23 Haziran 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

23 Haziran 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

lâ BötaTTiR AŞK VE CINAYET NUVELİ Korkunç bir telkin.. eşad, genç kıza: — Seninle evlenmesini ne ka- | dar isterdim, Güzin... -dedi- Fakat bilmezsin; babam pek aksidir... Ba- na diyor ki: Behemehel bizim serveti- | mizle mütenasip zenginlikteki birile evlenmeli imişim... Kız, uzun zamandır seviştiği bu ya- kışıklı ve sporcu delikanlıya hazin ha- xin baktı — Benim babam ancak kendi maa- şile geçinen bir müstantik... -dedi- Biz zengin değiliz... Ve sonra, acı bir tetmihte bulundu: — Mademki sana zengin kiz lâzım- mış, kuzinimle flörtü kesmeseydin ya... Sesine büsbütün haşin bir ifade ver- di: — ... Başlamıştın, neye deyam et- medin?.. Reşad, sahteliği asla belli olmıyan bir coşkunlukle — Seni tercih ettim... Seni seviyo- Tum! - dedi. Gi , ellerini saran bu erkek avuç- larından bütün vücudüne tatlı bir gevşeklik geçtiğini hissediyordu; ha- zin bir sesle: — Reşad! Sana rasladığım günden beri hayatımın yegâne tesellisini bul- dum. Daha evvel kendimi öyle bedbaht hissediyordum ki... Kuzinim Şükran- Ja kendimi mukayese ederdim: Pilha- kika herkes bana da güzel der... Lâ- kin tecrübelerim neticesi, güzelliğin, ev kadınlığının hayatta pek o kadar ehemmiyeti olmadığını gördüm: Bü tün iltifatlar, bütün şimartmalar hep Şükranaydı! Onun serveti var; daha da olacak... Üstelik, intihap ettiği er- kekle de sevişiyorlardı... Delikanlı kaşlarını çatarak: — O kokoz Selim, değil mi?.. Sizleri tanıdığım ilk gündenberi meseleyi an- lamıştım zaten... Kuzinin pek am- bale!... Gözü kimseleri görmüyor!.. Neye evlenmiyorlar? — Şükran annesi ve babâsı öldüğün-| denberi büyük annesile büyük baba- | sın yanında oturuyor, biliyorsun... Herhalde onlar da, senin babanın fik- Tindeler: Evlâdlarının iyi bir parti yapmasını isterler. Selim bunu bildiği için iyi bir mevkie geçdikten sonra sevgilisine talip olacakmış! Kız âni bir inkisarle: — O, erkek!... Böyle yapabil Benimse hiç bir ümidim yok... Tay: yare piyangosunun vurmasını mı bek- Miyeyim?.. Reşad, piposunu, spor ayakkabları- nın kalın köselesine pat pat vurarak: — Hayat belli olmaz ki, güzelim... İnsanın karşısında ne fırsat kapıları Bilhassa senin gibi akrabası 1 olan gençler için... Güzin, bu sözlerden birşey anlama- , bakıyordu. Reşad, dolambaçlı yollardan izah etti: — Şey... Meselâ... Teyzen var ya... Zengin kadın... Filhakika, henüz genç... fakat, çocuğu yok, dul... Bir gün gözlerini kapıyabilir... İşte o za- man sana havadan bir para düşer... Kız, yüzünü ekşiterek: — Öz teyzem değildir ki... Şükran ona benden çok yakın... Bu paraya da gene o konacak! — Peki, bütün bu servetlere Şükran tevarüs edip de ölse, para ne oluyor? O zaman, tabiatile miras bana İntikal eder... Fakat, bu, öyle bir ha- yal ki... «Halam erkek doğsaydı am- cam olurdu!» kabilinden... — E... Hayat!... Hayat bu... Belli olmaz... Bir de bakarsın... En umma- dık şeyler, hakikat halini ahverir... Akıllı olan her fırsatı gözetir... — Akıllı olan mı?.. Her fırsatı mı?.. » diye Güzin gözlerini hayretle açtı. Delikanlı, yerinden kalktı; elleri ce- binde, iri adımlarla odayı arşınladı. Sonra, birdenbire durarak — Canım, Bu bahsi bırakalım... Ha mi sana Mısırdaki seyahatim esnasın- da Afrikada başımdan geçenleri anla- tacaktim... Uzun uzadıya av hikâyeleri açtı... Ve neticede, dolabından bir şişe çıka- Tarak, kıza gösterdi: — Bak, işte: Bu su, zehir, « Hem l de ne müthiş... Âni öldürür... İzi de Nakleden: (Vâ-Nü) belli olmüyor!, Afrikada biribirine düş- man olan kabile reislerinin en yaman silâhı!... Bir damlası bile kâfi... Ve lâkayıd bir oda ile, şişeyi masa- nın üstüne bıraktıktan sonra, birden- bire: — Az daha unutuyordum! - dedi. - Mühim bir işim var... Mutlaka gitme- liyim... Burası senin-evin sayılır, ci- cim... İstersen beni bekle, bir saate kadar gelirim... İstersen de, yarın ge- ne burada buluşuruz... Kızı göğsüne bastırarak, uzun uzun öpdükten sonra, paltosunu aldı; çık- ta gitti... Güzin yalnız kalınca kendini âdeta sarhoş hissetti Reşadı ne kadar sevi- yordu!... Hayatta yegâne emeli, gaye- si o gençti... Eğer parasızlık yüzün- den bu erkeği kaybederse yaşıyamıya- cağını sanıyordu. Bütün mazi, gözlerinin önünde can- landı: Çocukluktanberi, bu servet farkının acısını çekmişti?.. En güzel oyuncak- Jar daima Şükrana!... Genç kızken, en şık tuvaletler gene ona... Ve hayatta mesud olmak, sevdiğile evlenmek im- kânı da onun, hep onun... Hep... Kalbinde, senelerce beslenmiş o acı kin tekrar kabardı. Kuzininin kendi- sine gösterdiği bütün muhabbete rağ- men, Şükranı sevemiyor; sevmek de- gil, affedemiyordu! '... D oktor Emin bey, ayaklarının ucu- na basarak, hastanın odasından dışarı çıktı. Kapının önünde dadı kalfalar, ba- cı kalfalar, hacı kalfalar, sütnineler ve konakta sığıntı oturan birkaç ha- nım, sıralanmış, ağlıyordu. Doktor, için için: «— Bu göz yaşı dökenlerin lâakal biri müthiş bir sahtekâr!» diye düşün- dü. Kadınlar, Emin beyin etrafını ala- rak; — Nasıl, efendim? Ümid yok mu?- diye sordular. Hayır, hayır... Kurtuldu Elham- ilâh... Fakat beyler nerede?. — Yazı odasındalar... Doktor o tarafa doğru yürüdü. Ka- pıyı açtığı zaman, Güzinin babası Asaf beyle Şükranın nişanlısı Selimin başbaşa vermiş konuştuklarını gördü. İki erkek, doktora, istifhamkâr bir na zarla baktılar. Emin bey, onlara da: — Merak-etmeyin... Gitgide iyileşi- yor! - dedi, - Selim, düşünceli düşünceli: , Garip şey... Nasıl olabilir?... Ne sebepten olabilir? - diyordu. Asaf bey ise, doktora sitemli, sitem- İ Mi bakarak: — Nasılmış, Emin bey... Ben $ize söylediğim zaman, siz zavallı Şükran- cığın günahına giriyordunuz! Emin bey mahcup bir eda ile: — Öyle... - dedi, - Fakat hak ve- rin... Birdenbire büyük annesi Vedia hanımefendi vefat ediyor... Sektelkalb deniyor... Sonradan öğreniyorum ki, Şükran hanım, sizde misafirken ken- disine bir kutu çikolata yollamış... Onu yedikten sonra kadıncağız fena- laşmış... Esasen ben bilmez miyim, Vedia hanımefendinin kalbinde birşey yoktu... Bununla şüphem müphem kaldı; zira çikolatanın öteki kısmını hizmetçiler yedikleri halde birşey ol- mamışlar... Bir ay sonra da teyzesi Kerime hanımefendi ayni şekilde ölü- yor... Gene tedkikatım neticesi öğre- niyorum ki, Şükran hanım kendisine çilek yollamış... Selim, yerinden fırlıyarak: — Evetl . dedi. - Çilekleri ben ge- tirdim. — Sizden de şüphelendim ya... çün- kü, bu ölümlerden kim istifade ede- cekti?... Yalnız ve yalnız Şükran ve dolayısile de siz... Maamafih, bu se- lp te izdivacınıza muhalif olan Ra- miz paşa da ayni üâkıbete uğrayınca, dosdoğru Asaf bey biraderimize gidip şüphelerden bahsettim... Asaf, yerinden kalkarak : — Ettin, azizim amma, ben bizim ailede böyle bir cinayetin olamıyaca- ğını katiyetle bildirdim, Zaten çilek- ler iki sepetti ve Selim önce bize ge- tirmişti... Hangi sepeti seçeceğimizi biliyor muydu ki, ötekine zehir koy- sunlar?... Çilek sepeti Kerime ha- nımefendiye bizden gitti... Doktor, başını sallıyarak: — Doğrul... Bunların hepsi güzel amma, benim de şüphelerimin hakli olduğu meydana çıktı... Ramiz paşa sizde misafirken, âni şekilde vefat et- ti... Ben artık bu işi incelemeğe vlc- daneri mecburdum... Ne olursa otopsi yaptırdım... Ve kalbin müthiş suret- te büyümüş olduğunu gördüm... Pa- şanın asystolie'den öldüğü anlaşılıyor- du... Fakat emindim ki bu, aconitine neticesiydi... Paşanın bütün hayatını avucumun içi gibi bildiğim için, kal- bindeki bu değişiklik gençlikteki sui- istimeller sebebile olmadığını anlamış- tım... Artık katiye yakın bir şekilde sizlerden şüphe ediyordum, Selim bey... Nişanlınızı da, sizi de cani sayı- yordum... İkinizin telâşı, ve göze çar- pan safiyetiniz karşısında: «Aman ya- rabbi! insanlar ne iki yüzlü! Zavahir nasıl aldatıyor! diye düşünüyor- dum. Fakat işi resmiyete koymama vakit kalmadan Şükran hanım da hastalandı... Ben kendisini tedaviye gelmedim. Asaf beylede darılmış- tak... Yerime çağırılan doktor, çok fer de çileklerin alt kısmını uşaklar yeyip bir şey olmadıkları için şaşır- dım, kaldım... Sıra büyük babaya ge- çıkmasın! Şükran hanımı yapyalnız bırakmalı! - dedi, Gece, herkes çekildikten sonra üç erkek, yavaşça genç kızın odasına gir- diler. Doktorla Asaf bey, tuvalet oda- sını siper eden paravananın arkasın- daki iskemlelere oturup saklandılar. Selim, yatağın başucunda, elektrik düğmesine yakın bir vaziyette gizlen- di. Tabldönüinin üstünde minimini bir veyyöz yanıyordu. Işığı o kadar azdı ki, oda âdeta karanlıklar içinde kal- mış, yalnız hastanın yastıkları ve yü- zü görülüyordu. Halecan içinde, bir müddet böyle beklediler, Nihayet hafif bir ayak çı- tırdısı işitildi. Biri geliyordu! Üç erkek, sinirleri gergin, âdeta soğuk terler döküyorlardı. Sofaya açılan kapı aralandı ve ha- yal usullacık içeriye kaydı. Kadın mı, erkek mi? Belli olmuyor- du... Selim, nefesini tutarak, gözlerini faltaşı gibi açmış, bu geleni görmeğe çabalıyordu. Kalbi öyle atıyordu ki, patırdısını işitecekler diye âdeta korkuyordu. Hayal yaklaştı. Yatağın başucuna gelince bunun bir kadın olduğunu de- likanlı farketti, Beyaz bir el uzandı; ve masanın üzerinde duran limonata bardağının içine bir şey akıttı. 'Tam o esnada, Selim, elile elektrik düğmesini çevirdi. Diğerile de kadı- nın şişe tutan elini sımsıkı yakaladı, — İmdadi - diye bağırdı. Nasıl kıskanmasın ki, Şükran fevkalâde zengin bir kızdı... Herşey, her ihtişam onun... şükür ki, hastalık icabı verdiği ilâçlarda aconitine kullanmış; bu su- retle vücud o müthiş zehire nisbeten alışmış... Zaten böyle olmasaydı, sui- kasta maruz kalan Şükrancığı kurta- ramazdık... Doktor, Selimin omuzuna elini koy- du: — Böylelikle, delikanlı, seninde üzerinden şüphe kalkıyor... Öyle ya: Diğerlerini ortadan yok edip nişanlı- nı zenginleşlirdikten sonra, niçin onunla evlenmeden ölümüne sebebi- yet verecek ve mirasından mahrum kalacaktın?.. İşte şimdi yepyeni bir | muamma karşısındayız!... Zehir bu | evin içinde biri tarafından verilmiş- tir. Veseminim ki Şükrana kasdi olan, diğerlerinin de katilidir.. Ko- naksa kalabalık! Kalfalar, dadılar, hizmetçiler... Bunların içinde biri çıl- dırdı mı, yoksa bu aileye karşı müt- hiş bir kini mi var?. Bulmalıyiz.. Bulmak için de bakın, ne düşündüm... Ve uzun uzun izahat verdi... #“#* pe hastaya gizlice kuvvetli bir uyku şırıngası yapmıştı. Has- tabakıcı savuldu ve Şükranın odasına 0 gece kimsenin girmemesi lâzım gel- diği bütün ev halkına tamim eğildi. | Doktor, herkesin işitebileceği bir şe- kilde: — Bu akşam gayet rahat ve sakin uyursa hastalığına iyi gelecektir. Çıt Paravananın arkasından iki erkek fırlamıştı. Fakat odayı ışık kaplayın- ca, delikanlı, dehşet içinde kaldı. tuttuğu kadın Asaf beyin kızıydı, — Güzin! - diye bağırdı. Doktor Emin beyin gözleri hayretle yerinden fırlamıştı, Şükran ise başucunda cereyan eden hâdiseden bihaber mışıl mışıl uyuyor- du. İki erkek birden, gayrlihti Miyen babaya baktılar. Bu öyle feci bir andı ki... Müstantiğin beli benzi limon gibi sararmış, dehşetle açılan gözlerinden iri yaş damlaları akıyor... Sendeliye- rek kızına yaklaştı ve boğuk bir ses- le: — Bütün bu cinayetleri sen nil yap- tın? - dedi. Güzin biran bayılacak gibi olduk- tan sonra kendini topladı. Artık inkâr etmekte mâna yoktu. Babasından alacağı hükmün değişmi- yeceğini gayet iyi anlamıştı. Zaten inkâra kalkıp kendini müdafaa ede- mezdi, Cürmü meşhud halinde yaka- lanmıştı. Nasıl kurtulacaktı?.. Katillere mahsus son bir kafa tut- mayle, başını kaldırdı ve kesik bir sesle: — Evet!.. Hepsini!.. Hepsini ben yaptım... — Nasıl? Ne şayanı hayret soğuk kanlılıkla 4 anlatıyordu: — Vedia hanımefendinin vişneli ve | Mkörlü çikolataları çok sevdiğini bi- Mirdim, Kutunun en üstünde bir tane- sine zehir koydum. İlk evvel onu yi- yeceği gayet tabiiydi. Çileklere gelin- ce, Selim bey, sepeti bize bırakmıştı. Üstündeki en irilerden bir kaçına aynı zehiri koydum. Paşanın da, bizde mi- safir olmasından istifade ederek ge- celeyin içtiği ihlimura bir kaç damla damlatmak pek kolay oldu. Zavallı müstantik, kulaklarına ima- namıyordü: — Peki, bu cinayetler niçin? — Şükran mirasa konsun diye... ve o ölünce bütün servet, tabiatile bana geliyordu. — Bu lânetleme paraya ne ihtiyaç vardı, kız?.., Bü suali sorarken, zavallı Asaf be- yin şakaklarındaki bütün damarlar parmak gibi kabarmıştı. Alnmdan s0 guk terler dökülüyordu. : Kiz, sinik bir soğuk kanlılıkla? — Sevgilime, Reşada ancak bu Sü- retle varabilecektim... Baba acı ve korkunç bir kahkaha salıvererek: — Reşada:mı?.. Hay ahmak kız". Biliyor musun ki o meşhur beynelmi- Jel katillerden biriymiş... Dün akşam tevkif edildi. Güzin, bu sözleri işitince, bifan sen- deledi ve sonra, Selimin dalgınlıkla koyuverdiği #lindeki şişeyi ağzına gö- türdü. Bu, o kadar âni oldu ki, etrafında kimse mâni olmağa vakit bulamadı. Asaf bey, hâlâ kahkahalarla gülü- — Zavam adam, çıldırdı... - dedi. Fakat isâbet... Iztırabını duymaz! 'Nakleden: (Vâ — Nü) BULMACAMIZ Soldan sağa : 1 — Ortaoyununa verilen bir isim. 2 — İlâmira - Terek, 3 — Fransanın muhteşem bir müzesi « Doğruluk. 4 — Çam ağacının meyvası - Beyaz. $ — Derhatır edilmek. 6 — Köpek - Yara iltihabı, 7 — # kareli oyun - Topal. 8 — Basamak - Kasabın sattığı, 9 — Benzer - Çember. 10 — Operasyon. Yukardan aşağı: 1 — Arabi aylardan biri. 2 — Açıklan açığa - Masset, 3 — Bir nehrin yalak ve etrafı - Odunu iyi olan ağaç. 4 — Mamuriyet - Yemek, 5 — Güzel sanalın tersi - Başına A konursa abdal olur - Bir sayı. 6 — Sokmak - Deniz müesseselerimiz- den. 7 — Cereyân etmek — Tersi sallandır. 8 — Bir nevi çalgı - Bir Fransız içkisi, 9 — Nota - Alışveriş. 10 — Küçük - Yama - Beyan edatı. Geçen bulmacamızın balli; Boldan sağa: 1 — Primadonna, 2 — Sinaya, 3 — Re, Sıra, At, 4 — İse, Ta, Ayı, 5 — Mala, Ayıp, 6 — Atik, Hala, 7 Ar, Zade, N.M, ladik. Yukarıdan aşağı: : 1 — Perimasalı, 2 — Esatir, 3 — İs, Elim, İm, 4 — Mis, Ak, Zha, 5 — Am, Katr, 6 — Dara, Adil, 7 — Oya, Ah, Eda, 8 — Na, Ayaz, Ad, yağ 9 —A tıparmak.

Bu sayıdan diğer sayfalar: