11 Mart 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

11 Mart 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Manen rel le mağ 8 Mâ) HER AKŞAM BİR HİKÂYE nil Mual ala allı aydanberi ir, Mual ayrı yaşıyo: öyle mühim bir Küçük bir kavg lardı, Cemili onu epeyce oyalıyordu. Nadide, bir erkeği çıl ğe bayılıy Cemili mütemadiyen den koşturu- üç aydanberi dı oyalıyor, üzü yordu. Nadide kaçlıkçı peşinden koşuyordu. Genç kadın ha- kikaten kovalanmasını biliyordu. Üç aydır arda, eğlencelerde Cemil ile Nad kin üç ay içinde Cemilin bütün mu- vaffakıyeti Nadidenin yanında daima yalvaran bir âşık halinde dolgi tan ibaret kalmıştı. Genç kadın Cemilin bütü rışlarına karşı dalma ayni cevabı ve- riyord: — Olmaz!.., Lâkin bu «Olmaz» kelimesi, Nad denin ağzından o kadar tatlı çıkıyor- du ki Cemil için dalma Nadidenin arkasından koşmak adetâ bir zevk haline girmişti. Uzun naz ve Üzmelerden sönrâ işle nihayet Nadide Cemilin yalvarmala- rma — Peki... cevabını vermişti. Bugün genç kadın onu apartıma- nında, bekliyecekti. Tamamile yalnız, yapayalnız bir aşk günü geçirecek- lerdi, Nadide birgün evvel; — Yarın öğleden sonra gel... Ben hizmetçiye izin vereceğim. Başbaşa bir iki saat geçiririz... demişti, Bu Cemilin aylardanberi beklediği bir saadet ve aşk günü idi. Nadideden bu sözü koparmak için ne kadar uğ- raşmış, ne kadar yalvarmış, ne kâ- dar üzülmüştü. Cemil o günü heye- can içindeydi. Sanki fik defa sevgili siyle buluşacak bir toy delikanlı h: ne girmişti, Mütemadiyen saate bakı- yor, Nadide ile buluşacağı zamanı he- saplıyordu. Gözleri saatte kendi ken- dine; — Daha üç saat var... saat kaldı... İk! saat bir onun yanında olacağım. Diye mırıldanıyordu. Daha bulu; İki buğük indi. Bir türlü vaktın ge mediğini görünce kendisini sokağa attı. Biraz dolaşmak istiyordu. Bir çiçekçiye girdi. Nadide için en güzel çiçeklerden bir büket yaptırdı. Ondan sonra şeke: bir kutu nefis şekerlerden yaptırıdı. Artık vakıt da gelmi; Kırk be; dakika sonra Nadide ile buluşacak- lardı. Ellerindeki şeker kutusu ve bü- ketle yürümeği pek komik bulduğu için bir otomobli çevirdi, bindi. Nadide şehir haricinde, ötede bir köşkte oturuyordu. Otomo- bil asfalt yola çıktığı zaman Cemilin gözü şoförün önündeki bir radyoya işti, Bindiği otomobil son sistem, Yepyeni leldi. Şoförün önündeki radyo da pek şıktı, Cemil şoföre sordu: — Radyonuz gützl mi bari? a m am j den a Cemil de onun €p beraberdiler, Lâ- yrek sonra iye uğradı. Büyük Şişliden | iyliyerek radyoyu açtı. bir takım parazit gür i Şoför istasyonları aram; işitildi, mahsus olan düğmeyi mütemadi döndürüyordu. Nihayet güzel bir is- tasyon bul Radyoda tatli bir kadınsesi «İçim- geçenleri sana anlatabilsemi» isminde bir şarkıyı söylüyordu. Cemil | birdenbire bir rüyadan uyanır gibi | oldu, Bu «İçimden geçenleri sana an- Jatabilsem!> şarkısı karısı Muallânın j| en çok sevdi ırkı idi, Radyodaki tatlı kadın sesi, bu şar- kıyı yavaş yavaş söylerken e Cemilin gözlerinin önünde bir çok eski hatıra- lar canlanmağa başlamıştı. Muallâ ile ilk seviştiği zamanı ha- tırladı, O zaman Muallâ ne kadar ses- siz, saf bakışlı, tatlı bir kızdı i Nişanlandıkları gece bu siçimden | geçenleri sana anlatabilsem!» hava- siyle dansetmişlerdi. Yine bir gece | balkonda mehtabı seyrederlerken Mu- allâ kendisinin kulağına ayni şarkıyı fısıldamıştı. Cemil bu gecenin hati- rasını hâlâ bütün sıcaklığı ile içinde sâklıyordu. Burdan sonraki hayatla- rında bu şarkıyı pek çok dinlemişler- di, En mesud günleri adetâ bu şar- kının nâkarstı arasında geçmiş gibi idi. Şarkıda: «İçimden geçenleri sana anlatabilsem: sözleri son bir defa da- ha tekrar edilirken Cemil şoföre; — Oğlum, dön, dedi, Ayaspaşaya dön... Şoför şaşırdı. Hemen manevra yap- tı. Şimdi otomobil Ayaspaşaya gidi- | yordu. Cemilin karısı Ayaspaşada oturuyrdu. Biraz sonra otomobil Muallânm | apartımanı önünde durdu. Cemil elinde çiçek buketi ve şeker kutusile içeri girdi Ona. kapıyı açtığı zaman Musllâ © derece sevinmişti ki, söz söyliyeme- di. Yalnız güzleri yaşardı ve Cemilin boynuna atıldı, İki saat sonra, Cemil Musllânın ku- | Jağına fısıldadığı şarkıyı dinliyordu: «İçimden geçenleri sana anlatabil sem!> Hikmet Feridun Es Bu akşam Nöbetçi eczaneler Nargileciyan, Tak- yan, Beyoğlu: İstikii Dellâsuda, sımpaşa Akduman bim Halil, pi: T Bensa- son, Samatya: Kocamustafapaşada İ İ Rıdvan, Alemdar: Cağaloğlunda Av- dülkadir, Şehremini; Topkapıda -Nâ- Üsküdar: Çarpboyunda Ömer Kenan, Heybeliada: Halk, Büyükada: Şinasi Rıza. Her gece nöbetçi eczaneler: Orta- köy, Arnavudköy, Bebek, Beykoz, Pa- şabahçe, (Anadoluhisarı, o Tarabya, Yeniköy, Emirgân ve Rumelihisarın- daki eczaneler her gece möbetçidir. EVROZİ Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. BERA BAŞA İcabında günde 3 kaşe alınabilir. giy gayın TIKAŞE BUTUÜN AGRILARI Dindirir | Rauf ağa - Mahur çarkı - "Telif edel , 3 Rahmi - Bulr ettin beni, 4 - Cevdet Kozan - Taksim, 8 - Şükrü Şenoran - Bu sevda ne tatlı ya) terrünazı seyre Şıkmığ, 7 z güle bir bakın, 8 - Saz semaisi, 1440 - 1530: Müzik (Dans müziği - PL). 1140: Program, 1735: Müzik (Dans Saati - PL), 18,16: 'Türk müziği (Halk mu- sikisi) Sıvası Âşık Veysel ve İbrahim, 1835: Türk müziği (Fami heyeti) Safiye Tokay ve Tahsin Karakuşun iştirâkile, 19: Konuşma (D:ş politikn haberleri), 19,15: Türk müziği (Folklor - Halli Bedi Yönetgen), 1930: Türk müsiği (Muallim Nuri Hall Poyraz ve -arkadaşları), 20: Ajans, meteoroloji haberleri, ziraat bor- sası (fiat), 20,15: Müzik Neşeli plâklar -R., 2020: Esham, tahvilât, kambiyo - nukud borsası (fiat), 2030: Memleket saat ayarı, GALA PROGRAMI: 2030: a) Takdim, b) Temsil ve Türk müziği: Binbir gece masallarından - MARUF. Yazan: Ekrem Reşid. Temsilde Türk müziği: Küme oku- yucuları (Koro). İdare eden: Mesud Ce- mil, 2115: e) Meşhur virtüoz ZİNO FRANCESCATİ'niN keman Resitali Johann - Sebastian BACH - Konçerto (La minör) Allegro moderato, Andante, Allegro asati, 2 - Ludwig van BEETHO VEN - Sonala N; 9, opus 47 (La majör, (Kreutzer'e ithaf edilmiş); Adaglo seste- muto - Presta, Andante con varlazlan!, V male (Preslo), 22: Haftalık posta kutusu, 2215: Resltalin devamı: O(ZİNO FRAN- CESCATİ tarafından), 3 - Camille SAİNT - SAENS - Rondo Kapriççro20; 4 - a) Mau- rice RAVEL - Tzlgan, b) Balbo de SA- RASATR - Romanza Andaluza, nuel de FALLA - İspanyol dansı, Piyano- da refakat eden: “Dr. OTTO HERZ, 23: Müzik (Cazband - PL), 2345 - 24: Bon ajans haberleri ve yarınki program. HOLANDADA 3 NCÜ TÜRK GECESi Holandada meşhur «PHİLPS PCJ, Tad- Yo Istasyonu, martin 14 üneü salı akşamı saat 214 - 22 arasında ve 31.28 melre kı- sa dalğalar üzerinde Türk okuyucu ve musiki sanatkârları tarafından üçüncü bir TÜRK GECESİ neşriyatı yapacaktır. *PCJs istâsyonuna Tüfkiye hakkında gös- terdiği alikndan dolayı teşekkür ederiz. 4 Kızılay cemiyeti Beşiktaş şubesi ida- re heyetinden: Şubemizin senelik kon 8i Tl/mart/939 cumartesi günü saat 16 de yapılacaktır. Say üyelerin teşrifleri yi- ca olunur. KE A A EL LA AR . NE KADAR IZTIRAB ÇEKİYOR 24 saatlenberi devam eden müthiş bir baş ağrısı Halbuki bir iki kaşe ELIZIN bu dayanılmaz ağrıyı bıçak gibi kesmeğe kâfidir bütün ağrı, sızı ve sancıları bozmadan, kalbi ve böbrekleri yormadan dindirir. Aldanmayınız. Rağbet gören her şeyin taklidi ve benzeri vardır. GRİPİN yerine başka bir marka verirlerse şiddetle reddediniz. ©) Ma- | BS ELEYİN ea İZMİR ve mülhakatı için AKŞAM gaze tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 sin- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. TARİHİ TURAKi Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ ————— NA ROMAN Tefrika No, 79 —-J Sinvur, dağdan inen canavarın üzerine atıldı ve elindeki hançeri ağzına soktu. Bu müthiş döğüsü seyrediyorlardı — e Sinvur nişancılıkta © kadar ma- hirdi ki, tereddüd bile göstermeden, gerili yayını boşalttı. Attığı ok hava- da uçan kırmızı bezin ortasını delip geçti.. Bez parçası yere düştüğü za- man ortasında koskocaman bir delik vardı. Samo bezdeki deliği görünce: — Nişancılıkta mahirmişsin o Sin- vur! dedi, Şimdi yarışa hazırlan ba- kalım, Dokuz yiğit atlarını sıraladılar. Sinvur da bunların arasına karış- mıştı. Samo, orman ağzında görünen büyük ve iki çatallı bir ağacı göste- Terek: — Oraya kadar koşup * döneceksi- niz, dedi, hanginiz ilk önce gelirse, onu yanıma alacağım. Ve elile işaret etti. Koşucular at- ların: sürdüler, Yaylanın ortasında tozu dumana kalarak, yıldırım gibi koşmağa başladılar, Sinvur biraz geriden gidiyordu. İlk bakışta Sinvurun bu koşuda kazanamıyacağına kolayca hüküm verilebilirdi. Çatal ağaca ötekiler da- ha önce vartrışlardı. Samo bunu görünce: — Sinvur iyi nişancı amma, dedi, koşuda yaya kaldı, Fakat, biraz sonra - öteki koşucu- Jar çatal ağaçtan dönerken - Sinvur da atını sürdü, Dönüşte çarçabuk Onları geçti ve hepsinden önce, Sa- monun. yanma geldi, Ordu. zabitleri, o. güne kadar onun gibi mahir bir koşucu görmedikleri- ni söylediler, Sinvuru çekemiyenler bu koşudan sonra ona büsbütün düş- man omuşlardı. Samo, bu mahir koşucunun ainın- İ dan öptü; — Sen bana lâzımsın; Sinvur! Dedi ve yanında alıkoydu. Geride kalan yiğitlerden biri daya- namadı: — Müsaade edin de önünla güreşe yim.. dedi, sırtını yere getiremezsem, beni ordunun en gerisine atar ve uyuz atlara timarcı yaparsınız! Sam bir müddet düşündü: — Pekâlâ, dedi, bundan sonra ko- ounia. Şimdi vaktımız yok. hava bozmadan yolumuza devam edelim. Yiğitler bölüklerine gittiler. Asker sıralandı. Yola çıktılar, Sinvur çok mütevazi bir adamdı. Samonun yanında kendisini tebrik edenlere: — Benim için her yer birdir, di- yordu, ordunun önünde de gitsem, arkadan da gelsem, savaş başlayınca, âk koyun, kara koyun kendini göste- rir. Samo, Sinvur gibi mer, cesur ve aldığı için seviniyordu. Orduda da bilhassa büyük rütbeli zabitler ara- sında Samoyu çekemiyenler, onun yerini tutmak istiyenler de vardı. Çin yolunda, Sinvur'un yararlıkları Karâkurumdan ayrılalı on yedi gün olmuştu. Havalar çok iyi gidiyordu. Samo ordusile yoluna devam ediyor. du. Sinvür, yolda gösterdiğ! sayisiz ce- saret ve yararlıklarile Samonun iyice gözüne girmişti. Bir akşam, Cengiz hanın oğulların- dan (Tulijnin ilk Çin seferinden dö- nerken öldüğü yerde konaklamışlar. dı. Sinvur ile güreşmek isteyen Moğol delikanhsı, bu isteğini hergün tek. rarlar dururdu. Güneş batıyordu. Konak yerine beş dakika ileride bir çığlık koptü. Dağ- dan garip bir hayvan iniyordu, Akı cılar ne kadar ök attlarsa, hiç birisi bu hayvanı yere düşürmeğe kâfi gel- memişti. O civardaki ormanlarda ya- şıyan bu hayvan oralarda ilk defa gö- ye lu. Bacakları çok kalın ve kı sa idi. Vücudü filden büyüktü, Artlan başından daha e anın yanında dışarı fırlamış iki uzun dişi vardı. Sesi gök gürültüsüne ben- ziyordu. Sırtına saplanan oklar, kalın derisi üzerine ufacık dikenler gibi sal- Janıyordu. Arkadaki bölüklerde bulunan ve mi ile dövüşmek isteyen delikan- gidiyordu. Akın. cıların birçoğu çukur siperlere girip Bu korkunç canavar, dağların bir elçisi veya hayvanların Kralı gibi, sanki Samo ile konuşma. ğa geliyordu. Onun çadırına doğru ileriliyordu. Samo tehlikeden haberdar olunca: Sinvur nerede? Diye bağırdı. Ve çadırından fırlıyarak ilâve etti: —Beni güreşe çağıran delikanlı ile güreşmek marifet değil. İşte, cesaret ve kuvvetine güveniyorsan, bu hayva. Mun sırtını yere getiri... Bahadırlar oklarına sanlıyorlar, at. Jarına biniyorlar, kılıçlarını kınların. dan sıyırıyorlardı. Sinvur bunlardan hiç birini yapma. dı. Belindeki kılıcını, kolundaki yayı- nı yere attı, tanavarın üzerine doğru yürümeğe başladı. Samonun muhafızı bir aslan gibi heybetli ve atılgandı. Bütün akıncılar ona bakıyor ve: — Tam canavara lâyık bir yem... Diye söyleniyordu. Samo bir aralık: — Kendini koru, Sinvur? Ve arkan. da seni bekliyenleri trutma! kulağına gm O, dağdan inen bu müt- Canavaris karşı karşıya gelmişti. Hayvanın sırtında sayısız oklar saila. mıyordu. O, yavaş yavaş ve yerleri sü. Hayvanın ağzı iyice ka- panmıyordu, yanındaki kocaman diş. der buna mâni oluyordu. Sinvurun elinde iki yüzlü bir han. çer vardı, Arkadaşlarına: — Ok atmayın - diye bağırdı - onun. Ja başbaşa kalacağım. Aralarında üç metrelik bir genişlik vardı, Samo bü korkunç ve heyecanlı sah. meyi udaktan seyrediyordu. Bütün or. du komutanları ve zabitleri buraya toplanmışlardı. Sinvur birdenbire, yayndan fırla. yan bir ok gibi, hançerini sallıyarak canavarın üzerine atıldı. Hayvan ilk Sinvur kolunu hayvanın ağzına dal. dırdı. Herkes birden gözlerini kapıya. rak bağrıştılar; — Zavallı yiğit... Kolsuz kalacak. Çünkü, Sinvurun kolu omuzuna ka- dar canavarın ağzına Canavar birdenbire kükriyerek ba. şanı havaya Sinvurun arı yerden kesildi... Oda birlikte kalk- mıştı havaya, Same: — Eyvah... Delikanlının kolu gitti, Diyerek dişlerini ve yumruklarını sıkıyordu. Sinvur kolunu kurtaramıyordu. Öteki kolu ile canâvarin “ağzının sol dişini yakalamıştı. Hayvan ağzını açmıyordu. > Bu aralık yere, su kovasilç dökül- müş gibi, bir yığın kan aktı... Herkeş hayretle: — Sinvur yaralandı... Canavara hü- cum edelim, (Arkası var) me

Bu sayıdan diğer sayfalar: