8 Şubat 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

8 Şubat 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

POLİTİKA Amerikada kopan fırtına Amerika Cümhurreisi Roosevelt'in âyan meclisi askeri encümeninin Eizli içtimamda söylediği memleketin askeri esrarına taallük etmiyen söz- lerin ifşası Amerikanın içinde ve dışında sonu gelmez büyük gürültü ye karışıklık çıkarmıştı. Almanyanın bir derece Fransa, İtalyanın da İngiltere ile anlaşmış plduğu bir sırada Amerika ocümhurreisinin İngiltere ile Fransayı toptan devletçilik esasını tutan Almaya ile İtalyanın üzerine kışkırtmak istemiş #lması ve Amerikanın ilk müdafan hatlı; Fransanın Almanya hududunu teşkil eden (Ren) nehtinde diyerek te yeni bir umumi harb vukuunda Etçen harbde olduğu gibi Amerikanın ordular göndermek suretile yardım. da bulunacağı zehabını yahut kanaatini vermiş bulunması şimdiye kadar Amerika ile sıkı dost geçinen İtalyada bile derin galeyan uyandırmıştır. Faşist matbuat bundan sonra Almanya ile İtalyanın garpteki hududu ye müdafaa hattı Amerikanın şah damarı Panama kanalında olduğunu be- yan ederek mukabelede bulunmuştur. Amerika hiç yoktan kendisine karşı Avrupanın iki büyük devletini can düşmanı yapmıştır. Bunun böyle oluşu Uzak Şarkta kurmak istediği yeni vaziyetten dolayı İngiltere ve Fransa ile Arası iyi olmıyan Japonya için bulunmaz bir nimet olmuştur. Çünkü son zamanlarda Amerika bütün ağırlığı ile Japonyaya yüklenmek istiyordu. Japonya Büyük Okyanusta Amerika İle uğraşırken Atlas Okyanusunda da Almanya ile İtalya Amerikayı elddi olarak tehdid ve işgal edeceklerdir. B. Roosevelt'in beyanatı Amerikanın dahilinde daha karışık bir va ziyet ihdas elmiştir. Amerikan milletinin en hassas noktası herhangi su. retle bu devletin Amerika kıtası haricinde kendisini harbe sürükliyecek it- tifak ve taahhüdlerden uzak kalmasıdır. Halbuki Cümhurreisi söylediği Sözler ile Amerikanın İngiltere ve Fransa ile ittifak ederek Rende karada Almanlar ile harp etmeğe hazırlanacağını anlatmış olduğundan efkârı umumiye ve muhalif parti cümhuriyeiçiler ve kendi partisi demokratların mühim bir kısmı dehşet içinde kalmıştır. Yeni cümhurreisi intihabına bir Sene kaldığı bir sırada böyle namülâyim bir hava yaratılmış olmasından hoşlanmayan B. Roosevelt beyanatını tavzih etmek lüzumunu hissetmiş- tir, Cümhurreisi Amerikanın hiç bir ittifaka dahil olmaması harici voliti- kasının esası olduğunu teyid etmiştir. Amerikanın müdafaa hududu Ren- de olduğu sözü uydurma birşey bulunduğunu kaydetmiştir. Bu defa askeri €ncümende kendisini dinliyen âyan azaları yalancı mevkiinde kalarak is yan etmişlerdir. Fırtına kolay kolay yatışacak gibi görünmüyor. AKŞAM Ilk otobüsler J mekti, Bu, o zamân için mühim bir İlk otobüs 5 nisan 1827 de işleme- ğe başladı. Bu otobüsü iki İngiliz mühendisi Yaptı. Londra ile Bat arasında sefere | çıkarıldı. İlk günü otobüs Battan Londraya | giden dört atlı araba ile karşılaştı. Otobüsün kazanlarmdan kara du- manlar tütüyor, demir tekerlekleri taşlarda korkunç gürültüler çıkarı- yordu, Arabanın atları ürktü ve az | kalsın, bir uçuruma yuvarlanacaktı. Otobüs Londradan Redinge, yani 68 kilometrelik mesafeye dört saatte Vardı. Saatte 17 kilometre yapmış de- İlk kütüphaneler Bilinen ilk kütüphaneler İranile- rindir. Bu kütüphanelerde kanunlar, Musanım ve diğer peygamberlerin ki- tapları vardır. Tarihe geçen fik kitap kolleksiyonu Zamanımızdan on iki asır evvel İlk Misir Piravunu tarafından toplan- Bıştır, Menfiste de bir kütüphane vardı. Eski çağların en zengin kütüphanesi İskenderiyede idi. Bu kütüphanede 54.000 cild kitap vardı. Bu kütüpha- | heyi Sezar yaktırdı. 649 yılında yeni- den yaptılar ve 700.000 cild kitap top- ladılar, i hızdı, Redingde iki zincir koptu; onları tamir ettiler, Akşama doğru Melka- ma vardılar. Pazar günüydü, yollar kalabalıktı. Rir köpek otobüsün alin. da kaldı, ezildi Halk yolculara hü- cum etti, Zabıta işe el koydu. kullanan mühendis ocaklarını sön- dürdü ve yeni bir hâdiseye meydan vermemek için otobüse at koştu ve şehre öyle girdi. Bata vardıkları zaman, halk oto- büsü ıslıklar ve yuhalarla karşıladı. Eski toplayanlar Amerikâda büyük kâğıt fabrika- larına her gün binlerce kilo Kırpıntı, eski püskü gelir, Bunları ayıklamak için kullanılan eskicilere, bu pırtılla- rın içinden çikacak kıymetli eşyadan da bir hisse verirler, Geçen hafta bu eskicilerden biri 190.000 franklık esham, eski-bir ço- rabın içinde de-125.000 #rank,değe- rinde iki pırlanta, bir küçük çıkın içinde de bir yakutla bir zümrüd * buldu. Tarifeli hal Adam İstanbula geliyordu. Garın yaam bir amala yak- — Meden?.. Halin mi yok? — Var, var amma on kuruşlan iti. Afgan elçisi Feyiz Muhammed hanın Relsicimhur İsmet İnöntine itimad. Mamesini verdiğini yazmıştık. Yukarıda sefir itimadnamesini fakdime girerlerken otobüsü | —w—z Bir Ingiliz kadını oni sene evvel kaybolan kocasını aramağa çıktı Olive Branson isminde bir İngi- çecektir. Çünkü bundan on sene ev- vel o havalide öldüğü bildirilen koca- sının hayatta olduğunu rüyasında olup olmadığını mahallinde tedkik edecektir. Böceklerin hayatı hakkında teğ- kikat yapan ve kelebek mütebnssısı diye tanılan John Bransen bundan on sene evvel Yeni Gine adasına git- raştir. Oralarda uzun müddet dolaş- mış, şimdiye kadar tanınmamış mın. takaları gezmiş ve tedkikleri için gir yet esaslı kolleksiyonlar toplamıştır. Ondan sonra, tayin ettiği hedeften uzaklaşmağa, civar adalara geçmeğe 78 bilhassa Sunda grupuna mensup adalarda yeni cins Kelebekler aramad- ğa karar vermiştir. Kendisine refakat eden yerlilerin ifadelerinden anlaşildığına göre bir * gün John Bransen, bir adadan diğer adaya geçerken müthiş bir fırtına. ya tutulmuş, sahilden epeyce uzakla- şan kayık cereyana kapılmış, deniz- de hasıl olan cereyan çarpışmaların. dan dolayı kayık sular tarafından denizin dibine doğru çekilmiş ve mister John kayığile beraber denizin ortasında kaybolmuştur. Maiyetindeki yerliler bir müddet ” “beklemişler, fakat ne-âlim adam, ne de sandalı görünmemiştir. Bunun Üzerine uzun zaman üraştırmalar ya“ pılmış, yerliler kayığın battığı yerde kendi kayıklarile dört saat dolaş- yruşlar, fakat mister John Bransen'in j cesedini bulamadıkları gibi kayığı Sahte beşibirlik sürmeğe kalkanlar Hulüsi mahkemede «Ben onu) karısının boynuna taksın diye! verdim diyor Sahte beşibirlik sürmeğe kalkış- maktan maznun İbrahim ve Hulüsi adlarında iki kişinin ağır ceza mah- kemesinde muhakemelerine başlan. mıştır. Tahkikata nazaran, İbrahim Galutada bir kahvede Hikmet adında biri ile kumar oynayarak cebindeki paraları verdikten sonra yelmiş lira da borçlanmıştır. Hikmet bu parayı da isteyince İbrahim; — Başka param kalmadı: Yalnız cebimde bir beşibirlik var. Şimdi bu- nu al da üst tarafını yarın veririm, Diyerek cebinden bir beşibirlik çıka- rp Hikmete vermiştir. Ertesi sabah Hikmet beşibiriiği bozdurmak üzere bir kuyumcuya götürmüş, bunun sah- te olduğunu anlayan kuyumcu der- hal bir polis çağırarak Hikmeti tes. lim etmiştir. Hikmet bunu İbrahimden aldığını söylemiş, İbrahim yakalanmış, o da; — Bu beşibirliği çarşı içinde Hulü. siden aldım. Demiştir. Bunun üzerine Hulüsi de yakalanmış ve Hikmetin bu işte bir suçu görülmediğinden serbest bıra- kılarak İbrahimle Hulüsi ağır ceza mahkemesine verilmişlerdir. Dün yapılan muhakemede İbrahim; — Çarşıda koltukçuluk yapan Hu- lüsi bana; «Sen kumar oynuyorsun. Bu sahte beşibirliği kumarbazlara ve- rirsin.» diye sahte altını bir buçuk li- raya sattı, demiştir. Hulüsi ise bu iddiayı inkâr ederek; — Ben parahın sahte olduğunu bi- Hiyordum. Bunu İbrahime satmadım. Ziynet olarak karısının boynuna tak. ması için kendisine hediye ettim, de. Şahitlerin çağrılması için muhake- me başka güne bırakılmıştır, Avustralyada kaybolan İngiliz bir böcek mütehassısıdır. Kadın rüyasında kocasının ölmediğini, bir adada yaşadı- ğını görmüştür. Rüya mütemadiyen tekerrür ettiğinden kadın nihayet uzun bir seyahate çıkmağa karar vermiştir. nm bir pârçâsına bile tesadüf ede. memişler, nihayet hepsi birden me- yus bir halde karaya çıkmışlardır. İngiliz âliminin refikası bayan Olive Bransen, kocasının uğradığı bu feci Akibeti İngilterede haber alır almaz evvelâ tabii çok kederlenmiş, fakat bunu arlık değiştirilmesine imkân olmıyan büyük bir talih dar. besi olarak kabul etmiştir. Ancak bir müddet sonra kadın çok garib rüyalar görmeğe başlamıştır. Senelerce devam ve tekerrür eden bu rüyalarında bayan Olive Bransen kocasının ölmediğini, volkanik bir adada yaşamakta olduğunu görmek- te id). Bahsedilen fırtına esnasında kocasının batmadığını, yerliler tara- fından kurtarılarak civardaki bir adaya çıkarıldığını ve orada yerliler- Je meskün bir köye teslim edildiğini, rüyaları kendisine anlatmıştır. Fırtına esnasında soğuk &lan mister John Bransen'in o köyde ağır bir hastalığa tutulduğunu ve fakat yerliler tarafından tedavi edilerek iyileştiğini de kadın rüyaları sayesin- de haber almıştır. Bayan Olive Bransen bir taraftan bu rüyalarla kocasının ölümü hak. kında şüpheye düşerken, diğer taraf- tan kocasının eski dostlarından olup hâlen Avustralyada bulunan bazı kimselerden aldığı mektuplarda Ban- da adalarından geçen bir kaç tücea- rın oralarda esrarengiz bir beyaz adam oturduğu hakkında şayialar dolaştığını işittikleri haber verilmiş- tir. Hattâ, kadının rüyalarında gör- düğü hayalleri hakikatleştirmeğe ve. sile olan bu mek» tuplarda o beyaz Gi dil uzun boylu, uzun sakallı, kır saçlı olduğu, yerlileri tedavi ettiği ve Ban- da adalarında yerliler arasında ek- seriyetle tesadüf edilen hazım has- talıklarına karşı ilâçlar bulduğu hak- kında uzun uzadıya tafsilât ta veril- miştir. Bunun üzerine bayan Olive Bran- sen gördüğü rüyalara daha ziyade inanmağa başlamış, vahşiler arasın- da yaşadığı bildi g Bransen'in doktorluk hakkında e: lu malümatı olduğunu bildiği için, kocasına benzetmiştir. John Bransen'in, Banda adaların- dan birinde yaşadığına, orada yerli- leri tedavi ile meşgul olduğuna ve memleketine geri dönmek için bir imkân bulamadığına hükmetmiştir. Kadın, kocasının avdete imkân bula- mamasını d& Şu suretle fefsir elmiş- tir: Kocam denizde fırtınaya (tutul. duğu ve battığı zaman maruz kâldı- ğı tehlike karşısında ihtimel Ki ha- fızasını tamamile kaybetti. Şimdi nereden geldiğini, nerede bulundu- Şunu ve nereye gideceğini bilmiyor, Bayan Olive Bransen, İngiitereden Port Darvin'e müleveccihen yola çıkmıştır. Orada kocasının bir çok dostları yaşamaktadır, Adalarda do- Yaşmak için bir kayık satın alacak kadar parası vardır. Şayet kocasını bulmağa muvaffak olursa onu artık medeniyete iade etmiyecek, kocasile beraber yerli vahşiler arasında yaşı- yacaktır. Çünkü kocasının, resmen öldüğü tarihtenberi geçen on sene zarfında oradaki yerlilerin hayatına alışmış olduğunu zannetmektedir. GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Vefatının 26 ncı yıldönümü yadedilen Recaizade Ekrem Vefatının yıldö- nümü münasebe- tile Recaizade Ek- ' rem için Üniversi- te konferans salo- nunda bir kutlama töreni yapıldı. Memleket ovste- #iğinde (o şarklılık hükimken, Recai zade, Ogarplılığa heveslenen, - Avru- * pavari eserler yaz- mağa teşebbüs eden ilk şahslyet- Jerdendir. Sade a kendi o yazmakla kalmamaış, türaş. o EkremDey tarar bulmuş, gençlere zihniyetini aşıl mıştır. Asl değeri de bu hüsnü niyeti de, bu bediiyat mücahidiiğindedir. 7. fik Fikret başta olarak, bütün kendisin. den sonrakiler onu bir mürşid saymışlar- emiş Ona hürmetle Üstad Ekrem der- Bir âlemden ötekine geçmenin ne güç olduğunu, bütün inkulâplarımızın tecrü- belerinden biliyoruz. Recaizade Ekrem de tabiatile bir takım çetinliklerir çatıştı, çarpıştı. Kelimelerinden muşralarına, Tü- hundan zevkine kadar mükemmel eserler yaratabilmesi kabil değildi , Yaratamadı da.. Fakat mazur götmeli; Onun başla- dığı devrimi hâlâ döram ettiriyoruz; ve hâlâ tam mânasile mükemmel bir edebi- yaş mümessili veremedik... Bu sebeple, «Ekrem beyin yazıları kud- Tetaizdir! Çocukçadir! Selâsetsizdir!, gibi tenkidlerde ihtiyatlı olmalıdır. «Talimi edebiyat» isimli eserin müeilifi olmakla da hocalığını Sbat öden Ekrem bey, 1847 de İstanbulda, Vaniköyde doğ- &u. Babası Recai efendi, tanınmış kalem iplerindendi. Annesi Rebir hanım da verdi ve hâfizdı. konulduysa da, cdebiyata beves gi ea, Mektubi Eslemine verildi o zaman lar muhtelif devlet dülreleri bir nevi mek- tep mesabesindeydi. Nitekim Ekrem bey de frunsızcayı kaleme devam ettiği serada öğrendi. Bir taraflan da farisiyp çalıştı. Bütün Divan gülrlerini gözden geçirdi. OR yedisinden itibaren yazdığı eserler, di” kati etibe başlamıştı. Recaizade, 18 - 19 yaşlarındayken Na- muk Kemalla tanıştı ve bu tanışma netieo- si gözleri şarklan garbe çevrildi. Garp taranda kaleme aldığı yazılarda da Divan edebiyatının ve Namık Kemalin tesirleri kaybolmıyan Ekrem bey, ilk şiir olarak, 1871 da .Naömel seher» i nereli. Pitraten sakin, ihtiraszız ve muntazam Olduğundan, Namık Kemal Gİbİ, Cuşup tay madığı için, onun zirvelerine de Çıkmdi, felâketlerine de uğramadı. Abdülâziz zamanında muavinlikle al dığı Şürayı devlette Abdülhamidin emri âzalığu, terfi etti; Meşrutiyete kadar ora. da kaldı. Pukat istibind idaresi, Galatasaray sul- tanisinde hocalık eden Ekrem beyin ta- İebeslüe o valanperyerane şürler okutup hürriyetperverane hisler ağılamasını hoş görmediğinden, bu kürsüsünü elinden gi- muşta, Bunun üzerinedir ki, Ekrem bey, kud- ret ve ehliyetlerini büdiği Fikret, YHalld Cenap etrafına yarak Serveti Püyün ailesini teşkil Ka Yeni bir cereyanın hâmisi oldu. le, Ekrem bey, gaebiyatı Cedide'nin tel kile babasıdır. Ekrem bey, Muallim Naci ile eskilik mi tutuştu ve ba fik çatışma, mM iyşanımızda izler bıraktı, Manzum eserleri: N seher, Yadi- gârı şebâb, Zemsem8, Nâçiz, Pejmürde, Semsa'dır. Mensur eserleri, Müntahabat, Mes Pri- #ons tercümesi, Tefekkür, Nijad'dır. Tiyatroları: Afife Anjelik, Atala, Vuslak, Çok bilen çok yanılır'dır. Hikâyeleri: Sajms, Araba &ovdası. Recaizade Ekrem bey 1913 te vefat et- miştir. Kendixi pek zarif, pek nezih ols masile de meşhurdu. Şimdiki neslin tatunmış iğ, ZgiZoüm mend Ekrem “Talu, Recrizade Ekremin oğludur. w.) anama 9, Sovyet Rusyada Macar me nafii ile Japon sefareti meşgul olacak Moskova 7 (A.A) — Japon sefiri, ACAT sefaretinin hareketinden son- TA, Sovyet Rusyadaki Macar menafli ile Meşgul olmağı kabul etmiştir. | j j |

Bu sayıdan diğer sayfalar: