26 Ocak 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

26 Ocak 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM —Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur Tetrika No, 274 İgnatief'in hazırladığı plân nasıl suya düştü? ıpı sarayı taht sarayı idi; İs- 1inden-sonra bütün Os- işabları bu sarayda tahta di; koca İstanbulda gibi m bâhçesinden ge- i vedemir ına biçimsiz binalar kdletafeti ihlâl edil ti hiç bir Kizum ve zaruret abı da demir nun g lar gibi yıkılmak ; Halbuki bu serdap üçüncü su! tan Selimin musiki hayatına ait ha» tıra n bu binalar ara- i haizdi. i bu hatıraları tatlı, Anlattıkça da hem n dinliyenlerin teessü- yanında bulunan şimşir. dırılacakt yücaklardı! ri biliyordu: de Türklere hu- tTlerdi. Kendi adişahının taht peğlerin bütün ı toplanır, divanları iler padişahı tebaasın- n bütün işlerini bu- iy vasiyet, veraset gibi davalarını hep burada hal ve fasley- lerdi! r bu derece yüksek nmiyeli haiz iken »ususiyetlerine vakıf olan, en istif; ederek ilmi ırlarını keşfe çalışan rey ve muyafakatlerini vile lüzum görmeden bu peri- erini bozmağa kıyam et Hem Türk padişahı ile periler pa- dişahının arasını açacak siyasi bir ci- nayet! Bu «Mülklerine tecavüz» peri- efkârı umumiyesini galeyana, pe- riler pa hını gazaba - getirecekti; bunun akibeti memleket için vahim olacaktı! Fakat Memiş efendinin kehanetini dinliyen olmadı. Hükümet kararını ic- ra Topkapı sarayının Jetafetini döşenen raylar, orada, burada yapılan kulübeler ve sükünetini lokomotif dü: düklerinin acı sesleri ihlâl etti, Elbette perilerin de rahatlar, hu. i ahlarıda bu len Osmanlı pa- Hükümetin kararını icraya koyma $ı üzerine Periler efkârı umümiyesi, klı bulduğu galeyanından, iişahının gazabından kan zavallı ibtiy iş efendi yın ve periler divan yerinin bu suret- le berbad edildiğini görüp bundan ha- vahim neticeleri düşündü çe ni ve endişesi artar; arttıkça bi- na sebep olanlara atıp tutardı! pertier p sıl olacak Memiş efendi gibiler perilerini, pe- rilerin gazabını düşünedursunlar! Biz hurafeleri, hayalâti bırakalım. (Akla tas birdir!) denilir, Fakat o vakit şehir içinde busdemiryolu güzer- â tayinde akla'tarikin karma göründüğü, daha doğrusu bu tarikin bulunamadığı anlaşılıyor, Bu kârar ve inşaattan yarim asırdan zi- man geçti. hir içi güzergâhının münase- Sirkeci garmın şehrin ve mran, iktisad, ticaret bakım. larından uygunsuzluğu ancak şimdi- lerde Saraybürmü tarafının tabii e. tafetine âşık olanların gözlerine bat. mağa bâşladı! Vükelâ meclisinde! Sadrazam Mahmud Nedim paşa bir gün hastalanmış, konağında haremin- meclisi hâsın kona- adını istemişti, sadrazama vekâleten Mit hat paşa riyaset etti, Hariciye müsleşarı Barutcuzade İ yük bir madde; Artin da (Nişte toplanmış a tavabhuşa düşürdüğü, dehşet İçinde bı g1) beyanile oradan kaldın). lüzumundan bahsediliyordu. Va- raka mecliste okundu. Ticaret Nazırı Sadullah bey — İşin bu derecesine tahammül olunmaz. Sırplıların niyet ve hareketleri Rus- yalıların maddi, manevi bulunduğumuz hal da, Değil böyle bir tekli bu işin müzakereye”konu! umur. fendi bir varaka getirdi, Bun- rplları y vermek, nasına bile Tophane Müşiri Damad Mahmud | Celâleddin paşa — Devleti âliye garp devletleri! münasebeti mahvetti, Paris muahedesinin bugün hiç hük- mü yoktur. Bu halde devleti düş» manlarma yalnız asker kuvveti İle mukabele edec nazsa AS- kerin kumu in eline bi- ifi reddelli, paşa vükelâlıktan çekildi. Fakat Mahmud Nedim paşa, aley- hinde hasıl olân fena fikirlere zerre- ce ehemmiyet vermiyor gibi davranır abıâlide setinde-bir (' yonu teşkili eylemişti natlef Rumelinin idaresi için bir lâ- yiha hazırlıyârak Mahmud Nedim paşaya vermiş, odabunu Hariciye müsteşarı Barutcu oğullarından Ar- tin efendiye tercüme ettirdikten son- ra kendi karihasından tanzim olun- muş gibi evvelâ bu (Tenkihi masarif) komisyonuna tevdi etmiş, bu komiş- yon da bir nizamname lâyihası hali- ne ifrağ eylemişti. Bu lâyiha vükelâ meclisinde okundu. Bunda Rumelideki nizamiye as- kerlerinin kale ve kışla olmıyan yer- lerde bulundurulmaması, Çerkeslerin mümkün olduğu kadar Anadoluya geçirilmesi, hıristiyaninrdan ve husu- sile Bulgarlardan kaymakamlar, hâ- kimler kullanılması gibi dahili siya- set itibarile pek mühim noktalar ka- bul edilmişti. Lâyihanın okunması bitince iptida herkese bir süküt ârız oldu. Müzake- resine başlanmadan Şürayı Devlet r8- isi Mısırlı -Arapkirli. Yusuf Kâmll pa- şa ihtarile reye müracaat edildi, Mec- lis kâtibinin hazırladığı rey pusulası dolaştırılırken Rüsumat Nazırı Kâni paşa imzada tereddüd ederek müza- kereye kapı açmak istedi, Mahmud Nedim paşa hiddetlendi. Yusuf Kâmil paşa işi Idare maksa- dile Mahmud Nedim paşaya: Efendim, müteessir olmayınız. Kimi nalına vurur, kimi mihına! de- di!, Damad Mahmud Celâleddin paşa da -Taifte boğdurulan. buna cevap kihi masarif) komis- Herkes o rTeyinde vazifesi en hafif işleri bile müzakere iken böyle bü- müzakereye koyma- dan reye müracaat kaideye uyar mı? Mahmud Nedim paşa — Ne demek istiyorsunuz? 'Meramınız ne ise açık söyleyiniz. Mahmud Celâleddin paşa — Bu ni- zamnamenin tanzimine sebep nedir? Mahmud Nedim — Zamanın icabı! Mahmud Celâleddin — Zamanın hükmü malüm! Rusyada İslâr İtti- hadı için tesis edilen cemiyet seneler. dir ki bu işe çalışıyor. Nizamnamede (Bulgarlara şimdilik serbeslik ve im- tiyaz verilmek) gibi sözler yazılıdır. General İİgnatiefin bunu Bulgarlara vadetmiş olduğuna şüphe edilemez. Mahmud Nedim paşa bu son söz Üze. rine ayağa kalktı ve: — Affedersiniz, kabul etmemi Diyerek meclisten çıktı, Hemen ma beyine giderek ve ağlayıp sızlıyarak Mahmud Celâleddin paşadan şikâyet. ler etti. Damad Mahmud Celâleddin paşa vükelâlıktan azlolunarak Şüra- yı Devlet azalığına nakledildi amma bu defa İgnatielin istediği de yapıla- madı. Hazırladığı plân suya düştü. (Arkası var) in. Emin paşa riya. | Rus elçisi İg- | Türkiye Radyodifüzyen Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 120 Kw. 20 Kw 20 Kw. 183 Kes, 1974 m. 15195 Kos. 3170 m. 9465 Kes. ANKARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİLE Persembe 28/1/8939 ler - Pİ sa meteorolo/ 13,10: Türk mü PL I Müzik (uverti - » 1830: Program, 1835: Türk mü Bi: 1 - Osman beyin segâh peşrevi, 2 Sedad Öztoprak gâh şarki - Ci hierinle, n - Hüzzam şa kı - Seni m, 4 - Cev- - Nuri Hall - da ii, 6 - Nikogos - Bir nigâh eyle Konuşma (eiraa nüziği - Fasl hey: Okuyan: Tahsin Karak Çalanlar; Hakkı Derma nı Gür, Hamdi Tok Basri Üfler, 2025: Müzik (solist - Havs- - Sadı Suad), 1 vi Gitar için muhtelif sololar, zik (melodiler - Pİ), 2045: Ajans, me- «berleri ziraat borsası (flat), ayarı, 21: Konuşm mahur faslı, Bafiye Tokay Eşref Kadri e - Allegrette seherzando, 0 allegretto, con gra- za 3 » Jan Brandts - : Poetişeher Spazlergang (Şairane gi a4 Böchlein (Dereelk), Hirter Ulssız yalı (Tesadüf), #ehenke p şatonun l Begeyn grammophon in d gramofon), E Acayip Esbam sası (fiat 2248: Necip Aşkın y ukud Müzik (konser - PD küçük orkesira - Şef Arnold Melster - » - Krüger - Hanssh- A - İspanyol valsi, 3 - Gangiberger - çanları - şarkı, 4 - | Johannes Brahms - Macar dansları No, 5 ve 6, 5 - Wii Lawtensehineger - Yıldız- lara doğru - fantezi, 6 - Wiga Gabriel - Hafta nihayeti pazar gelir, Marş, 7 - Jo- | Karin Strauss - Viyana ormanlarının ef- sanesli, 8 - W Sehröder - Akşam Üzeri - Hazin YA45 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki program. Şehir hıfzıssıhhası (Baş tarafı 8 inci sahifede) Ehli hayvanatın (Köpek, kedi, uçan hayvanlar ve beygirler)in her gün 80- kaklara terkettikleri kazurata ve on- dan tevellüd edecek hastalıkların önü- nü almak için çok şiddetli belediye kanunları tatbik etmek lâzımdır. Hayvan sahiplerinin hayvanlarının abdestlerinin şehirde geçen nehirlere ve yahud deniz kenarlarına ve ya- hud hiç olmazsa hergün bir iki defa bol su ile yıkanan lâğım medhallerine bıraktırmalarını aksi takdirde sokak- ta gezdirilmiyeceklerini bildirmek lâ- zımdır. Böyle bir nizamın tatbikinin güç olduğu aşikârdır. Fakat ne de ol- sa çok faydak olacağı ve eskiye bakın- ca vaziyelte bir salah husule getire- ceği muhakkaktır. Ev tozları meselesine gelince: Bu hu- susta ideal olârak yapılacak helâ ya- ni boşluk kanalizasyonları tesisidir. | Her aparlımanda bu tarzda bir teşki- lât olması lâzımdır. Tozları bavi olan | €Şya bu boraya yaklaştınlarak mevcut | helâ sayesinde hepsinin boru tarafın. dan imtisasını temin etmek mümkün- dür. Modern apartımanlarda yapılan | bütün konforların yanında bir de böyle | boşluk boruları tesisatı yaptırmak çok | sıhhi şeydir. Bu helâ boruları be- lediyenin umumi boşluk borularına raptolunarak şehrin bütün toz ve top- raklarını çekip götürebilecektir. Ni.“ hayet bir yerde toplanan tozlar tama- | men tesirsiz bir hale ifrağ edilerek im- | ha edilebilir. Hemen itiraf edelim ki bütün bun. ların yapılması çok masrafli bir iştir. Ve nihayet bir istikbal meselesidir. Şimdilik evlerden, balkonlardan halı, çarşaf, yorgan, ve saireyi silkmek gi- bi umumi hıfzıssıhha ile asla kabili terfik olmıyan hareketlerin önünü al- mak lâzımdır. Avrupanın birçok şehirlerinde mer. diyen, koridor ve antrelerin kuru sü. pürülmesi yasak edilmiştir. Dalma 1s. lak silinecektir. Bu sayede süpürülür. ken havaya kalkan tozların intişarı- nın önü alınmaktadır. Hattâ duvar. ların, ve tavanların bile muayyen za- manlarda ıslak bezlerle tozlarının alın- maal çok lâzımdır. Dr. İbrahim Zati Öğet TURAKINA TARİHİ Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ dimire esir © mız, k g le derdleşiyorlardı. rdan biri de şu fikri ileri sürerek derd yaniyor: Şutka şimdi küçük bir sahada iyete hâkimdir. Fakat, bütün yı ele geçiren ve baştanbaşa iş gal eden Moğollar acaba Şutkayı ce zasız ırakacaklar? Gran rin, Yaroslafların hakkından £ Moğol akıncıları atlarını Volga kıyı- sürüp, bu ihtilâlci ka- mi die Volga ilerliyen Kazak örecek ve düşüne- larına kadar ihtiyarın da ağzıma bir tokat arak, çenesini kapatmışlardı. ihtilâleiler arasında, bütün ümid ve heyecan ti. Köylüler Şut- kadan sonra ona tapıyorlardı ves Don Kazakları, köprünün başında bir kara bulut gördüler Üç günlük yorucu bir yolculuktan sonra. Volganın birinci y mişlardı. Bir saatlik bir yolla- rı vardı. Kazaklar biraz daha yürü- ünün başında büyük bir a bulut gördüler. Eyvah! Acaba, Moğollar, köprü- yü bizden önce mi tuttular?! Bu ihtimali zayıf bulan Kazaklar büyük bir imanla yollarına devam ettiler Çeko? tehlikeyi herkesten önce s07- mişti. Kendi kendine: — Uzakta görünen kara bulut, Moğol akıncılarından başka bir şey olmasa gerek... Diye söyleniyordu Kara bulutlar beyaz çölde hareke- te başlayınca Şutkanın gönüllü Ka- zakları işi anladılar Moğollar köprüyü bizden önce tutmuşlar... Diye bağrıştılar. Çekoftun bütün ümidleri. bir anda sönmüştü. — Krtuluş yok, mahvolduk. Diyerek atını yüksek bir tepeye doğru sürdü ve arkasından gelenlere bağın — Hiç olmazsa şu tepeyi tutalım. Belki canımızı kurtarabiliriz. Gönüllüler koşuşmağa başladılar. Çekof artık her şeyi unutmuştu. Ne aşkını, ne eğlencesini, hiç bir şey düşünmüyordu. Genç Rus zabiti vatan aşkının her sevgiden üstüh olduğunu şimdi an- lamışta, — Bu hakikati geç anladım, dedi. Fakat, ne olursa olsun, sizinle çar- pışacağım. Köprünün yamacını tu- tup yolunuzu kesmek istiyordum. Şimdi gösümü siper ederek, Şutka- y ık bir koca olduğumu isbat edeceğim Kazak gönüllüleri tepeyi tutunca yaylarını gererek ok yağmuru yağ- dırmağa başladılar. Moğollar çok kalabalıktılar. Köp- Tüyü çoktan tulmuşlardı. Moğollar, Kazakların geldiğini gö- rünce, atlarını tepeye doğru sürdü. ler, Moğol komutanı: — Düşman ayağımıza geldi. Onla- ra: «Hoş geldin!> diyelim... Diyerek, bin kişilik bir atlı kolu- na tepeyi zaptetmesini emretmişti. Beyaz atlılar, kar üstünde kolay seçilmiyorlardı, Bunlar Moğolların nişancı ve hücum kuvvetleriydi. Ka- ra bulut gibi görünen kızıl atlılar köprünün başında konâklamışlardı. Çekof: — Beyaz Moğollar etrafımızı sarı- yor. Yaylarınızı boşaltınız. Diye haykırdı. Kazak gönüllüleri arasında da ta- nmmış nişancılar ve azılı döğüşçüler vardı. Zaten bunların bir çoğu dağ- larda haydudluk yapmış adamlardı, Yolda, yorulmuş ihtiyarları geri çe. kerek, ön cepheye nişancılar geçti, köprüsüne | ROMAN Tefrika No, 39 —- iKazaklar « Dimitriyef » tepesinde muhasara edildiler, Şutkayı diri yakalıyana beş bin baliş verilecekti, eden aşağı atılan oklar daha isa- betliydi. Moğollar tepeye sokulamı- « Aşağıdan yukarı atılan oklar lay kolay hedefe isabet etmiyordu. «Dimitriyef tepesi» denilen bu yer, kaleden daha çetindi. Tepenin ında bir çok hendekler vardı ğollar bu hendekleri geçmek için çok zorluk çekiyor ve telefat veriy Tepenin yamaçları Moğol ce- le dolmuştu. ığollar, ele geçirmeli eyi, ne pah ol zaptetmeden geri dönme; Don Kazakları da in lerdi. Karların içine gömülerek, te- penin yamacında rilan Moğollara mur gibi ok yağdırıyorlardı istedikleri a olsun, of, gönüllülerin hramanca harb ettiklerini ve tepenin kolay ko- lay Moğolların eline düşmiyeceğini anlamıştı. Fakat, Çekofu şiddetle tehdid eden bir tehlike vardı: Açlık. Şutkanın gönüllüleri günlerce süre- cek açlığa nasıl dayanacaklardı. Gönüllülerin sırtlarında taşıdıkları kendi yiyecekleri nihayet üç dört gün sonra bitecekti. Rus yollardan yiyecek tedarik elmişlerdi. Ağırlıklarını . taşıyın hayvanları yoktu. Çekof, Kazaklar; — Moğolların kar dayanabilirsiniz? Şutkanın adamları hep bir ağız dan: Beş gün dayanırız. Dediler, Çekof düşündü: Beş gün ne olacaktı? Nihayet gene Moğolların eline dü- şecek değiller miydi? Volga Kazakları görüyorlardı. Artık Dimitriyef tepesinden bir ye- re dönemezlerdi. Tepenin dört çevresi Moğollarla sa» rılmıştı. Moğollar, tepeyi saran Kazakların başında Şutkanin bulunduğunu sa- nıyorlardı. Moğol komutanının mak- sadı bu ihtilâlci kadını sağ olarak ele geçirmekti, Bütün Moğol akıncıları da Şutka- yı diri olarak ele geçirmek İstiyor. lardı. Şutkayı yakalayana beş bin baliş verilecekti. Moğollar, Şutkanın Dimitriyef te- pesinde bulunduğunu tahmin etme- #elerdi, burada belki de bu derece telefat vermeğe lüzum gözmezlerdi. Çünkü, beş on günlük bir muhasa- radan sonra Kazaklar nasıl ol- sa - açlıktan - Moğollara teslim ola- caktı, nda kaç gün sonra ölümü gözlerile * «Dimitriyef tepesinde açlık baş gösterince...» Muhasaranın dördüncü günü. Açlık baş gösterince, Volga Ka- zakları hayvanlarını keserek yeme- ğe başladılar. İlkönce bunu düşüne- memişlerdi. Fakat, elli hayvan, ye- di yüz kişiye ne kadar zaman yele- cekti? Muhasaranın dördüncü günü at- larını kesip yemeğe başlayan Ka- zaklar, böylece dört gün daha tepe de tutunabildiler, Moğollar, küçük tepede yedi yüz kişinin sekiz gün nasıl barınabildiği- ne şaşıyorlardı. Sekizinci günü açlıktan ölenler ol- du. Kazaklar ölülerini tepeden Mo- golların üzerine savuruyorlardı. Moğollar bu ölüleri görünce; bir- denbire bir şey anlayamadılar... Ya- ralanıp yuvarlandıklarına zahib ok dular, Fakat bunları iyice muayene edince vücüdlerinde bir yara gör- mediler... Açlıktan öldüğünü ve tepe- de kokmasın diye attıklarını anla- yınca muhasar ahattından biraz da- ha geri çekildiler. Açlıktan ölmeğe mahküm olan Kazaklara ok atmanın ve oklarına boş yere hedef olmanın mânası yoktu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: