11 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

11 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ar se eçmek* Inalariş r çatır ız yok” imtazlâ, mız. it vake” Ji haya ma mü” riştek* erek sö“ Jı ne bi ninle eV* am. düşman bugün sı var) 11 Nisan 1938 - Hollivudda on binlerce kişi alan muazzam yeraltı tiyatrosu Dekor, tertibat, sahne her şey tabii. Eserler tabii dekor içinde oynanıyor irana 7 Piremruse Solda; Yeraltı tiyatrosunun sahnesinden bir köşe, sağda: Yeraltı tiyatrosunun giriş kapısı Hollivudda penceremin önünde İs- | tanbuldan gelen gazeteleri oküyor- dum. Bir aralık gözlerimi dışarıya çe- virdim. Gök yüzünde beyaz dumanla Yazılmış iki kelime okudum: »Şen dul...» Kıpkırmızı bir tayyare gayet tehlikeli vaziyetlerde uçarak duman» dan yazılar yazıyordu... Şen dul... Janet Mak Donald, tiyatroda... Hollivudun en başlıca hususiyetle- Tinden biri de budur. Hiç bir saat geçmez ki kırmızı reklâm tayyareleri gök yüzünde dumanla yazılar yazma» sınlar, Kaliforniyanın rüzgârsız ha- vası, açık masmavi semasi havada dumanla yazı yazmağa çok müsait- tir. Dünyaca meşhur olan Amerikan Teklâmcılığı da bundan çok istifade etmesini bilir. Bu kırmızı tayyare- ler havaya neler de neler yazmazlar. Bir saat bakarsınız havada: «Âşık olunuz!..> diye cümeleler sıralanmış. Gözleriniz gökte merakla beklersiniz... bu da ne?.. Nihayet kırmızı reklâm tayyarleri yine havada yazdıkları ölekl cümlelerle sizi meraktan kurta» prlar: «Âşık olunuz, fakat (A. 14) haplarından kullanınız. Sizi uyku- #uzluktan kurtarır.» Bu kırmızı tayya- Teler havada öyle uzun cümleler ya- Zarlar Ki şaşar kalırsınız. Reklâmcılar hani nerede ise havada makale yaz- diracaklar... Bir kaç gündenberi Hollivud sema- larında meşhur yıldız Janet Mak Do- "aldın tiyatroda «Şen dul» öperetini Oynuyacağı ilün ediliyordu. Zaten her hafta meşhur bir kaç artistin Holi vudda tiyatro temsilleri vereceği Bükte dumanlı yazılarla ilân edilir. Sinemacılık ile tiyatroculu- ğun rekabeti Bollivudda büyük sinema faaliyeti- | nin yanında dehşetli bir tiyatro çar ışması vardır. Bilhassa son zamanlar da Hollivud, tiyatroya sineme kadar €hemmiyet vermeğe başlamıştır. Hol- ivudda çevrilen filmlerin en büyük Fayesi para kazanmaktır. Fakat ti Yatrolar büyük yıldızların, büyük re- İisörlerin sanat kurtlarını dökmek, Sanatkârlık heveslerini gidermek için Oynanır. Çürkü Hollivudun nüfusu EE Vakıa oynanan tiyatro piyes- in6 Los Ancelesten, hattâ Sanfran- odan gelen meraklılar vardır. Fa- AL bu tiyatro piyeslerine o derece bü- Yük masraflar edilir ki yalnız bir hafta Oynanan eser kendisine harcanan pe- Tayı çıkaramaz, Zaten verilen tiyatro temsillerinde para düşünülmez. Zira Holiyudun büyük rejisörlerinin, bü- — artistlerinin o hazmedemedikleri ir iddia vardır. Bazıları derler ki: | — Sinema da sanat mi? Hakiki bü kat Yük ve asıl temaşa sanatı tiyatrodur. * İğ tema &di bir fotoğraf oyunundan aşka bir şey dağa si İşte Hollivudu kudurtan bir iddia, Hollivuddaki büyük sinema rejisörle- Tİ, büyük filim artistleri; «Biz icab ederse tiyatro da oynarız...» manâ- Sina son zamanlarda bu işe dört elle sarılmışlardır. İ Tiyatroda gönüllü olarak ' çalışan yıldızlar ğ Daha tuhafı, iş iddiaya bindiği için Oynanan piyesleri hazırlıyan rejisör- Yer, temsilde rol alan meşhur artist. ler oynadıkları Piyes için para da al- bi mıyorlar. Yalnız çıkarılacak. piyesin son derece muazzam dekorlarla ve fevkalâde sanatkârane temsil edilme- sine, bütün dünyaya bu suretle: «Biz de sanatkârız, İstersek biz de tiyat- royu hem de sizden iyi oynarız!» de- nebilecek bir iş yapılmasına çalışıyor- lar. Meselâ Mariyon Davis, Janet Mak Donald, Klark Gabi, hattâ bir çok meşhur yıldızlar, rejisörler bu iddia uğrunda tiyatrolarda gönüllü olarak çalışıyorlar. Bu tiyatro hareketinin başında Meri Pikford, Janet Mak Donald ve meşhur tiyatro rejisörü Rayn Hart vardır. Şimdi Hollivud sinemacıları bu uğur- da büyük paralar devirerek pek meş- hur Rus rejisörü Meyerholdu buraya getirtmek istiyorlar, Şimdiye kadar kendisine bir çok teklifler yapılan Meyerholdun bu sefer Hollivuda gele- ceğine burada kati nazarla bakılıyor. Muazzam bir yeraltı tiyatrosu Meyerhold da geldikten sonra Hol- Uvudda tiyatro çok kuvvetlenecektir. Sinemacılar milyonlarca dolar sarfe- derek Holliyudda en yeni tarzda ti- yatrolar yapmışlar... Size bir yazım- da Holliyudda Yunan usulü yapılan ve içinde 1000 lerce kişiye tiyatro seyrettirilen açık hava tiyatrosundan bahsetmiştim, Bu gün de Hollivudda yeni yapılar yeraltı tiyatrosundan bahsedeceğim. Bu yeraltı tiyatrosunun bir eşi zan- nelmem ki dünyanın hiçbir tara- imda bulunsun... Yer altında muaz- zam bir arazi kazılarak gayet geniş yapılan bu tiyatroya geçen akşam gittim, Evvelâ küçük, acayip bir ku- lübenin önünde durduk. Şaşırdım: — Yer yüzünde bireşi olmıyan, muazzam tiyatro bu mu?. diyerek kulübeye baktım, Güldüler: — Biraz sonra görürsün... dediler. Piyes tiyatronun kapısından başlar Kulübenin önünde bir takım par- maklıklar, cüceler... Yerlerde kabak- lar... — Bunlar nedir?., diye sordum. — Oynıyacak piyesin dekorları... İşte Hollivudda tiyatronun yaptığı yeniliklerden biri bu... Seyredeceği- niz piyes dalma tiyatroya girmeden önce başlar. Oynanılacak piyesin de- Hollivud tiyatrolarından a. koruna, hattâ artistlerine, daha tiyatronun dış kapısında rastlarsınız. Şu kapıda gördüğünüz iki cüce de piyeste rolleri olan iki ertistiir. Küçük kulübeye girdik ve asansöre bindik. Bu asansör bizi bir kat aşağı- da geniş bir salona indirdi. Buradan asıl tiyatro salonuna geçtiğimiz Za man hayrelten kendimi alamadım. Yanımdaki rejisör muavini anlatı- | yordu: | — Biz Hollivudda tiyatroyu dün- | yanın en yüksek tiyatrosu yapmağa çalışıyoruz. Şu dekoru görüyor mu- #unz? Bütün tiyatro salonu oynana- cak piyesin dekoru haline sokulmuş- tur, Sahne âdeta ikinci derecede kal- mıştır. Daha doğrusu piyes daha s0- kaktan, tiyatronun kapısından başlı- yor. Hakikaten Berlinde seyrettiğim ti- yatroları, Nevyork operasında seyret- tiğim muazzam dekorları bile gölgö- de bırakacak derecede nefis bir dekor karşısında idim, Daha doğrusu yâ nımdaki rejisör muavininin söylediği gibi bütün tiyatro salonu bir dekor halinde idi. Piyes bir şato buhçesinde mağara önünde geçecekti. Bunun için tekmil tiyatro salonu şato mağarası haline sokulmuştu. Salonun duvar- larına kamyonlarla topraklar, tabif kayalar getirilmişti. Şatonun bahçe- sine tabit otlar, tabii çiçekler diki mişti, Bütün salonda nefis bir çiçek kokusu vardı. Rejisör muavini: — İşte, dedi, bu da çok yeni bir şey- dir. İlk perde şatonun bahçesinde bir mayıs günü geçiyor... Âşıklar bahçe- de çiçek kokuları arasında sevişiyor- lar. Bunun için piyesteki dekora ta bil toprak ve tabli çiçekler diktik. Aşıklar hakiki bir çiçek kokusu için- de güneşli mayıs gününü yaşatacak- Yapılan masraflar hayret edilecek derecede sayısız Tiyatroda yalnız bir hafta oyna- nacak piyes için yapılan büyük mas- raflara hayretler içinde bakıyordum. Burada her piyes için bütün tiyatro salonunu icab ederse söküyorlar, de- Biştiriyorlar. Hollivud tiyatrolarında nazarı ilibare alınan en mühim şey oynanacak piyes ve bunun dekoru... (Devami 10 uncu sahifede) Hikmet Feridun Es İ dinleyici karşısında, hep birinin sahnesi (Bu sahne dünyanın en büyük sahnesidir| ———— Yarın ne olacak? (Baş tarafı birinci sahifede) Böyle yeni bir macera için, siyasi engellerin en az tehlikeli olduğu bir zamandayız, İngiliz bitaraflığı, İtalya | ile beraberlik, partiyi kazanmak için Almanyanın bugün elde tutti en büyük iki kozdur. Ruhi ve psikolojik amiller daha fazla dikkate değer: Avusturyanın ilhakı bir «emri vâkin olduktan sonra dahi bütün dünya almanlarından rey toplamak, üç haf- tadır süren hararetli propaganda, İ yerinde zaten yerler esen Avusturyanın | ilhakına hukuki bir kıymet vermekten ziyade «Büyük Almanyan ideali etra- fında zihinlerde bir «sabit fikir» ve Kelblerde derin bir heyecan ateşi âlevlendirmek içindi. Yetmiş beş mil- yonluk sık ve birlik bir kitlenin müş- terek vicdanında uyandırılan, müle- madiyen üflenen bu heyecan ateşi -neticesi zaten malüm- dünkü reyiâm- dan sonra, birdenbire sönecek değildir. Kabarmış, taşmış bir sel hâlini elan milli heyecana yeni bir hedef, bir kanal lâzımdır. Sınır aşırı emellerle beslenen bu coşkun kuvvet başka şeyler istiye- cektir. Esasen, istesin diye coşturul- muştur. Hitlerin ruhi haleti de değişmiştir. Realist bir devlet adamı, müsbet dü- şünceli bir politikacı olan Hitler, sık sık söylediği nutuklarda artık «minta- rafillah kendisine mevdu mükâddes vazifelerden bahsediyor, Gece gün- düz, heyecandan çılgın yüz binlerce «benliğinin tebarüz ettiren son asrın Nazi pey- gamberi, semavi vazifesini dün Viya- nada bitmiş sayamaz, Almanyada ya- ratılan hava böyle bir tevazülın sley- hindedir. Düne rağmen yarını affede- mez, Bundan dolayıdır ki, bütün Avrupa «yarın ne olacak?» diye endişe içinde- dir ve haklıdır. Necmeddin Sadak Askerlere ziraat dersleri Sıvas (Akşam) — Ziraat Vekâleti nin göndermiş olduğu program mu- cibince ziraat idaresi tarafından pi- yade ve topçu erlerine haftada dört gün tatbiki dersler gösterilmektedir. Bilhassa ziraat ve ağaççılik üzerinde ehemmiyetle durulmaktadır. oProg- ram eğitmenler kursunda tatbik edil- miş metodun aynidir, Dün Tuzlada 31 inci topçu alaya sancak verilmesinin yıldönümü mü- nasebetile şeref merasimi yapılmış- tır. Merasime İstiklâl marşile başlan- mış, nutuklar irad edilmiş, geçid res- mi yapılmış, Subay ve gedikli erbaşlar manej ve mani müsabakaları yapmış- lardır. Öğle yemeğinden sonra 100 ve 400 metre koşuları, güreş, bayrak yarışı, Sahife T Balkanlı misafirlerimiz (Baş tarafı birinci sahifede) yürümüşlerdir. Burada muntazam bir sofra hazırlanmış bulunuyordu. Evve- lâ aperitif alındıktan sonra, sofray oturulmuş, ziyafet, tekellüflen âzade, samimi bir hava içinde geçmiştir. So- na doğru, ecnebi misafirlerimiz: — Hasan Saka! Hasan Saka! - di- ye hep bir ağızdan haykırmişlar; ikti- sad heyetimizin başkanı da şampan- ya kadehini dört milletin ve reisleri- nin şerefine kaldırmıştır. Bunu müteâkib, Ercümend Ekrem Talu, adaların tarihteki rolünü hülâ- sa eden bir müsahabede bulunmuş, son sözü «Balkanlıların dedesin lâka- bını gazanan Osmanlı nazırı ve Ru- men murahhası bay Basarya almış, eski hatıralarından bâhselmişlir. Şim- diki rejfmimizin nasil net bir karakte- ri olduğunu tebarüz ettiren hatib, ez- cümle demiştir ki: — Osmanl devletinin -adam akıllı ismi bile yoktu: Memaliki mahruse miydi? Devleti aliye miydi? Memaliki şâhane mijdi? Keza, İstanbulun da öyle: Derialiye'miydi? Dersaadet miy- di? Kostantin miydi? İstanbul mıydı, Konstantiriopl miydi? Türk ferdinin milliyeti bile gizli tutulurdu, nüfus tezkerelerine “sİslâm» diye yazılırdı, Osmanlı denirdi. Mütemadi nüktelerle dolu olan nu- tuk çok alkışlanmış, bay Nikola Ba- sarya Türklerin gönlünü yirmi beş se- ne sonra ikinci defa olarak tekrar fet- hetmiş, bu bir kaç günlük ziyareti ara- sında yeniden memleketimizin meş- hur simaları arasına girmiştir. Filha- kika matbunt ona uzun uzun sütun- larını tahsis etmiştir. Yemekten sonra, arabalarla büyük tur yapılmış, misafirlerimiz memleke- timizin bu şirin adalarına hayran ol- muşlardır, Altıya doğru Adadan hareket eden vapur İstanbula vasıl olduktan sonra, misafirlerimiz otellerine dönmüşler- dir, Bugün sabahtan itibaren encümen toplantılarına devam olunacaktır. Münderecatımızın çokluğu do- layısile ( Nane Molla) O tefri- kamız bügün dercedilmedi. Oku- yucularımızdan özür dileriz. elma müsabakası, çuval ve yumurta yarışı yapılmış ve milli oyundan son- İ ra söylenen topçu marşile merasime nihayet verilmiştir. Müsabakalarda birinci gelenlere kol saatleri, kalemler İ ve çakılar hediye edilmiştir. Yukarıdaki resimde ulay komutanı Mehmed Akman ve erler oyun esna- sında, altındaki resimde de elma mü- sabakası yapılırken görülüyor,

Bu sayıdan diğer sayfalar: