16 Mayıs 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

16 Mayıs 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Şekip © göce gene sabaha kadar dans etmiş, eğlenmişti. Sabahın bu erken saatinde yorgun, uykusuz evi- nin yolunu tutmuştu. Günlerden pö- zardı. Ilık bir mayıs güneşi altında ilerliyordu. Sokaklarda -grup grup, sepetlerile, çantalarile'püzar gezinti sine çıkanlıra rasgoliyordu. Bazıla- rı çoluklarını çocuklağılı da yanları- na almışlardı. Sevgililer çift çift kolkola gidiyorlardı. . Şekip ükbaharın cak, £ günlerinde, hele yaz mevsimlerinde r sabah- ları datma böyle manzârilarla kar- şılaşırdı. Hep böyle #rkefiden 'çanta- larile, sepetlerile pazar gezintisine çıkanlara rasgelirdi. Sekip genç bir bekârdı. Parası vardı, Sehelerdenböri gece yartlarına, sabahlara kadar eğ- leniyordu. Gündüzleri de geç vakitle- re kadar uyuyordu . Çoktanberi böyle güzel bir günde uzun bir Kir gezintisine çıktığını ha- tırilamıyordu. Onun eğlenceleri daj- ma geceleri, cazband gürültüleri, si- gara dumanları arasında” geçiyordu. Hayatta hiç akrabası yoktu. Yal- Biz çocukluğundanberi pek sevdiği yaşlı bir kadın vardı. Şekip ona «Hatice halas derdi, Hatice hala uzun zamandanberi Şekibi evlendirmeğe galışıyor, lâkin delikanlı hiç o tarafa yanaşmıyordu. Genç adam yorgun olmasına rağ- men ogünü bu ilık, çiçek kokulu mayıs sabahında kırlara uzanmak için içinde önüne geçilmez bir arzu hissediyordu. Hele yanından geçen neşeli grupları gördükçe âdeta on- ların peşine takılmak hevesini duyu- yordu. İşte tam bu sirada arkasın- dan bir sesin ismini çağırdığını işitti, Dönüp baktı. Hatice hala... Şekip: — Vay Hatice halacığım... diye onun eline sarıldı. Hatice halanın ya- nında orta yaşlı bir kadınla, bir genç kız vardı. Delikanlı onları da tanı- yordu. Eskiden ayni mahallede otur- muşlardı. Bu orta yaşlı kadınla genç Xız Hatiçe halanın en samimi ahbap- , Jarıidi. , — Seni vefasız seni... Yeryüzünde bir Hatice halam"var mı, yok mu di- ye düşünmezsin bile... Öyle değil mi? Nereye gidiyorsun bakalım... Bugün pazar, işin gücün yoktur. Düş önüme... Bizimle beraber kıra gide- Şekip özür dileyecek oldu: — Vallahi Hatice halacığım bugün beni mazur gör... Vakla işim gücüm yok amma bir arkadaşıma söz ver. dim, dedi. Fakat Hatice hala; — Olmaz... Zaten bizim de yanı- mızda erkek yok. Yürü bakalım... Bizi kırlara götür... Hem çantaları- mızda neler var, neler, Sana kırda kendi elimle bir kuzu Şiş kebabi yü payım da bak... : Şekip Hatice halanın yanındaki orta yaşlı kadınla genç kıza baktı! — Fakat, dedi, sizi rahatsız ede- ceğim canım... Hatice hala Şekibin bu sözüne hiddetienmiş gibi: — O nasıl lâkırdı? Hem sen eski komşularını tanımadın mi? Bak Ley- lâ ile kızı Selma... Ana kız Şekiple Hatice halanın Arkasında biraz uzakta duruyorlardı. Vakia genç adam onları tanımıştı, Lâkin aradân seneler geçtiği için Şe- kip; «Belki beni tanımazlar!» diye on- lara âşinalık etmek cesaretini göste- rememişti, ç Fakat Hatice halanın: © — Eski komşularını tanımadın m? sözü üzerine döndü, ana kiza selâm verdi. Orta yaşlı kâdin Şekibe: — Aman ne kadar büyümüşsü. müz... Koca erkek olmuşsunuz... de- di. Eğer sizi Hatice hala ile beraber görmemiş olsaydım de likanlının bizim küçük Şekip oldu- ğuna katiyen inanmâzdıin. Sonra da ilâve etti; * — Sahi bugün bizimle beraber gel- Şekip te bu kır gezintisine gelme- ğe karar verince hep birden bir oto- mobil çevirdile, Yerleştiler, Otomobil şehir harieine çıkarken Hatice hala gençliğine dair hikâye. ler anlatıyor, hepsini güldürüyordu. Şekip, şöförün yanına oturmuştu. Arasıra arkasını döndüğü zaman otomobilde Hatice halanın yanında oturan genç kızla, Selma ile gözgöze geliyordu. Selmanın utangaç 'bir hali, tertemiz, boyasız, ince bir yü- zü vardı. Genç kız uzun müddet Şekibin yüzüne bakmıyordu. Gögöze geldik- ten biraz sonra kulaklarına kadar kızarıyordu. Sonra da gözlerini yere indiriyordu. Şekip ( senelerdenberi zevk ve eğlence gecelerini beraber ge- çirdiği boyalı macera kadınlarını düşündü. Selma ile onlatın arasında ne büyük bir fark vardı. Sonra bu mayıs gününe, bu ilkbahar güneşine bütün gençliğile Selma ne kadar ya- kışıyordu. "Tenha bir kırda durdular. Civar- daki bahçeden bir kaba hasır gö tirttiler. Hep birden bunun üzerine oturdular. Evvelâ arada bir parça resmiyet vardı. Fakat dakikalar geç- tikçe bu ılık kır havası içinde sami- miyet arttı. Hattâ Hatice halanın 1s- rarile Şekip ceketini çıkardı. Selma- manın annesi Leylânın iskarpinleri ayağını sıkıyordu. O da bu dar iskar- pinleri çıkarıp bir köşeye bıraktı. Hatice hala biraz ileride bir ateş yakmış, kuzu etlerini şişe geçirmiş kebap yapmakla meşguldü. Selma Iki ağaç arasına bir salıncak kuruyor. du. Şekip güneşin altında, kaba ha- sırın üstünde, etrafında çıvıl cıvıl do- laşan Selmaya baktıkça içinde garip, sonsuz bir neşe hissediyordu. Bir ara- ik o yorgunluklu, suni gece eğlence- lerini, hayatındaki boyalı macera ka- dınlarını düşündü. Bu kır gezinti. sindeki * sıhhat ile, o hem kesesini, hem sıhhatini altüst eden gece âlem- leri arasında ne büyük bir fark vardı. Salmanın kurduğu salıncak ha- zırdı. Hatice hala Şekibe seslendi: — Şekip haydi bakalım. Göster kendini... Sallan... Salıncak safası Şekiple Selmanın arasındaki arkadaşlığı biraz daha derinleştirdi. e Delikanlının içinden güneş ışığı altında ince birer altın teli gibi pınl pırıl parlayan genç kı- zın sari saçlarını okşamak hissi ka- barıyordu. Kendi kendine: «Şimdiye kadar sanki yalnız gece yaşamış gibiyim... Güneşten uzak bir yarasa hayatı...» dedi. Genç adamın gözleri biraz ileri- de yaşlı bir adamla, yaşlı bir kadına ilişti. Bunlar kahveciden bir tavla getirtmişler, bir tahta masanın önü. ne oturmuşlardı. Karşılıklı tavla oynuyorlar, zaman zaman neşe için- de kahkahalarla gülüyorlardı. Hatice hala tavla oynayan yaşlı erkekle kadını tanıyordu. Onlar hak- | kında izahat verdi; — 25 senelik karı okacdırlar, Bir gün birbirlerinden üayrılmağa ta- hammül edemezler, Hâlâ pek sevişir. ler. Onların bir kere kavga ettiği işi- tilmemişti. İşte gene karşılıklı tavla oynuyorlar, Selma da, Şekip te büyük bir hay- ranlıkla 25 senelik karı kocaya bakı- yorlardı. Şekip; — Ne mesud İnsanlar!... diye mı- rıldandı. Bu sözü üzerine Selma de- likanlının yüzüne baktı. Genç kiz bir kabahat yapmış gibi gözlerini ye re indirdi. Şekip âdeta şimdiye kadar kendi yaşadığı hayatın haricinde başka bir âlem, başka bir dünya keşfetmiş gibi idi. O akşam gezintiden döner- lerken ertesi hafta için yeni bir eğ- lence programı daha yaptılar, Ondan sonra yazın her haftası be- raber geçti. Sonbahara doğru Hatice hala pek memnundu Çünkü Şekibi Selma İle evlendiriyordu. Hikmet Feridun Es Ev, Apartıman kiralamak için «Akşamsın KUÇUK En süratlı ve en ucuz vasıtadır. Türkiye Radyodifüsyon DALGA UZUNLUĞU — : 1639 m. o 183 Kes 120 Kw. T.A.G iüTem. 15198 Kes 20 Kw. TAP 3iTom. 0465Kes 20 ANKARA RADYOSU © * Salı 16/5/1929 O — SAATİLE 1280: Program, 1235: Türk müsiği (PL), 13: Memleket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 13.15: Müzik (Kari- yık progtam - PL), 1345 » 14: Konuşma (Kadın saati). 18,30: Program, 18,55 Müzik (oda mü- ziği - P!), 10: Konutma, 1915: Türk mü- ziği (Fasıl heyeti), 20: Memleket saat aya- rı, ajans ve meteoroloji haberleri, 2015 Türk müziği: 1 - Süzidil peşrevi, 2 - Tan« buri Ali Efendinin suzidil ağır semaisi! (Kanı yadı lebinle, 3 - Haşim Böyin sü- sid şarki: (Mesken oldu bize dağlar), 4 - Nuri Halil Poyrazın şarkı: (Sevda eli- nin bülbülü..), 5 - Cevdet Kozan! Ud tak- simi, 4eon Hanciyanın suzidi şarkı: (Cama Bumı aşkınla), 7 - Şerif İçlinin su- zidil şarkı: (Hasretin çok eskidir), 8 - İsak Varonun hüzzam şarkı: (Kaç yil beni sen), 9 - İsak Varonun Eviç şarkı: (Son ayrılığın matemi), 10 - Sadeddin Kayna- gın hicaz şarkı: (Benim gönlüm bütün), 1 - Sadeddin Kaynağın büselik şarkı: (Saçlarıma ak düştü, 21: Konuşma, 21,15: Esham, tahvilât, kambiyo - nukud ve zi- raat borsası (fiatı, 21,5: Neşeli plâklar - R. 2130: Müzik (Radyo orkestrası - Şef; Prastorlus) 1 - Franz Sehubert: Uvertür Re majör (İtallenischi, 2 - Felix Men- delssohn - Bartholdy: 3 üncü Senfoni IR minör. op. 86 Entrodüksyon ve Allegro agitato - Sehersm assat Vivace - Adazlo canfabile - Allegro guerrtero ve Finale maestoso, 3 - Charles Gounod - Faust operasının balet müziği, 2230: Mürik (Opera aryaları « PL), 23: Son ajans haberleri ve yarınki program, 23.15 - 24: Müsik (Cazband - PL), Avrupa istasyonları Saat de Lelpzig 20 dans — Viyana 2930 Verdi'- nin Falstaff operası — Athione 2) or- kestra Budap, 2045 piyano — Bükreş 20,15 Rumen muğikası — Scottish - Reg. 2030 gala konseri — Sofya 20 dans — Posen 2) karışık muzika. Saat 21 de Berlin 2115 dans — Hambg. Frankft. 2130 operet havaları — Kolonya 2180 dans — Heipzig 2190 askeri muzika Stultg. 2130 askeri muzika — Athlone 21,06 solistler — Bari 2115 Yunanaca neğ- riyat — Bordo 2135 - 33,30 konser — Budap. 21,20 orkestra — Bükreş 31 Veber'in Oberon operası — Florans 2130 orkestra — Daibach 2145 orkestra — Londra 2140 piyano — Nis 2130 opera — Posen 21,13 hafif muzika — Sofya 21,30 orkestra — Rad. Toulouse 2130 operet muzikası, > Saat 22 de Beromünster 2240 salon muzikası — Florans 2205 operet muzikası — Reval 2205 hafif muzika — Stokholm 22 or- kontra, Saat 23 de Hambg., Berlin, Breslav, Frankft,, Leip- zig, Viyana 2335 -i dans — Münih 23.20 - 1 orkestra — Stuftg. 2330 - 1 dans ve “hafif muzika — Florans 23 könser — Roma 23,30 viyolonsel — Sofya 23.45 ha- fif muzika — Stokholm 23,15 orkestra, Saat 24 den itibaren Alman istasyonları 1 e kadar evvefki programlarına devam — Budap. 24 çinge- ne çalgısı — Florans 24 dans — Londra 24.05 dans — Berlin, Prag ve Stutiğ. 14 gece muzikaşı, Abone ücretleri “Türkiye Ecnebi 1400 kuruş o 7700 kuruş 750 » 40 » 0 » m » , SENELİK 8 AYLIK 3 AYLIK 1 AYLIK Posta ittihadına dah olmıyan cenebi memleketler; Beneliği 3000, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. | Adres tabdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lizımdır. Rebiülevvel 25 — Hızır 11 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsi B Ti? 847 2m 1$i Va, 237 4421210 1607 1920 21410 İdarehane: Babıâli civarı Asımuslük sokak No, 13 Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı. mız mektuplardan «AKŞAMsı mutlaka şu veya bu mutavassıt- lardan tedarik etmek hususunda Muharriri — 1 Pearl BUCK ” Terika No, 4 Koca gün çalıştıkları sonra, akşam olunca elbette biraz eğlenmek te hakkı idi. Sade ömür mü çürüte- cekti? Amma, üzerine dikilen bu öf- keli gözlerden çekindi. Bir çocuk inatçılığı ile omuz silkti ve: — Böyle bir günden sonra... Ya. tâyım daha iyi, oyun oynıyacak ha- lim kalmadı bu akşam; yorulmu- şum!» Dedi ve içeri girdi. Kendini yata- ğının üzerine attı, ösnedi, gerindi. Lâmbasız, karanlık odada, artık büs- bütün birşey göremiyen nine, birden: — Oğlum yattı mı? diye bağırdı. O da öfkeli bir sesle: — Yattım anam, yattım. Ne yapi- hır ki, burada? Çalışmak, uyumak! Çalışmak uyumak! diye homurdandı. Oğlunun sesindeki kızgınlığı anla» mıyan kadıncağız gülerek: — Öyle, sahi öyle, Çalışmak uyu- mak, diye tekrarladı ve el yordamile yürüyerek, odanın bir köşesinde, ma vi bir bez perdenin arkasındaki hirt- lambası çıkmış, pis yatağına doğru gitti, Erkek uyumuştu bile, Onuri rahat rahat, soluk alışını di- yan Ana, yerinden kalktı. Eleklerine tutunan çöcuklar da arkasından ge- liyorlardı, Mutfaktaki testiden aldığı azıcık soğuk su ile yemek çanakları- nın kirini akıttı ve bunları toprak du- varın bir oyuğuna soktu. Sonrada, hafif ay ışığında evin öle yanından do- laşarak, pek derin olmıyan kuyudan, tahta bakraçla su çekti, testiyi dol- durdu. «Aydınlık» dedikleri avlunun topra- ğında bitmiş, çelimsiz, titrek bir 8ö- Züd ağacına bağlı duran camısı Çöz- dü, önüne biraz samanla, kararmış bezelye koydu. Hayvan yemini bitirince, onu da evin içine soktu, erkeğinin uyuduğu yatağın ayak ucuna bağladı. Tavuklar, yatağın altındaki ne, çoktan tünemişlerdi bile; duyduk- ları gürültü ile, yarı uykuda, biraz gi dakladılar, sonra sustular, Ana, bir defa daha dışarı çıktı ve seslendi. Gitgide koyulaşan karanlık- lardan bir homurtu karşılık verdi. Do- muza öğleyin yiyecek atmışlardı, ye- terdi bu. Kadın, onu da önüne kattı, İterek içeri soktu. Dışarıda kalan, sa- de sarı köpekti. O da kapının eşiğ'ne kıvrıldı, yattı. Çocuklar düşe kalka, analarının pe- şisira gelmişlerdi. Amma onun bun- lara pek aldırdığı yoktu. İşte şimdi de $alvarına yapışmışlar, sümüklerini çe. ke çeke ağlaşıyorlardı. kucağına aldı, büyüğü elinden tutarak, kapının ko- lunu indirdi, sonra da, çocukları gö- türüp, babalarının yarına, yatağa ya. turdı. Yavaş yavaş üstlerini çıkardı, kendi de soyundu, kocasile çocuklarının ara. sna sokuldu, örtüyü üzerlerine çekti. | Sırtüstü, dinç vücudünde, hoş ve ya. rayıcı bir yorgunlukla kıpırdamadan yatıyotdu. Böyle karanlıkta ve yatağında, sa- de şefkat kesilirdi, Gündüzün her ha kadar bazı bazı, çok sürmiyen öfke- | leri tutar, bağırır çağırırsa da, gece Oldu mu, kalbinin sade iyilik ve yumu- şaklık tarafı kalırdı. Arzu ile kendine doğru dönen koca. sına, bütün bir ateşle sevgi ve şefkat göserir, uykunun verdiği âcizlik içinde büsbütün kendisinin olan evlâdlarma, öksürüğü tutacak olursa kalkıp ona azıcık su götürecek kadar acıma duy- / duğu. nineye, hattâ bazı hareketler. den ürkerek telâşlanmağa başlıyan hayvanlara karşı da, tamamen rikkat, ve muhabbet kesilirdi. Sertçe ve kalın sesile onlara bile: — «Tek durun, uyuyun, daha sabah olmasına çok vakıt var.» derdi. Karanlıkta, küçük oğlan ona doğru sokulur, memeden kesileli epey oldu. ğu halde, anasının göğsünü arardı. O da içine beynine doğru dolan, ılık ılık bir uyku isteğile, memesini çıka rr, oğlunun ağzına verirdi. Bu, ona, geçmiş günleri hatırlatır, içini hoşlandırındı amma... Zaten gene çok geçmeden göğüslerine süt gelmi. yecek miydil Ağabeysinin öte yanında yatan ki da gözlerini sıkı sıkı kapar ve bitmek! bilmiyen bir kaşınma ibtiyacile on boyuna, uğuşturur dururdu. Hatti uyuduktan sonra bile, farkında ol dan kaşınır, gözlerini tırnaklardı. İşte çok geçmeden, hepsi de, de bir uykuya daldılar. Öyle bir uyku köpeğin havlamalarile bile -hoş, zate bu, gecenin alışılmış gürültülerindeği sayılır- açılmıyan, deliksiz bir uyku” Arada kulak kübârtarak uyanan, de anadır. O da, rahatını bozmak İs temezse eğer, hemen tekrar gözünü kapar ve uyur. De) e Bir ana için, yeryüzünde, günlerit hepsi de biribirinin eşi deği! midir? Sabahları şefak sökmeden evvel! uyanır, ötekiler daha uykuda iken 0 kalkardı. Tavuklarla domuza kapılı! açar, camısı evin önündeki avlıya gi) türür ve geceden kalma hayvan pis liklerini süpürüp dışarıda bir köşeyf yığardı. Sonra da ateşi yakar, kocasile kay“ nanasının uyanınca içecekleri suyü kaynatır, bu sudan bir azını da ike laşınca küçüğün gözlerini yıkamak üzere bir tahta tasa ayırırdı. Her sabah yavrucak, gözleri sımsıl& yapışık kalkardı; irini çapağı yıkanıp temizlenmeden onları açamaz, birşeği göremezdi. İlk zamanları kızile beri* ber, ana'yı da bir korku ve telâş adıre dı amma, kosa nine çatlak sesi ile: — O yaşta iken ben de tıpkı böyl€ idim... Bak, hâlâ da ölmedim, pekâlâ yaşıyorum işte... diye diye yüreğini rahatlandırmıştı, İkisi de alışmışlardı artık, merak edilecek nesi vardı bunun? Her çocu gun başına gelebilecek, öldürmiyen bifi şey olduktan sonra! Ana, suyu henüz doldurmuştu kl, çocuklar çıka geldiler, Küçük oğlad, kız kardeşini elinden tutuyordü. © Babalarını, çoğu zaman, neşeli, gis Ter yüzlü görmeğe alışık olmalarına! rağmen, uykudan uyandırılırsa, öfke başına sıçrayıp dayak attığım da bil diklerinden, yatağın içinden usulo8 | çikip sıvışmışlardı. Açık kapının aralığında, ayakta du* | ran küçüklerin ikisi de hiç birşey de miyorlardı; büyüğü, esneye esneye, vi kulu gözlerle annesine bakıyor, kız da gözleri kapalı, sessiz sessiz, bekliyor, sabrediyordu. Kadıncağız hemen ona yaklaştı, dür varda kakılı duran bir tahta takozâ, asılmış kurşuni bir bez parçasını çek ti aldı, bir ucunu ıslatarak hasta göze ceğizlerin üzerinden geçirdi. Çocuk patırdısız gürültüsüz, usulce inliyo du... Âdeta kendini tutuyor canının acısını belli etmiyordu. Ana da, gene her sabahki gibi içinden şunları geçis riyordu: «Bugünlerde şu merhemi als dırtsam artık fena olmuyacak... Bir d8| ha sefere, pirincin samanlarını yükler Yip satmağa giderken, aklıma gelsö İ de, eczaneye bir uğrayıvermesini Yy“ lesem babalarına... Şehre girerken, A& men sağ kolda, dar bir sokağın alt bas şında böyle şeyler satan bir yer vare dir...» | O zihninden, bunları geçirirken ko | cası çıkâ geldi. Kuşağını sıkıyor, ses» li sesli esniyor, başını kaşıyordu. Kö dın aklından geçenleri söyleyiverdi? — Elimizde kulan pirinç samanlarıs | nı şehre satmağa gittiğin vakıt ecz0* cıya uğra da, güz ağrısı için bir ilâç bir merhem alda getiriyeremi.» dedi. Erkek, uykudan henüz kalkmış, haf keyifti. Çatkın bir suratla; — Her İş bitti de elde avuçtaki bir kaç parayı, bir de böyle şeylere; ver” memiz kaldı... Ziyansız bir göz ağir sından, ölünecek değil ya... Ben de küs çükken bu derdi az m çektimdi.. Hem kardeşlerimin, biri bile yaşi» mazken gene de babam, gözüm ağrie yor diye kalkıp para harcamadıydı bö na, ğ Ana, bu Iğfı açmanın sırasını, İyİ seçememiş olduğunu anladı; erkeği: “ nin çanağına su doldurdu; sade, cant sıkılmış olduğundan tası eline ver& cek yerde, tuttu masanın üzerine bis rakıverdi. Varsın, gidip kendi alsın” ş

Bu sayıdan diğer sayfalar: