24 Haziran 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

24 Haziran 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

gi FAZLA TELAŞ Gazete yazıla- rıni otomatik di- il . . ezen Linotip mâ- A Binesi on doku- al âsrin İ “Sonlarına . doğru icad edildi. w Gutenberg dev- rindenberi 1866 ya' kadar mürettip- ler harleri ellerile alırlar, yanyana koyup cümleyi teşkil ederlerdi. 18 inci asrın tanınmış tomancıla- rından Reşlif romünlârını oturup yazmazdı. Doğrudan doğruya müret- tiphaneye gider, yâzı kâsalarının ba- şına geçer, yazacaklarını dizerdi. İngiliz matbaacılarından Benja- men Forster 1816 da ilk makineyi icad etti, Fakat bu makine tamamile matlu- ba muvafık değildi. Matbaaların işine yarayan asıl makine 1866 da yapıldı. Bugünkü Linolip; usta yazıcılar elinde saatte 7,000-10,000 harf diz- mektedir. YE Bikül seversiniz, seve seve yersi- niz; amma bisküi nedir bilir misiniz? Biskül, tahammür etmemiş, yoğu- rulmuş undur. Evel zamandâ hâmüu- ra maya katıp ekmek yapmazlardı. Unu yoğurup yerlerdi. İşte bisküi de budur; Evvel zaman ekmeği, Tik çağlardaki insanlar, bisküileri harpte veya uzun sgferlerde yerlerdi. Yunanlılar biskülye ârton dipuron derlerdi: Yani İki pişmiş ekmek. Çok eski zamanlâardanberi mevcud olan biskül iki Kere; fırınlanırdı. Bis — İki kere;Costus « Pişirlimiş. Biskotüs zamanla Bisküi oldu. Biliyor musunuz? Her sene Paris- > Cv) te Villette mez- bahasında 250,000 hk b a) Lei öküz, 230.000 dâ- na, 1.700.000 ko- yun, 200.000 do- omuz kesilir, Hububat yetiş- tirmek için çok bol 'su lâzımdır. Bir hektar yula- fin olması için 4.180.000 litre su İster. Pariste lik döe- “0 da evlere 1512de * “İİ numara kondu. Bu evler Notre - Dame rıhtımın. , da idi, Hepsi hepsjgğö tane idi; " Eskiler Ortaçağda yaşayan insanlar bügünkü İnsanlardan daha kısa boylu idiler. Or- taşağdan kalma zırliları bugün ancak « yasatan kısa boylu olanlar giyebiliyor. İÜ KİME Şi sanasansassasani | FAZ Monteskiö lord Çestertiid ile İtal. yada geziyordu. Lord Fransızların geveze olduğunu söylüyordu. Monteskiö bu söze kızdı: — İngilizler şa- kadan anlamaz dedi? Halbuki si- rasında gevezeli. gin de kıymeti var İ dir. İki arkadaş konuşu konuşa bir ote- | le girdiler. | O zaman Venedikte müstebid bir hükümdar vardı. Herkes bu hüküm. dardan yaka silkiyordu. Monteskiö hergün geziyor, dolaşıyor, büyük, küçük herkesle konuşuyor, ak- şam otele gelince bir defterine düşün- celerini kaydediyordu. Bir akşam gene odasında olurmuş yazarken kapı vuruldu, bir adâm gir- di. Möteskiö bu adamın halini tavrını İ pek beğenmedi. Üstü başı pejmürde | ve kirliydi. Buna rağmen terbiyeli se- lâm verdi ve düzgün bir fransızca ile; — Ben dedi: sizin gibi Fransızım. Büyük bir tehlikeyi göze aldım ve bu- raya geldim. Venedik hükümeti sizi gözlüyor ve sizden şüphe ediyor. Montoskiö pek şaştı: — Ben dedi burada misafirim. Ta- nınmış bir adamım. Yazdığım eserleri burada tanırlar, be: kim olduğumu bilirler. Benden ne diye şüphe ede- cökler? Evvel zaman içinde bir şehirde bay Polat adında bir hancı vardı. Bir gün bay Po- İ lat ocağını yakar- ken hana üstü ba- | a temiz iki kişi girdi. — Buraya gek dik, şehrin en na- muslu (adamını aradık. Sizi gös- terdiler. Sizden bir ricamız var. Biz ikimiz akrabayız. Kardeş çocukları" tız. Bize büyük ve tehlikeli bir iş ver- diler. Ya bu işi başaracağız veya öleceğiz. Bunun için bütün paramızı şu kasaya koyup mühürledik. Bu kasa- yı size teslim ediyoruz. Ya beraber gelip alırız veya bir daha gelmeyiz. Ancak beraber ölmeğe (yemin ettik. Eğer birimizden biri bu kasayı almağa gelirse sakın verme yiniz. Bu kasada tek birimizin hakkı / yoktur. Eğer on sene içinde gelmiyecek olursak, on sene sonra kâsa ve için- deki para sizindir, Bay Polat iki adıma kasayı sada- katle saklayacağına söz verdi. . ” Bir kaç hafta sonra adamlardan | biri geldi: — Arkadaşım felâketten kurtula- madı, öldü, dedi, ben de kasayı al- mağa geldim, Adam arkadaşının bâşına gelen fe. lâketi, ölümden nasil kurtulamadığı. nı uzun uzun alattı. Bu hikâyeden höyecanlanan biçare hancı kaşayı ona teslim etti, Bir kaç gün sonra öteki adam gel- 1 : ek ğe iğ) — Bunu bilmem. Yalnız bildiğim | bir şey var. Burada yabancılara hür- met ederler, onları ağırlarlar, ikram ederler. Fakat siyasetlerini tenkid edenlere çok kızarlar. Bir tek kelime ile insanın kafasını keserler. Böyle bir kelime söyleyip söylemediğinizi siz bi- lirsiniz. Monteskiö derin bir düşünceye daldı. Rasgelen insanla rasgelen şeyler ko- nuşmuş, ağzına geleni söylemişti. Ne söylediklerini hatırlamıyordu ki... Öyle afallamıştı ki, hayatı bahâsı- — Birşey daha söyliyeyim dedi, Bel. ki de Venedik zabıtası odanızı arar. Eğer hükümete karşı sayılacak bir nükte yazdı iseniz ve bu yazı ellerine geçerse kendinizi ölmüş biliniz. Bunu söyledi ve gitti. Meşhur Fransız filosofu Montesklö bu söz üzerine tereddüd etmedi, dü. şüncelerini yazdığı defterini yırttı, oca- ğa attı, bavullarını hazırlamağa baş- Jadı. Lord Çesterfild otele geldiği zaman Monteskiö eşyalarını hazırlamakla meşguldü, — Hayır ola dostum dedi, ne yapı- yorsunuz? Monteskiö titreye titreye, benzi sararmış, adamın söylediklerini anlattı. Çesterfild bir kahkaha atlı; — Demek sizi tanımadığı halde ölümü göze alarak bu adam burâya geldi öyle mil... — Evet, vatandaştı. Hayır, o adamı burâya ben gönder- dim. Size Fransızlar gevezedir demiş. tim... Doğru söylemişim. Siz konuştu- ğZunuz kimselerle Venedik hükümeti | aleyhine birşey söyleyip söylemediği. nizi hatırlıyamadınz ve defterinizi yırs | tap yaktınz. Ben de size İngilizlerin İ hem şakadan anladıklarını, na kendisine tehlikeyi haber vermeğe | gelen vatandaşa teşekkür bile etme- mişti, Adam giderken kapının eşiğinde durdu: AVUKATIN MÜDAFAASI di. Hancı şaşaladı: — Hortlak olacak! — Ne hortlağı hancı?... Arkadaşı- mı gördün mü? — Tabii gördüm, bana sizin öldü- ğünüzü söyeldi — Evet, Haydud beni öldürmek istedi; ben zorla canımı kurtardım... | Her halde kasayı ona vermemişsiniz- | dir. — Şey... Evet... Yani... Ben ne bi- leyim... Adam hancının gırtlağına sarıldı: Güzel bir deniz mayosu, İkinelyer verilecekiir. Güzel bir foloşraf hem de şakayı sevdiklerini gösterdim. Monteskiö lorda kızdı. Defterini yak- tığı için kendine kızdı, korktuğuna kızdı, Venedik hükümetine kızdı, Ve- nediğe kızdı, ertesi günü Çesterlilde haber vermeden Venedikten kaçtı, Fransaya döndü. Kasa yı verdiniz mi?... Halbuki size biri- miz gelecek olur- sak vermeyiniz de- mişlik. Sözünüzü tutmadınız. Kasa- da bana aid 5,000 akçe vardı... Şim- di hâkime gidip sizi dava edeceğim, * La Hancı adamın ırkasından baka. kaldı, — 5,000 akçe... Ben bu parayı ne- reden bulup ta geri veririm... Hancı bir avukat tuttu. Avukat hancı namına hâkimin önüne çıktı. Dedi ki: — Ben dedi bu adamın kendini öldürmek istiyen kardeşinin oğlundan davacı olmasını anlıyorum amıma, bu biçare hancıdan ne İstiyor? Hâkim anlatı: — Bunlar hancıya para dolu bir kasa vermişler ve bu kasayı saklama- sını, içlerinden biri gelecek olursa vermemesini tembih etmişler, hancı da söz vermiş. — Öyle ise bu adam arkadaşını bulup gelsin, kasayı beraber Istesin- ler. Kasayı hancı saklamıştır, içinde- ki 10,000 akçe de mevcuddur, On se- ne de saklıyacaktır. Ancak verdiği sözü tutacak, yalnız birine kasayı teslim etmiyecektir. Hâhim avukatın müdafaası haklı buldu. Adam da davayı kaybetti... Günlerden bir gün de hancıyı al- datıp elinden kasayı alan bir nehre düşüp boğuldu. Bu suretle öteki de paralarından bir kısmına kavuştu. Alaturka musikinin 3 barfli değirmi iletinin sonuna ? harfli sunl oğatını koyunus, 5 harfli bir yaprak olsun, 3 harfli saç hastalığı ile $ harfli çocuk doğurlan kadının sonuna K harfini koyarsanız me olur? $ — 3 harfli kışın yağını 2 harfi gereevla birleşliriniz, sonuna 3 harfli kocaman bir hayvan koyup koklayınız. Bilmecemizi doğru hniledenlerden biri'e'» makinesi, Ç Güzel bir kotra, 72 karilmize de muhtelif hvüiyeler Üçüncüye Evvel zaman o” insanları alkolün o”, İN ne olduğunu bil 3 mezlerdi. Eski / devirlerde yaşa. | ii yanlar tatlı ve — kokulu şarabı s6- <a ; verlerdi. 'Tahammür ettirdikleri üzüm 5 yu şuruptu. İçine yoğurulmuş w& bal, yemiş ve çiçek karıştırırlardı. Orta çağlarda simyagerler şarâbi inbikten geçirip alkol istihsaline haf ladılar. Bu iş için de ekşimiş şarap ki“ nırlardı. O devirlerde istihsal edilen alkol İçin simyügerler romatizmaya bir© birdir derler, hattâ alkolün hays uzattığını iddia ederlerdi. O zamanlar alkolün lezzeti gayet kötü idi. 16 ncı asırda lezzetle içi” bilecek alkol Konyak eyaletinde # tihsal edilmeğe başlandı. Deniz suyu Göl suları tatlı, deniz sulari tuz” dur. Göl suları yağmur suyudur. SW lar tabahhur ettiği zaman tuz yeri? kalır. Bunun için yağmur suyu tuzl# değildir. Toprakta tuz vardır. Ancak yağ mur sulari topraklardan süzü çek denize döküle döküle suları tuzla” âırmamıştır. Küremiz soğumağa başladığı © man $imik hadiseler oldu. Soğuk ö” recesi 1,200 ü bulunca kür! e KG rür yağmağa başladı Kür kabuğu tuz bağladı Hâraret de? da soğuyunca, küremize kaynar yeğ mur yağdı. Tuzlar eridi, yayıldı # suretle meydana gelen denizler tuzlü oldu. Fakat kürremizdeki tekmil tusl9* erimemiştir. Toprakta gene tuz me” cüddür. Duydunuz mu? Bir saatin her hareketi o kü- çük hamleler- dir, Bir sene zâr- fında bir saatin makineleri tam 200 milyon hamle yapar. > Japonya zelz# 4 e deler odiyarıdı” * > Japonyada sen” de vasati 4 m zelzele olur. Paris nur şeh- ridir. o Yeryüzük nün en aydınlık şehri olduğu id- dia edilen Pari- sin ışıklandırı!. ması için Paris belediyesi sen© de 62 milyon frank sarfeder,

Bu sayıdan diğer sayfalar: