamıştı, Salih reis: — Gel bakalım, dedi, otur şuraya, İşte ben Türk donanması amiralıyım. Haydi, anlat bana derdini! Arşipel şövalyesinden şikâyet eden adam, bir halat yığınının kenarına hişti. — Eski günlerimi hatırladıkça göz- lerim yaşanıyor, amiral hazretleri! Biz korsanlık, kaçakçılık yapardık amma, kimseye zararımız dokun- mazdı. — Şimdiki kaçakçılar halka zarar mı veriyorlar? — Evet. Hem de ne Zarar. İşkeri- ce demeğe dilim varmıyor. — İşkence'de yapıyorlar demek... — Tahamiphül edilmez işkenceler. Meselâ beş on'kadın getiriyorlar, yar da, o işilmez bizi... Etraftaki levenlerden yabancı dil bilenler ve bilhassa ayakta duran kaptanlar adalı kaçakçıyı dikkatle «— Ben, türklerden intikam al mağa geldim!» Güvertenin üstü birdenbire karıştı. Mahmud reis te ayakta duruyor. du. a Eğer bu ihtiyar denizci elini vzat- mamış olsaydı, Kâçakçınm bıçağı Sa- Mh reisin göğsüne saplanmış ola caktı. Leventler, kaptanlar bir anda ka- çakçının üzerine atıldılar: — Bre alçak. sen ne diye bizim reisimizi öldürmek istiyorsun! Şim- diye kadar seni dikkatle dinliyor ve haline âcıyorduk, Meğer sen başı ezi- lecek bir canavarmışsın! Güvertede artan kalabalık arasin- da; — Vurun! — Gebertin! — Kafasını ezin! Gibi haykırışlar, yordu. Kaçıkcının dılar. Mahmud reis — Durur bakalım! - diye bağır- di - bu saldırışın iç yüzünü anlıya- hım. Salih reis ölümden korkan bir adam değildi, Fakat, böyle bir ser- serinin bıçağı altında - döğüşme- den - can vermek te pisipisine öl mek demekti, Yerinden. kalktı. Kaçakçının göğ- sünden yakalayıp yanına çekti: — Haydi, çabuk söyle... Beni ne- den öldürmek istiyordun? Kim gön derdi seni buraya... Kaçakçı, “hain o bakışlarile Türk amiralını süzdü" — Kafamı kesseniz, ağzımdan bir lâf alamazsınız! “Talih yardım etme- di, yenildim. Artık istediğiniz cezayı verin banal Salih rels bağırdı: — Hakikati söylersen, seni serbes bırakacağım! Kim gönderdi senil Haydi, saklama benden. Seni zorla söyletmesini de biliriz biz... Kaçakçının; «Ağzımdan bir lâf ala mazsınız!» sözünden de anlaşılıyor- du ki, bu adam paşa gemisine biri tarafından gönderilmişti. Mahmud reis: — Sana bu vazifeyi şövalye mi verdi? Diye sordu. Kaçakçı © kadar inalçı bir adam- dı ki hâlâ boynunu göstererek ısrar- Ja tekrar ediyordu: — Kafamı kesseniz söylemem! Bu söz üzerine artık ber şey an- yaştimışta. (Arkası var) gürültüler arti- elinden bıçağını ak Sahife 11 m KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelll sam Tefrika No. 159 smmm, İLİĞİ İİİ İĞ ŞİM ar mer m m e an İV İİİ İLİ İİİ GİY - e NİSAN AŞ nd m

Bu sayıdan diğer sayfalar: