5 Mart 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

5 Mart 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

»S..0.. e r e x d . “ 5 a $ Mart 1038 AKŞAM Sahife 9 WilliamPoweli“Beğenmeli fakat katiyen âşık olmamalı!,, diyor Hollywoodun en şık adamının evi, aynalı salonu, elbiseleri, sayısız ayakkabıları! En güzel kadın tipi: Jean Harlow'un saçları, Mirna Loy'ın gözleri, Annabella'nın konuş- ması, Jeannette MacDonald'ın dişleri, Joan Crawford'un vücudu Ginger Rogers'in neşesi - Hollywood 1938 « Hollywood'un en şık iki erkeğin- den biri olan, bütün dünyanın çok İyi tanıdığı Willlam Powell cebinden bir anahtar çıkardı. Kapıdaki delikte Anahtarı çevirirken: — Dünyada en sinirlendiğim şey Bedir bilir ggisiniz?... dedi. Evime geldiğim zaman kapımı çalmak... Bil- mem neden? Evimin kapısını çalma» ğa bir türlü alışamadım, Evime ge- İnce mutlaka anahtarımı çıkarma” ıyım. Kapımı bu anahtarla açmalı O kapıyı açadursun, bende bu, dünyaca meşhur adamın evini dışar« dan dikkatle tedkik etmeğe başladın. Tek katlı, fakat 11 odalı dünyanın €n acaip evi... Kapının yanında du- Yara bir takım garip resimler yapıl- mış.. Arabistana, çöle, bedevilere, develere ald tablolar... Stüdyodan beraber çıkmıştık. Ar- tistin evine de beraber geldik. William Powell evinin kapısını açınca - itiraf €derim ki - evvelâ şöyle bir durala- dım. Bu bir ev mi idi? Yoksa zengin dekorlu bir tiyartro sahnesi mi? Bir saray mı? Kapıyı” açar açmaz bir mermer salon. Boynunu sallıya #allıya dolaşan bir tavus kuşu... Du- Yarlar galiba ayna... Tek bir çivi yeri Börmek imkânsız... Sanki bu aynalar yekpara imişler gibi duvara yapıştı- Tılmış. Tavandan aşağı belki yirmiye Yakın camdan fenerler, şık lâmbalar Sarkıyor. Hepsi de başka bir renkte. Bu garip salonu bir ucundan öteki Weuna kadar havuz şeklinde uzun bir kanal ikiye ayırmış. Salonun bir ta- Yafından öteki tarafına geçmek için İki adımlık küçük köprüler yapıl Küış... Bu suyun üzerinde geniş yap- Tâklı nilüferler var. Artistlerin çoğunda havuz mergkı Olduğunu işitmiştim, Faket bu me- Yâkın insana evinin içinde bu derece acaip şeyler yaptıracağı . aklımdan geçmezdi. William Poweli kendisini karşılı Yan uşağına şapkasını verdi. Bir arâ- İk köşede siyah çerçeveli kocaman bir resim gözüme ilişti, Ölen artist Yean Harlow'un resmi «Ne fevkalâdelik var?» William Powell buns bakarak: “Hello... Jeanl,.» diye elini kaldırdı. Selâm verdi. Ondan sonra bana sordu: — İşte Avrupa ve Amerikan gaze İelerinin dile doladıkları meşhur ay- Malı salonum... Rica ederim, bunda Me fevkalâdelik var ki?... Bu salonun bir tarafından öteki tarafına kadar geçen suya zavallı Jean Harlow Misisipi ismini koymuştu. Herkes bu- Da Misisipi der... Sözüm ona Misisipi Mehri benim salonumun içinden ge Siyor. İsterseniz bu Misisipi'nin kar- Munda oturup çaylarımızı içelim... — Siz bilirsiniz, dedim. Meşhur bir evi meraklı bir yer olsa ge- Tektir. Evinizi de gezmek isterim... — Hay.. hay... dedi. Yalnız unut- Mayınız ki bir bekârin ve bir artistin €vindesiniz. Bir bekâr evindeki da- dığı tabii mazur görürsünüz. a bizim evde hem bir bekârın lığı, hem de bir artistin der- liği vardır. 200 - 250 çift kundura! hur aynalı salonun kanarya Hânsı kadife perdelerini aralıyarak İçeri girdik. Dünyada bundan daha karışık bir ev olamaz. Biraz el gördüğümüz mermer salonu bir; Şeklinde, * tostoparlak kuşatan koridor, bu koridorun iki tarafın- William Powell, muharririmiz Hikmet Keridun Es'le görüşüyor da kapılar. Evin arka tarafındaki odalar zeminden alçak olduğu için buralara iki basamak merdivenle ini- liyor. Ön taraftaki odalara da ikişer ayak merdivenle çıkılıyor. Halbuki ev bir katlı... İki basamak inildikten sonra William Powell bir kapı açtı: — Burası benim tuvalet salonum... Elbiselerimin, gardrobun bulunduğu yer... Tekrar rica ederim, dağınıklı- dımı mazur görünüz. Fakat bunlar ne idi?.. Bu büyük sa- lonun hemen hemen dörtte biri çift çift, renk renk, biçim biçim iskarpin- lerle dolu idi. Belki 200-250 çift lskar- pin vardı. Kendimi bir artistin evin- de değil, bir kunduracı salonunda zan- nediyordum. Bu önümdeki 200-250 çift iskarpinin hepsi de gicir gıcır ye- ni idi, Willam Powell izahat verdi: — Bir insanda ilk göze çarpan şey kunduradır. Kundurası eski bir ada- min üstü ne kadar şık olursa olsun nafiledir. Bunun için bir artistin pek çok kundurası olması lâzımdır. Sordum: — Kaş çift kunduranız var?. Omuzlarını kaldırarak güldü: — Nereden bileyim? İşte bir fki ay yetişecek kadar iskarpinim var. Sar bahleyin giyinirken buraya gelirim, bir iskarpin seçip ayağıma giyerim... 100 - 120 kat elbise! İki ay, üç ay çalışıp çevirdiği bir filim için 150,000 dolardan fazla pa- ra alan ve şimdi tamam Üç buçuk milyon doları olduğunu söyliyen meş- hur yıldız salonu yarıyarıya ayıran ipek perdeleri çekti: Bunlar dâ elbiselerim... dedi. Vay, vay, vey... Salonun yarısı har nr elbise satan büyük bir dükkâna benzemişti. Sayısız kostümler, smo- kinler, fraklar, av elbiseleri, kış sporu elbiseleri, hesapsız pardösüler, mu- şambalar, golf elbiseleri... Bu sefer gülümsedim: — Artık elbiselerinizin sayısını bi-:| dar zarafet biraz fazla geliyor, Mirsiniz zannederim... dedim. — Balunız bunu biliyorum... Ter- zim o kadar pahalıcıdır ki ödediğim faturaların adedinden elbiselerimin S8- yısı aklımda kalıyor. Zannederim ya 100, yahut 120 kat elbisem olacak... O böyle «100 - 120 kat arası.» der- ken kahıkaha ile güleceğim geldi... Görüyorsunuz ya, meşhur artist el- biselerinin sayısını biliyormuş. ya 100 katmış, ya 120... İki rakam ara- | sında 20 kat elbise kadar küçük bir fark var... 20 kat elbiseden de ne çi- kar?... Her elbisenin ceketinin yakâsına birer boyunatkısı konulmuştu. Wi- Ham Powell: — Benim en çok dikkat ettiğim şey budur, diyordu. Her elbisenin ayrı bir | boyunatkısı vardır. O elbise o atkı ile beraber giyilir. Zaten her elbise nin, her kostümün gömleği, çorap- ları, ayakkabisi, mendilleri de ayrı- dır. Meselâ şu kenardaki boyunatkısı ile şu kenardaki kostümü giyemezsi- niz, Bu Hollywood'un dolayısile dünya- nın en şık erkeklerinden birl addedi- len artiste şöyle bir baktım. Konuş- mağından da anlaşılıyordu ki kendi- sinin en büyük emeli, hayat gayesi şıklık, moda, zarafettir. Bir de biz zavallı kadınların güna- hına gireriz: — Aman efendim, deriz, artık bu nedir? Bir çok kadınlar yalnız giyin- mekten başka bir şey düşünmüyorlar, Akıllarında, fikirlerinde sadece giyin- mek, sadece moda, Sadece zerafet... Erkeklerde bu moda hastalığı var mı? Wilam Powell'i gördükten, onun evine gittikten sonra artık kadınla- rın giyinme, elbise ve moda düşkün- Yüklerini hoş görmeğe başladım. Hiç olmazsa onlar kadın... Hakları Zaten bu büyük, meşhur artistin her halinde lüzumundan fazla bir zarafet vardı. Bilmem, erkeğe bu ka- Hususi gömlekçi! Salondan çıkarken anlatıyor: Göm- Jekçisi husuci imiş, Yalnız kendisi için gömlek dikermiş... Bir aralık ya- nımızdan gayet şık bir sdam geçti. “WWllam Powell'in uşaklarından biri... Zaten artistin uşaklarının bile şıklığı bütün Hollywood'da meşhurdur, Wil- Yam Powell kunduralarını boyatma- dan, gömleklerini yikatmadan uşakla- rına vermezmiş... Uşakların da yirmi- şer, otuzar çift iskarpinleri, bir alay gömlekleri, elbiseleri var... Stüdyoda çalışan memurlardan biri yeni bir elbise giyip biraz şıklaştı mı? Arkadaşları derhal kendisine takılır- larmış — Bu şıklık ne? Yoksa William Po- weil'e uşak mı oldun?.. Evin öteki taraflarında dikkate de- ğer bir şey yoktu. Tekrar meşhur ay- nalı salona döndük. Misisipi nehrinin kenarına oturduk, çaylarımızı içer- ken sinemadan bahsetmeğe başladık. Sanatkâr tarafı O zaman Willam Poweli coştu ve | anladım ki onun dünya mikyasın- daki büyük şöhreti kadar, büyük bir sanatkâr tarafı var, Wiilam Powell: — Herkes mesleğinden, büyük şöh- retin İnsan için bir ıztırap olduğun- dan bahsediyor. Her şeyine rağmen ben kendi mesleğime âşıkım. Oyna- dığım rollerin o derece tesiri altında kalırım ki hasta rollerinde hâkikaten sıhhatım bozulur. Bunun için rejisör- ler oynıyacağım hasta rollerine aid sahneleri dalma filimin sonlarına doğru çevirirler. Çünkü bu sahneleri evvelâ çevirecek olursam, ben haki- katen haslalanırım. Sonra filime de- vam edemem. Zigfild ismindeki fil mimi çevirdikten sonra 20 gün hasta yattım. Çünkü filmin sonunda ve- Temli bir adam sahneleri çevirmiştim. Konuşurken ve gülerken gözlerin'n etrafındaki çizgiler büsbütün far'â- Jaşıyordu. William Powell su İçinde 42 - 43 yaşında tesirini veriyor. Muvaffak olmanın sırrı Sordum: —- Sineme Sanatında bü derece muvaffak oldunuz. Pek meşhur oldu- nuz, Servet kazandınız? Sizce hayatta muvaffak olmanın sırrı nedir? — Sadece istemek... Yapacağınız büyük işi hakikaten istemek... Son derece istediğiniz bir şey! yapmama- nıza imkân yoklür. Bakınız ben si- nema artisti olmak istediğim zaman adamakıllı kekeme bir insandım. İlk müracaat ettiğim yerde: — Siz bu işten vazgeçiniz, dediler... Bir kere çok müşkilâtina konuşuy -— Zarar yok... Bir müddet sonra konuşmamı düğeltirim... Zaten filim- de benim konuşmam işitilmiyecek va, Çünkü o zaman filimler henüz srs- sizdi... Fakat bana bu sefer de şu cevabı verdiler: — Ağızınızın hareketinden sizin ke- kelediğiniz anlaşılır. Bunun üzerine çok nevmit olmuş- tum. Fakat düşündüm. Ben bu dilim! düzeltemez mi idim? Tarihte meşkur bir hatibin gençliğinde kekeme oldu- ğunu, deniz kenarına giderek dalga- Jara karşı saatlerce nutuk söyliyerek; kendi kendinin kekemeliğini Ledayi ettiğini okumuştum. Sonra bu keke- me insan milletinin en güzel söz söy- liyen bir hatibi olmuştu. Ben de ken- dimi tedavi ettirmeğe karar verdin. Gitmediğim yer, başvurmadığım çare kalmadı. Bir sene, üç ay sonra gaye* iyi konuşabiliyordum. Şimdi görüyor- sunuz ya... Konuşmam çok munta- zam değil mi? — Büyük sanatkâr olmak için ne ler tavsiye edersiniz? Başta tabii can ve gönülden bü işi istemek... Sonra? — Sonra okumak... Gezip bütün dünya insanlarını, onların âdetlerini yaşayışlarım tedkik etmek ve tıpkı bir ilme çalışır, bir lisan öğrenir gib zevkini inceltmeğe çalışmak... Etraf- tan güzel şeyleri görmek, kapmak, bunları kendine mal etmek... Fakat artist olmak-için en mühim şeylerden biri de «Talih» dir. Bu olmadı mı? Biraz müşklidir. Beğenmeli, âşık olmamalı! Kadınlardan bahis açıldı. Nasıl ka dınlardan hoşlandığını sordum. Kah- kahalarla güldü: — Bir artist, meşhur bir sinem İ artisti bu hususta katiyen fikrini söy Jemez. Çünkü sinema artistinin mu- | vaffakıyeti halkın rağbetine bağlı dır. Sarışınları severim derseniz es- merler size yüz çevirirler. Esmerleri medhederseniz sarışinlar danlırlar Bunun için hiç ağız açmamak daha münasiptir. Yalnız sizi kırmamak için bir ka- dın tipi tarif edeyim. Jean Harlow'un saçları, Mirna Loy'un gözleri, Anna bella'nın konuşması, Jeanelte Mac Donald'ın dişleri, Jcan Grawlord'u vücudü, ve bütün bunlarla beraber Ginger Rogers'in neşesi kendisinde bi lunan bir kadın güzeldir, Fakat insar. bir kadını beğenmelidir amma kâti- yen âşık olmamalıdır. — Sebep? — Ooo... Aşk Insanı paçavraya çe- | viren bir hastalıktır. Hikmet Feridun Eş»

Bu sayıdan diğer sayfalar: