22 Mart 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

22 Mart 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KARACA OĞLAN I Yazan : Refik Halld | a Bir «istitradı; Karaca Oğlanın şiirlerinden bir kısmı olduğu gibi alınarak yeni ilâ- yeler ve hoş bir senerlo İle orlaya, Piyes çıkarılabileceğini (ve buna bir piyes çıkanlabileceğini ve buna bir de müzik ilâve olunabileceğini düşünüyorum. Pastoral bir piyes... François Coppf'nin meşhur Le Pas- sant'ını bu vesile ile hatırlamak- yım, Fikrimce bizde de « her yerde ol- plan yeni Memleketimizde henüz küçük edebi- yat, tabii edebiyat, sade edebiyat bi- le yapılamamışken acâyip, dügaz» 4 edebiyat, anlaşılırsa hokkabaz sırrı gibi keyfi kaçacağı sanılan hasta, peklik çeken edebiyat mevki alamaz. “(Öyle eserlere karşı göstereceğimiz #ihhatte edebiyatı överek gençlerin dikkatini normale çekmektir. Edebiyatta orijinal olmağı acayip- İiği ile başkalarına benzememek mâ- nasma almamalıyız. Orijinmi muhar- rirlik kimsenin gittiği yola gitme- mek değildir, kimsenin taklid ede- miyeceği adam orijinaldir. Bereket ki bütün dünya, henüz | «mânasız» lığın zevkine varamamış- tır; henüz «gözlerin» veya «gözlerim» başlığı altında bir şiir okurken: Gözlerim nerede? Şeytan aldı götürdü, Satamadan getirdi! nin misilsiz eşiiriyete inden bir tad Gamzende zahir, ey ömrümün varı! Yüsunu hümünün bütün esrarı, Neşreder âleme rengi baharı Koyu menekşeye çalan gözlerin! Sihirdir, şüphesiz, bütün bu geyler; Bakışın zihnimi perişan eyler. Bana aşk ilinden efsane söyler, Aşka inanmıyan yalan gözlerin! Parçalarım beğeniyor. Hattâ Karaca Oğlan'ın: Hasılı cihane değer güslerin! Mısraımda bulduğu coşkunluk ve hovardalıktan bir zevk duyuyor. Zira, hâlâ, bu asırda, «göz: denin- te bildiğimiz basbayağı «göz» ü an- yor, «yildiz» denince de göktekile- Tİ... Halbuki gözlerden Taksim apar- tımanların, yıldızlardan cazband takımını anlıyacaktı! Maamafih tam olarak bunu da anlamıyacaktı, an- lamak da, anlatmak da kusurdur, ayıp- Yaparak koşacaktır, bir elinde hayali bir bomba bulunacaktır. Diğer elile tenasül uzvunu tutacaktır; ayaklârı- Mi tekerlek, yüreğini molör şeklinde Börecektir. Harbi, fuhşu, makineyi Sürati temsil edecektir! Evvelki bahsin devamı Karaca Oğlan kızlara üstünlük Yermekle beraber taze ve yeni gelin- lere karşı da meftunluğunu şiddetle Anlatır. Divanında «başı alalı küçü- Cük gelins leri, caltın tas içinde bala, <enneti âlâdan koku getiren ve Agd ılgıd esen rüzgâra, savran kur- Muş sarı çiçeğe» benzetir. Onların salına salına yürüyüşleri- Bİ, yürüdükçe ak bileklerinin görü- Müşlerini, altın tellerle örülmüş, to- Püuklara kadar inen, topuklarını dö- Ğen saçlarını, başlarına taktıkları , mavi şalvarlarını, şal ku- uzun uzadıya, İstekli istekli anlatır. Zira gelin şairin hislerini tahrik Voga bir âmildir. Onun çapkın ha- Yal kuvveti, erkek kucağına yeni atıl» / bu taze demetin hırpalanmasın. en milin iii, il daki manzaraları canlandırır, büyü" tür, süsler ve coşinasına sebeb olur. Gelinleri sena bahsinde daima kıyâ- fet veevza tarifleri de yapar: Sana dedim allı gelin, has gelin, Suya gider, sağ elinde tas gelin! Çizme olam, ayağına giyersen, Ökçesin de çamurlara bas gelin! “ Giyin kutnu kumaş karşımda salın, Ko desinler şu yiğitin bu gelin! Boğum boğum ai kınalı ol ile Gelin olup bize gelesi kızlar! Karaca Oğlan için bir kızın evlen- mesi demek bir meyvanın kopması, bir çiçeğin koparılması demektir; Kares Oğlan der ki: Ermediler mi? Tomurcuk güllerin dermediler mi? Koynunda beslenen ayvayı, narı Görüp düğmelerin, deresim geldi! Maamafih onun nazarında kız, geline daima tercih edilir. «Merlâdan bir gelin istediğini», fakat <ikbal ge- ri dönüp bir kıza rasgeldiğini. #öy- lüyor. «On dört yaşında bir hüma bakışının: saçlarından bahsederken bu saçların «topuk'arile cenk ettiği. nis anlatıyor. Hattâ bir yerde daha Meri varıyor, şü hükmü veriyor: On beşinde bir güzeli sevmiyen Bu dünyada hayvan gelir, bön gider! Anlaşılıyor ki onun fikrince bir güzel kız çocuğunun yavaş yavaş ka» dınlaşması, dünyada mevcud suni veya tabii her mucizenin üstünde bir misilsiz marifettir, bir sihirdir. Hiç bir çiçek bu derece naz İle âçıla- maz ve hiç bir meyva bu derece zevk verici bir şekilde kemale eremez. Aşkta zevki: Karaca Oğlan aşkta minnet, c8- bir, zor istemez: Eğer güzel bende gönlün yoğise Benim işim minnet ile zor değil! İk! taraf biribirinden hâzetmeli, yani, önce, ruhlar (Okaynaşmalı, sonra vücudier birleşmelidir. Şa- irin büyük bir aşk çekmediği, büyük derde düşmediği de- Ka ra Kız adında bir kadına yıllarca Âşık Kerem ve Mecnun misali tut- kun kalıp intihar ettiği ve iki meza- rın karşılıklı kazıldığı hakkındaki efsaneye rağmen - şiirlerinden vu- zuhla anlaşılmaktadır. Bazan: Bir ah çeksem dağı taşı eridir, Gözüm yaşı değirmeni yürüdüz! Gibi, güya aşkın şiddetini göste- ren beyitler düzerse de bunlar yavan kaçar. Hattâ başlangıcda söylediğim gibi bu beyitlerde şairin damgası yoktur, Nasreddin Hocaya &tfedilen bazı kötü fıkrrlarda olduğu gibi... Şüphesiz uydurmadır. Karaca Oğlanda hazin, gamlı, me- lâle yoğurulmuş şiirler var. - Fakat bunlar gurbet ellerinde dosiştığı sı- ralarda yurdunda bıraktığı sevgilile- ri düşündüğü, kıskandığı zamanlar- da söylenmiştir. Çok samimidir; Benden selâm eyle sevgili yâre Perişan hatırm sor seher yeli! Bildir ahvallini dostuma benim Sevdiğim ne söyler, sor seher yeli! Bu kısmı şairin Püsliliği bahsinde ineeliyeceğiz, Karaca Oğlanın aşkta fedakâr olmadığı da sezilmekledir. Arasıra: i Sara idim dostun usul boyunu İster ise boyuncuğmu vuralar! bol keseden atarsa da bu muhabbetin derinliğinden ve ruh su- samasından ziyade şehvet damarla- rının kabarmasından kopma, köksüz ve geçici fedakârlıklarındandır; Şair, rind ve maddi bir âşıktır. Çok 1âfı, fazla nazı sevmez; uluorta me- seleye temas ediverir: Ayvası, turuncu bumuzıda kokar, Soyunup koynuna girmek muradım! İşte uzun Jâfın kısası! Kadın ye- nilecek ve içilecek hoş, lezzetli bir şeydir; dile ve dişe dokunmadıkça in- sanı kandırmaz; seyri ile karın doy- maz; elle tutmalı, ağızda çiynemeli ve mideye indirmelidir. Bunun için pratik yoldan, kestirmeden yürüme- lidir. Zaten Karaca Oğlan aşk obu- rudur; bünu kendi de söylüyor; Bir kötü gönlüm var, güzelden geçmez, Ne güzele doymaz görüm var benim! İlk zenaati Be- desten (o tellâlığı imiş. (Satıyorum, satıyorum! Haraş, haraçl... Sattıml..)) diye bağrışı wi hurmuş. Cüsseli ve gör. deli; gayet şen ve alaycı da. Etrah Beyir yerinden fark, sz, üşüşen üşü. | şene, birden bir (© tepsi kapıverin ( (Parsa, parsal.) | diyerek oparsaya kalkmış gibi ye. | par, herkesi gül müş de olacak, Kavasın bağında orta oyunculuğl le işe girişmiş. Ardından ala- & İranga tertip, yar 73 ni perdeli, aktris» li, kantolu, mu zikalı tiyatrocu- Tuğa baş vurmuş. O zamana kadar İ Rum Pandomima kumpanyaları oy- nıyan Galatadaki Avrupa tiyatrosun- den ve 30 senedenberi miralay kalan da şanoya çıkip tuldatçılığı kurmuş. | ve muzikalılarnen kıdemlisi olan Bir müddet geçtikten sonra yazla. | meşhur Mehmed Şah bey, rı Bağlarbaşında Beyleroğlu bahçesin- (Büyük oğlu ve gene muzikalı Ha- deki tiyatroya, kışları Şehzadebaşına | lim bey, 314, 315 senelerinin ramazan- aktarma etmiş. larında Direklerarasında kukla Oy- natmak müsaadesini her nasılsa kopa- rabilmiş, Meşrutiyetten sonra da Şeh- 2adebaşındaki (Felek) ve Sirkecideki (Ali efendi) sinemalarında piyanist- lik etmişti.) Yıldız tipatrosunda ilk huzur oyu- numa çıkacağı gece Abdide yürek güm. bürtülde. Ya bir pot kırıverirse?... Kaş yapayım derken göz çıkarırsa?... Ni- hayet ya herrü ya merrü deyip, bes- meleyi d eçekip dalmış sahneye; gi- rişmiş mutad şaklabanlıklarına. Allahtan olacak ki, padişah o sabah sağından kalkmışlardan, günlerden de ayın son çarşambası değli. Hayli mahzuz olmuş, gülmüş. Yeni komiğin mülâzımt evveliiğe terfiine ve beşinci rütbel Mecidisinin dördüncüye tebdi- Jine de irade... Abdinin sarayca gözde olduğu gün- lerdeki bir menkıbesini anlatırlar: Gene bir huzur'oyunu gecesi. Orta Yıkta yabancı mabancı misafirler yok. Allaha şükür zılldllahın da yüzü te- bessümkir... Koca komik tutturmuş tuhaflıkları ve şevketmeabı meşelere garketmiş. Gene nişanı bir derece teb- dil ve mabeyinci Faik bey vesatetile 20 altın da ihsan. Abdülhamidin, Gedikpaşadaki meş- bur (Osmanlı tiyatrosu)nu bir gece ciğin içinde belediye amelelerine yik- tırması, sahibi Güllü Agobu da Muzi- kal hümayuna alıp çanına ot tıkaması malüm, —i Güllünün ileri gelen aktörlerinden Fasulyacıyan, Dikran Kalemciyan, Magakyan Bursada, İstanbulda mu- tad dramlarına ve operetlerine devam. | da olsunlar, eski rağbetin ve kazancın yarısı yok. — - | Fırsattan istifade eden Abdi. Bir | defa cana yakın, sevimli; şen, şakrak. | Saniyen oyunları yerli, tuhaflıklarının İ çeşnisi arzulara Uygun. Kurduğu (Handehanel Osmani) kumpanyası- na dolan dolana. Gelenlerin çoğu beyden, paşadan ki- şiler ve bütün dillerde, ceridelerde (Abdürrazakı uzhuke ahlâk)ın medh ve sitayişi, Bu umumi! muhabbet, popülerlik, ekâbirin tiyatroya dadanışı, biribirle- rile temasta bulunmaları ihtimali Ab- dülhamidi kuşkulandırıyor. Güllü Ago ba yaptığı gibi günün birinde Abdiyi de Muzikai hümayununa çekiverip bi- çarenin ocağına inciri dikior ki zanne- Kolise çağrılan ve liraları alan Ab- derim 314 senesinde olsa gerektir. di ortaya gelip yerle beraber temennah Keyfiyeti şöyle hikâye ederlerdi: ve arzı ubudiyetten sonra yüz buruş- Kadı karyesindeki Zamboğlu bahçe- | durup demez miki: si tiyatrosunda hanımlara ve beylere — Avucumun içinde biribirinden (icrayı lâbiyat» edilen bir gün, kanto- güzel yirmi sarı kız var. Gelgelelim bu lar bitip ana piyes başlıyacağı ve tam | dilberler benim gibi şişko, göbekli he- da Abdinin şanoya çıkacağı sırada, şâ- | refi beğenir mi?.. Anaları, büyük ana- kır şukur bir hünkâr çavuşu ve hop: | Jarı olsa diyeceğim yok!... z Dikkat ediliyor mu? Sakallılıktan, — Abdürrezak efendiyi serian ma-| yaşlılıktan bahsedip de zülfüyara do- beyni hümayuna İstiyorlar!... kunmuyor. Zavalıcıkta betbeniz gidivermiş. Se-| (o Hünkür elendi, mucizeye mütevak- bebi ne ola acaba?... Hapı yutacak | Xıf olan kahkahasını atmış: mı? Sıgaya çekilip, Pizam, mizanı mı — Sarı kızların analarilede (yani boylatacaklar? z iki buçuk liralıklar) belki uyuşamaz. Hemen kaşlarındaki, bıyıklarındaki | Büyük analarmı alsın! diyerek 20 be- boyaları yıkayıp, çavuşun önüne düş- | şibiraradayı sökülüvermiş, müş; palaspandaras yolu tutmuşlar, Gidiş o gidiş... Abdinin tu kaka oluşunu da şöyle Onu sabırsızlıkla bekliyen, el, ayak | duydum: Gene bir gece; Yıldız tiyatrosunda vura vura tiyatroyu inleten müşteri- lere Küçük İsmali çıkmış: sahnede; hünkâr da locasında. Oyun — Direktörümüz ani surette hasta- | icabı çat çat kapı çalınıyor. Biraz son- ra uşak içeri giriyor. landı, kum sancısı tuttu. Bugünkü — Bir zat geldi, sizi görmek istiyor! oyunumuzda mümaileyhe Kambur Mehmed efendi vekâlet ödecek!... diyor. Hane sahibinin (getirsene bu- raya!) diye bağırması üzerine, uşak: — Zorladım; inad ediyor, çıkımıyor efendim! deyince Abdi araya karışıp: Saray tiyatrosunun o zamana ka- darki baş komiği, Abdülüziz devrin- Kırk yıl evvelkiler Komik Abdi babam pinikle... | tara bastıra, tiyatrosunun semtine uğ. diyerek tempoya uydura uydura hop- yahud Silistre) piyesindeki Abdullah çavuşluğu da -yaşlılığı bir tarafa- sö- — Ne diye çıkmıyor, maaşı umumi mi bu? deyivermez mi, Gaflet tarafına gelmiş ve çamı de virmiş. O geceden sonra bir daha ne oyuna çağıran, node arıyan soran var. Muzlkalıların kışlasında pinikle Hoş Abdülhamid de, evhamlar bas- ramaz olmuş yâ... Abdi sokakta iken eski Bedesten tel. lâllığı kıyafetini birakmamıştı. Pesin- de beyaz sarık, sırtında kazeki üstüne kürk, göğsünde sanayi madalyesi, be- linde şal kuşak ve altında şalvar. Sahnede önceki fesi boru gibi uzun, sonralardaki de limon kabuğu kadar ve alnından yırtıktı, Dallı basmadan entarisini hayderi hırkaya çevirmişti. Sakallı, kelle kulaklı, iri kyn ve göbekliydi. Bir zamanki halkça çok sevilmiş ve tutulmuşlardan olmakla beraber komikliği yavancaydı. Zerafet ve nüktecilik hususlarında Kavuklu Hamdiden, zekâ ve hazır cevaplıkta da çırağı Hasandan geridir. En baş numarası mükemmel göbek atmak, Oyunda düğün dernek olup ta davul zurna başladı mı göbeğini tu- tamaz, (meram anlatamıyorum buna) latsın dursun, Meşrutiyetin ilânı senesinde (Vatan nüktü ya. Ondan sonra bir iki sene ka dar yaşamış, mevlâsına kavuşmuştur. (Eandehanei Osmani) nin belli baş- lı oyuncularına gelelim: Kumpanyanın (Genç delikanlı)sı, ayni zamanda da rejisörü Küçük İs. mail. Geçen yazımızda söylediğimiz gibi gerek şarkılı oyunların, gerekse komedi dramların hemen hepsi onun tertibi. Başları saraya alındıktan sonra İs- mail (Handehane) ismini değiştirmi- yerek ayni takımla, ekserya komik Şeyh hakkı ile birlikte, hayli müddet mevcud oyunlara devam etti, Kumpanyanın (btiyar)ı Kel Ham- di çok eskilerdendir. (Hain kişi) si olan Manoil kekeme, kılık kıyafetsiz, sıs- kanın biri; boş kaldığı zamanlar Ka- raköyde, Beyoğlunda seyyar şerbetci- lik ederdi. Aşod da fare yutmuş gibi iki kara bıyık; Küçük Eleni ile beraber düettoya çıkışı da var, Garbis beynine kan hücum etmiş kadar yüzü gözü pancar, mor burunlu ve çopurdu. Ko- lis arasında can vermiş olan Rafail (Üç kamburlar) düettosuna da ka- rışanlardan. Aktrislere gelelim: Bayzar, geçende de dediğimiz gibi kadın tulüntçıların en ustası ve ör- neksizi. Gelgelelim çat burada, çat orada; boyuna kapı değiştirmede. Nemzur Abdinin karısı; takımın (genç kadın)ı olan Loçika da Küçük İsmai- linki, Ni Kumpanyanın kantocusu tek, oda Küçük Eleni. Gayet hareketli, kanto- yu söylerken telâşlı mı telişh; fakat raksta, bilhassa gemici ve ayak oyun. Jarında bir tane mi bir tane. Rumca bir kantosu vardı, kelimeler ağzından o derece çabuk çıkardı ki beş kişilik orkestra yetişemeypi âciz kalırlar, yal- nız gran kasa, yani zilli ve değnekli da- vul gürler dururdu. Sermed Muhtar Alus AKŞAM Abone ücretleri Türkiye Ecnebi Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul. göndermek lâzımdır. Sefer 1 — Kasım 135 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Aktam Yata B 937 1138 558 025 1200 13i Ve. 420 G001221 1548 1323 1954

Bu sayıdan diğer sayfalar: