19 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

19 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Fethi gayet iyi resim yapardı. En | büyük meraklarından biri de evinde li güzel tablolar toplamaktı. Dişinden, 19 tımağından, boğazından ayırdığı pa- “ralarla güzel tablolar satın alırdı. gazetesini açmış i nüzayede ilânt işti. Bundan bir müddet evvel ölen bir antika ve tablo meraklısının eşya- ları safılıyordu. Müzayede Beyoğlun- ida bir spartımanda yapılacaktı, “Fethi mü yede zamanında beş Ni dakika evvei, ölen antika ve tablo me- raklısının apartımanına gelmişti. Sa- büyük bir salotiz'doldu- Genç adamın gözüne bir- İdenbire duvardaki son deröce güzel 'bir tablo ilişti. Bu kırmızı elbiseler giymiş sarışın bir kadının resmi idi. © Tablonun adi da «Kırmızılı kağın; dı. “Fethi bu tablonun eski Rus ressam- “ larından birinin elinden çıktığını ilk bakışta anladı. Resmi son derecede beğendi. Almağa karar verdi, © Müzayede başladı. Birçok eserler satıldı. Nihayet sıra «Kırmızılı kadın» © tablosuna geldi. Tabloya 110 Kira flat > konulmuştu, Onu İlk arttıran Fethi olmuştu. Olduğu yerden müzayedeyi yapanlara seslendi: ” — MS Mirat... » Müzayede memuru: — 115 lira, 115 lira... diye bağırır- ken arkadan ince ,tatlı bir kadın sesi; — 120... dedi. Fethi esip baktı. Bu söri derece dim tanıyor gibiy Or uklarsak “bir yerde görmüştü, Fakat tablo deli- tanlının o derece hoşuna gitmişti ki atıldı; — 125 lira! Genç kadın Fethiyi hiddetli bakış- larla süzerek seslendi: — 130... Fethi bir daha genç kadına dönüp baktı ve büyük bir hayret içinde ka- > Jakaldı. Tablonun fiatini arttıran genç © kadın, resimdeki «Kırmızlı kadın» a © insana hayret verecek derecede ben- ziyordu. Sanki tablodaki resim, bu ar- © kadaki genç ve güzel kadının resmi P idi. Resimdeki kadınla, Fethinin ar- — kasında duran genç kadın, yüzlerinin ve vücudlerinin en ince hatlarına ka- dar biribirlerinin ayni idiler, I © Fethi şaşkın şaşkın bir tabloya, bir arkasındaki genç kadına bakıp du- " rurken müzayede memuru: © — 130 lira... Satıyorum... 130 li- ş Ta, diye haykırıyordu. Fethi hemen bağırdı: — 135.. Arkadaki kadın hemen seslendi; — 140... — Artık iş inada binmişti. Fethi bu — güzel sanat eserini dünyada kaçırmak * istemiyordu. Birdenbire on ira art- Genç kadın da seslendi: — 160! © Şimdi müzayedeye öteberi — almak için gelen esnaf, delikanlı ile genç ka- dın arasında, renkleri, boyaları uç- “ muş, silik bir resim için yapılan bu , acayip para yarışına hayretle bakı- © yorlardı. Fethi seslenmişti: — 170, — 180 —19 On dakika sonra tablo 280 liraya kadar çıkmıştı. Fethi içinden, arka- » sındaki bu güzel kadına fena'halde iyordu. Onun ikide bir tabloyu onar e arttıran küçük kırmuzi dudakla- » rini sert parmakları arasında burmak, burmak, canını acıtmak, kendisini susturmak istiyordu. © Fakat genç kadın garip ve tatlı bir “irladcılıkla tabloyu arttırmakta mü- “ temadiyen devam ediyordu. © Fethi kendi kendine: «Resimden fi- Jân anladığı, bu tablonun kıymetini © takdir ettiği yok ya... Sırf kendisine şayanı hayret derecede benzediği için 'bu resmi satın almak istiyor. Belki de “ bunu alınca salonunun en ışıklı yeri- kalkacak... Halbuki güzel sanat eserlerini, resim tablolarını du- rlara asmak bile ayrı bir sanattır, “Tablolar duvarlara ışığa göre asılır. Meselâ bu soluk renkli tablo öyle bol Ke bir yere asılmaz. Kuytu, gölgeli ş Si ahir Kırmızılı kadın bir köşeye asılır, Eğer bu kadının üze- rinde kalırsa tabloya yazık olur.» di- yordu. Nihayet 300 liraya çıkınca Fethi müzayededen çekilmeğe mecbur ol- du. Çünkü lira idi. Tabloya 300 lira verirse ay 80- nuna kadar geçinecek pek az parası kalacaktı. Bunun için tablo 300 liraya çıkınca genç adam bir daha ağzını açmadı. Müzayede memuru 300 lira, 300 lira,,. Satıyorum. diye bir iki kere bağırdıktan sonra ni- heyet tablo genç kadının üzerinde kaldı. Şimdi salondakilerin hepsi resim- deki kırmızılı kadınla, tabloyu satın alan genç kadın arasındaki garip benzemenin farkına varmıştı. Fethi bu güzel sanat eserini para- sızlığı yüzünden kaçırdığına fena halde üzülüyordu. Bu esnada bir el delikanlının omu- zuna dokundu, Fethi, dönüp baktı. Bu, tanıdığı meşhur zenginlerden Ah- meddi. Ahmed gülümsiyerek — Yahu... diyordu, az daha sen bi- zim Pakizeyi sinirden deli edecektin. Bu soluk renkli tablo için ammada inad ettin. Piati amma da artlırdın a... İşte kadıncağız her şeye rağmen bu tabloyu alacağını sana hisseltir- di. Ne diye inad edersin biradar?... Gel seni Pakizeye tanıştırayım Ahmed böyle söyliyerek Fethiyi ko- lundan çekti, Genç kadına takdim etti. Pakize ona tatlı bir gülümseme ile elini uzatırken: — Beni epey paradan çıkardınız... diyordu, yoksa bu tabloyu 140-150 Wi- raya alacaktım... Galiba sizde resim merakı çok kuvvetli... Fethi: — Evet, dedi, resmi çok severim... — Sizi bu tablodan mahrum etliği- me hakikaten üzülüyorum... Fakaf tablodaki o «Kırmızılı kadın» 1 arka- daşlarım o kadar bana benzetiyorlar- dı ki dayanamadım; muhakkak alma- ğa karar verdim... O kadar ısrar et- memin sebebi de bu Fethi: — Sizden bir şey rica etmeği düşü- nüyorum, fakat buna bir türlü cesa- ret edemiyorum... Genç kadın Fethiye tatlı tatlı ba- karak: — Rica ederim söyleyiniz... Belki elimden gelecek, yapacağım bir iş- tir... — Bu tablo çok hoşuma gitti, Mü- saade eder misini? Birkaç gün dev- lethaneye gelip bu resmi kopye ede- yim... Bu güzel sanat eserini ne kar dar beğendiğimi tasavvur edemez$i- niz. Pakize: — A... Tabii, tabit,.. man buyurunuz... buna... Fethi bir iki gün sonra Pakizenin evine gitti. Pek beğendiği «Kırmızılı kadın, tablosunu kopye etmeğe baş- Tadı, Pakizenin çok güzel, şairane bir eyi vardı. Fethi, onun kocasından ayrıl- mış oldukça zengin bir dul olduğunu öğrenmişti. Günler böyle geçiyordu. Fethi «Kır- mizılı kadın» tablosunu kopye elmek için Pakizenin evine gidip geliyordu. Bu arada arkadaşlıkları da epeyce ilerlemişti. Fethi, kopye etmek için tablodaki «Kırmızılı kadın, a daha dikkatli baktıkça hayreti artıyordu. Senelerce evvel yapılmış bu eski tablo bu 22 yaşındaki genç kadına inanıl- mıyacak darecede benziyordu, Niha- yet bir gün Fethi: — Garip şey... dedi, sizinle konu- şurken tablodaki Kırmızılı kadın can- lanmış ta karşıma geçmiş, bana söz Söylüyor zannediyorum... dedi, Pakize güldü: — Ben de onu bana bu derece ban- gediği için aldım ya... Fethi, tablodaki Kırmızılı kadının güzelliğine hayrandı. Bir aralık Pa- İstediğiniz zar Memnun olurum — Bu tabloyu ilk gördüğüm zaman, Kırmızılı kadına bakarak: «Acaba hakiki hayatta bir insanın bu derece güzel olmasına imkân var mıdır?» di- ye düşünmüştüm. Halbuki sizl görün- iinde birikmiş parası 320 | ce bunun İmkânı olduğunu anladım.. dedi Pakize kızardı. Bir gün genç kadın Fethiyi garip bir gülümseme ile kar- şıladı: Bakınız aklıma ne geldi?,.. dedi, İ İ | siz Kırmızılı kadın tablosunu kopye | etmiyor musunuz? Ben de ona benzi- yorum... Kırmızı bi Evde de kırmızı bir diyan * tabloyu kopye edeceğiniz; modellik etsem Fethi — Mükemmel . Sizo ben size bir fikir... deği. Hemen çalışmağa başladılar, Paki- 26 kırmızı elbiselerini giyip, kırmızı divana yaslanınca Fethi, tablo karşı- sında canlandı sanmıştı, Üç hafta sonra Fethinin eseri bit- mişti, Yalnız Pakize, tablodaki «Kır- muzılı kadın» dan epeyce farklı bir tarzda divana uzanmıştı. Âdetâ yat- mış gibi idi. Resimden anlıyanlar Fet- nin eserini, «Kırmızılı kadın; tab- losundan çok daha yüksek ve sanat- kârane buldular, Fethi, bu eserile âde- tâ meşhur olmuştu. Fakat tablo bitin- ce artık Fethinin, Pakizenin evine sık elbise yaptırdım. | Sık gelmesi için de bir sebep kalma- mıştı. Pakize bunun da bir çaresini buldu: | — Sarılar giysem, bu sefer başka bir pozda dursam... ve «Sarılı kadın» diye bir tablo için çalışsak... dedi. Fethi bunu da mükemmel buldu. «Sarılı kadın; tablosu da bir ay son- ra bitti, «Sarılı kadın» dan sonra «Be- yazlı kadın» tablosunu yaptılar, Ön- İ dan sonra da eYeşilli kadın, tablo- suna başladılar. Bu arada biribirlerine o kadar alış- muşlardı ki bir gün buluşmasalar, kendilerinde bir eksiklik hissediyor- Jardı, Resme çalışma, biribirlerini gör- meleri için iyi bir vesile idi. Nihayet evlendiler, müzayede salonunda baş- lıyan rekabet bir aşk doğurmuştu. Hikmet Feridun Es Otomobil © tenezzühünde hissedilen sevinç, | sabah- ları yeni ve cazip ufuk” ları görmekten mütevelli sevinç . » Kendinizi güzel ve beni göstermek sevinci COTY PUDRASI, o ka» dar ince, o derece yapış» kan ve yeni renkleri o kas, dar saf ve nazikdir ki güzellikleri tabii ve taz, göşlerir. COTY PUDRASI Gençliğin pudrasıdır ELA MEŞMUR FRANSIZ MARKASI Yeni telefon numaralarımız Gazetemizin telefon numaralarında değişiklik olduğu için yeni numara. lan okuyucularımızın dikkalino ar. #ediyoruz: Başmuharrir Yan işleri İdare, lâm ve abone Tarihi Yazan: İskender F. Sertelli | DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Tefrika No, 60 “ Eğer mabud sözünde durmazsa, onu balta ile parçalayıp yıkacağım! ,, — Onu susturursanız, adamıza bir felâket gelebilir, Kimin galib gelece- gini, kimin muzaffer ola: tos) bizden iyi bilir, Don rın işine karışılır mi? — «Santos, insanların" dileklerini isaf eder. Kendisine yalvaranı (boş çevirmez!» diyen sen değil misin? Bu kadın otuz bir gündenberi ayni şey» leri İstiyor. Eğer mabudun kulakla- rı varsa, elbette bu sözleri duyu- yor... Arablar galib gelirse, Fernan- do bir daha buraya dönemez. Ihtiyar, Maryananın kolunu birak- madı (Santos) a yalvaran kadın, dus- sını bitirinceye kadar mağaranın ağ- zında beklediler, Kumral saçları omuzlarına dökük müş, sarı benizli, kırk yaşlarında bir kadın, mağaradan inliyerek çıkı- yordu. Reis, bu kadını görünce tanıdı. — Sofi, sen miydin demindenberi yalvaran? Kadın bidenbire irkildi. Vahşi bir bakışla ikisini de ayrı ayrı süzdük- ten sonra yürüdü: Santos herkesin Yalnız sizin değil ya... İhtiyar cevab verdi: — Evet. Herkesin, hepimizin hâ- misidir o. Yanına sokuldu: — Kocanı unutmadın mı, Sofi? Onun öldüğüne hâlâ inanmıyor mu- sun? — Hayır. Onu unutmam. Ve öl düğüne inanmıyorum. O hâlâ yaşı- yor. Hem de imparator Mihailin zin- mabududur. danlarında benim gibi gözyaşı döke- | rek, inliyerek. — Kim söyledi bunları sana? — Kendisi. İhtiyar gülümsedi ve yaslı kadı- nın omuzunu okşadı: — Kendisi mi?! — Evet. Onu, otuz bir gün önce bir gece rüyamda görmüştüm. Bana: «Santosa yalvar. beni o kurtarır cak!» dedi. Ben de o gündenberi yal- varıyorum... Maryana fena halde sarsılmıştı — Ben oluz bir gün ardısıra bura- ya gelemem., Diyordu. Sofi mağaradan uzaklaştı, İhtiyar reis, derdli, muztarib kadı- nin arkasından bakarak başını sal- Tadı, — Zavallı Sofi... Maryana tereddüd içnide idi. — Santosa bir kere yalvarmaktan ne çıkar? Bu kadın Arabların üstün gelmesini istiyor. Bunun için Santo- sa otuz bir gün yalvarmış, gözyaşı dökmüş, Eğer Santosun kulakları sağır değilse, onun Iztırab ve iniltisi- ni elbette duymuştur. Ben ise ma- buddan kocamın muzaffer olmasını, yani Arabların yenilmesini istiye- cektim. Dedi. Mağaradan içeri girmek is- temedi. Adalı ihtiyar: — O bir meczubdur, Dona! dedi, Siz onun sözlerine inanmayın! Onun kocası öleli on yıl oldu. O hâlâ ko. casının Bizans zindanlarında yaşa dığını sanıyor ve günün birinde ken- dişine kavuşacağını umuyor. (San tos) ölüleri diriltmez.. haydi, duanı- zı yapınız! Maryana itiraz etmedi, Yavaş yavaş yürüdü. Mağaradan içeri girdi, Köşede duran mermer bir heyke- İlin önüne doğru yürüdü. Maryana şimdi, adanın hâmisi Santos mabudile başbaşa kalmıştı. Maryana, Sanlosun gözlerinde bir parıltı gördü. Mabud canlanıyor muydu? İhtiyar reis mağaranın ağzında bekliyordu. oMaryana mabudun önünde diz çöktü. İspanyol dilberinin kalbi koparcasına çarpıyordu. — İyi ki geri dönmedim, diyordu, Santos belki bana da merhamet eder ve benim de dileklerimi yapar. Yalvardı, ağladı. Mağaradan çıktığı zaman içinde bir hafiflik vardı: İztirablarından sıyrılmuş, kendisini ezen ve füzen bir tün acıları silkip atmış gibiydi. İhti- yarı görünce; — Santosla bâşbaşa kaldım, Onun- lâ konuştum, dedi, şimdi” içimde büyük bir sevinç var, baba! — Ben size söylemedim mi, Dona? Santos çok merhametlidir. Otuz ke- re geleni de, bir defa yalvaranı da reddetmez.. O, her muztarib sesi duyar. Maryana ( birdenbire kendini alamadı: — O halde Santos hem Bizanslılar ri mağlüb edecek. hem de Arabları. — Nasıl olur bu?! — Başka türlüsü olamaz ki... Hem onun, hem de benim sesimi duyduy- sa, böyle yapması. yani ikimizi mem- nun etmesi lâzım Yürüdüler, Kulübelerine döndüler, gülmekten “ Bizansı yıkmak istiyen kadın!.. Maryana, Sofi ile dost olmuştu. Bir kaç gün sonta, Maryananin Oturduğu kulübede konuşuyorlardı: — Santosa devam ediyor musun? — Üç günüm daha kaldı, Donal Üç gün sonra tamam kırk bir gün olacak — İyi sebat bu. Bu kadar zahme- te karşılık, kocana kavuşabilecek mi- sin? — Santos üç kere rüyama girdi ve Bana: «Bizans yıkılmazsa, gel beni yık!» dedi, — Ne diyorsun, Sofi... kılır mı hiç? — Kendisi böyle yıkmağa söz verdi — Bizans yıkılırsa, kocan kurtular cak demek? — Evet, — Bizansı Allah korursa ne yapar sın? — Allah korursa mı?! — Öyle ya (Santos) bir kişiyi kur- tarmak için binlerce İnsanı esarete düşürürse, (Ulu Tanri) buna mey- dan verir mi sanylorsun? Bizanslılar da (Allah) a yalvarmıyacaklar mi, Onlar da taptıkları Tanrıdan yar- dım ve himaye İstemiyecekler mi? — Ben şimdi (Santos) tan başka Tanrı tanımıyorum. Eğer istediğimi yapmaz ve kocama kavuşturmazsa, onu evimdeki balta ile parçalarım. kendisine güvenmiyen mabud, bana söz verir mi? Maryana o gün Sofiyi iyice söylet- miş ve bilmediklerini bu saf kadın- dan öğrenmişti, Sofi bir aralık Maryanaya sordu; — Senin dileğin nedir? Santos sâ- na da bir şey vadetti mi? — Ben de kocamın yakında mu- zaffer olarak dönmesini İstiyorum, Bunu hem (Allah)dan, hem de sizin hâminiz olan (Santos) tan diledim, — Kocan harbe mi gitti? — Evet. — Türklerle mi döğüştcek? — Hayır, Arablarlar... — Ne dedin, Arablarla m? — Evet. Neye şaştın bu kadar?! — Ben Arabların üstün gelmesini istiyorum da. Çünkü Bizansı onlar yıkacak. Arablar galib gelmezse, ko- cam zindandan kurtulamıyacak. Sofi bu sözleri söylerken, gözleri dönmüş, hainane bir tavırla Mar- yanaya bakmağa başlamıştı. Maryâ na hakikati söylediğine pişman ol mamiş değildi. Ne yapsın ki, bir ke- re ağzından kaçırmıştı: — Ben Yalin yenilmseini İş tiyorum! Demişti. Bu hadiseden sonra Sofi ile Mar. yananın dostlukları fazla sürmedi. Rum kadını hiddetle yerinden fırlar yıp kalktı ve bir şey söylemeden Maryananın yanından ayrıldı. Bâah- çeye çıkınca ellerini göklere kaldırdı: (Arkası var) Mabud yi- istiyor. Bizans

Bu sayıdan diğer sayfalar: