8 Kasım 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

8 Kasım 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

iç © ân? Sahife 12 Ferhad eve gelince seyri kansı Neclâya: — Ne o? Gene mi levanta çiçeği al- dın? Yahu sen her kapığı çalan çin- göne karısından levanta çiçeği satın alıyorsun. Evin içi baştan aşa bu gi. çeklerle doldu. A i Neclâ: — Ne yapayım kocacığım; dedi, bu çiçeklerin kokusu o kadar güzel ki da- yanamıyorum. Mütemadiyen satın alı. yorum... — İyi, güzel amma karıcığım... Evin her tarafında demet demet İevanta çi- çeği... Hergün beş altı demet levanta çiçeği satın alıyorsun... | — Fena mı işte?.. Evin, içi mis gibi kokar, Ferhad bir aralık mutfağa girecek oldu. Orada da şaşırdı, kaldi, Mutfak- ta kocaman bir sepet yümurta vardı. Karısına seslendi: i — Yahu gene mi yumurta aldın? Neclâ cevap verdi: — Evet... Yumurta ajdım. — Karıcığım daha dün bir sepet yumurta alınıştın. Bugün bir sepet yumurta almanın var m1? — Ne yapayım? Kapıya getirdiler, Ben de satın aldım... , —iİyiamma yar; yumurtacı dükkânı açacak değiliz ya... İki sepet yumurtayı ne yapacağız? — Fena mı taze yumurla işte, sa- bahları içeriz... İkimiz de pek Zayıf- ladık. 0 Ferhadın gözü mutfaktaki dolaba ilişti, Karısı yeniden iki kiloya yakın tereyağı satın almıştı. » Neclâ... Bu yağı yeni mi satin al. — Evet... Bugün aldım... — A yavrum darılma amma sen kendini şaşırmışsın... Dâha iki gün ev. vel iki kilo tereyağı aldin. — Fazia mal göz çıkarmaz ya... Bir köylü geldi. Tereyağı getirmiş, daya- nâmadim. Aldım. Fena mu sabahları yeriz... — İyi amma Neclâcığım... Bu kadar yağı ikimiz bitirebilir miyiz? — Bitiririz... Bitiririz. Ferhad hayretler içinde idi. Kansı Neclâ evin kapısına hangi Satıcı gel- se hemen kendisinden birşey alıyordu. Seyyar satıcılar da evi öğrenmişlerdi. Elletinde satılacak fazla mal olunca » hemen kapıya geliyorlardı. Ferhad artık karısının bu kapıdan öteberi satın almasından bıkmış usan- mıştı. Yirmi beş senelik evli idiler. Artık ikisi de orta yaşlı iki insandı, Fakat Neclâ yüzündeki derin buruşuklara rağmen hâlâ kendisini genç addeder- di. Evlendiklerinin ilk zamanlarında » karısının böyle kapıdan öteberi almak âdeti yoktu. Bu son zamanlarda çık- mıştı. Ferhad birkaç gün sonra eve gelin. ce kendisini yeni bir sürpriz bekledi. ğini gördü. Evin küçük. bahçesinden j bir takım hindi sesleri geliyordu, me- rakla bahçe kapısını açtu Üç sıska “hindi bahçede dolaşıyordu. Ferhad ka- rısına: — Neclâ... Bu hindileri nereden bul- sdun? diye sordu. Karısı cevap verdi: — Satın aldım... — Yavrum daha dün gece iki tavuk “ “almamış mıydın? Onlar bu sabah piş- ik “ti. Bugün de üç hindi birden salın ala- cak ne vardı sanki? i « < Kapıya getirdiler... * Ucuz bul- dum. Satın aldım. Fena mı, hindileri — birer buçuk liraya aldım. Ne kadar UZ. — Yahu... Üç hindiyi birden satın “alacak ne var? Ziyafet mi çekiyoruz. » Üç hindiyi ikimiz kaç günde yeriz. Neclâ buna da cevap buldu: — Canım hepsini bir günde yiyecek Baş, Diş, Nezle, Grip Komatizma ne kırıklık ve eeninlerini ayr e -<Seyyar satıcılar ne var? Birer birer keseriz. Birer birer yeriz olur biter... — Bu bizim eve gelip kapıdan öte- beri satan satıcılar bizi iflâs ettirecek- ler Neclâ... Rica ederim artık bu kapı alışverişinden vaz geç... — Ucuz birşey bulunca neden almi- yayım?,. Zaten sen böylesindir. Kapı- dan öteberi almak istemezsin, gider, en fena şeye avuç dolusu para verirsin... İki gün sonra hindilerden birini kes- tiler, Fakat yemek kabil olamadı. Ka- > pıdân satın aldıkları hindi zehir gibi acı idi. Ertesi günü Ferhad eve gelince Hin- dilerin eksileceğine arttığını gördü. Karısı bir hindi daha almıştı. Art'k Ferhadın canına tak etmişti: — Neclâ sen çıldırdın galiba... Ca- nim dün akşamki hindiyi yiyebildin mi? Hayvan hastalıklı mı idi? Ne idi? Etinin zehir gibi acı olduğunu unut- tun mu? Şimdi tutmuşsun yeniden bir hindi almışsın... — Ne yapayım kocacığım?... O ka- dar ucuzdu ki, dayanamadım. Ferhad eve her gelişinde karısının kapıdarı birçok şeyler aldığını görü- yordu. Bir gün evine girerken kapının önünde iki üç satıcının kendi araların- da konuştuklarını gördü. Levanta çi- çeği satan çingene karısı seyyar tavuk- çuya soruyordu; — Sen bugün bu evdeki kadına ne diyeceksin? Tavukçu gülerek cevap verdi: — Ne diyeceğim? «Ah hanımcığım. Ben daha çocuk denecek yaştasın... Malın iyisini kötüsünü anlamazsın. Bak sana ne güzel tavuklar, hindiler getirdim...» diyeceğim... Levanta çiçeği satan çingene kârı- sıda: — Ben de öyle söyliyeceğim... dedi. Ferhad eve girdi. Biraz sonra kapı çalındı. Levanta çiçeği satan çingene gelmişti. Kadın, Neclâya: — A benim çocuk yaşta genç hani- mim... Sana levanta çiçeği getirdim... Gençlere bu çiçek pek yaraşır... Koku. su da genç kokusudur... Şuradan beş altı demet vereyim mi? Neclâ: — Ver bakalım... dedi. Ferhad o zaman karısının kapıdan bir sörü şey almasının sırrını öğren di. Satıcılar artık yaşlanmış olan Nec- lâya: «Benim genç bayanım» filân gi- bi sözler söyledikleri zaman karısı da- yanamıyor. Hemen bir şeyler satın alı- yordu. Satıcılar işin kolayını bulmuşlardı. Ferhad kendi kendine: — Bu kadının 25 senelik kocası. yım... Bu huyunu öğrenememiştim... Satıcılar onun zayif tarafını bulmuş. lar, kendisine istedikleri kadar mal sa- tıyorlar. Hikmet Feridun Es Bu akşam Nöbetçi eczaneler Sişli: Pangaltıda Nargileciyan, 'Tak- sim: Limonciyan, Beyoğlu: İstiklâl caddesinde Dellâsuda, Galata: Kara- köyde Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: Halıcsoğlunda Barbut, Eminönü: Mehmed Kizim, Fatih: AKŞAM Bridge Magazine'den İzale oyunu Başka misaller Bundan evvelki makalelerimizin birin- de bu oynun mahiyeti hakkında izahat vermiştik. Bu oyun yerden ve elden bir veya bir kaç rengi iiale edip Jüzumunda eli muhazım tarafa vermek ve kendi aleyhlerine ve kozcu lehine küğd oyna- mağa icbar etmekten ibarettir. Bu oyunun faydalarını gösteren en parlak misailerden biri: 4937 “165 #*ADV4 4753 483 g 4105 YRDVvwla gı | Y08433 *RI1096 *. aRV!0 Cc 40843 AARDVT4 va “532 «ADS Kâğıdı veren: Garb, Deklirasyon Garb oo Şimal (o Şark O Cenab ış Pas 2w 24 Pas 34 Pas sa Garb kupanın ruasmı çıklı, Şimal elini açınca kozcu #ağlam olarak dokuz leve- #i bulunduğunu görebilir, Deklârasyona nazaran karo ruasile sinek runsının garb tarafta olduğu istihraç olunur. Karo pa- sının muvaffakiyetle geçmesi halinde bile petişilem müemmen değildir. Zira kozcu sinekten iki leve kaybedebilir. Bununla beraber karolar taksim düşerse, yani garb ve şarkta üçer kuro vafsa Kogcu yerin dördüncü karoğuna bir sinek kaçabilir, Fakat karoların düşüş ti moçbul- dür. Bu elde takib olunacak en sağlam usul, izale oyununu tatğik etmektir. Oyun şöyle oynanmalıdır: Birinci leve- yi aldıktan sonra kozcu iki el atu çeker, muhasım taraftaki kozları düşürür. Bir karo oynar, pas yapar. Kozcu şimdi yerin kupalarını izale etmelidir. Bu sebebden yerden kupa oynar, elinden keser. Tek- rar karo İle yere geçer. Yerin son kupa- sını öynar ve elinden tekrar kestikten sura üçüncü karosunu gölir. Şark bu karoyu vermeyince dört karonun da garb Bazı oyuncular bu vaziyette sinek oy- nayıp pas yaparlar. Bu hareket kozeuyu içeriye atar. Çünkü garb el tutup tökrar bir sinek çevirecek ve neticede sinekten iki leve yapacaktır. Oyudun doğrusu yer- den dördüncü karoyu oynayıp elden &i- nek altılısımı kaçmaktır. Garb karoyu alir, Elinde yalnız kupa ve sinek vardır. Kupa gelime yer keser, Kozcu elinden si- nek damını kaçar. Sinek gelirse kozcu- nun âs - dam furşetine geleceğinden sinekten iki leve yapar ve izale oyununu tatbik etmekle oyununu çikarır. Başka bir misal: A4RI08 VRDT #AD42 #053 4913 06543 v342 v0653 #106 *v953 4DV1064 47 4ADV VAV “RET #ARBZ2 Cenub «nlti sansatus oynuyor. Garb si- neğin damını çıkıyor, cenub as Veya rua ile alıyor. Kozcunun sağlam olarak on bir levesi, eğer karolar üç - Üç düşmüş ise on İki levesi var, Mesele, bu oyunu cenubun iki leve kay- etmesine mâni olacak bir şeklide oyna- maktır. Bu eli oynıyan oyuncu altı sanzatuyu yapamadı, içeri girdi. Evvlâ karolarını oy hadı. Dördüncü karonun talaldığını gö- tünee kupa ve pikslara geçli Sonunda garba sinekten Iki leve verdi. Kozcu vaziyete İntikal edip te izale oyununu tetbik ederse oyunu çikar, Bu- Run için de sineklerden başka 'diğer renk- ler izale edilmelidir. On birinci levede eğer kozcu yerde ise orâdan dokuzluyu oynar, elinden ikiliyi verir. Garb bu sineği bir R «8 sineğine karşı çıkmağa mecbur ka- Mf ve son İki leve kozeunun olur, Eter on birinci lerede koscunun ken- di elinden oynaması lâzımgelirme o za- man sineğin ikilisini oynar. Garb ya bu leveyi alır ve yahut ta yerin dokuslusuna bağışlar. Her iki halde de kozcu petişile- min! yapar, Ödemiş ve Bergamada at yarışları İzmir (Akşam) — Ödemiş ve Ber. gamada Nisan ve Mayıs aylarında at yarışları yapılâcaktır. için ayrılan sahaların tanzimine baş- Bu yarışlar lanmıştır. Kazalarda yapılacak bu koşulara vilâyet aygır depolularındaki aygırlardan elde edilen iyi cins at ve r, taylar girebilecektir, — Tarihı DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrika No, 169 Selim gemideki esirleri kamçılarken, birdenbire başını çevirdi ve arkasında duran Haceri görünce şaşırdı Gemel küçük bir kayık hazırlattı. Hacer fazla konuşmadı. Yüzerek ge- len korsanı gemide bıraktı... Yanına iki mücahid âlarak Selimin gemisine gitti. Gemel yolda giderken Hacere 80- ruyordu: — Selim, hançeri inkâr ederse, ne yapacaksınız? — Belindeki hançeri muayene ede- ceğim... — Ya göstermezse?... — Döğüşerek alacağım. «Ya hançeri ver, yahut kelleni!..» Selim gemiye yeni gelmişti. Aldığı esirleri güverteye dizmiş; araların- dan geçerek hepsine ayrı ayrı baki- yor ve yüksek sesle anlatıyordu: — Şimdi bana hakikati söyleyin bakayım; Vasilyos nereye kaçtı? Mal- yetinde ne kadar asker var? Başka bir yerden yardım görüyor mu? Esirlerden bir kaçı cevab verdi: — Hiç bir yerden yardım görmü- yor. Selçuk Türklerinden yardım bek- Myordu. Onlar da: <Biz öyle bir mee- nuna yardım etmeyiz!» demişler. Maiyetindeki askerlere gelince... Bİ- zim gibi üç yüz kişi dâha var, Bu yangında umraız ki onların da y& rısı kaçmıştır. P — Sizi nereden buldu? — Para ile köylerden topladı. — Ne yapmak fikrindedir? — İmparator Mihaile söz vermiş. Arab korsanları sahilden kaçırmağa ve Bizansı bu suretle muhasaradan kurtarmağa muvaffak olacakmış. Selim elindeki kamçıyı esirlerin enselerinde şaklattı: — Başka bir şey bilmiyor musunuz? — Hayır, Bildiklerimizi söyledik. Selim birderibire başını çevirince, Haceri arkasında gördü. Hiç beklemediği bir anda Hacerin gelişi Selimi şaşırtmıştı. Benzi bir. denbire kül gibi oldu, dizleri titredi. — Bunlar Vasilyosun adamlarıdır, dedi, hepsini sorguya çektim. Kör prensin izini soruyorum onlardan, Hacer güvertede durdu: — Vasilyosu elde etmekle ne ka- zanacaksın? — Arab korsanlarını doğramak is- tiyormuş. Bize ve köylülere bu ha- beri göndermiş. Böyle bir adamı el- bette yakalamak isterim. Hacer gülümsedi; — Belindeki hançere mi güvendin bu işi yapmak için?... Selim itidalini kaybetmemişti. Dİ- si korsanın ateş fışkıran gözlerine baktı: — Her kahraman kendi kılıcına gü- venir. Ben de öyle yaptım. Fakat, talih yardım etmedi. Sığındığı ormâ- ni baştanbaşa yaktığım halde kâ- firi yakalıyamadım. Hacer, Selimin yanına sokuldu: — Çok güvendiğin hançeri bana gösterir misin? Belim kaşlarını çattı: — Kahramanların silâhları, onla rın namusları demektir. Ben silâhı- mı şimdiye kadar hiç kimseye gös- termedim. — Ben, namus hırsızi değilim. Şe- refli bir insan, benim teklifimi ka. bul etmekte tereddüd etmez. Haydi, İ çıkar hançerini. göreyim, — Ben, hançerimi ancak döğüşte çıkarırım, Haceri Beni zorlama... Sonu kanla biter bu işin! Hacer sert bir sesle bağırdı: — Dedemden kalan tılsımlı han- çeri sen çaldırmışsın! Bu hareketin- lede hursızlığını meydana vurmuş oluyorsun! Zerre kadar şeref ve na- musun vürse, eğer şu esirler ve maj- yetindeki Korsanların yanında zelil ve mâhcub olmak istemiyorsan, benden çaldığın hançeri - merd bir adam gibi - bana iade et! Eminol ki, seni affedeceğim ve içimde sana karşı ufak bir kin bile kalmıyacak, Münakaşaya Gemel de karıştı: rihimizi kanlı, çirkin bir yaprakla kapatmak demektir. Korsanlardan — Karvan! dedi. Kimsenin mah kimseye hayretmez. Hacerin hançe- rini aldınsa, kendisine ver de şu de- ve bitsin, Hacer, yayından fırlıyan bir ok gibi, neredeyse Selimin üzerine atıla- caktı. ne duruyorsun? - diye bağırdı - Yaptığın hırsızlık meydana çıktı, Yüzüme bakamıyorsun! hançerimi ver, yahut keileni... Selim birdenbire başımı kaldırdı... İlkönce Gemelin, sonra da Hacerin yüzüne bakarak: — İkisini de yermiyeceğim, dedi, muktedirsen al bakalım! Gemel, bu münakaşanın sonu ne- reye varacağını biliyordu. Derhal kollarıni açarak, ikisinin arasına gir- mek istedi: — Bize acıyın, bir hançer yüzün- den siz döğüşürseniz, bir kuş kadar düşüncesi olmiyan ve uzağı görmi- yen şu insan kalabalığına nasıl 1âf anlatırız? Siz, donanmamızın iki bü- yük başı, hattâ okalbisiniz! Sizden biri giderse, bu kalb derhal dura cak, hepimiz mahvolacağız. Ve unut- mayın ki, bu halimize adamlarımız. dan ziyade düşman gülecek. Selim, ihtiyar korsanı kırmak İs- temedi. Bu acı sözler üzerine : — Gemeti dedi, seni babam kadar severim. Eğer araya sen girmemiş olsaydın, benden kellemi istiyen Ha- cere şimdi haddini bildirindim, Fa- kat, sen kabilemizin de donanmamı- zın da hatır sayılır bir ferdisin! Ma- demki o döğüşmemizi İstemiyorsun. Ben bu hançeri Hacere bir şartla tes- lim ederim. Hacer bu sırada dişi bir kaplan savletile Selimin üzerine atılmak ve küçük parmaklarile korsanın gırtlar ğını sikmek istiyordu. Selim gibi bir kahramanla . yapacağı döğüşte Hace- rin üstün geleceği belli değildi. Fa- kat o, ne pahasına olursa olsun, Se- limle döğüşmek niyetinde idi. — Ben hiç bir şart kabul etmiyo- rum, dedi, hançerlerimizi çıkaralım ve birer kılıçla döğüşelim, Hangimiz galib gelirse, «tılsımlı hançer» onun olsun. Gemel, Hacerin iyi bir döğüşçü ol- duğu kadar, Selimin de hatırı sayılır vuruculardan olduğunu biliyordu. — Ben bu teklifi kabul! etiniyorum... dedi. Hacer; — Aramıza kimse girmesin. İşte meydan, işte hançer. Diye bağırdı. Gemelin de gözleri dönmüştü. — Esirlerden utanmıyor musunuz? dedi. bir hançer için döğüşülür mü? Ve Selimin beline sarılarak: — Yapma, Selim! dedi, şu hançeri ver banal — Vermem, Gemel! Boşuna ısrar etme. Hançer Hacerin eline geçerse, derhal onunla beni ezmeğe kalkışa- cak.. — Hayır. Onu bir dakika için ba- na ver. bir kere de ben göreyim şu hançerin yüzünü, ” Selim, Gemelin sözlerine inanmış- tı. Belindeki hançeri 'kınından çıkar- dı ve Gemele uzattı, — İşte Şahtur hançeri budur. Bu- nu belinde taşıyan insanı hiç kimse öldüremez. Gemel, elinde ışıldıyan hançere şöyle bir baktı. Tekrar Selime iade edecekti. Fakat bunu yapmadı. Bir- den kolunu sallıyarak hançeri deni- ze fırlattı. Selim birdenbire şaşırdı, hançeri yakalıyacakmış gibi, boşluğa doğru kendini atmak istedi. Hacer de han- çerin peşinden denize atılacaktı, Ge- mel ikisini de kollarından tuttu: mı ml

Bu sayıdan diğer sayfalar: