28 Mayıs 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

28 Mayıs 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

POLİTİKA Uzak Şarkta gerginlik Sovyetler Birliği ile Japonya arasında Sibirya sularında Japon balıkçı gemilerinin avlanmalarına devam etmeleri için eski mukavelenin . temdi- dine aid anlaşma yapıldığındanberi Uzak Şarkta beynelmilel vaziyette görü- len sükün şimdi birdenbire bozuldu. Fakat bu defaki gerginlik Japonya ile Sovyetler Birliği arasında değildir. Çinde hükümet içinde hükümet teşkil eden imtiyazlı ecnebi mıntaka- larında en ziyade alâkadar olan İngiltere ile Japonyanın arası fena halde açılmaktadır. Bu beynelmilel mıntakaların idaresi İngilizlere, Fransızlara ve Amerikalılara aid ise de buralarda yaşıyanlarım kahir ekseriyeti Çinlidir. Meselâ Şanghaydaki mıntakada yaşıyan ecnebilerin sayısı beyaz Rus ve Ya- hudi mültecilerile birlikte otuz bini geçmediği halde buradaki ecnebi idaresi altında ilç milyondan faz'a Çinli yaşamaktadır. Japonların işgal ve idare altına alamadıkları bu noktalardaki Çinliler Çin hükümetine ve ordusuna türlü vasıtalar ile yardım ediyorlar. Ne Ja- ponya, ne de Çin biribirine karşı resmen harp ilân etmediklerinden hali harbin mevcut olmamasından dolayı ecnebi bayrağı altındaki gemiler ser. besçe harp kaçağı taşıyor. Japonya bu sene Çin meselesini kökünden halletmek için geniş mikyas- ta askeri harekâta başlamış olduğundan Çin hükümetinin ve ordusunun yardım uldığı İngiliz ve diğer ecnebi mintakalara müdahaleye karar ver- miştir, Japonya Hariciye Nezareti ecnebi muntakalarda Çinin hükümranlık hakkı nihayet bulup civarının işgali ile bu hakkın kendisine intikal eyledi. ğini ve ecnebilerin kuru bir idare hakkını haiz olmaları hükümranlık huku- kuna istinaden Japonyanın bu mıntakaları kontrol etmesine mâni olamıya- cağımı iddia etmiştir. Bu yüzden şimdiden Şanghayda kanlı hâdiseler olmuştur, Fakat en va- him hâdiselerin; Çin hükümetinin geniş mikyasta yardım aldığı Amoy W- mam civarındaki ecnebi mıntakasmn bulunduğu Kulangsu adasında ve ci- varında cereyan edeceğinden endişe olunuyor, Burasının mwuhafzasına İngiliz ve Amerikan donanmaları amiral gemi- leri ve bir Fransız filosu gelmiş olduğu ve mıntakaya İngiliz, Fransız ve Amerikan muhafızları çıkarılmış bulunduğu halde bir Japon donanması ada- ya ikinci defa mühim bir kuvvet ihraç etmiş ve ada ile civarındaki 300 kilo- metrelik sahili abluka altına almıştır. Japon harp gemileri her İngiliz ge. misini tevkif ederek araştırmaktadır, Uzak Şarkta siyasi ufuk iyice karar- miş bulunuyor, * vee Bâyan Marta köpeğini pek sever, köpeksiz dolaşmaz, Fakat Almanyada da yolcu vağonlarına köpek almazlar. Bayan Marta bu yasak karşısında düşündü, taşındı, köpeğinden ayrılmamak, köpeği ile beraber vagona binmek çaresini buldu. Köpeğini kürk gibi omuzlarına aldı. Ağız bozukluğuna dair «Ağzını bozma!» Bunun mânasi <küfretme, söyme> demektir. Bazan cağzi bozuk adam» dediğimiz zaman biraz kabadayıvari tabirleri, terbiyeli ve resmi adamları rencide eden bir nevi konuşmayı kas- dederiz. Fakat ben burada bunları biribirinden ayırıyorum. Bence, birin» cisi klişe halinde nesilden nesle ge- çer, her millete göre biraz da değişir. İkincisi nesilden nesle azıcık değişir, Amerikalılar bu tarz konuşmaya slang derler, Amerikan İngilizcesine hayii hayat ve yenilik sokmuştur, fakat li- sanı ingilizce olmaktan âdeta çıkar- mıştır. İkincisi, az kullanmak şartile hakikat her hangi lisana - biraz hal- kın ruhurzı soktuğu için « hayat ve- riyor, Mübalâğa edildiği zaman yazı edebiyatının seviyesini düşürüyor. Burada asıl birinci kışmını, yani kü- für ve sövmek meselesini münakaşa etmek istediğim için, ikincisi üzerin- de durmuyorum, Küfür ve sövmek bana her hangi tazyike karşı bir âksülâmel gibi gelir, Küfür, yani dine, imana karşı olan sövmeyi, yobaz tazyikinden halkta hasıl olan bir aksülğmel Otelâk- ki ediyorum. Ecdad, ana, baba, avrâ- ta sövmek te belki alle tahakkümü- nün ve kadın meselesindeki müfrit taassubun doğurduğu bir aksülâmel- dir. Bunların büyük kısmı müsteh- cendir, haya hissimizi rencide <sder, söven adam her nevi medeni ve İnsa- ni inzibatı atmış ve bir an için hay- vaniyete dönmüş hissini verir. Bir an için diyorum, çünkü medeniyet âmil- leri arasında iki tane değişmiyen vat- dır ki, onları söven adam inkâr etmiş oluyor: Haya ve iğrenmek Biraz daha açık bir lisanla küfür ve sövmek, şu suretle izah edilebilir; Mide bozukluğu nasıl vücudümüzün bir tarafının işlemediğini, hazmedece- ğinden fazla şeyler aldığını gösteri- yor, ve bazan gasyanla fazlasını, 26 hirtisini atıyorsa, mânevi midemiz de (haydi ona şuurumuzun alti diyelim) içinde toplanan fazla ve murdar un- surları öylece dışarıya atıyor. Bundan dolayı adamı kendindön — geçirecek, iradesini elinden alacak anlor müs- tesna, müstehcen tabirlerle konuşan, mütemadiyen küfreden adam normal değildir, mâşeri hayat için elzem olan deruni inzibatı kaybetmiş bir hasta- dır, Böyle bir adamı tarif için Zola gibi, bazı büyük Rus muharrirleri gibi sanatkârlar, yazılarında bu nevi ko- nuşuşu, yani küfürleri tekrar ederler, Fakat bu mübalâğa edildiği, bu saf- ha tamamen sanata hâkim olduğu, yahut bunu bir «orijinalites diye alelâde muharrirler yaptığı zaman bu nevi eserlerin adı bambaşka bir şeydir. Sanatı, bir milletin haya ve iğrenmek gibi medeni hislerini iptal edecek derecede müstehcen bir dere- ceye düşürmemek için, bazı mehıle- ketlerde bu nevi edebiyat için sansür vardır: İngiltere gibi, Bazılarında da efkârı umumiye bunu tanzim eder, Fakat küfür, sövmek ve müstehcen tabirler çocukların ağzına düşer, ve tabil konuşmaları hep bu vadide olur- sa o zaman bir milletin terbiyecileri, anaları müstakbel neslin şuuru has- ta olduğunu kabul etmek ve bunun tedavisini düşünmek lâzımdır. Her yerde çocuk memnu şeylere an- lamadığı şeylere karşı merak besler, bulunduğu muhitin konuşmasındaki açık tabirleri derhal hafızası zapteder, Kırk sene evvelki mektep çocuğunu iyi hatırlıyorum; bilhassa erkek ço- cukları. Beşiktaşta bir rüşdiye vardı, mektepten boşanınca bizim evin arka- sındaki boş arsada . oynarlardı. Çok haşarıydılar, ve zaman zaman klişe halinde olan küfürleri tekrar ederler- di. Fakat bu şüphesiz anlamadan bir tekrar edişti, konuşuşlarının esasını müstehcen ve galiz mevzular teşkil etmezdi. İki aydır atka sokaklarda dolaşıyo- rum, çocukların oyununu seyrediyor, konuşmalarını işitiyorum. Sekiz ile on iki arasında, bazan biraz daha bü- yük başı kasketli erkek mektep çocuk- larını konuşurken dinliyen her hangi normal İnsan, içtimai bir hastalıkla karşı karşıya geldiğini hisseder zan- nındayım, Bu çocuklar eski klişe küfürleri de- gil, yepyeni, hattâ Zola'nın, işitse, tek- rardan çekineceği küfürleri tekrar Yazan: HALİDE EDİB ! ediyorlar. Ve bu, mütemadiyen devam ediyor. En acı olan tarafı da kendile- rine sataşıldığı için, yahut çocukla bu nevi konuşmayı fena bulduğu için, onları azarlıyan satıcı, yahut geçici- nin kullandığı tabirler ayni derecede galiz ve çirkin. Yani çocuğa terbiye veriyorum diye, çocukta fena gördü- ğü şeyi kendisi tekrar ediyor. Beş, on müşahede İle umumi bir kanaate varmak istemediğim için bu meseleyi bir hayli vatandaşla konuş- tum, bilhassa mektep ve çocukla yas kından alâkadar olanlarla. Onlara gö- re mektep talebesinde bu nevi ağız bozukluğu umumi olmasa bile, geniş bir sahaya yayılmış bir hâdisedir. Bu beni düşündürdü. Çünkü bu ço- cukların yetiştiği muhitte galiz ko- nuşmak bir âdet halini aldığını ima etti, Her halde bu çocukların şunr- ları tehlikeli olacak temayüllerle ta- şacak kadar dolmuş, alâka ve dikkat- lerini mektepten boşanır boşanmaz, bu murdar mevzulara çe ş. Haya ve İğrenmek gibi, medeniyet için iki elzem unsur bu çocuklar arasında çok zayıflamıştır. Çok temenni ederim ki terbiye meselesine tahsil kadar chem- miyet veren Maarifimiz, ilkmektep ho- ! calarını toplıyarak bu mesele hakkın- da fikirlerini sorar ve bu derdimize lâyık olduğu ehemmiyeti verir, Fakat her halde bizde de çocuk cürümleri için ayrıca adli ve islahi teşekküller vücude gelirken, Türklerin en kuv- yetli tarafı olan terbiye tarafınıda ciddiyetle düşünmek, kadın mebus, kadın adliyeci, kadın Belediye âzasını alâkadar edecek zaman gelmis gibi görünüyor. Çünkü çocuğun vücudü- nü nasıl tifo, kızıl ve kızamık gibi sari ve tehlikeli hastalıklardan muhafa- za İçin temizlik ve aşı mücadelesi ya- pıyorsak, hastalanmağa başlıyan şuu- rTunu da tereddiden vikaye için, fikir ve mâneviyat sahasında da temizlik ve sıhhat mücadelesi yapmak, genç Türkiye için zaruridir. HALİDE EDİB GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Inkırazının yıldönümü münasebetile Bizans tarihine bir kuşbakışı Yarın 29 Mayıs... İstanbulun 1453 senesinde Türkler tarafından fethi ta- rihine tesadüf ettiği için, ayni za- manda Bizans imparatorluğunun S5U- kutu yıldönümüdür. Bu münasebetle bütün Bizans dev- letinin tarihine şöyle bir kuşbakışı atmağı faydalı buluyoruz. Roma devletinin 395 Milâd senesin- de ikiye ayrılması üzerine merkezi İstanbulda olarak Şark imparatorlu- Zu meydana geldi. Ve şehrin eski adı Bizantion olduğu için devlete de böyle denildi. Bizans imparatorluğu 395 ten 1453 e kadar 1058 sene sürmüş ve bilâhare âlimlerce muhtelif ilmi tasniflere tabi tutulmuştur. Biz, altı devrelik tasnifi anlatacağız: Birinci devre: (395 - 565) Bu dev- rin en parlak hükümdarı Justinya- nus'tur. Bizans devleti bu devirde Hünlerin taarruzuna uğradı. Enne nistanı da kaybetti, Fakat Garp im- paratorluğunun inkırazından istifade ile İtalya ve Afrika ile Berberisatnı ve İspanyanın bir kısmını zaptetti. İkinci devre: (565 - 717) Zeval ve inhitat başlıyor. İtalyanın üçte ikisi Lombard'ların eline geçiyor. Tunarın cenup ciheti Hırvatlar, Sırplar, Bul garlar tarafından istilâ ediliyor. Su- riye, Mısır, Afrika, Kıbrıs, Müslüman- lar tarafından fetholunuyor. Üçüncü devre: (717 - 857) Bu dev- rin hükümdarı, tasvirlere tapmağı yasak ötmek için çalıştı, Bundan do- layı Romalılar Şark devletinden ayrı- ıp, Papayı ruhani ve cismani reis ta- nıdılar, İtalyanın cenup kısnu, Sicik ya, Girid, Kilikya (yani Adana ciheti) müslümanların eline geçti. Bulgarla- ra karşı olan muharebeler Bizans devletini zayıflattı. Bu devrin hüküm» darlarından Fotios, Şark kilisesini Katoliklerden ayırmağa başlamıştır. Dördüncü devre: (876 - 1056) Bul- garların teşkil ettikleri Makedonya İnhisarlar umum müdürü Ankaraya gitti İnhisarlar umum müdürü B, Adna- nın riyasetinde teşekkül eden bir heyet Büyük Kurultay münasebetile dün akşam Ankaraya hareket etmiş- tir, Heyet inhisarlara taallük eden İş- ler üzerinde mufassal izahatı muh- tevi bir raporu Kongreye arzedecektir,| İthaline müsaade edilen ecnebi derileri 9/5/939 dan evvel yola çıkarılmış veya halen gümrüklere gelmiş olan | Fransız Hindiçinisi ile İngiliz - Mısır ve Sudan menşeli derilerin kafalı va- sıtalar içinde ve veteriner nezareti altındâ doğruca kireç kuyularına nakledilmek şartile idhaline müsaade edilmiştir. İ devletinin gailelerile devrede Bulgarlar, Ruslar, Peçenek- ler defalarla Şark devletini ezdiler, Bir aralık Bulgarlarla Sırpların yerle- ri zaptedildi. Kıbrıs, Sicilya, Halep ve Adana cihetleri de muvakkaten İs- tirdad olundu. Beşinci devre: (1056 - 1260) Selçuk Türkleri Anadolunun üçte ikisini zap- tettiler. Bulgarlar, Sırplar istiklâlleri- ni yeniden kazandılar. Sicilyayı zap- teden Normand'larla Macarlara Karşi İ muharebeler, Rumları büsbütün 7a- yıflattı. Nihayet dördüncü Ehlisalip seferinde Ehlisalip İstanbulu 1204 te fethetti. Bir Lâtin devleti kurdular. Şark imparatorluğu paylaşılarak on iki tane kadar Lâtin hükümeti teşek- | kül etti. Girid ve diğer barı mühim mevkiler Venedik Cümhuriyetinin eli- ne geçti. Arnavutluk, İznik ve Trab- zonda üç küçük devlet zuhur elti Altıncı devre: (1261 - 1453) İznik imparatoru Kostantin Paleolog İstan- bulu istirdad etti. Bulgarlarla müslakil kalabildiler, Balkanlı; ve Akdeniz adalarında hemen hemen müstakil şekilde idare olunan birçok hükü ler yaşıyabildi. Sahi çok yerleri Venedik ve Cenova huriyetlerinin ellerine geçmişti. Trab- zon devleti de istiklâlini muhafaza ediyordu, Bu devirde Osmanlı devleti de teşekkül etmiş bulunuyordu. Şark devletinin Asyadaki yerlerini birer bi- rer eline geçirdikten sonra Avrupaya da geçti; Bulgar ve Sırp devletlerine nihayet verdi. Bizans imparatorluğu, İstanbul şehri içinde mahsur gib. bir vaziyet aldı. Osmanlılar Rum impa- ratorluğunu cizye altına soktular, Yıldırım Beyazıt'ın, şehri fethine ra- mak kalmışken Timur vakası çıktı. Rum imparatorları bundan ümidlen- dilerse de, nihayet 29 mayıs 1453 te ikinci Sultan Mahmed İstanbulu da fethederek, Bizans hâkimiyetine hâti- me çekti. Dünkü cerh vakaları Kasımpaşada Mustafa ve Ahmed isimlerinde iki arkadaş şakalaşmak- talar iken Mustafa çakı ile Ahmedi yaralamıştır. Mercanda terlikçilik eden < Cemil ve Muhiddin isimlerinde iki kişi bir- birlerile kavga etmişler, her ikisi de yekdiğerini kundura kalıplarile ya- | ralamışlardır. Polis, ikisini de yaka- uğraşıldı. Bu İ liyarak mahkemeye vermiştir. Selimiye açıklarında plâj Selimiye açıklarında (Belediyenin yaplıracağı plâjda soyunma yerleri tesis etmek ve mukabilinde halktan beş ve on kuruş almak üzere bir grupun Belediyeye yaptığı teklif red- dedilmiştir. Belediye bu plijı tama- mile halka meccani olarak tesis et- mek fikrindedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: