11 Ağustos 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

11 Ağustos 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hastabakıcı, Ali Yüksele; — Maşallah, dedi, bir kaç günden- beri çok iyisiniz. Hiç ateşiniz yok.. Yüzünüze oldukça renk de geldi. Hastabakıcı bir yandan bunları söylerken, bir taraftan da hastanın başucundaki tabelâya Ali Yükselin o günkü hararet derecesini, nabzının dakikada kaç vurduğunu kaydedi- yordu. Genç kadının İşi bitince Ali sordu: — Bugün hâslanenin ziyaret günü deği mi? Hastabakıcı verdi: — Evet... Bir beklediğiniz mi var? Ali — Yan... dedi, birisini bekliyordum da... Delikanlı © günü çok erken kalk. mıştı. Tıraş oldu. Üstündeki pijama- yı çıkarıp bir temizini giydi. Bugün Gülsümü bekliyordu. İşte yirmi gün- denberi hastanede yattığı halde biç kimse kendisini ziyarete gelmemişti. Fakat bugün Gülsümün hastaney? geleceğine emindi. Muhakkak &i şim- diye kadar bir çok mühim mâniler çıktığı için Gülsüm kendisini ziyare- te gelememişti, Yoksa o ne yapar, yar par gelirdi. Ali gecedenberi tatlı tatlı hülyalar kuruyordu. Hastanenin bahçesindeki büyük ağacın gölgesinde Gülsümle “uzun uzun konuşacaklardı. Sonra ne zamandanberi Canı şöyle bal gibi tat- h, sulu bir Karpuz istiyordu. Şimdi ona her şey yemesi için müsaade edi- yorlardı, Gülsüm de kendisinin kar- Puzu çok sevdiğini bilirdi, Muhakkak bugün gelirken ona bir de sulu, tatlı karpuz getirecekti. Karpuz gelince bunu bahçede kese- eek, Gülsümle Karılıklı yiyeceklerdi. Ne zamandanberi Şöyle Gülsümle baş- başa yemek yememişlerdi. Birdenbire AlİNİn akima bir sey geldi. Hastaları ei saati öğleden sonra başlıyordu. Ziyaretçiler hasta- MEYE akın etmeğe başladıkları vakit, belki o telâş içinde karpuzu Kesecek biçak, tabak bulamıyacaktı. Bunun için şimdiden hazırlıklı bulunmak İğ Hastabakıcının yanına yak- Kuzum hemşire... dedi, bügün ge. , lecek olan ziyareteim bana bir kar. © puz getirecek, Nasıl Olsa burada ba- na her şeyi yememe müsaade ediyor- lar. Karpuz gelince kesip ziyaretcim- le beraber yemek iştiyorum. Acaba bana bir bıçakla bir tabak veremez misiniz? Haştabakıcı; — Peki, dedi, şimdi size bir tabak- la bir bıçak buldururum. Kovuştaki öteki haslalar Alinin sözlerini duymüuşlardı, İçlerinden biri yattığı yerden seslendi: — Karpuzdan biz de isteriz!.. AN Yüksel mesud bir gülüseme ile cevab verdi: — İstediğiniz karpuz olsun!.. Hastabakıcının getirdiği tabakla gğlümsiyerek cevab bıçağı yanında duran küçük dolaba büyük bir itina İle yer. leştirdi. Bundan sonra aklına bir şey daha tanenin bahçesinde otururlar konu- şurlardı. Bazan öyle kalabalık olur- du ki bahçede oturacak iskemle bu- tunmazdı. Ali Yüksel bir aralık kendi kendine: «Gülsüm gelirse ayakta kalacak.. Buna bir çare bulmalıyım» dedi. Bahçedeki boş iskemlelerden ikisini aldı. Bunları Gülsüm gelinciye kadar saklıyacak gayet güzel bir yer bili- yordu. Bahçenin bir köşesinde üstü dallar. la örtülü büyük bir çukur vardı. İki Mskemleyi bu çukura koydu. Dallarla Üzerini adam akıllı örttü. Artık dı. şarıdan iskemleleri görmeğe imkân yoktu. Bundan sonra Ali Yüksel yatağına döndü. Tatlı hayaller kurmağa Dbaş- ladı, Sıcaktan, vücudündeki hararet- ten dudakları, boğazı kurumuştu. Bi- raz sonra kendisine gelecek karpuzu düşünmeğe başladı. Şöyle bıçağı eli- De alacak karpuzu kütür kütür ke- secekti. Olgun karpuzun kesilirken çıkardığı ses kulağına kadar geli- yordu. Karpuzu düşünürken Adeta ağrı su- lanıyordu. Lâkin asıl mühim olan şey Gülsümdü. Gülsümtn gelmesi idi. Onu bu kadar zamandanberi öyle özlüyor. du ki... Yanında yatan arkadaşları zaman zaman başlarını kaldırıyorlar o Aliye takılıyorlardı; — Eeee Ali. Karpuzun gelmesine daha ne kadar var? Bıçak hazır, tabak hazır... İki iskemleyi hazırladığını haber aldık... Şimdi bir karpuz kaldı. O da gelirse herşey tamam olacak... Saat iki olmuştu. Yavaş yavaş ziya- retçiler bahçe kapısından içeri giriyor- Murdı. Yürüyebilecek hastaların çoğu bahçeye çıkmışlardı. Herkes ziyaretçi- lerini alıyor, bir köşeye çekiliyordu. Ali bahçede bir aşağı bir yukarı do- aşıyor, kapıdan girecek olan ziyaret- çisini bekliyordu. Fakat nerede kal. mışlardı?... Saat iki buçuğa geliyor. du. Daha Gülsümden eser yoktu. Ziyaretçileri gelen hastaların yüz- lerinde saadetin gölgeleri göze çarpi- yordu. Halbuki Ali Yüksel sinir içinde idi. Dudakları hararetten büsbütün kurumuştu, O Gülsümün güzel yüzü- ne, tatlı sesine, sulu ve serin karpuza biran evvel kavuşmak istiyordu. Arasıra yanından geçenler soruyor- lardı: — Ali... Karpuz geldi mi?.. O her zaman ayni cevabı veriyordu: — Geliyor!... Geliyor!... Zaman zaman iskemleleri sakladığı çukurun kenarına gidiyordu. Burada- ki dalları aralıklıyarak iskemlelerin orada durup durmadığını tedkik edi. yordu. Fakat saat üç oldu. Gülsümden eser yok... Saat dört oldu. Gülsüm yok... Birdenbire Ali Yüksel ziyaret vaktının saat beşte biteceğini hatırladı. Demek henüz bir saatlik vaktı vardı. Yani Gülsüm şimdi hemen gelmiş olsa onun- a ancak bir saateik oturabilecekti. Bahçe kapısı önünde daha sinirli sinirli dolaşmağa başladı. Saat dört buçuk oldu. Kimseler yok. Nihayet be- şe doğru hastanede çıngıraklar çaldı. Bu ziyaret müddetinin bittiğine delâ- let ediyordu. Ziyarete gelenler birer bi- rer dışarıya çıkınağa başladılar. Niha- yet hastanenin kapıları kapandı. AM Yüksel omuzları düşük bir halde yattığı kovuşa doğru ilerliyordu. Kar- hastanenin hademelerinden bi- ri çıktı. Aliye: 1848 m. 182K6/8120Ew. Türkiye Radyosu TAÇ, 1974 m. 15196 Ke./a. 20 Kw. Ankara Radyosu TAP. Tom. M5Ke./s. 20KÇ TÜRKİYE BAATİLE Cuma 11/8/939 1230: Program, 1246: Türk müziği -Pİ, 13: Memleket saat ayarı, ajans ve meteo- Foloji haberleri, 13,15 - 14: Müsik (Karı- şik program - PL), 19: Program, 1905: Müzik (Dans müzi- &i - PL), 1930: Türk müziği (Fasıl he- yeli), 2018: Konuşma (Haftalık spor servisi), 2030: Memleket mat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 2050: 'Türk mü- Bi: 1 — Karcığar peşrevi, 2 — Mahmud Pınar - Karcığar şarkı - Sana gönül ver- dim, 7 — Udi Mehmed - Hüzzam şarkı - Açmam açamam söyliyemem çünkü, 8 — Kemani Badi - Segâh şarkı - Ruhumda Ölen, 9 — Ahmed Rasim - Segâh şarkı - Benim sen nemsin ey dilber; 2130: Ko- nuşma, 2145: Neşeli plâklar - R., 2150: Müzik (Riyaseticimhur bandosu - Get: İhsan Künçer); 1 — G. Wetige - Resmi geçld, 2 — O. Fetras - La morena İspan- yol vahsi, 3 — Albert, W. Ketölbey - Chal Romano üvertürü, 4 — Mendelssohn İlkbahar şarkısı, 5 — Massenet - Manon operasından fantegi, 2240: Müsik (Cuz- band - Pl), 23: Son ajans haberleri, 2i- rast, esham, tahvilât, kambiyo - nukud borsası (flat, 23,20: Müzik (Cazband - Pi), 2355 - 24: Yarınki program. Avrupa radye programı Sant 20 de Berlin 20,15 hafif muzika Kolonya 20 Veberin o«Freisohhüta. operası Prag 2050 Smetana'nın Librussav opera- sı — Atdilone 20 orkestra Peşte 2025 orkestra — Bükreş 2035 Leoncavailo'nun operası (plâkla) — Florans 20 hafif muzika — Londra 2030 dans mu- sika — Toulouse 20,15 salon muzikası. Saat 21 de Berlin 21,15 Meşhur orkestra şefleri — Breslav 2135 orkestra — Frankfurt 21.1$ hafif muzika — rg ve Leipzig 21,15 konser — Münih 21,15 İtalyan kon- seri — Stuttgart 7115 karışık musika — Viyana 21,15 karışık muzika — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Hüversum 11 2145 hafif müzika — Lyon 2130 - 2330 kon- ser — Paris P. T. 'T. 2130 konser — Roma 2130 konser — Sofya Donizetti'nin «Don Pasgusle» operası Stokholm 21 hafif muzika, Sant 22 de Beromünster 22 konser — Bükreş 2225 Mascagni'nin «Cavsllaria Rusticanas ope- rası (plâkla) — Florans 22 karışık muzi- ka Milano 22 operet — Roma 22 hafif muzika, 2230 senfon konser — Scottish Reg 22 hafif muzika — Sottens 22,10 salon muzikası Stokholm 2230 piyano — “Toujowse 2745 tangolar. Sant 23 de Berlin, Breslav 2330 - i dans — Frank- furt, Königsberg, Leipzik 2335 - 1 hafif — Çarşıya gidiyorum. Eğer istedi. ğin birşey varsa satın alayım... Bir kar- Puz ister misin? dedi. Ali başını önüne eğdi! — Teşekküir ederim... dedi, İste mem... Bugün çok karpuz yedim!.. Hikmet Feridun Es senanaranerasmesansssssz İzmirde bir mektepler mu- hasebeciliği kuruldu İzmir (Akşa) — Defterdarlık mu- İzmirde bir «Mektepler muhasebeci- Mği» teşkil edilmiştir. Mektep mual- Um ve müstahdemlerinin maaş ve sair masraf muamelelerini bu teşek- kül görecektir. Kadrosunda sekiz mâö- mur vardır. muzika — Hamburg, Viyana 2330-1 dans — Münih 2330 - Ii dans — Stuttgart 2330 dans — Beromünster 23,10 orkesi- rn — Plorans 23,20 dans — Hilversum J1 73,10 hafif muzika — Sofya dansı — Stokholm 23,15 askeri muzika. Saat 74 ten sonra Ştüttgart 24 gece muzikasm — Prag 4 Çek, muzikası — Peşie 24 Çingene çalgı- sı — Londra 24,10 dans — Berlin, Ştütt- gart, Viyana 1 - 4 orkestra. KÜÇÜK İLAN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! GURARONAAEAAEASEEEEEAEEEOADEEAEEEUEREAAAEEAA SA KESUASEEEROA SEREN EA SEEEEAEA EEE SEEEEN ANE HASAN MEYVA ÖZÜ inkıbazı defeder, iştahsızlık, hazımsız- lık, şişkiklik, bulantı, gaza Karşı faydası vardır. Her yemekten sonra bir tatlı kaşığı yarım bardak su içinde köpür Size 80 iki deeri dört misli terek alınabilir 80 kr. HASAN ismine ve markasına dikkat Tefrika No. 28 Şeyh Mehdi post endişesine düşm Kardeşine en güzel cariyesini göni Şeyh Mehdi, Ömer yola çıktıktan | sonra, kardeşi hakkında epeyce ma- Yümat almıştı. Şeyh Baidin Haccacla uyuştuğu da söyleniyordu. Bu haber Mehdinin canını sıkmıştı, Mehdi öte- denberi Haccacla uyuşamazdı.. ara- & gergindi. Eğer Said, Mehdinin hâ- kim olduğu eraziye doğru yürüyecek ve aradaki kabileleri de Mehdi aley- hine kışkırtacak olursa, Leylânın babası çok müşkül vaziyete düşecekti, Mehdinin karısı o gün çok telâş Bydı: — Ortalık karışıyor... Sen hâlâ ye- rinde oturuyorsun! Kardeşinin her zaman senin kuyunu kazdığını söy- lerim de bana inanmazsın! İşte şimdi bütün oyunları meydana çıktı. Eğer bütün çölü ayaklandırıp üzerimize yürürse, yardım göreceğin hiç bir kabile yoktur. Türkleri de gücendir- | dini Leylâmı (Can) beye vermiş ol- saydın, iki kabile birleşir, her kuvve- te, her tehlikeye karşı koyabilirdiniz! Kızını Ömere vermekle ne kazandın? Üstelik (Can) beyi öldüren böyle ca- navar ruhlu bir adam yüzünden ya- rın Türkleri de karşımızda görmek tehlikesi başgösterdi, Şeyh Mehdi karısına: — Haklısın, diyordu, bir kere ya- nıldım. Artık tamirine imkân yoktur. Can bey öldürüldü. Fakat, Ömer bu işi yaparken kimse görmemiş, — Şahit aramağa lüzum var mı? Allah gördü ya... Onu Ömerin öldür- düğünü bilmiyen kimse kalmadı. Türkler bunu tahmin edemezler mi? Kendi kabilesi arasında (Can) beye el uzatacak bir ferd yoktur; diyorlar. O herkese kendisini sevdirmiş bir ço- cuktu, Ömerden ise bütün kabile nef- ret ediyor. Bilhassa (Can) ın kanlı gömleğini getirdiği günden sonra... — Kanlı gömlekten herkesin ha- beri var demek? — Elbette. Şöyle bir kulağını dışa- rya ver de dönen dedikoduları din- lel Ömeri tal'in eden mi İstersin? Tekfir eden mi?... Herkes bir türlü söylüyor. (Ömer bir kahramandı, si- lâhsız kimselere bıçak çeken kahra- manlar ölmüş demektir!) diyorlar, Artık Ömerin kahramanlığı da bir efsane oldu. — O, benim nazarımda hâlâ Hay- tun kalesi fatihidir. — Neye yarar? Haytunu fethetti amma, Leylânın kalbine bir türlü gi- remiyor... — Of! Yine mi Leylâ... Geberse de i kurtulsam şu kızdan, — Allah esirgesin. Kızımın ne su- çu var? Bütün tedbirsizlik, bütün ka- bahat sendedir. Kızımı (Can) beyle evlendirmiş olsaydın, bugün bu fe lâketler gelmezdi başımıza. Kardeşi- nin başını Ömer yere eğdirebilecek mi bakalım? — Ben Ömeri muharebe etsin diye göndermedim. — Muharebe etmek isterse bile Ömer, Saidle cenkleşemez, Sald her zaman ondan kuvvetlidir. — Buna aklın ermez senin! Bü- tün çölde Ömerin sırtını yere getire- cek bir kimse yoktur. Fakat, ben bu işi silâhla deği, tatlılıkla halletmek niyetindeyim. , — Kardeşin sultanlığı aklma koy- muş artık. Onu yatıştırmak kolay — Çok kolay, ben bu işi, ona Ce- zayirli bir cariye göndermekle halle- debilirim. — Sadin cariyeye ihtiyacı var mı? Diyorlar ki, yanında yirmiden fazla cariyesi varmış. — Benim göndereceğim cariye onun aklını başından çabuk alır. O, kadın düşkünüdür. Yanındaki cariyelerin hepsinden üstün bir kadınla karşı- laşırsa, sultanlığı çabuk unutur. Ben de bu arada zaman kazanarak işleri. mi görürüm. «Emine! Kardeşimi öldürme- den çölden dönme!..» Şeyh Mehdi, çöle göndermek üzere gözüne kestirdiği cariyeler içinden Emineyi seçmişti, Mehdi, Ömerin dö- a ka) men. a | Yazan: İskender Fah O akşam Emineyi yanına — Bu adami benim saltana mak, rahatımı kaçırmak isti | ya gider gitmez, - bir kaç gün Saldin işini bitireceksin!i Ki öldürmeden çölden dönersen, derini yüzdürür, etini köpekli mna atarım! Emine, Cezayirli bir kızdı. açıktı, becerikliydi ve Zaviyeğ riyelerin hepsinden güzeldi, Emine ayni zamanda çok 6 Onun bir zaafı vardı: Ömeri 4 du. Şeyhin yanından ayrılma için kolay olmıyacaktı, Fakat ye nasıl itiraz edebilirdi — Benden memnun değil # Seyid? Beni meden çöle nelyi Diyebildi. Şeyh Mehdi Diye bildi. Şeyh Mehdi; — Sana verdiğim bir vazii Bunu senden başka kimse yağ Orada işin bittikten sonra, sep buraya aldıracağım, dedi. 1 Ve ertesi gün Emineyi yola gk , Emine, Şeyhin karısına, Xi gittiğini söylemişti, fakat niçii tiğine kimse bilmiyordu. Leylâ - Emine bana hizmet eaiyoşii Babam onu da mı çok gördü? Diye söylendise de, Şeyh, Ki sözlerine aldırış etmedi. O, post yö şesine düşmüştü. Kardesi kö bu: lerle Zaviyeye doğru akın yağ olursa, bu akını me ile ve nasil, yecekti, Mehdinin kabilesi kalak ti ama, muhariplerinin birçoğu | Menin emrile cenge gitmişti, ys buki, şeyh Saidin adamlarından ç kimse yerinden ayrılmamıştı. Zn Halife, göçebelerden ordu düzmü Şeyh Mehdiden bile, çok muztari İyi ziyette kalmayınca yardımcı mü rip istemezdi, Mehdi günler geçtikçe vaziyi! verecek? Yoksa bizden şüpheleri diler mi?> diyor, uzaktan uzağa ziyeti tedkik ve tecessüs ediyordü Bir gün Şeyhin karısı: — Fırat sahillerinden gelip gidi lerle konuşmuyor musun? - Türkler (Can) beyin ölümü haki da neler söylüyorlarmış... Şeyh Mehdi: — Hakkın var, dedi, bazan aklı da işe yarıyor. Gelen yolcuji dan bunu sormak hiç birimizin na gelmedi, Mehdi o gün adamlarına — Fırat boylarından ve bilhasi Urdan gelen yolcuları benim yanı getiriniz! O gün Urdan gelmiş olai bir sl cuyu yakalayıp Şeyhin yanınâ gti diler. Şeyh Mehdi, dizleri korkudan reyen bu adama güler yiizle 405 — Neden korkuyorsun? — Şeyhin yanına girenler sağ çi maz dediler de, Halbuki benim bir suçum yoktur, Seyid! Beni diniz... Hasta bir çocuğum var, oni ilâç götürmek üzere yola çıktım. — Benim yanıma girenlerin SAj çıkmadığını kim söyledi sana? — Urdan ayrılırken, Seyid Abmsel — Reisin yerine kalan adam mil — Evet. — Seyid Ahmed seninle alay etmi O benim yanıma en aşağı on ker girip çıkmıştır. Dediği doğru olsaydi kendisinin de on kere ölmesi Mizımdi Şeyh Mehdi birdenbire kaşların çattı; — Şakayı bırakalım. Ur şehrinği ne var, ne yok? Yolcu biraz daha emin ve müsiğ rih göründü: — Her şey yolunda, Seyid! Urlulaj çok zengin olmuşlar, Sokatta bir fg kire raslamak kabil değil. Herkes ve islerinin harpten muzaffer dönmesi ne dua ediyor. Yer yüzünde ıztırağ gız. yaşayan bir millet varsa, Urlular dir, (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: