16 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 13

16 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

çesine çıktı. Bol gölgeli ihlamur ağa- Gnin altındaki iskemleye oturdu. Bahçenin burasi çok serindi, tatlı bir rüzgür esiyordu. Bu esnada bitişik köşkteki gayet şişman kadın da he- men kendi bahçesine çıkmış, Şemsiye bakarak gülümsiyordu. Genç adam bu kadından biç hoşlanmazdı. Ar- tük ondan illâllah demişti. Şemsi ne zaman bahçeye, balkona çıksa bu kırk beş, kırk altı yaşlarındaki şiş- man kadın da hemen dışarıya fırlar. Delikanlıya gözlerini süzerek, gülüm- serdi. İşte o günü de yine öyle olmuş- tu. Şişman kadın Şemsiye işittirebi- lecek kadar yüksek bir sesle «Şen dul? operasından parçalar mırıldanarak bahçede dolaşıyor, yine arasira ona gülümsiyordu. Şemsi bu kadınm İs- minin Zehra olduğunu, on iki sene- denberi dul yaşadığını biliyordu. Daima böyle Şemsiye gülümserken «Şen dul» operasından da parçalar mırıldanırdi. Genç adam artık bunlardan bik- mış, usanmıştı, O günü de kendi ken- dine: «Ne garip, ne kendini bilmez bir kadın!.s diye mırıldandı ve biraz sonra da içeri çekildi. Şemsi bugünden sonra bahçeye, balkona çıkmaz oldü. Çünkü Zehra- ya fena halde sinirleniyordu. Arasıra bitişik köşkün bahçesinden yahut balkonundan bir kadın sesinin şar- kılar söylediğini işitirdi. Fakat deli- kanlı pencerenin bile kenarına yak” laşıp bitişik köşkün bahçesine, yahut balkonuna bakmaktan çekiniyordu. Bir gün gül kesmek için bahçeye çıkmıştı. Bir aralık gözleri bitişik köşkün O bahçesine ilişti. Hayretler içinde kaldı. Zehranın bahçesinde uzun boylu, yeşil gözlü, genç, çok güzel bir kadın oturmuş kitap oku- yordu. Genç kadın, rüzgârın alnna düşürdüğü kumral saçları ile ne ks- dar cana yakındı. de hemen ihlamur ağacı- nın gölgesindeki iskemleye oturdu. Uzun boylu, genç kadını seyre daldı. Bir aralık gözgöze gelâler. Uzun uzun bakışlılar. Şemsi hafif tertip gülümseyecek oldu. Genç kadın başı- nı çevirdi, Delikanlı içinden: «Birağ nazlı...» diye mırıldandı. N Artık © günden sonra Şemsi her zaman bu güzel, genç kadını görü- yordu. Ona dair bazı şeyler de İşit- mişti. Bu genç kadının ismi Naciye idi, Zehranın uzaktan akrabası İdi. Bir kaç hafta kalmak için Zebranm köşküne gelmişti, Naciye ilk zamanlar Şemsiye pek © kadar yüz vermiyordu. Şemsi ne 78- man ona gülümsese genç kadın he- men başını başka tarafa çeviriyordu. Fakat son zamanlarda araları çok İyi gitmeğe başlamıştı. Hattâ bahçeye çıktıkça birbirlerile selâmlaşıyorlardı da... Fakat o şişman kadın, Zehra, Naciyeyi bahçede hiç yalnız bırakmı- yordu ki... Naciye bahçeye çıkar çık- maz Zehra da hemen onun yanına geliyor, oturuyordu. Hele bir gün çok fena birşey Ol- muştu, Naciye bitişik köşkün pen- cerelerinden birinin kenarında olur- muş denizi seyrediyordu. Bu aralik Şemsi de balkona çıktı. Naciyeyi pen- ecrede görünce evvelâ bir selâm verdi. Sonra eilerile bir takım işaretler yap- ta. Naciye de buna mukabele etti. Fa- kat bu esnada Şemsinin güzleri aşağı katın bir penceresine ilişti. Zehra aşağıdaki pencereden yarı beline k- dar sarkmış, Şemsiye bakıyordu. Şiş- man kadın, delikanlının selâmlarını, işaretlerini hep kendisi için zannet- mişti, Bunların yukarı katta oturan Naciye için yapıldığını farketme- mişli, Zehra da Şemsiye bir selâm veriyor, eilerile bir takım işaretler ya” pıyordu, Şemsi kendikendine: «Eyvah... de- di, şişko bütün bu iltifatları kendisi için sandı...» Bugünden sonra Zehra, Şemsiye karşı iltifatlarını büsbütün Ziyad” leştirmişti. Ne zaman delikanlıyı bi- tişik bahçede görse hemen ona selâm veriyor, gülümsiyor, göz süzüyordu. Zehra, Şemsinin saatlerce bahçeden Aayrılmamasını, dalma bitişik köşke bakmalarını hep kendisi için san yordu. Bir gün Şemsi deniz kenarında do- İâşrken uzaktan bir kadının geldi- “© Şemsi, gazetesi elinde, köşkün bah- İ | mi Duvarı aşınca... öini gördü, Yüreği oynadı. Bu Naciye ;| idi, Birbirlerine yaklaştılar, gülüştü- ler, selâmlaştılar. Hemen Şemsi, Na- ciyenin yanına sokuldu: — Size rasgeldiğim için ne kadar sevindiğimi dünyada anlatamam... Naciye de gülerek başını önüne di, Mk dışına kadar © yürüdüler. Kumsalda saatlerce dolaştılar, Ayri- lırlarken ertesi günü için yine deniz kenarında birbirlerine randevu ver- dier. Yalnız ertesi günü değil, daha ertesi günü, daha ertesi günü, her gün buluştular, Her gün kolkola ge- zintiler yaptılar. Kumsalda dolaştı- Jar, Artık Naciyenin köşkten ayrılma- sına bir kaç gün kalmıştı. Şemsi ısrar ediyordu: a Böyle sokakta buluştuğumuz zâ- manlar uzun boylu konuşamıyoruz. Sen «Eyvah, bir tanıdık göreceks diye daima heyecan içindesin. Ne olur, bir gece şöyle başbaşa bir yerde bu- Juşalım, uzun uzun konuşalım... di LU. ini Naciye bu sözlere dalma gü- VERİLE Teali Yeon. Nihayet bir gün Naciye, Şemsi- hin yalvarmalarına dayanamadı: — Peki... Başbaşa bir yerde bulu- şalım... Fakat nerede?., dedi. Evet .. Burası mühimdi. Naciye er- tesi günü İstanbuldan Mersine gi- decekti, O gece nerede buluşabilirler- di? Şemsinin köşkü pek kalabalıktı. Her odada birisi yalıyordu. Nihayet alt kattaki odada yatmıyor musun? Naciye kızardı: > — Evet... Anma biraz tehlikeli de- ğil mi? — Yok canım... Ne tehlikesi var? diye cevap verdi. Birbirlerinden heyecan içinde ay- rıdılar, Şemsi o akşam heyecandan yemek bile yemedi, Hava karardıktan sonra kendisini bahçeye attı. Sigara üstüne sigara içiyordu. ağn cının altına oturarak gecenin ilerle- mesini bekliyordu, Uzaktan bir saa- tin on biri vurduğunu işitince iskem- lesinden kalktı. Bahçenin alçak du- varını aşmak hiç de güç olmadı. Şimdi bitişik köşkün bahçesinde iler- liyordu. v 'Naciyenin dalma oturduğu çarda- ğın önünden geçerken bir hışırtı işitti, Sonra çardaklar iri bir gölge çıktı, Bir el delikanlının kolundan yakladı. Yıldızlı gecenin alaca karanlığı içinde Şemsi derhal Zehrayı tanıdı, Zebra yavaş bir sesle: — vallahi Şemsi olur şey değilsin, diyordu. Benim için bu kadar tehli- keleri göze aldın ha... Şimdiye kadar bana karşi olan aşkını da pek belli etmiyordun. Demek aşkın gece du- evime girecek kadar arttı varım ee de uykum kaçmıştı. Pen- —— bahçede bir içtiğini görünce Şemsidir, dedim. Biraz sonra da sen Hay donjuan M7. Zehra böyle koluna sinin karanlıkta sigara içimden: «Mutlaka Bahçeye indim... duvardan aşlın. İçeri gelsene... söyliyerek Şemsinin Hikmet Feridun Es | — 3 «Bridge Magazine: den Müdafaada boş vermek an Yerin kuvvetine karşı fürşetten çıkmak ta bir nevi bağışlama oyunudur. 67 s 53 Şi Şa c R 412 v953 R? ved» bU Onub kâğıdı verdi ve müzayedeyi bir sanzatu İle açtı. Garb pasla geçti, Şimal sanzatuyu ikiye çıkardı. Şimal pas dedi, cenubun Üç sanzatusu ile müzayede ka- pandı. Garb karonun ikilisini çıktı, şark asla aldı. Şarkın muhakemesi: Garb ikiliyi çık- tığına göre karoları en az beşlidir. Şu halde karoya devam ederse ortağının de- gi, kozcunun elindeki karoları sağlamış olur. Halbuki hemen yerdeki kupa onor- larından birini kaldırmağa muvaffak olur ve ortağı bilâhare el tutup ta ken- disine kupa gelirse kupadan üç leve yap- mak Ümidi mevcuddur. Bu plân mucibince şark kupanın on- hasunu oynadı, yerin damı leveyi tuttu. Kocu dört el #inek oynadıktan sonra sıra karolarını sağlamağ geldi. Yedinci e- veyi garb karo rüasile aldı. ve ortağına kupa çevirdi. Şark yerin kâğıdına göre büyüğünü koyarak leveyi aldı, bu Suretie şark ve garb kupadan ve karodan beş leve alarak kozcuyu bir içeri almağa muvaf- fak oldular. Şarkın ikinci elde kupa oyruyarak kozcuya bağışlaması oyunu kurtarmağa medar olmuştu. Bu vaziyette başka ne çı- kılsa çıkılsın kozcu oyunu yapar. Başka bir misal: avi1032 YAD 4Dv10989 .5 .8 " 4.976 v10753 a ça VRVA 47642 AR 4DV107 e şA9857 AARDS4 v362 *.5 aR413 imkânını görebilir. Bununla beraber or- ortağının el tutup ta, kendisine kupa çe- virmesi ihtimali yok gibidir. Diğer ta- raftan karolara devam etmekle yerdeki ve bunların üzeri- karoların sağlanması »ptimali ne korunun kupa kaçması yardır. Bu vaziyette oyunu kurtarmak ümid- siy “görünmektedir. Ancak Kozcuda Üç kupa bulunur ve yerdeki karolar sağ- lanmadan evvel şark, kupadan bir leve yapabilirme o zaman oyunu kurtarmak mümkün olur. Fakat buna karşı ne yapmalı? Şarkın yegâne Ümidi kupa onlusunu ortağında bulmaktır, eğer onda ise yerin damını ekarte edebilir. Binaenaleyh birinci eveyi sinek asile aldiktan sonra ikinci levede şark kupa- nm dörtlüsünün oynadı, ortağı onluyu koyduğunu görünce . ihtimalde İsabetten gevindi, leveyi yerin damı aldı. Kocu yerden karonun dokuzlusunu oy- madı, Şark run ile aldı, kupa valesini geldi, yerin ası da bu süreile ortadan çıktı, Korcu gene yerden İikinci bir karo gel- di. Şark asla aldı, arkasından kupa rus- sini da yaplı ve böylece kazcuyu bir içeri atmağa muvaffak oldu. Geçen haftaki makalenin sonu a şam ua BAYANLAR ! Dudaklarınızın istediği rujları sizin için bulduk AÇI Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrika No, 57 Fernandonun içine yeni bir ateş düştü. İzminiyi çılgıncı seviyordu. Maryanayı Santos adasında bırakacaktı ! Petro çekingen bir tavırla ve du- daklarını büzerek cevap verdi: — Onu Akdenizin en kuytu ve kim- senin uğramadığı, bilmediği bir yere bırakalım. v — Böyle bir yeri nerederi bulayım? — Santos körfezini unutuyor mu- Sun, Sinyor? Ahalisi otuz kişiden iba- ret olan bu küçük adanın ihtiyar bir reisi var. Maryanayı ona teslim ede- riz, — Maryanayı nasıl kandıracağız? — Bu da kolay, Arab korsanlarile harbe tutuşacağımızı söyleriz. Beş on gün için Santosta kalması icab ettiğini de ilâve ederiz. O zaten Arab- larla döğüştüğümüzü istemiyor. Sa- raylarda ve muhteşem şatolarda ya- şamağa alışmış kadınlar harbden çok korkarlar. O, bu tehlikeyi duyun- ca Santosta kalmağa mecbur Olur. Femando birden ayağa kalktı. Arkadaşının boynuna sarıldı: — Çok güzel bir fikir bu... Vallahi sen eşi bulunmaz bir arkadaşsın, Petro! Maryanadan incitmeden na- sıl ayrılacağımı düşünüyorum, Onun adalarda ve Rum korsanlarının elin- de perişan olmasını de İstemem. «Üçüzler» i de yannda bırakalım. İ Ona hizmet etsinler. Adalara bu iş için bir çok para ve hediye veririz. — Ya İzminiyi sorarsa, ? «Onu ge- mide mi âlikoyuyorsun?> derse... — Onu da kendi adasına bırakaca- mızı söylersin! a Bu karardan hiç kimsenin haberi yoktu. Fernando yeni aşkını tatmin için her şeyi göze almıştı. Çok sevdiği Maryanasını bile yanından uzaklaş- tarıyordu. — Günün birinde kral beni affe- der de vatanıma dönersem, Marya- nayı da birlikle götürürüm. Şimdi- lik Santosta otursun.. diyordu. Petro, bu işi üzerine aldığından hiç te memnun değildi. ve herkesten ziyade arkadaşı Fernan- doya hizmet etmeğe borçluydu. Fer- nando onu idamdan kurtarmış, ha- pishaneden kaçırmıştı. Petro bu iyi- likleri unulmuyordu. Fakat, Marya- madan da bir fenalık görmemişti, Frenandoya bu fikri verdiğine bir , hayli pişman olmuş görünüyordu. Gemi Santos körfezine dönmüştü. Petro, Arab tehlikesini İleri süre- rek Maryanayı yavaş yavaş kandır- mağa çalışıyordu. Maryana harb ihtimalini heyecan- la karşıladı. — Beni İspanya sularına götürüp bırakınız! Dedi, Petro: — Tehlike çok yakındır, Dona! Diyerek, Santosa dönmek zarure- tinde kaldıklarını anlattı. Maryana: — Ben Sanlosta kalayım öyleyse.. Dedi, Petro böyle bir teklifle kar- sılaşacağını ummuyordu. Üzerine gldi- fı yükün hafiflediğini sezdi.. sevin. di, . — Üçüzleri de yanımza alınız, Dona! Bunlar sadık kadınlardır. Biz harbden dönünceye kadar size hiz- met ederler. Maryana hem seviniyor, hem de düşünceli görünüyordu. — Ya mağlüb olursanız. - diye sordu - O zaman ben Santosta ne ya- parım? Petro teminat verdi: — Böyle bir ihtimal yoktur, Dona! Sekiz on serseri ile döğüşüp onların gemilerini alacağız. Fermando, - haz- rTeti Mesih - in himayesi altındadır. İsa ona: «Sen Akdenize hâkim ola- caksın!» dedi. Bu büyük zaferin rüyasını ayni gecede ben de gördüm, Hiç merak etmeyin, Dona! Çok yâa- kında bütün denizler, adalar ve bu sabillerdeki bütün insanlar Fernan- donun tebaası olacaklar! Maryana, Santos adasına ayak basınca.. Bantos adâsı küçük ve gayri mes-. ei kün denecek kadar tenha idi, Sa- hilde yaşıyan beş on sileden - ki bun- ların hemen hepsi de balık avala- maâkla geçinirlerdi - bir kısmı aynca bağ yetiştirmiş, şarab "yaparak, arg- sıra uğryan korsanlara satmaklâ yaşamış fakir insanlardı. Venedikik İer bir aralık buraya bir kale yap- mayı düşünmüşler. hattâ bu mak- sadla bir müfreze muhafız getir- mişlerse de, adanın küçük körfezin- den başka İşe yarar bir tarafı olma- dığından o muhafızları tekrar çekip götürmüşlerdi. Santos bir aralık ta Venedikten kaçan ihtilâlci şövalyelere yataklık et- Mmişti, Gene küçüklüğü yüzünden sö. İ Yalyeler burayı çabuk terketmeğe mot bur kalmıştı. İ Venedikliler o buraya (Şövalyeler adası) adını vermişler, Rumlar da vaktile bir heykeltraşın yarattığı ve «<Santos> adını verdiği heykele - İlâh diye - taptıkları için bu adaya ayni âdı vermislerdi. «Santos» adlı heykel bu adada ya: pılmış ve yerliler onu mabud di tanımışlardı, Bu, eski bir efsaneydi O zaman Mesih bile döğmamıştı. Adalılar şimdi hiristiyan oldukları | halde «Santos» mabudundan şefi ummayı, arasıra yardım istemeyi di ihmal etmezlerdi. Yerlilerin en ihtiyarı daima hâkim ve reis mevkiinde kalır, her ibtilâfı. © halleder, evlenmelerinde nikâhı © kıyardı. İhtiyarın verdiği hüküm tat- bik edilir, ona hiç kimse itiraz ei mezdi, Petro karaya indiği zaman, ihti. yara: — Don Pevnando, adanızı İşgal etmek istiyen Arab korsanlarile har. be gidecek. Zevcesini size bırakıyor. Bütün masrafını vereceğiz. Üç hiz- metçisile beraber onu - biz harbden dönünceye kadar - kendi kiziniz gi- bi muhafaza edeceksiniz! deği, N Santosluların relsi, Arab tehlikesi. nİ duyunca, Petronun teklifini der- hal kabul etmişti. — Dona Maryanayı aziz n miz ve kızımız gibi koruyacağız «Santos» onu himaye edecek... Den Fernando hiç merak etmesin. 4 Diye cevab verdi. ni Ve o gün «Üçüzler»le birlikte Mar. yana, Santos adasına çıktı. zg Yerlilerin reisi, Maryanaya nd evini vermiş; kendisi, karısı ve çö- cukları evin arkasındaki kulüb çekilmişti. - Maryana burada kendini emniyet altında görebiliyordu. Ona adanm (Santos efsanesi) ni anla! dı, Maryana; — Burada böyle bir hâmi varken, hiç kimseden korkulmaz, Diyordu. Gemiden ayrılırken göz leri sulanmış ve Fernandoya: — Galib dönmeğe çalış... im- lar, hasmına mağlüb olan erkekle: yaşamaktan hoşlanmazlar! Maryananın bu sözü de Fernan- doyu bir hayli sinirlendirmişti, Mar- yana bir tesadüfle karısı bulunsay- dı, ve gene talihin bir cilvesi o vi harbden mâğlüb dönseydi, karısı on dan nefret mi edecekti? ii Fernando sevgilisinden bu kadar kolay ayrılabileceğini o ummuyordu. Maryanayı Santosta bırakarak, bir kaç saat sonra adadan ayrıldı. — Simdi nereye gidiyorlar?! Fernando, yeni sevgilisini derhal hal kendi kamarasına almıştı. İzmi- ni, kendisinin böyle meşhur bir İs panyol aslizadesi tarafından sevildi. ginden hiç te memnun görünmüyor du. Haltâ 6 gün Fernandonun! © — Şimdi mesud musun? # Sualine Karşı İzmini: e — Tekrar köyüme ve hü im kavuşmak için - Papa kadar zengin olsam - bütün servetimi verirdim. Cevabile dahz ilk vuslat gününde Fernandonun canını sıkmıştı. İzmini, Maryana gibi osaraylâfı büyümüş, tecrübeli ve entrikacı kadın değildi, (Arkası va ke ia

Bu sayıdan diğer sayfalar: