19 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

19 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

var ini eğ ğa mi seke ui» kar dır. ars dar ida de ay ısı zle kasi star. küle mevs da de- 00“ vey rar an ld ane « ağ, anı sud ve yaşi zük rar | ni- zak att alir Cani rolleri yapan yufka yürekli artist “Senede 350 bin dolar kazanıyorum. Hayatımdan memnunum. Yalnız herkesin beni hakikaten fena bir adam sanmasına çok canım sı Peter Lorre, Hikmet Feridun Es'le konuşüyor Holltoud, Mart Amsrikada 1937 senesi içinde en gü- Bel facia eserini oynıyan artiste veri- lecek büyük mükâfatı Viyanalı artist Peter Lorre kazandı. Geçen sene bu mükâfatı Paul Muni, 935 yılında da Greta Garbo almıştı. Peter Lorre bugün Amerikanın en farla kazanan sinema yıldızları ara- #ındadır. Senelik kazancı 350,000 do- ları geçmektedir. Onu İstanbula ge- len birçok facia filimlerinde görürsü- müz. Peter Lorre'un bir adı da «Sine- Müânın canavarı> dir, Artist her fil minde dünyanın en canavar ruhlu, en bain insanlarını temsil eder. Kadın- ları zehirler, çocukları boğazlar. Hele onun Nevyorkta gördüğüm bir filimi tüylerimi ürpertmiş, ne yalan söyliye- Yim, bu tipte, bu konuşuşta bir ada- mun hakiki Hayatında iyibir insan olamıyacağı aklıma gelmişti. Çünkü İnsan ne kadar olsa: «Yüz, kalbin ay- Mâsıdır...> sözünü aklından çıkaramı- Yor. Bunun için 1937 senesinin en büyük facia artistliği mükâfatını ka- anan artistle karşılaştığım zaman, hayret ettim. O ne yumuşak kalbii, o ne şair ruh- Mu bir adamdı. Hayretimi saklama- dım: — Doğrusu şaştım... dedim, siz oy- Badığınız rollerden ne kadar ayrı bir yaratılışta, imişsiniz... Sinema dünyasının en kazançlı ak- törü: — Dünyada hiç kimsenin: hayatı benimki kadar garip olamaz. Meselâ benim dünyada en çok sevdiğim ç0- Cuklardır. Fakat aşağı yukarı her fil- Mimde ya bir çocuk öldürürüm, yahut, onları çalan azılı bir çocuk hırsızı olu- Tüm. Bunun İçin çocuklar sokakta be- hİ görünce umacıya raslamışlar gibi kaçarlar. Halbuki benim onları sev- Mek, okşamak için içim titrer. 67 kişi öldürmüş! rümde bir farenin bile hayatına kaymış adam değilimdir. O derece yuf- ka yürekli insanımdır ki bir sineği bi- le öldüremem. Halbuki filimlerimde Mütemadiyen insan öldürürüm, Ge- Şen gün oynadığım filimlerde öldür- düğüm insanları saydım, Tamam 67 Mit öldürmüşüm.... Yani şu esnada 67 kişi öldüren bir kati var... Emin olunuz halk ta bana âde- tâ hakiki bir katil gözile bakar. Seyir- ciler ne kadar okumuş, yazmış insan- lar olurlarsa olsunlar, gene filimlerin, gördükleri, seyrettikleri oyunların te- siri altında kalmaktan kurtulamıyor» lar. Bu kadar fena yüzlü bir adamıri ha- kiki hayatında da iyi olamıyacağına inanıyorlar. Yüzümün, gözlerimin, bilhassa sesimin karşımdakiler Üze- rinde müthiş bir tesir yaptığını çok iyi biliyorum... Hakikaten korkunç bir sesi vardı. Onu dinlerken bana iki adım ilerimiz- de bir facia oluyormuş, bir adam filân öldürüyorlarmış gibi geliyordu. Fakat gözleri o derece müthiş değildi. O bir aralık güldü: — İşte dünya böyledir, dedi, ben bu kadar yufka yürekli olayım, en ha- in, en canavarca rolleri oynıyayım. Sonra sinemada dünyanın en masum, en İyi kalbli insan rollerini oynıyan ice artistleri bilirim ki gayet katı yü- rler... Halbuki ben meselâ bir filmimde Mira Loy'un boğazını si karken içimden ne kadar azap duy- dum... Hem de rol olduğu halde... Gözlerinden çıkarılan mâna Size daha tuhafını anlatayım. Bü- yük bir gazete bir müsabaka açmıştı. Okuyucuları bu gazöteye yalnız göz- lerinin resimlerini ogönderiyorlardı. Gazetenin «ruh tahlileisis bu gözlere bakıp okuyucuların ruhlarını tahlil ediyordu. Muzibin biri benim:bir kart- postalımdan gözlerimi kesmiş ve bu gazeteye göndermiş. Gazetede birçok gözlerin arasında benim de gözlerimin resmi çıkmıştı. Ruh tahlilcisi her gö- zün altına sahiplerini memnun ede- cek satırlar yazmıştı. Kimine «hülya- li gözleriniz var» diyordu, kimine «bu gözlerin içi aşkla yanıyor... Sevda do- | lu bâkışlar... Bu gözlerin sahibinin aşkı çok kuvvetli ve süreklidir...» di- ye iltifat ediyordu. Kimisine «bu göz- ler derin bir İradeye âlâmettir> di- yordu. Benim gözlerimin altına da şu satır- ları yazmıştı: «Bu gözlerin sahibi olan okuyucumuz darılmasın. Fakat bu gözler tam, karakteristik bir cani göz- lerdir...» Dahası var: Geçenlerde bir tiyatro- . kılıyor,, diyor ya gitmiştim. Bu tiyatroda oynanan piyeste yaramaz bir çocuk vardı. An- nesi çocuğu: — Yaramazlık etme... Şimdi çocuk hırsızı Lorre'u çağırırım... diye korku- tuyordu. Ben bu piyese şaşmadım. Çünkü Amerikada birçok annelerin çocukla- rını umacı yerine benimle korkuttuk- larını bilirim, Birkaç kere başıma da geldi. Şikago civarında bir sayfiyede oturuyordum, kaç kere anneler, yan- larındaki yaramaz çocuklarını bana göstererek: — Mister Lorre, şü yumurcağı kor- kutsanıza... diye bana başvurmuşlar- dır. Zavallı çocukları ben nasıl korkuta- yım?... Çocukları, bilhassa yaramaz, canlı, haşarı çocukları o kadar seve- rim ki... «Bizden baskın!» Gene bir sayfiyede idim. Yeni bir filim çevirecektim. Aslımda bir damla kan görsem baygınlıklar geçiren bir adam olduğum için, hakikaten katil, gangster, haydud tiplerini yakından tanımıyordum ! Bunları yakından ted- kik maksadile tuttum, bir gece en azı- hı sabıkalıların gittikleri bir sinemaya girdim. Sinemada benim bir filmim göşte- riliyordu, Önümdeki sırada kasketleri yanlarına eğilmiş, yüzleri yara izleri- le dolu bir sürü adam oturuyordu. Bunlar bile, benim perdedeki hareke- timden nefret. ediyorlardı. Bunların üzerinde bile fena bir tesir yapmıştım. Ben perdede gözükünce ıslık çalıyor- lar, küfürler savuruyorlardı. Hattâ biri filim bitince benim hak- kımda: f — O herif bizden de baskın... dedi. İçimden güldüm, Halbuki benim ha- yatla en çok sevdiğim şey nedir? Bi- Bir misiniz? İyi piyano çalarım... Ar- kadaşlarım arasında yazdığım şarkı- Jar meşhurdur. Bir filimde söylemesi için Janet Makdonaldın bir şarkısını ben yazdım. İ OHatlâ bazan'kendimi hayal peşin: Ge koşan 18 yaşında bir mektepli sa- nırım, Siz böyle bir insanın hayatın- da mütemadiyen kaşarlanmış bir ca- ni rolünü oynamasını düşününüz... Biraz da sinemanın bazı artistlere temin ettiği büyük kazançtan bahset- tik. Ben sordum: — Senede 350,000 dolardan fazla kazanıyormuşsunuz,.. Hayatınızdan memnun musunuz! — Çok memnunum... Yalnız şu be- ni halkın fena telâkki etmesine mem- nun mu olmalıyım? Mahzun mu? Bu- nu kestiremedin!. Bazan fazla mem- nun olayım diyorum. Çünkü bu ka- dar büyük bir nefret uyandırdığıma nazaran hain rollerini çok'iyi oynuyo- rum demektir... Fakat ne de olsa in- san etrafında iyi bir tesir uyandığını görmek istiyor. Âdetâ bana yılana ba- kar gibi bakılmasını istemiyorum... Kazancımdan son derece memnu- num... Bence saadetin yüzde ellisi pa- râdır... Bazıları saadetin para ile alâ- kası olmadığını Söylerler... Ben buna kail değilim. Ben hayatında aç ve beş parasiz kalmış bir insan olduğu için paranın ne demek olduğunu; onün na- sıl büyük bir kuvvet olduğunu çok iyi bilirim. Nasıl artist olmuş? — Nasi artist oldunuz? — Bu da'garip bir hikâyedir. Viya- na yanında bir köyde doğdum, Babam çok fakirdi. Ancak orta Lahsilimi yap- mıştını, Babam beni dişçi mektebine göndermeği düşünüyordu. Halbuki ben artist olmak istiyordum. 16 yaşın- kine eek plari Ceyhan senede 7500 vagon hububat çıkarıyor Kasabanın yolları yapıldı, imar Plânının yapılması da mimar Yansene verildi esi Adana (Akşam) — Çukurovanın en ehemmiyetli bölgelerinden birisi de Ceyhandır, Ceyhan, zirai, iktisadi, s08- yal bakımlardan büyük zengin bir ka sabadır. Ceyhan yetmiş beş senelik bir kasaba olmasma rağmen bu kısa müddet zarfındaki şayanı dikkat in- kişafı ile yurdun en ileri kazalarından birisi olmuştur. Ceyhan her bakım- dan Çukurovanın can damarı mesa- besindedir. Nüfusu gittikçe artmakta, kasaba, yavaş yavaş bir şehir halini almaktadır. İki sayım arasında nüfu- su yüzde otuz gltı artmıştır. Halen merkezin nüfusu on bin, bütün kaza- nın nüfusu ise elli altı bindir. İstihsa- lât günden güne artmaktadır. Yalnız senelik hububat ihracatı 7500 vagon- dur. Ayrıca 6,000,000 kilo pirinç istih- sal edilmektedir, Pamuk istihsali ham olarsk 13,800,000, koza ve 6,000,000 kilo klav- land kütlüsü ki, ceman 19,800,000 kiloya baliğ olup bundan safi pamuk istihsal 464,000 kilodur. Ceyhanda 1800 ev, 500 dükkân ve mağaza mevcuttur. Çeltik, pamuk, | buz ve değirmen kısımlarını havi ol- | mak üzere altı fabrika vardır. Kasabada daimi bir kaynaşma ve hareket göze çarpar. Hasad ve ekim zamanları hariçten yirmi bin kadar amele gelir. Bunun haricindeki zaman- | larda da Kasaba, Kadirli, Kozan, Fi- nike, Saimbeyli ve Anderin kazalarının | transiti vazifesini gördüğü için dal- | ma bir oynaklık mevcuttur. Ceyhanın 99 köyü vardır. Bunlar- dan 89 unda köy kanunu tatbik edil- mektedir, Merkezin imarı hususunda kaymakamlıkla belediye ve bu maka- malla Ceyhan halkı tamamen elele vermiş bulunuyorlar. Üç sene evvel 30,000 lira olan ve bundan “ancak 23,000 lirası tahsil edilebilen beledi- ye bütçesi, senedenberi 50,000 1i- na operesına girdim. Sonra İngiltereye gittim. Londra belediye tiyatrosunda oynadım. Berli- ne gittim. Orada şöhretimi yaptım. Berlin operasında, oynadım. Burada Ufa hesabına birçok filimler çevirdim. Sonra Amerikadan İyi bir teklif kar- da evden kaçtım. Cebimde 5 mark vardı. Memleket memleket dolaştım Öyle kolay kolay artist olunamıyaca- ğını anlayınca, bir avukatın yanına kâtip girdim. Sonra bir bankaya me- mur oldum. Nihayet Viyanada küçük tiyatrolarda, oynadıktan sonra, Viya- şısında kalınca buraya geldim. Burada hem servet, hem de aşk be- ni karşıladı. İlk defa hayatımda be- nim hakiki ruhumu, perdedeki insa- Yukarıda temizlik amelesi işe gitmeğe bazırlaniyor, Aşağıda Ceyhanın na benzemediğimi anlıyan bir Kadına rasladım. Zevcem meşhur tiyatro ar- tisti Cecelia Lwovsky'dir. rTadan başlıyarak 72,000 liraya kadar çıkarılmış ve geçen sene normal vazi- yette 67,000 Tira tahsil edilmiştir. Be- lediye bütçesinin en yüklü faslı yol in- şasına, tahsis edilmiştir. Üç sene evvel Ceyhanın, otuz sene evvel döşenen bo- zuk çarşı caddesinden ve sekiz sene evvel yapılan 300 metrelik bir şose- den başka döşenmiş yolu yoktu. Cey- hannı çamuru bir misal olarak zikre dilirdi. Bu İtibarla belediye her şeyden evvel halkı ve şehri çamurdan kurtar- mayı birinci vazife telâkki etmiş ve programlı bir surette çalışmağa başlı- yarak üç sene içerisinde birçok 80- kakları döşetmiş, ağaçlatmış, çarşıyı ve istasyon yolunu iki tarafında mun- tazam yaya kaldırımlar İle parkeden inşa ettirerek şehrin çehresini değiş- tirmşitir. Yapılan bü işlerin teker te- ker tadadı uzundur. Yapılan iyi işlerden birisi de şehrin müstakbel imar plânının tanzimi işi- nin profesör Yansene verilmiş olma» sıdır. Bu plân ikmal edilir edilmez ge- ne programlı bir şekilde tatbike baş- Yanacak ve tatbikte titiz bir itina gös- terilecektir. Köy kanununun iyi bir şekilde tat- biki dolayısiledir ki köylerde yeni tip- te 9 köy odası inşa edilmiş ve 20'köy odasının da inşasına başlanmıştır. Beş tane de küçük fakat modern ilkmek- tep binası kurulmuştur. Ceyhan belediyesi, köy bütşelerine konacak tahsisatlar mukabilinde ken- di fidanlığını birkaç misli genişlete- cek ve köylüye senede meyvalı, mey- vasız binlerce fidan verecektir, Ceyhanin içme suyu meselesi çok fecidir. Halk dalma bulanık akan Cey- han nehrinden su ihtiyacını temin ete mektedir. Belediyenin, bu işi temin için hususi bir şirket teşekkülüne vasıta olacağı söyleniyor. BEABEEENEEERABEEEEREDEEERAENATED Şimdi gençliğimde beş parasız, aç geçirdiğim günlerin acısını çıkarmak için gayet iyi ve mesud yaşamağa çar lışıyorum. Okyanusa karşı fevkalâde güzel bir'evim var, Bahçeye meraklı yımdır. Bahçem Hollivudun en büyü) ve en güzel bahçesidir, diyebilirim. Kedileri çok severim. Evimde ona yakın kedim vardır. Şimdi bütün eme. ğim bir erkek çocuğum olmasıdır. Zevcem kiz istiyor. Belki ikimizin iste diği birden oluverir... Bee... Olur mu? Olur... Beşizlerin sürprizini görmedi niz mi? Hizmet Feridun Es

Bu sayıdan diğer sayfalar: