18 Mayıs 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

18 Mayıs 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MACERA NUVELİ Küçük hırsızın büyüyen hırsı On yedi yaşındaki Jape'nin henüz “iğunlaşmamış benliğine hırs alevini Veren, rengârenk, İpekli bir kravat . Bu boyunbağı büyük bir ma- ın eamekânında teşhir edili- Yordu. O Mevsimin modasına göre “eye, «Muares, sarı benekli bir ku- hk giyim eşyası da asılı duruyordu. Tape, ilk defa olarak, bir cumarte- *İ akşamı bu kravatı gördü. Yama- bir ayakkabıyı, müşterisine gö- trmek üzere caddeden geçerken, “&mekândaki ışıklar gözüne çarpmış, durup içeri bakmıştı. Güzel boyun- ğını görünce kalbi heyecanla vur- ğu başladı. Ömründe ilk defa bu kadar bol Işik ve renk karşısında bulunyordu. râ o, büyük bir binanın avlusuna zemin katında büyümüştü. Çocükken kafası koskocaman, bacak- ânı raşitikti. Kendine benzeyen baş- çocuklaria oynardı, Bunlar da düyılarile teyzeleriydi. Bu meyanda Yanı olan bir teyzesini pek sever; e; — Büyüdüğüm zaman seninle ev- ım! « derdi. Bir müddet mektebe gitti; fakat dihni bir türlü öğretilen şeyleri kai- Tüyamadı. Sonra evine benzeyen bir um katında bir ayakkabıcı dük- nâ çirak oldu. Çok çalışırdı, az Yerdi ve hiç para almazdı. Maamafih, delikanlı için bazı günler güzel de . Meselâ pazarları Kiril elle- BİNİ ince kumla temizledikten sonra *lbisesini fırçalar; ve mahallesinin ci- *Yarındakt nehir kenarına giderdi. On yaşındaki teyzesi Magda onu “âda beklerdi. Ciliz otların üstüne uzanırlar, san- seyrederlerdi. Bir köpek ke- Mürda yüzer, bir balıkçı sıska bir ba- tutardı. Dönüşte lâtarnalı, atl- 1 bir yerde dururlar; 'din- r, seyrederlerdi. Bazı seferler Vape, cebinden müşterilerin obehşiş “iye verdiği bir kaç parayı çıkarır; “yla beraber eğlenceye katılır. lardı, — Bak, Ve bu «ileride sözü, onun güzleri nde, renk renk ışıklar, ziyalar indeydi. Tıpkı camekândaki gör- ğü kravat gibi... - görcceksin... İleride evle ” © günden itibaren Jape atelyede #alışırken hep boyunbağını düşün- dü. Bazı akşamlar loş avludan gizli- ©€ kaçar; ve koşarak, bol ışıklı ma- wn enmekânında sevgili krava- seyvederâi. Bu malın sahibi ol- Mak için para biriktirdi, aldığı bah- tişleri hiç sarfetmedi, hattâ Mag- 'yla pazarları eğlence yerine dahi Bitmedi. Bermayesi gitgide büyüyordu. Bir akşam gene kravatını seyret- koştuğu zaman, onu vitrinde Rörmedi. Fakat başka neler, neler Yoktur... Dudakları titreyerek: *— Aman, ne çok şeyler var...» di- YE söylendi. Atlıkarıncaya bindiği zaman, et- Yafında muhit nasıl dönerse, şimdi bütün bu fantezileri öyle kaygan, ele geçmez görüyordu. O akşam kapanıncaya kadar oradan yalama. Eve dönüşünde Magda'- — Elli feniğim var. Bir markı dol- nca boyunbağı benimdir! - dedi. Ve tıpkı camekânlarda gördüğü #kek mankenler gibi vaziyet alarak Salışmaktan harap olmuş o &irli, YAĞI: elini nazenin bir eda ile kal — Daha param olursa sana da ne- ler Alacağım! - diye ilâve etti. Şimdi kendini hakikaten o balmu- MU bebeğin şıklığında sanıyor; sav- BU kravatı da boynunda bağlı zanne- diyordu... — Bir kaç hafta daha para biriktire- bounbağını almağa gittiği za- müthiş bir sukutu hayale uğ- « Onun bir markı vardı, Halbuki, i moda kesilmiş saçlarile, Iâkayd satıcı kız: . Onun yanında şelâle gibi baş- — Fisti altı marktır! - dedi, Oğlan kekeliyerek, vaziyeti mali- yesini itiraf etti. Stoklar arasından başka mallar gösterildilerse de le gözkoyduğunu istiyordu. Günlerce, dalgın, düşündü: Ne yapacak? Nasıl elde edecek? Sonra küçük beyninde yavaş yavaş bir pro- İe büyüdü ve kök saldı. - ri Pek basit ve pek mühim bir proje... Bir gün işi bittikten sonra büyük mağazaya girecek... Eşya yığınları. nın arasına saklanacak... Dükkân kapandıktan sonra yalnız kalınca kravatını çalacak... Binlerce defa bu plânı düşündüğü ve bir çok kereler gidip mahellinde tedkikte bulunduğu için, muayyen günde kolaylıkla sâklanabildi. Dürü- Jüp bükülmüş halıların arasına giz- lendi. Elinde bir bisiklet lâmbası; cebinde de, akşam yemeğini temin için, gazeteye sarılı bir sandviç vardı. Sol kulağı doğuşlan sağındı; İf kut asabiyetten hassasiyeti öyle uyan- mıştı ki en ufak çıtırtıyı duyuyordu. Aksi gibi yeni çıkan yirmilik dişi çe- nesini şişirmiş, sızlıyordu. Yavaş yavaş, dükkânın içinde pâ- tırtılar azalmağa başladı. Çekmeler kapandı, ayak sesleri dindi. Jape, kımıldamadan yerinde duruyordu. Şimdi ortalık kararmıştı. Uzaktan bir saatin dokuzu çaldığını işitti. ihti- yaten biraz daha beklemeğe karar verdi. Ayni vaziyette durmaktan bü- tün vücüdü sızlıyordu. Cebinden yâ- vaşça ekmeğini çıkarıp yedi. Şimdi artık mağazanın kapandığına kani- di. Koca binanın içinde çıt yoktu. Mağarasından çıkan bir hayvan gibi, sürünerek, etrafı koklayarak ve güzelliyerek ortaya çıktı. Kolları, bâ- cakları uyuşmuştu. Bir müddet ha- rTeket edemedi, Fakat çabucak ken- dini topladı ve gözlerini karanlığa alıştırarak ümeğe başladı. Bir an, bü koca binanın içinde kaybolmaktan, yolunu bulamamak- tan korktu, Bisiklet lâmbasını yaktı. Soluk bir ışık belirdi, Delikanlıya, süküt, anbean art yormuş gibi geldi. Lâmbasının hafif aydınlığını takip ederek yürüdü, Et- rafında hiç bir şey görmüyor. Bütün iradesi hedefe müteveccih... Gömlekler şubesinde umulmadık bir intizam vardı. Camekânlar üstü- ne beyaz kâğıdlar gerilmisti. Jape dosdoğru yürüdü. Altı marklık kra- vatların hengi çekmede olduğunu bi- yordu. Fenerini sol eline aldı. Sa- ğını bir kaç kere pantalonuna sildi; sonra çekmeye uzandı, Şimdi kalbi şiddetli çarpıyor. Ak rından soğuk terler dökülüyor. Çek- me kilitli değil. Hattâ yay üzerinde kayar gibi kolaylıkla açıldı. İşte bütün kravatlar burada... Jape'nin ağırlaşan eli bu ipek yi- fini içine düştü. Ensesinde ufak bir ürperme oldu. Saçları dikildi. Mag- da'nn parmaklarile okşandığı za- man bazan ayni heyecanlı hisse ka- pılırdı, «— İpek denilen buymus demek... Hey Allahım!...» Dilimi dişlerinin arasında sıktı. Bir saniye sonra yaşayan zehirli bir yılanı tutar gibi, itina ile, sevgili bo- yunbağını yakalamıştı. Lâmbayı bir yere bıraktı. Kravatı boynuna sardı. Bağlamağını pek te beceremedi. Za- ten yakalığı yoktu. Çıplak, kirli en- sesinde ipeğin hışırtısını hissetti, Bir an bu yepyeni ve garip tehas- süsün tesirinde, öylece kaldı. «— Fakat ayna var!» diyerek Jâm- basını aldı; endam aynasının karşı- 8ına geçti; yaklaştı. Çiy ışığın önünde koca kafası gö- ründü. Hiç şüphe yok ki kravat ha- rikulâde... Parlıyor, karışık renkleri içinde ışıldiyor. Muhakkak ki Ja pe'ye pek yâkışlı; yüzüne bir kibar- lık verdi. Bir de yakalığı olsa âdeta büyük bir erkek kılığına girmiş olacak... Bir müddet düşünilü, Lâmbayı ge- ne bir yere bıraktı. Terleyen avuçla- rını kuruttu ve yakalık aramağa ko- yuldu. Kulakları öyle uğulduyor ki Vicki Baum'un bir eserinden hulâsa eden tıpkı halı vurulur gibi bir ses. Telâşla bir çekme çekti, Gördüğü şeyler karşısında hayretle sırıtarak; Neler icad diye mn Eşarplar, fiyangolar, bin bir türlü meçhul mallar, çekmeleri çektikçe, gözlerinin önünde yayılıyor... Renk renk, çeşid çeşld... İkl ayaklı bir basamağa çıktı. Üst çekmeleri açtı. İşte orada bir yığın yakalık... Yüksek, alçak, kolalı, yu- muşak... Türlüsü... Bir kaçını avuç- ladı; kirlendiklerini gördü. Silmek istedi, büsbütün kararttı. Tekrar çekmeye attı, Başkalarını aldi. Daha neler yok... Çoraplar, ince- cik şeyler... Gayri ihtiyari bir kahkaha attı, «— İpeklisi de var... Vallahi in- sanlar deli... Haydi bunlardan da...» Bir deste kavrayıp Masanın üstü- ne fırlattı... Çamaşırlar... Filizi... Açık eflâ- tun... Çatlak içindeki parmaklarını, sıcak ve nazik bir teni okşar gibi bu çamaşırlara soktu. Bunlardan da bir yığınını masa üstüne attı... Gömlek- ler: İnce keten, ipekli... Neler yok... Garip bir sarhoşluğun tesirinde ka- lan Jape'nin önünde bir deste de on- lardan yükseldi. Sanki eşyalar onu çekiyor... Ha- yatında görmediği bu lüks, oğlancı- ğı her tarafından sanyor, kavru- yor... Çabuk: bu yamalı pantalonu, bu murdar süveteri, bu ter lekesi için- de kalmiş pazen gömleği çıkarmalı, atmalı... Sonra, ipekli çamaşırların vücudüne verdiği tatlı serinlik... Sanki teninin üstünde Kayıyor gibi... Zevki öyle şiddetliydi Ki bayılacağı- nı serdi... Gene bütün vücudü ür- perdi, titredi... Sıska ve çarpık bacekları üstünde kendini pek halsiz hissediyor... Âde- ta sendeledi... Gömlekler şubesinin intizamı alt- üst olmuştu. Telâş'a etrafına bakın- dı. Tekmil eşyalar canlı ve korkunç halde çekmelerden sarkıyor; masa- lâra yayılmış, yerlere dökülmüş, kö- gelere sürüklenmiş, açılmış, buruş muş, kirlenmiş... Düzeltmenin im- kânı yok! Oğlan işi birsz clsun yola sokmak için, avuç avuç, bunları topladı; kar- makarışık çekmelere tıkadı. Sonra sağlam olmayan kafeslere vahşi hay- vânları hapsetmiş gibi oradan kaçtı. Müthiş bir korkuyla karşılaştı. İleride bir direğin altında ciddi ta- vrh bir erkek Jape'yi sanki bekli- yor... Bbediyet kadar uzun süren bir müddet, bakışlılar. Delikanlı daha i mezler, cesur çıkarak adama yaklaştı. Bu, balmumundan bir mankendi. Sonra, İleride, beyazlar giymiş bir beyulâ kollerile işaretler yapıyor... Bu, bir aynada kendi aksi... Oğlan, heyecanını yenmek için bir müddet yere oturdu. “ Pakat balmumundan bebek, erkek hâzır elbiseler tarafına Âdeta Jape'yi davet eder gibi duruyordu. Küçük hırsız cesaret bularak bu şubeyi de karıştırdı, seçti. Balmumu bebeğin kopyası olarak, o reyondan Çıktı. Eski elbiselerini dürüp büküp orada bırakmıştı. Tekrar döndü, Cebinde unuttuğu kibritlerile artık sandviçi- ni aldı. Yürüdü; merdivenlere otur- du. Üst kata çıkmadan evvel biraz yemek yemek istiyordu. Fakat bu ucuz sucuğun tuzlu Jez- zeli onu birdenbire tiksindirdi, Şık aatlar her halde böyle pis şeyler ye- . Amma acaba ne yerler? Bir müddet hayale kapıldı. Tekay- yül edemiyorsa da hissediyordu ki şu anda talep ve iddiaları eskisinden çok daha yüksekti. Kalktı. Çaldığı şemsiyeye dayanarak merdivenlerden yukarı çıktı. Fenerile, ağrıyan dişile, Jape, ahş- veriş oyunu oynayan bir çocuk gi- biydi. Bir çikolata paketi - önünde durdu. Bir kaç tanesini açtı. Oburca yedi. Ağzında tatlı bir yumuşaklık duydu. Dişi müthiş ağrıdı. İztırabın- dan âdeta gözleri yaşardı. O acile masaların Üstündeki beyaz kâğıdları çekti. Deriden çantalar gördü. Hemen bir tenesini eldi. İleride Yedınler kısmı var... Mag- da için, kurdeleler, ufak tefekleri kü- çük bavvluna yığdı. Birdenbire altınlar, elmaslar, in- tiler, saatler, gözünün önünde par- ladı. Sahte bir mücevher sâna- yilinin mevcudiye- tinden haberi yok- tu. İğneler par- maklarına bata bata (bunlardan da Magda için avuç avuç Aldı, Fele kendini yiye- cek şubesi önün- de görünce büs- bütün şaşırdı. Se- nelerdenberi için- de biriken açlıklar her yanından fis- kiye gibi fışkırdı. Tadını bilmediği içkiler de burada... Tıpa yerini kırıp bunlardan içti. Mi- desine, beynine, adslelerine koş bir sıcaklık yayıldı. Tathsını, tuzlusu- nu, eksisini biribirine karıştırarak yemeğe başladı. Pek keyfi gelmsiti, Artık korkuyu İı sarhoştu. Ka- si dairesine girerken bal- mumunden İki bebeğin durduğunu gördü. Birinin çiplak vücudü üstün- de dekelte bir gömlek vardı; diğeri bir akşam tuvaleti giyiyordu. Önlerinde eğildi: — Bonsuvar matmazeller!... Tanı- şabilir miyiz? - dedi. Mütebessim güzeller, tabii, cevap verinediler, Delikanlı, gülerek onla- nn balmumundan tenlerini okşadı. Gene birdenbire müthiş bir kor- kuya kapıldı. Bir yer vuruluyormuş gibi geldi. Kalbi, kulakları, nabzı hepsi âtıyor... Acaba yatağında ya- tıyor da rüya mı görüyor?... Sonra tekrar aklı başına geldi. Nerede ol- duğunu farketti. Garib bir öfkenin tesirine kapılarak, eline geçenleri kırmağa başladı. Uzaktan saat on ikiyi çaldı. pi ” Mağaranın gece bekçisi dokuzda #lk yoklamasını yapmıştı. Şimdi ikin. cisine başlamak üzereydi. Harp ma. Yülü bir adamdı bu. Topal bacağım sürükliyerek yürüyordu. Yaşı bir elle babası... Üst kattaki patırlıları duyarak, te- bancasını eline aldı. İbtivatla mer. diyenlerden çıklı. Bir jki dakika son- Ta vazifesini yapmış bulunuyordu. | lerin üstüne bösaltıyo Sol elile fenerinin ışığını Japen'nin Üzerine çevirdi. Dolu tabancasını dâ ona Goğru tuttu. — Ne yapıyorsun sen burada? Oğlanın nefesi tutulmuştu. Bek- çinin de zaten korkudan sesi kısık mışlı. Sonra birdenbire hadiseler birbirini takip etti: Bekçi, tehdid maksadile tabancası- mn siyah deliğini Jape'ye çevirdi. Oğlan, korku içinde, bisiklet fenerini adamın kafasına atlı. Herif yere yu- yarlandı, Kırılan bisiklet lâmbasın- dan asetilen kokusu yayıldı Bekçinin öldüğüne bir türlü inan- mak istemiyen Jape: «— Ne oldu? Ne oldu?» diye kendi kendine sövleniyor; senki şaka yapı- yormuş gibi aptal aptal gülüyordu. Vasiveti kavrayamıyordu. Yalnız bi'diği bir şey vârsa çok yorgundu. Uyumak istivordu. Yere devrilmiş olan balmumu bebe. ğin tahta avoğına başını koyarak Azıcık yattı. Öldürdüğü adamın ce sedi yanında bir müddet uykuya daldı Rüyalarının (o derinliğinde. tahleşşuurunda bir şeyler cereyan ediyordu. Rühunun meçhul derinlik. Jerinden öne emirler verildi. Uyandığı zaman yapacağı şeyleri biliyordu. Tereddüdsüz tatbik etti. * Henüz zihni sarhoşluktan tama. mile ayılmamıştı. Midesi yabancı maddelerle, ciğerleri kırılmış lâmiba- nın asetilen gazlarile doluydu. Ağrın- daki fenr lezzet gitgide artan diş Aâğrısile karışıyordu. Midesi bulanı- yordu. Fevkalâde hasta olduğunu hissediyordu. Kendi kendine: Oğlum! Fena vaziyettesin!» diye dırlandı. Yaptığı hareketin izilemi yok et- mek için kayıptan aldığı emri tat- bik etmesi lâzındı, Bekçinin kazaen öldüğünü zannet- tirmeli! Bunun için de mağazayı yakmak lâzım. O anda delikanlı derin bir zevk duydu, Zira benliğinin derinliğinde &caba tahrip ursının zevkini kim duymamıştır? İşte şurada beş katlı bir bina Ki" içi tıklım tıklım son 4s- rn bütün inceliklerile dolu... Geri yanda zavallı, fakir bir oğlan... Ça- khnmış pantalonunun cebinde bir kutu Kibrit... Çakılan bir kibritin tt- reyon bir alevi; ikinci kibritin daba kuvvetli ışığı... Tape, bütün gayretle çalısıyor. Sa- ğa sola koşuyor... Bekçinin cesedir kumaşlarla örtüyor... Esyaları ü ne yığıy . Ev temziliği dairesinde bulduğu terebantin yağlarını küme- — Islık çalarak, büyük bir alev yük- seliyor. Jape, bir müddet bu manza- rayı seyretti. Ateşin karşısında ba- gırmak, rakselmek hevesini duydu. O yalnız bir bölüğü, yalnız şurasını yakmak istemişti. Lâkin iradesi gına hâkim olamadı. Alevler çilgn gibi etrafı sarıyor, dönüyor, çılırdı- yor. Bekçinin yere düşmüş tabanca» sında kurşunlar patlıyor. Sarı, ma- vi alevler sakallı insanlar şeklinde oğlanı tehdid ediyor... Arkasından koşuyor... Cansız mağdamlar da dans etmeğe başladılar. Hararet içinde can buk dular. Bükülüyorlar, eriyorlar. Bak mumları yerlere yayılıyorlar, Ateşler, halıların üstünde sırayarak ilerliyor. Jape koşuyor; onlar kovalıyor... Kirpikleri, saçları kavruldu. Artık diş ağrısını da duymuyor, Şimdi bü- tün dükkân, en alt katından en üsle kadar tutuşmuş bulunuyor. Kızıl du- manlar, pencerelerden, damlardan çikiyor! * ” Şehir bu ışığın altında 'uyandı. Düdükler çalındı. İtfaiye arabaları yola çıktı. Yirmi otuz sıhhatli erkek canlarını tehlikeye koyarak kurtar- mağa hazır... Fakat neyi kurtaracak- Jar?... Konserve kutularını mı? An- trepolarda, bodrumlarda yığılmış bir sürü cansız eşyayı mı? (Devamı 12 nci sahifemizde)

Bu sayıdan diğer sayfalar: