20 Mayıs 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

20 Mayıs 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 — Fenerbahçe stadında Atatürk büs- tüne çelenk konuyor, 2 — Kız talebe- 3 — Taksim stadında hin geçid resm Mayıs 1938 Vali ve belediye reisi B. Muhiddin Üs- tündağ nutuk söylüyor, 4 resin “ez izcile- ELaNSİR arm Spor ve gençlik bayramı intibaları AKŞAM — ik MU m ya” e» > 1 — Taksim stadında vali ve İstanbul kumandanının teftişi, 2 — Pehlivanlar geçerlerken, 3 — Cümhuriyet abidesin ozuyor, 4 — Kız “talebenin | reti şehi öğrensin. Yazan: Sermed Muhtar Alus : « Bahife 7 Tefrika No. 66 NANEMOLLA »» Emri inayetmeabları elerre'sü velayn. Cümlesini minelya, #lelya fari- zail zimmetimdir. Cüretkâri merkum akabinde derdest edilmiştir. İdarei İ aziziyel hümayunun ilk hareket eyli- yecek vapurunun anbarına tıktıralım küstahı.. Esrar çekmeği, kurnayı haz- lere teşhiri silâh eylemeği Penbeten, Ramiz ağanın peşinde, Her zamankinden yüz kat fazlasına İ böbürlene böbürlene, Babı zaptiyeden ıkıp Istablı Amire arabasında, sre- | bın solunda, Beşiktaş yolunu tutar- Jarken, miralay Vasfi bey grupu, hâlâ muâdelenin hallile meşguldüler. Meclise başkaları da karışmıştı: Zap- tiye idare meclisi relsi Rıza efendi; mektupçu Nevres efendi; hapishanel umumi müdürü Necib efendi; sertabib Mahmud bey... Yukarıda da tarif ettik. Keyfiyetle en fazla alâkadar olan Vasfi bey isede en san tetikte olanları Zincirkıran Rıza beydi. Eşrefin nezarete gelip gelmediğini, yanına marsık katıp katmadığını hâ- lâ Halledememişler, işin bu kadar sü- Tüp gittiğini görünce, ikisi de iAllah diyerek, fesleri basıp zaptiye nazırının kapısına dayanmışlardı, : Miralay'Vasfi bey, yaşça, kıdemcs daha büyük olduğu halde tedbiriniği de bırakamadığı için deli fişek Zineir- kıran önledi onu. Zaptiye nazırının odacısının yakâ- sına asıldı: i — Yalnız mi?.. Kim var içeride? İçeride kim yok?.. Ecnebi sefaretler memurlarından tut, Beyoğlunun tat- hısu frenkleri; rütbeli beyler, paşalar; Galatasaraydaki Fransız tiyatrosunun direktörü; fe Flam) ın sahibi Tal- cirkıran, parulaya agâh — Odacı, dedi, çabuk gir i zil öttür... . Zilin ötmesi parula, Yani oda kala- balıksa, paşanın da dışarı çağrılması Tâzımsa, madunlarının ayağına gitme- di yakışık almıyacağından böyle mü- him işler için paruls kurmuş, G Odacı ağa, tütün tablalarını boşalt- mak bahanesile girecek; kolunu ma» sanın Üstündeki kurulu zile dokun- duruverecek; paşa da çağrıldığını an- Jayıp çikacak dışarı, Parula yerine getirildi. Zaptiye na- giri güçlükle kalktı. Zira o zavallı da ayağı çukurdalardan. Mesanesinde ce- viz kadar taş var, Elinde tesbih; — Tecdidi vuzu eyleyip ikindiyi kılayım! diyerek yavaş adımlarla yü- rüdü, Dilinde esmai hüsna: : — Ya Rahman, ya Deyyan, ya Süb- hani. Koridora çıktı, Ciddi ve hesablı ki- tablı bir zat olan Vasfi beyi, yanında da Zincirkırani görünce duraladı. Deli fişek alay beyi yılda, mayısta bir böyle kapıya düşer. Her düşüşün- de fitili almış halde. Vukun gelmiş bir | yolsuzluğun, haksızlığın tashihini, ta- mirini ister. Altmış altıya bağlıyacak olursan derhal parlar, Önüne geçebi- lirsen geç. Nazır paşa şapa oturmuştu. (Zeva- ta ecnebiyeden ve reayâ ekâbirinden misafirin var; biraz sonra görüşe- lm) deyip ve tekrar dönüp iç odaya mı girsin, yoksa aptesaneye gidip çağ- | rılması sebebini mi anlasın? İkincisini yaptı. Aptesaneye girdiler. Vasfi bey meseleyi anlatmağa başlar- ken Zincirkıran lâfı aldı. Eşrefin na- mussuzluğundan, erzelliğinden girişip fesi yana bastı, — Paşam, dedi, emret, iftiraya uğ- rıyarak buraya tıkılan delikanlıyı şimdi koyuverelim, konağına göndere- Um. Haleb orada ise arşın burada; gencin halini gör de ibret al, Melün köçek hampalarını toplamış; kaput dayağı atmışlar, az kaldı öldürüyor- larmış biçareyi... Muhatabda ce' ül A lerini hası Sancı çekiğormuş gibi yüzünü ekşi- tip aptesanenin içine girdi, Çıkmaz da çıkmaz; sakalı sıvazlıya sr a, amonyak rayihaları içinde tefekkürat ve mülâhazatta... Zincirkıran, miralayın kulağına di- yordu ki — Kaşahamıyor, ıslığa başlıyaca- ğım ama kendimi tutuyorum. Bir-iki öksürdü, Boğmacaya tutul- muş gibi öksürükleri sıklaştırdı. İçeri- deki, duvatlara yaslana yaslana çıktı. (Durun!) yollu bir işaret yapıp mus- Tuğu açtı, Suyun damlası yok. Duvar köşesin- deki tonoz #u deposunun dolu zamanı ne zaman görülmüş? Paşa, parmakları havada, odacıya — Sul, Havlül.. Rıza bey, düramadı: — Paşa bekliyoruz; ver emri, genç gitsin konağına! Vasfi bey de iştirakte! — Bilâsebeb ve bilâcürüm mevkuf kalması müvafıkı madelet değil. Sebi- Mini tahliye-eğelim paşam!.. Cevap gâyet 'pes perdeden: — Merkümün Çamlıcai kebirde, Bulgurlu Karyesi civarında bazı eşir- ra e beraber esrar çekip, rakılar, içip kurenayı Bazteti şehriyariden Eşref beye tecaviiside' bulundukları, teşhiri silâh da eyiöülileri delâili muknla ile... Zincirkıtan gürledi: i — Paşa,'hâlâ yerinde otluyorsun yahu!. Demlidenberi (oanlatıyoruz, hasbi geçiğördün. Eşref denilen biyık- li fahişenin Katakullilerine inanıyor- sun da bizi YAflarımızı hallac bilmem nesi yerine koyuyorsun, Ayıp be ayıp!. İşte Zincirkiran böylesi, Kızınca Ahinin perhiz! yok; her şeyi göze alan- lardan. Kaç kere sürgüne sürülmüş, tardedilmiş, tekrar getirtilip rütbesi iade kılınmış. Meselâ Bağdadda, Tarablusgarbda, Wanda sürgünken, Giridde, Bosnada, Havranda isyan başlayınca affedile- rek, rütbeleri de terfi ettirilerek eşki- ya üzerine yollanmış, Babayiğitliği dillerde destan Bir kabahati varsa haksızlığa, kals leşliğe karşı ifrit kesilişi , âmir, mafevie tanımıyor; boğazın dokuz boğum ol- duğu umurunda değil, Bazan sille, to- kata kadar bile işi vardırıyor. Bir sene evvel gene maitruden Er- suruma sürülmüştü. Bu sefer de Gala- tadaki Çakanozlar, Maltızlar ortalığı kesip biçmöğe kalkışınca, (bunların kafalarını ezecek Zincirkırandır) de- mişler, İstanbula getirtip alay beyli- dile Babı zaptiyeye memur etmişlerdi... İşte böyle bir adamdı bu. O derece beyni dönmüştü ki kapıyı yakalıyarak çatır çutur rezelerinden oynattı — Paşa haberin olsun, kellemi gene koltuğa aldım. Basrayı görmemiştim, himmetinle orayı da bir görürüz!.. Palavratılardan, gözdağı vericiler- den olmadığı sicili ile sabit. 'Tepesi at- maya görsün, ondan her şey um... Zaptiye nazırı paşa baktı ki iş ça- tallaşıyor, yelkenleri suya indirdi: İ — Rıza bey oğlum, Vasfi bey evlâ- dım, yarım saat kadarda mı müsaade- niz yok? İçerideki zevatı ecnebiyeyi ve misafirini saireyi sayayım, keyfi- yeti gene tezekkür eyleriz; bir icabına — Paşa baba, bakkala bırakma. Söz sözdür ve ağızdan çıkar, Söz ver, de- likanlıyı sahıvereceğim de, yarım saat değil akşama kadar bekliyelim!.. Vasfi bey Kölunu çekti: — Biraz intizar edelim birader. Vaa- dediyorlar, ricamızı kırmazlar artık... Birer temennah çakıp gittiler, Paşa da odasına yürüdü. Deminki misafirler yerlerinde ol- maklâ bergbet yenileri de gelmiş; oda- nın İçi Mehmedin kıraathanesi, Siga- ralar tellendiriliyor, kahveler, şerbet- ler içiliyor, Zaptiye nazırında kuyruk sıkışmış. Misafirlere kavuk sallamayı bıraka- ım, ağzını açıp bir kelime söyliyecek halde değil. Geçirdiği heyheyleri belli etmemek için ger suratı takındı. oturmadan içlar tavsi- e sefareti nahlık taslar İstanbullu, n, Viy büyüme halbuki doğ li bir Avusturya yahudisi İ (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: