4 Ekim 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

4 Ekim 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Teşrinievvel 1938 AKŞAM pi Yalanlar memleketi Hollivut... Meşhur rejisörler nasıl insanlardır ? Artistler onların elinden neler çeker ? Meşhur yıldızlar en ziyade hangi rejisörü severler? Hangisinden korkarlar ? b e e YY Van Dik Biz perdedeki büyük yıldızlara, meşhur sinema artistlerine bakıp on- ların kim bilir ne nüfuzlu, dediği dik, istediği istedik insanlar sanırız. Halbuki sinema artistlerinin ne bü- yük bir esaret hayatı geçirdiklerini tasavvur edemezsiniz. Hollivutta öy- le bir grup vardır ki en meşhur yıl- dızları büyük bir esaret çemberi için- de yaşatırlar... Rejisörlüğün huyundan mıdır, su- yundan mıdır, nedir; bunlar çok si- nirli, bazan en sevdikleri yıldızlara karşı bile gayet acı sözler söyliyen in- sanlardır. Biz bir filimdeki muvaffakıyeti yüz- de doksan yıldızların meharetine at- federiz, Halbuki filimde en ince tefer- rüata kadar her şeyi yapan rejisörler- dir. Rejisörler arasında en sinirli ola- Tak tanmanlar da hemen hemen en meşhurlarıdır. Meselâ Holliyutun en üst gelen rejisörleri: Van Dik, Cecil B,de Mi, Ruben Mamulian, Frank Kopra... Hattâ yerine göre meşhur Ernest Lubiç te bazan ateş püskürür. Halbuki hakiki hayatında Lubiç çok #akin bir adamdır. 'Holliyut rejisörlerinin artistlerde en “iyude nazarı itibara aldıkları şey de yürüyüştür... Pilimde artistlerin yü- rümeerine rejisörler - her ne hikmet. 8e - son derece ehemmiyet verirler. Her rejisörün beğendiği bir yürüyüş tarzı vardır. Bunlar çevirdikleri filim- lerde artistlerin bu tarzda yürümele- rine son derecede gayret ederler. Bir artist böyle sinirli bir rejisörle #ilim çevirmeğe başladığı günden iti. baren âdetâ bütün hürriyetini kay- betmiş gibidir. Artık o rejisörün elin- de canlı bir kukladan ibarettir. Reji- sörün istediği tarzda oturmağa, onun istediği gibi kalkmağa, onun istediği tarzda yürümeğe, onun İstediği gibi konuşmağa, onun istediği gibi yemek yemeğe mecburdur Hattâ yalnız filim sahnelerinde de- gül, hususi hayatlarında bile... Çün- kü Ernesi Lubiç gibi birçok meşhur rejisörler artistlerin hususi hayatları na da karışırlar. Lubiç bir filme başlamadan evvel aylarca elindeki yıldızları, onlara ve- rTeceği role sokmağa çalışır, Meselâ geçen sene Lubiç, bir artiste bir filimde peltek konuşan bir kadın rolünü vermeği kararlaştırmış. Daha iki ay evvelinden, artiste: — Bundan sonra peltek konuşa- caksınız... Filime başlamadan evvel haftalarca peltek konuşarak buna alr şacaksınız... diye ültimatomu vermiş Artist, filime başlamadan evvel Lu- biçle karşılaştığı zaman, rejisör da- ima: — A... Size ne dedim?... Peltek Ko- Meşhur Lubiç'in Akşama hediye ettiği bir resmi Cecil B. de Mü artistlere rollerini anlatıyor Frank Kopra nuşmuyorsunuz ya?... Bu gidişle Yo- Tünüzde hiç muvaffak olamıyacaksı- niz. Rejisörlerin en aksisi de Frank Kopradır. Onun kızdığı zaman söyle diği bir cümle vardır ki, bütün Holli- vutta meşhurdur: «Hiç görmedin mi?» cümlesi... Frank Kopra, beğenmediği bir sah- nede meselâ kadın artiste şöyle ba ' ğınr: — Canım, insan böyle mi kocasına ihanet eder? Siz hayatta kocasına iha- net eden bir kadını hiç görmedi- niz mi?... Yahut bir muallim rolünü iyi be- ceremiyon bir artiste şöyle çıkışır: Canım... Hayatında hiçbir mu- allimde görmedim mi? Böyle muallim mi olur?... Hattâ bu yüzden Frank Kopranın başına tuhaf bir macera da gelmiştir. Bir filimde gayet terbiyeli, nazik bir rolü, Kopra, ihtiyar bir aktöre ver- miş... Fakat sanatkâr bu terbiyeli ve na- zik rejisör rolünda bir türlü muvaf- fak olamıyormuş. Frank Kopra kiz- mış ve meşhur cümlesile artiste sor- muş: — Bunca senelik aktörsün,.. Haya- tında hiç terbiyeli ve nazik bir reji- sör görmedin mi? Artist gülümsemiş: — Görmedim!... Cevabını vermiş... Rejisörler bazı şeylere, filimlerdeki bazı sahnelere senelerdenberi bağla- nıp kalmışlardır. Meselâ Ruben Ma- mulyan fazla dramatik sahnelere pek bayılır. Suliç bol para ile vücüde ge- tirilmiş zengin sahneler yapmağı se- ver, Ve bir filim için her türlü masraf- tan çekinmez, Ceci B. de Mil tarihi filimlerden, tarihi sahnelerden başka birşeyden hoşlanmaz. Van Dik Amerikalıların pek hoşuna gidecek filimler yapmağı sever, Pilimlerde akla gelmiyecek, fev- kalâde tesadüflü sahnelere pek ehem- | Mmiyet verir. Sonra mşhur artistler gi- bi bazı rejisörlerin de inandıkları ba- xi Şeyler, çalışırken bir takım husu- #iyetleri vardır. Meselâ Frank Kopra ayın sonuncu günlerinde ve salı gün- lerinde katiyen bir filme başlamaz. Ruben Mamulyan filim çevirirken mütemadiyen çiklet sakızı çiğner, Lübiç'in çalışırken elinden küçük bir patlıcan dolmasını andıran yap- rak cigarasını düşürmediği pek meş- burdur. Lubiçi çalışırken gör. “Yardü gezerken Biz ve Mikrop Saltanat kitabının okudukça ağla- | Yazan: Necdet Rüştü Saray istibdadı bu milleti, sâyısı- nacak yapraklarından biri de bu mil. | -nı ancak Tanrının bildiği, mikroplar- letin uğradığı sıhhi ihmal ve fiziyolo- jik bakımsızlıktır. Abdülhamidin otuz üç yıllık salta- nat hayatında son raddesine gelen bu tıbbi kayıdsızlığın izlerine Anadolu nun bazi köşelerinde, bilhassa Şarkta raslıyabilirsiniz. Şu on beş yıllık kalkınma bizi kur. tarmasaymış yurdun her çatısı bir hasta evi, her bahçesi bir mezarlık olacakmış. Milletin, ömürlerini salta- nat idaresinde doldurmuş, yaşlılar gurubunda sıtmadan kurumuş, İren- giden delirmiş, trahomdan kör olmuş bir çok zavallıya tesadüf ettikçe en katı yüreklerin bile sızlamamasına imkân yoktur. Hele körler.. her âdım başında, her yolun dönemecinde bunlardan birile karşılaşır, bu talihsizliğe ne zaman uğradığını sorunca? — Küçüktenberi!.. Cevabını alırsını, Cumhuriyet idaresinin, tarihin hürmetle sahifeler dolduracağı, fazi- letlerinden biri de Şarkta yeni nesli körlükten kurtaran «trahom müca- dele teşkilâtı. dır. Pansımancıları, hemşireleri ve doktorlarının tam bir feragatle çalıştığı bu teşkilâtın reisi olan göz hekimi doktor Nuri Fehmi Ayberkin, sıcaklığın gölgede elliye ulaştığı çöllerde köy köy dolaşarak tasavvur edemiyeceğiniz bir gayretle çalıştığını gördüm. Bu verilen emeklerle cumhuriyet gençliğinin sıhhatle yetiştiğine iman ederken, saltanat devrinde inliyen dedelerimizin bu kadar sıhhi ihmei» nasıl tahammül ettiğine şaşıyorum) meğer biz ne dayanıklı bir milletmi. Evet, biz o milletteniz ki dünya da- ha asırlarca karşımızda baş eğmiye, arzını bin bir ırkı bize daha milyonca yıllar biat etmeğe mecburdur. Biz yalnız dünyada değil, belki, bu- gün fennen içinde mutlak bir hayat hareketi sabit olan Merihde bile cesa- retin senbolüyüz. Biz Viyana kapılarına kadar uzan- dık, biz Muhac'da, Pilevne'de kanlara boyandık, biz Çanakkale'de yüzbinler. ce kurban verip dayandık ve nihayet biz Anadolu savaşını korkusuz yüre- gimizle kazandık. Fakat bunlar cesa- retimize kâfi birer misal olamaz. Na- polyon, İskender, Anibal, Sezar ve tarihte «Aslan yürekli Rişar» tunva- nile anılan kahraman bile bize nis- betle sıfır mahiyetinde kalır ve riya- ziyenin en pespaye mevkii olan sol tarafa geçerler, Çünkü biz sade topa, tüfeğe, bom- baya ve nihayet bütün dünyaya değil, mikroba bile karşı koyduk. l İ la sosyete hayatı sürmeğe mahküm etti. Hepsi, ellerinde birer paspor, dip- lomatik, sorgusuzca gelip anatomik varlığımızı müstemleke haline koydü- lar. Kimisi ciğerlerimizi bir çiflik gibi işletti, kimisi gözlerimizde villâlar kur- du ve kimisi de damarlarımızan kızıl nehirlerinde gondol safaları yaptılar. Onlara karşı âzami misafirperverli- ği gösterdik Osmanoğullarının ba- kımsiız bıraktığı bütün vilâyetlerde basil dostlarımızın manevralar yaptı- ği bakkal, kasap ve ahçı dükkânları- nı, su membalarını kendilerine, ser- bes mıntaka olarak, biraktık. Eğer cumhuriyet sıhhiyesinin vaktinde ye- tişen müdahalesi olmasaydı, hattâ bü- tün yurdun tapusunu çıkartıp elleri- ne teslim edecektik. Saltanat devrinde irşad edilmiyen halkımız çamurdan yaratıldığını dü- şünerek, dağılmak . ihtimalle, elini suya sürmemekteydiler. Şark vilâyet- lerinden birindeki doğum evinin hem. şiresi olan bir bayan, civar köylerden gelen bir kadını hastaneye yatırabil. mek için zorla yıkadıkları ve zavallı- nın bir kudüz gibi sudan ürkerek: — Otuz sekiz yıldır sırtıma değme. Gi, döğmeyin!.. Diye bağırdığını söyleyip, mikrop. larla olan dostluk misakına ne dere- ce sadık olduğumuzu anlattı, On dokuzuncu asrın sönmez güneş- lerinden, #iziyoloji ilminin ilâhi Klod Bernard ve möğdern bakteriyolojinin babası Pastörün mezarlarında kemik. lerini sızlatan bu hâdise, yurdu ih- mal eden Osmanoğullarının bu millete karşı işledikleri büyük cinayetlerden birinin kâfi bir ispatıdır. Demiryolunun ihya ettiği köyler. den birinin jandarma onbaşısı bana, kendiliğinden tatbik ettiği, güzel bir usulden bahsetti: — Halkı zorla derede yıkanmıya alıştırdım. Bundan memnun olan köyün en ihtiyarı; «Oğul!... Eskiden köyümüze kervan bile uğramazdı, sa bunu nereden bulup - kullanacaktık? Tren sabun getirdi, köy temizlendiş dedi. Bu seyahat esnasında Tanrının su- yu, kulun sabunu niçin meydana ge- tirdiğinden habersiz ne kadar evvel zaman adamı gördüm, ki trahom ba- sillerinin zeplinleri olan kara sirek- leri göz pınarlarından koymuiyacak kadar saltanatın basil kapitülüsyonu- na riayetkârdılar. Herkes ateş üstünde, bir kılı bile yanmadan, yürüyen Hind fakirlerine şaşacağına, bizi görüp parmak ısırsın. Osmanoğulları sayesinde miktop- la kardeş olduk. 11 BL As mek hakiaklen pek meraklı bir şeydir. Bu meşhur rejisör filimlerinde âdeta artistler kadar yorulur, her rolü bir- kaç kere evvelâ kendisi oynar, etra- #mdaki artistlere bunu göslerir. İçti- ği fazla cigaradan olacak, kendisi bir- âz tıknefes'dir. Böyle çırpınıp, didin- dikten sonra pek yorulur, âdeta nefes nefese gelir... Van Dik söylediği şeyin santimi santimine yerine getirilmesine son derecede dikkat eder, Küçük bir ihmal onu çileden çıkarır. Bu meşhur Ame rikan rejisörünü büyük bir yıldıza bir filim çevirtirken gördüm, Meşhur kadın artistinin bir sahne- de uzun bir ağızlıkla cigara içmesi lâ- am geliyordu. Fakat bu cigarayı reji- sörün tarifine göre örkeklerin başla- rını döndürecek, onları baştan çıka- racak bir tarzda içmesi lâzımmış... Artistin ağızlığına bir cigara taktı- lar, Artist içmeğe başladı. Van Dik: — Olmadı... diyordu, dumanlar to- parlak çıkacak.. Ben bu cigara iç- mekte hiç bir sex appel göremiyorum, Dumanlara dikkat... Artist bir eigarayı bitirdi, iki ciga- rayı bitirdi, üç clgarayı bitirdi. Reji- Sör: — Yok... Yok... Bu cigara içişte sex appel yok... diye yırtınıyordu. Halbu- ki zavallı artist de pekaz cigara içer- miş, Ancak bir paketten sonra rejisör ! ' genç kadınla cigara içişinde hafif bir sex appel sezdi... Rejisörlerin bu istipdadına baktım da sinema yıldızı olmadığıma bir yiyip bin şükür etmeğe karar vrdim, Meşhur yıldızların en sevdikleri Te- jisör Lubiç'dir. Artistler çalışma ha- yatında sertliğine rağmen onunla fi- lim çevirmekten pek hoşlanırlar... En korktukları da Kopra'dır. Hikmet Feridun Es Burdurda sürekli yağmurlar Burdur (Akşam) —. Burdurda bir haftadanberi havalar pek ziyade soğu- du. Vakitsiz başlıyan yağmurlar hiç okul öğretmenlerinden bay Şükrü Öne rin evini basarak zemin katını doldur- duğundan itfaiyenin yardımı ile sular boşaltılmış ve evin yıkılmasının önü alınmıştır. Kıskançlık yüzünden karısıni ağır yaraladı İzmir Akşam) — Ödemişte Turgut mahallesinde oturan Mustafa kızı 30 yaşında Nafize, geceleyin amele teda- TiKi meslesi için Ali ile evinin kapısı içinde görüşürken, Nafizenin kocası Mehmed tarafından görülmüş karı- sını kıskanan Mehmed yanındaki bağ bıçağile Aliyi boğazındam ağır suret te yaralamıştar,

Bu sayıdan diğer sayfalar: