3 Ekim 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

3 Ekim 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ÇA Bembeyaz saçları, buruşuk fakat çok! sevimli yüzile bize döndü: — Size eski bir maceramı anlatayım da biraz gülünüz bari... Bundan yıllar. €a sene evvel. Henüz o zaman pek gençtim. Arkadaşlarıma azizlik etmesi. ne pek bayıfırdım. Nail adında bir ah- babım vardı. Karısı son derecede kıs- kançtı. Bir gece Naile bir muziplik yapma- İğ düşündüm. Halamın eski çarşafını giydim. Ayaklarım küçüktür. Onun için halamın kadın iskarpinleri ayağı» ma tıpa tıp geldi. O gece bizim evdekiler de sokuğa gi- deceklerdi. Onlar evden çıktılar. Ben de biraz sonra sokağa fırladım. Ayak- Yarımdaki kadın iskarpinleri ile bir tür- lü yürüyemiyordum. İki de bir ayağım burkuluyor, yere kapaklanacak rarlde- Iere geliyorum. Bereket köşe başında bir araba buldum. Atladım. Nail Aksa- rTayda oturuyordu. Arabacıya: — Çek Aksaraya!.. dedim. Fakat sesimi inceltmeği de unutmuş- tum. Arabacı bu boru gibi kalın sesli kadına tuhaf tuhaf baktı. Maksadım şu idi. Nailin evine gidecek, kapıyı çalacak; -—— Zevcim Nail bey burada mı? di- yecektim. 'Tabii bu sözüm üzerine Nallin Kıs- kanç karısı küplere binecek, evde kıya- metler kopacak, kadıncağız: — Vay sen benden gizli bir daha mı &ylendin? Üzerime ortak ru aldın?.. di- ye kocasının üzerine yürüyecekti. Ni- hayet işin şaka olduğu meydana çıkın- caya kadar kimbilir ne eğlenecek, içim- den ne kadar gülecektim. Ben böyle düşünürken araba büyük bir sarsmtıdan sonra durmusadı. Arâ- bacı seslendi: — Hanım... Aksarayın neresine gi- deceğiz? Ona Nailin oturduğu sokağın ismini söyledim, Biraz sonra da Nailin evinin önünde durduk. Arabadan indim. Arabacınn parasını verdim. Arabayı savdım. Nal İin evinin kapısını çaldım. Yukarıdan Nailin karısının gevrek sesi: — Kim 60000? diye sardu. Ben de buna sesimi son derece incel- terek: — Biraz bakar mısınınz efem?.. di- ye cevap verdim. İçeriki merdivenlerde evvelâ bir to- puklu terlik gürültüsü oldu. Sonra ka- pi aralıklandı. | Gülmemek için son derece gayret ederek sordum: — Zevcim Nall bey burada mı efem?.. İçeriden Nailin karısının heyecanlı Besi: «—- Kim? Kim? diye sordu. Ben ayni ince sesle tekrarladım: —Zevcim Nall bey?.. Kapının arkasında bir tıkırtı oldu. Birkaç saniye Nailin karısının sesi çık- madı. Bundan sonra kapı ardına ka- dar açıldı. Arkadaşımın karısı elinde kocaman bir bastonla üzerime atıldı: — Gidi utanmaz, kepaze kadın... Se- ni rezil kadın!.. Utanmadan benim evimde kocamı ararsın ha!.. diyerek habire başıma bastonu indirmeğe baş» Jadı. O kadar huzli, o kadar çabuk Yu. ruyordu ki; — Dur hanım... Dur yahu dinle!.. diyemiyordum. Zaten bu ummadığım baston ziya- feti karşısında fena halde şaşırmıştım, ağzımı açamıyordum. Nailin karısı ka- fama, omuzlarıma indirdiği baston darbelerinden sonra Tuzla kapıyı ka- patı, Şimdi ne yapacaktım? Yediğim bas- tonlardan ziyade eve nasıl döneceğimi düşünüyordum. Arabayı savmıştım, Hem arabada olsa evdekiler bu gece mi- safirliğe gitmişlerdi. Bende anahtar da yoktu. Böyle çarşafla kadın kıyafetin. RADYOLIN | 119 Ben telâ de sokaklarda daha kaç saat nasıl do- laşabilirdim? 'Ben böyle düşünürken evde de kıya- metler kopuyor, Nallin; vallahi değil karıcığım... Bilâhi değil!.. diye avaz avaz, acı acı bağır- dığını işitiyordum. Nihayet tekrar Nailin kapısını çala- rak işin iç yüzünü onlara anlatmaktan başka çare bulamadım. Hemi Nailin evi» ne girip bü kadın kıyafetinden kurtul. mam lâzımdı. Bir daha kapıya yaklaştım. Çıngıra- ğa dokundum. Bü sefer kapı yerine yu- karıdan bir pencerenin Kafesi kalktı. silin karısının başı uzandı. Beni gö- rür görmez; — Hâlâ mı buradasın?.. diye hiddet» le kafesi hızla kapattı. Beni dinlemedi bile... Bir müddet sonra kafes tekrar açıldı. Nailin hanımı elindeki kabı bü- yük bir çeviklikle başımdan aşağı bo- şalttı. Tepemden aşağı dökülen şey bulaşık suyu mu idi? Yoksa daha fe- na birşey mi idi? Anlıyamadım. Her. halde pek fena koküyordu. Nallin karısı bu işi yaptıktan sonra kafesi gene hizla kapamış, bana birşey söyletmemişti. Zaten artık İşin şaka olduğunu an- latmağa da imkân yoktu. Zira bu gü | rültü, patırtı esnasında bütün komşu- Yarın kafesleri kalkınış, pencereleri | açılmış bizi seyrediyorlardı. Mahallede şimdiden büyük bir dedikodunun baş- | ladığı muhakkaktı. Benim üüşündü. güm muziplik âdeta bir rezalet şeklini almıştı. Orada fazla durmanın imkânı yoktu. Fakat şimdi ne yapacaktım? Evdekilerin üç dört saatten evvel mis | sadirlikten dönmiyeceği aklıma geldik- çe deli divane oluyordum. Caddeye doğru yürümeğe başladım. Niyetim bir araba bulmaktı. Arabanın içinde çar- şafı çıkaracaktım. Bereket versin ki, üzerimdeki erkek pantalonunu çıkarmamış, yalnış çarşa» fan etekliği altından görünmemesi için paçalarımı kıvırmıştım. Fakat ayak- larımdaki kadın iskarpinleri ne olacak- içinde araba ararken ya- nımdan geçen erkekler: — Sultanım... Islanmışsınız... Gibi ozamana ajd sözlerle lâf atıyordu. Ka- din zannı ile birisinin peşime taktlma» sından da ödüm patlıyordu. Nihayet kapalı bir araba buldum. Araba bozuk kaldırımlar üzerinde sarsıla sarsıla gi- derken ben içeride soyundum. Çarşafı çıkardım. Evvelce yukarıya kıvırdığım pantalonumun paçalarını düzelttim. Fakat kadın ayakkapları hâlâ ayağım. da idi. Üzerimde de yalniz bir gömlek yardı. Ceket yoktu, Bizim evin semtine gelince arabacı. ya durmasını söyledim. Arabasına binen kadın müşterinin erkek kıyafetinde dışarıya çıktığını gördüğü zaman arabacı hayretten kü- çük dilini yutacaktı. — Bu nasıl iş canım? diyordu, ara- baya kadın bindin, erkek indin... Ona: — Aldırma birader... Dünya bu... Her şey olurl... diye bolca bir bahşiş ver- dim. Bereket yanıma para almıştım. Erkek pantalonu, fakat kadın iskar- pini ile yüriyerek evin önüne geldim. | Eşikte oturup evdekilerin gelmesini sax | atlerce bekledim. Kalle yapacağım üzizlik yüzünden başıma neler gelmişti? Ertesi günü Nail daireye pek harap bir halde geldi, Bir aralık odada yalnız kalınca: — Sorma birader... dedi, dün büşıma neler geldi. Gizlice bir haltet. miş, ikinci defa evlenmiştim. İkinci relika dün gece evime gelmesin mi? Ah bu iki evlilik!... Birader hiç iki kar. puz bir koltuğa sığar mı? Meğer Nail herkesten gizli bir kere daha evlenmişmiş!.. Hikmet Feridun Es ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız | “finin Mi. 3 Teşrinievvel 938 Pazartesi İstanbul — Akşam meşriyet: 1880: Dans musikisi (plâki, 19: Konferans: Prof. Salih Murat (Fen müsahabeleri), 1990: Karışık musiki (plâk), 1955: Borsa haberleri, 20: Saat ayarı, Hamiyei Yüce- #s ve arkadaşları tarafından Türk mu- #ikisi ve hnlk şarkıları, 20,40: Ajans ha- berteri, 20,47: Ömer Rıza Doğrul tarafın- dan arapça söyler, 21: Hafif müzik - İs- tanbul radyosu cazbandı, 2130: Darütta- lim musiki heyeti, Fahri Kopuz ve arka- daşları tarafından, 22,10: Hava raporu, 22,13: Amelör mandolin orkestrası: Dö- marini idaresinde, 2250: Son haberler ve ertesi günün programı, 23: Saat ayarı, İstiklâl marşı, Son: Ankara — Öğle neşriyatı: 1230 - 13: Alaturka plik neşriyatı, 13 - 13,15: Ha- berler, 13,15 - 14: Karışık plâk gerim ve son. (Bu öğle neşriyatı tecrübe mahi yetinde yeni stodyoda yapılacaktır.) Akşam neşriyatı: 1830 - 19.15: Karışık plâk neşriyatı, 10,15 - 20: Türk musiki- si ve halk şarkıları (lalük Recai), 20 - 20,10: Saat syan ve Arapça neşriyat, 20,10 - 20,15: Haberler, 20,15 - 21: İncesaz faslı (Tahsin Karakuş), 21 - 2115: Şan plâkları, 21,15 - 22: Stüdyo salon orkes- tras: İi - Leopold Weninger: Led der Barkenschlepper an der Wolga, 2 - Brahms: Ungarissher Tanz No.1, 3 - Siede: Levchtkaferehens Hoclıseit, 4 - Borodin: Notturno, 5 - Josef Gung'ı: Zephvr - Difte, 22 - 22,15: Haberler ve hava rapo- ru, 22,15: Yarınki program ve son. Askere çağrılanlar Beşiktaş askerlik şubesinden: Her sene olduğu gibi önümüzdeki 1. inci Teş, 938 ayında henüz askere çağırılmamış ve çâ- Hırıldığı halde hh! ve sair kanımi sc- bepilerie geriye bırakılmış veya gelmiye- rek bukayada kalmış veya nüfus siciline Beş kaydedilmiş veya vaktinde yaşıtlari- le son yoklamaya gelmiyerek yoklama kaçağı vaziyetinde kalmış ve bilâhare muayeneleri yaptırılarak sınıflara ayni- rilmiş ve henüz seyke edilmemiş 315 do- gumundan 330 dahil doğumuna kadar piya- de sağlam islâm ve 316 doğumundan 331 dahil doğumuna kadar sağlam gayri 1s- lâm 316 doğumundan 332 dahil doğumu- pa kadar süvari, topçu, istihkâm., muha- ! bere, demiryolu, muzlka, nakliye, 318 do- Rumundan 333 dahili değumuna kadar hava, deniz, jaridarma, harp sanayti, tank eratile 3 ay ve daha ziyade hava tebdili mlarak şube emrine girmiş hava tebdili bitmiş erattan Jandarma ve deniz smı- Teşrin diğer sınıfların 25 1. Teşrin 938 gününde mürettep olduk- Jar birliklere | sevklerine başlanacaktır. Çağırılan günde şube merkerinde bulün- maları gelmiyenlerin kanununun emret- tiği hapis cezası İle cesalandırılacakları ve bunlardan bedel vereceklerin me ve Geniz sıpfınm 13. 1 inci Teşri diğer sınıfların 24. 1 Teşrin akşamına ka- dar beherehal bedellerini vermiş bülun- | varları ve bu güllerden sonra bedel ver- mok istiyenlerin bedellerinin mlınmıya- cağı İlân olunur. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, Taksiın: İstiklâl enddesinde Kemal Rebul, Beyoğlu: Tünelde Matkoviç, Yüksekkaldırımda Vinkopulo, Galata; Topçular caddesinde Merkez, Kasım- paşa; Müeyyet, Hasköy: Sadık Akdu- man, Eminönü; Reşir Kemal, Fatih: İsmali Hakkı, Karagümrük! Mehmet Fuat, Bakırköy: İstanbul, Sayer: Nuri, Aksaray: Yönikamda Sarım, Beşiktaş: Süleyman Recep, Fener: #milyadi, Kumkapı: Cemil, Küçükpa- zar: Hasan Hulüsi "Samatya Yediku- lede Teofilos, Alemdar: Çemberlitaş- ta Sırrı Rasim, Şehremini: Ahmet Hamdi, Kadıköy: Sadık, Yeldeğirme- ninde Üçler, Üsküdar: Çarşıboyunda İtihat, Heybeliada: Tomas, Büyüka- da: Halk, Mer gece açık ecsameler: Yeniköy, Emirgin, Rumelihisarı, Or- taköy, Arnavutköy, Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anadoluhisarindaki ve- zaneler her gece açiktir. Türkiye SENELİK (1400 kuruş 2700 kuruş 8 AYLIK 3 AYLIK 1 AYLIK 'Aâreg tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Şaban $ — Ruzuhmır 51 8, İmsak Güneş Öğle Ikindi Akşam iş E. 109 1205 Biz 929 1200 Va, 429 5561203 1520 1749 1020 — ———— İdarehane: Babıdli civarı Acımusluk #okak No, 3 Apartıman sahipleril Boş dairelerinize hemen iyi kirgcı bulmak için «Akşamsın KÜÇÜK İLÂNLARI'ndan isti. fade ediniz. * DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Harp ederken gemilerde kadın bulundurmak günahtı, Körsanlar esir kadınları karşı sahile çıkardılar Bundan sonra, elli gemiyi bulan donanmanın üç fırkaya ayrılması ve üç cepheden Bizans surlarının sıkış- tırılması kararlaştırıldı. Necip Hayyat gene emirülbahir olarak kalmıştı. Reisler dağıldıktan sonra, Gemel, Dişi korsanın yanına sokuldu: — Reisler sana candan bağlılık gösterdiler, Sitti! Hattâ, eğer sen: «He- pinis beni takip ediniz!» demiş olsay- dın, hepsi peşinden geleceklerdi. Fa- kat, ben onların arasında bir kişi- den şüphelendim, Sitti! O adam, reislerin imanını gevşetmeğe ve bü- tün korsanları birbirine katmağa yeter. Sonra yavaşça ilâve etti: — Geçen yıl çölde yapılan bir toplantıda, ortalığı karıştıran, gene bu adam değil miydi? —- Kimden bahsediyorsun, Gemel? Hâlâ anlıyamadın nu, Sitti! Se- lim Karvan'dan bahsediyoum. O ka- Ta yılandan... — EMİ baş arasında bir elin yapa- cağı fenslıktan korkulmaz, Gemel! Onun ne kötü ruhlu bir adam oldu- ğunu ben de biliyorum. Selim Kar- van bir kaç yıl önce babamı bile öl dürüp yerine geçmek istemişti. Ben, onun kabilemize yapmak istediği fe- nalığı hiç bir zaman unutmadım ve unutamam, Eğer o zaman Said imda- da yetişmemiş olsaydı, babamın kar- nı çoktan deşilmiş olacaktı. — O halde Selim Karvandan sâ- kınmalısınız, SitLi. İkinci muhasara devresinde ilk hücum.. Eli yelkenliden ibaret olan korsan donanması üç fırkaya ayrılmıştı: 1 — Necip Hayyat fırkası, 2 — Selim Karvan fırkası, 3 — Mansur Gemel fırkası. (Dişi korsan da bu fırkada idi.) Venedikli OAntonyo, emirülbahir Necip Hayyatın gemisinde büyük bir mancnık hazırlamıştı. Bu manci- nikla çok büyük taş gülleler ve yan- gın humbaraları atacaklardı. Necip Hayyat, Halice... Selim Karvan, Akropolis burnuna (simdiki Sarayburnu)... Mansur Gemel de (Yedikule) sür lanna hücum edeceklerdi. Çoktanbe- ri yaylarında gevşemiş olan kirişler yağlanıyor, geriliyor Zehirli oklar ha- zırlanıyor, mücahitlere yeniden hız veriliyordu. Bu ârsda Dişi korsanın gemisinde- ki (Şeytan) a da gözcülük vazifesi verilmişti. Hacer Şeytanı - hezeyan- larına inanmadığı için - affetmiş, Şeytan da bir daha gemide şarap iç- miyeceğine yemin etmişti. Gemel, Hacerin getirdiği gemilere kumanda ediyordu. Necip Hayyatın kuvvetleri de galeyana gelmişlerdi. Kuvaffakıyetinden şüphe edilecek bir fırka vardı: Selim Karvan firkası, Selim, Necibin mevkiine göz dik- mişli, Hallü yanındaki Araplardan birine: — Şu budalanın canını cehenne- me gönderemez misin? Diye sormuştu. Bu teklife maruz kalan mücahit: — Ben, Allahtan korkarım, Necibe el uzatamam. Cevabını verince, Selim Karvan bu adamı bir gece kılıcile vurmuş” tu. Arkadaşlarına: — Beni öldürmeğe gelmişti... Gibi bir yalan uydurarak ta yaka- — Hiç olmazsa, Hacere boyun eğ- mek suretile Necibe Sti ederim, diyordu. Selim, yırtıcı bir canavar gibi, seri, asabi, vurucu bir adamdı, Ak- denizde vuruculuğile tanınmıştı. Necip Hayyat ondan çekindiği için, o güne kadar Selimin yüzüne gül müş ve kendisini kırmamıştı. Fakat, Selim Kervan çok haris ve para düş- künü bir korsandı. Bizanslılardan alman beş torba allının Necip tara- Tefrika NO. 133 akmaz fından aldınldığı gündenberi, Selim bu altınlarâ gözkoymuştu. — «Keşki yoldan tekrar Bizansa dönmeseydim diyordu, Necibin gemi- sine bir baskın yapıp altinları alır gi- derdim. Bunu düşünemedim... Selim, Necibin sözlerine nasıl olup ta kapıldığına şaşıyordu. Korsanları harekete getiren ve utandıran bir nokta vardı: Hacerin cesareti, O bir genç kadındı. Arabistan sâ- hillerinden. bin zorlukla toplayıp ge tirdiği gemilerle yardıma başlamıştı. Şeyh Hamdanm sözlerini ne ateşli bir lisanla korsanlara anlatmış ve: — Bizansı zaptetmeden dönmiye- ceğim... Demişti. Bütün korsanlar da ona uyarak yemin ettikleri için, Selim Karvan cesaretsizlik ve döneklik gös- teremezdi.. Bizansın omuhasarasına devam ve ikinci hücum hadisesi bir €mirivaki olmuştu. Eğer, Selim Karvan korkak ve dö- Eüşten yılgın , bir adam olsaydı, bel- ki de bu kadar derin düşünmez, çe- kilip giderdi. Lâkin, onun malyetin- deki mücahitler de Hacere söz ver- mişler ve yemin etmişlerdi: Bizans muhasarasını devam edeceklerdi. Selim Karvan bu vâziyet karşısın- da döneklik ve kahbelik yapamazdı. Zaten, dedik ya, o mert ve cesur bir adamdı. Bir tek kusuru vardı: Her yerde ve her zaman baş olmak, mai- yetine bükmetmek, altın torbaları- na sahip olmak İstiyordu. O gün güneşle beraber, üç kola ay- rilan Arap gemileri denizde mevzi alarak hücuma başladılar, Dişi korsan, general Anivasla karşı karşıya... Rebiülevvel ayı Araplar için çok uğurlu sayılırdı. O gün gece, pey- gamberin doğduğu gece İdi, Sabah- leyin güneşle beraber her cepheden hücuma başlıyan Araplar, o gecenin verdiği gayretle oklarına sarılmış- Jardı. Necip Hayyat, Halice üçüncü de- fa hücum ediyordu. Necip büyük ve sarsılmaz : bir imanla Halice sokulu- yordu. O, son hücumda burada çar- pışırken dört yerinden yara almiş, bu yaralardan biri hâlâ geçmemişti. Necip, sol bacağını sürükliyerek yürüyordu. Onun çektiği izlırabı kendinden başka bilen yoktu, Necip, çok sabırlı bir erkekti... Arkadaşla- rının heşesini kırmamak için, onlara karşı daima güler yüzlü görünür ve yaralarının tamamile kapandığını, bir iztırabı kalmadığını söylerdi. Onun Kasığındaki yarasının he nüz kâapanmadığını, sevgilisi Kiveli- den başka kimse bilmiyordu. Necip sevgilisine bile iztırabından bahset- mezdi. Reisler o gün harbe hazırlanırken, Anadolu kıyısına - işe yaramıyan ve harp saflindan daima geri bırak lan - bir yelkenli içinde kadınlarla, yirmi kadar hasta ve ihtiyar mücâ» hidi bırakmışlardı. Bunların başında madık, demişti. Esir kadınları bu yüzden bir yel- kenlide geri brakmağa mecbur kâl- Hattâ bu reislerden biri daha ileri giderek: — Hacer de bir kadındır, Erkek- lerin yapacağı işlere o neden burnu. nu sokuyor? Demekten de kendini alamamıştı. Bu sözleri Dişi korsana anlatmamış- Jardı. Halbuki, Hacer, bu sözleri söy- liyen ve cesaretile, erkekliğile öğü- nen reisten çok daha cesur ve ahıl- gandı... Ondan çok yararlıklar gös- termişti. Mücahitler ona kadın gözile bsk- madıkları için, bir reisten başka hiç kimse onun âleyhinde söz söyleme. — mişti, (Arkası var) ni iğ süz ehakn

Bu sayıdan diğer sayfalar: