20 Ekim 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

20 Ekim 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

hikâye ve roman üstadı Sacld Sa- Bi bavulu elinde tenhuca bir kompartıma (BA girdi. Bir köşeye oturdu. Gazetelerini. Mecmuslarını açmadan evvel etrafını şöyle eti, başka okompartımanda İki kisi daha vazdı. Biri güzel, igkat çok boya- İM. pk bir genç kadın. Herhalde yalnız ediyordu. Pencerenin yanındaki Kitabını açıny okuyordu. Öteki yolcu da sarışın, uzun boylu, genç bir Möamd. Gözlerini pencere kenarında otu- Tan kadından ayırmıyordu. Delikanlının Benç kadınla konuşmak için bir vesile ara» pek beili idi. Onların arasında hafiften bir göz ahbaplığının başladığı da an- lu. Çünkü genç kadın zaman 4a- kitabı kapıyor, sarışın adama yordu. Sacid Sami içinden; burada oturmama ne ka- ŞEşE 8 in ; ini ep birden arasıra kısa cümleler- belalı. Genç adamın yanındaki nda Kami kz pbirap ulna İei'es sek yüzünden belli idi, Zaman zaman ila Bacld Sadi bir sigara içrek.için vago- Bun koridoruna çıktı. Açık bir pencerenin ünde kırları seyrederek sigarasını içti. Tekrar kompartımana döndüğü zaman 7a- Mşın adamla genç kadını harnetii hararetij Ronuşurken buldu. Genç adamı diyordu ki: — Evet efendim. Bendeniz edebi, Meşyulüm... Kalemimle hayatımı kaz içinden: «Şimdiki gençler 1d. fat etmiyorlar amına bu sar- Şu delikanlı müstesna... Aferin doğrusu.» Simdi meşhur romancı ge: r zözlerini daha büyük bir dinliyordu? n adam. sözlerine devam etti; Son yazdığım «Şubat gecesi...» romanı Adeta kep U «Şubat gecesi.s-ismini de- yerinde kımıldad. Çünkü bu | ln yazdığı bir romanın adı idi. ış dMikanlının son sözü üzerine çonj kadın da âdeta heyecanla; «— Şubat gecesi.» mi dedimiz?.. En ev r. Demek siz meşhur Balâ adam büyük bir tevazu ile eğildi. — Evet. Bendenizim efendim. Sacld Sami karşısında oynanılan bu aca 9p komediyi hayretler içinde seyrediyordu. Şimdi genç kadın .w Sami dudak büktü; , reklâmdan pek boşlünmam. ç kaşın mühim birşey Da- dir ni yaşar k sarışın Tomanını Yomanınız “dedi, ve böyir söyliyer adama elindeki kitabı uzattı ! Şimdi yalancı roman üstadı kitabı eli- | t, diyordu, bu eserim pek ziyade Yeğbet gördü. Seksen bin tane basıldı. Gz- ve piyasada kalmamış... Yeniden seksen hin tane dabu bastıracağım... Bu ööz Üzerine Sacid Sami bir kahkaha i yâzdığı «Yirminei tane satıldığını pek k nüz kitabın satış üç yüzü bile bulmamıştı. İç apçı dükkânmın önün- den her geçi önünü kesiyor: İ — Nafile, diy bu «Yirminci yaşı 10- mani hiç sürülmüyor. Satılı Yazık oldu kâğıd par Runun için şündi bu genç adamın «Yir- minci yaşv romanının seksen bin tane sa- budığından bahsetmesi Sacid Saminin pek | tubafına gitmişti, | Jaştı. Tekrar kompartımanın kapısına gel- Bu haftaki maçların programı! Güzel kadın sarışın adama: — Aman. dedi, sizden büyük bir ricam var.. «Bu eYirmniei yaşı romanınız yani- muzda İken kitabı benim için Imzalamanı- m istirham Delikanlı: — Emredersiniz efendim... diyerek cebin» den bir kalem çıkardı. Kitabın Üstüne bir- kaç satır yaydıktan sonra bir de kocaman «Basid Sami, imzasını attı. Şimdi araların da Sacid Saminin romanlarına dalr konu- şuyorlardı. Genç kadın bir erabk: — «Senelerin arkasında.» romanınız ne kadar güzel . Hele o karlı gece... Fakat ni- çin romandaki Hilmiye sevgilisini kaybettir- diniz. Bu sözler üzerine delikanlı şaşırdı. Ne söy- Myeceğini bilmiyor gibi bir hali vardı. O zaman Sacld Sami onun bu romanı yaz- mak şöyle dursun hattâ okumadığını anla- dı. Tıpkı imtihanda şaşıran bir talebeye yardım eder gibi söze karıştı: — Evet, dedi, © romanınızı ben de oku- dum üstad... Tabl! hatırlarsınız... Hani »on derece karlı bir gece... Hilmi sevgilisinin evinin önüne geliyor... O gece birlikte kaç- mağs karar vermişler. Hatırlıyorsunuz de- Bi mi?.. Saeld Sami romanın o parçasinı oluğu Rİbi anlatarak sarışın adamı çok müşkül bir vaziyetten kurtarmıştı. Genç adam de- rin bir nefes aldı. Bundun sonra yeniden usun müddet stıp tuttu. O kadar yüksek perdeden konuşuyordu ki, artık Sacid Sa- mi ona sinirlenmeğe başlamıştı. Bir ara- ık genç adamla şöyle biraz eğlenmek 1ş- iii ona tepeden bakarak: — Edebiyat, dedi, zannedildiği kadar ko- lay değildir. Edebiyatta muvaffak olmak için yalmz merak KAfI değildir. Sarid Sami: — Biraz da yazarım... Hattâ bir romanı yarısına kadar yazdım!... Bakınız. Diyerek çanlasımı açlı Yarısına yazdığı romanın müsveddelerini g ma uzattı, Delikanlı onları şöyle du: kadar ada- T okü Eeceh!.. dedi, istidadınız yok denile- mez. takat çok çalışmanız lâzımdır. Çok olgunlaşmahsınız.. Sacid Sami gülmemek için kendisini zor zaptediyordu, fakat hiç renk vermedi, Genç adama: Üstad... dedi, acaba tavassut buyu Diz bunu bir yerde neşredemez miyiz? Sarışın erkek: — Yooo... dedi, heniz yazılarınız neşredi- lecek derecede olgunlaşmış değil... Size s3y- Tüyorum ya. Daha çok çalişınz. Sacid Sumi artık kahkahalarını zaptede- e şti, Kendisini Kompartı- ışarı attı, Koridorlarda epey do- diği zaman satışın adamla genç kadın içe- ride kahkahalarla gülüşi rdı. İkisi de Sacid Samiyi görmemişlerdi. Delikanlı: — Dünyada ne kendini bilmez insanlar var!... diyordu, düşünün artık şu herif de roman yazabilir mi? Fakat gelin de #iz ona bunu anistın... İşle kendini bilmemezlik efendim, kendini bilmemezlik... Başka gey değil, Hikmet Feridun Es Ev, Apartıman kiralamak için «Akşam»ın KÜÇÜK İLANLARI En süratli ve en ucuz vasıtadır. CUMARTESİ ŞEREF STADI: Şişli - Eyüp mat 15 hakem Halid Özbay- kal, yan hakem Nuri Tunalı - Maritim Tap- tak, PAZAR TAKSİM STADI: Anadoluhisar - Beyoğluspor sat 11 ha- kem Negdet Gezen, yan hakem: Naci, İs. mali, Topkapı - İstanbulspor saat 18 ha- kem Feridun Kılıç, yan hakem Talip Gör- kan, Selmi Akal, Fenerbahçe - Süleyma- niye sat 16 hakem İzzet Apak, yan hakem Sabahattin Yaraman, Ruşen Erman. ŞEREF STADI: i Davutpaşa - Galatagençler saat 11 ha- kem Samim Talâ, yan hakem Hakkı, İbra- bim. Beşiktaş - Altıntug saat 13 hakem Sa mi Açıkoney, yan hakem Ziya kuyumlu, Fikret Kayra, Galatasaray - Beykoz saa: 15 bakem Adnan Akın, yan hakem Samih Duransoy, İhsan Bayri FENERBAHÇE STADI: Karagümrük - Fener Yılmaz sast 13 ha- kem Refik Top, yan hakem: Halid Uzer, Salt NJI, Vefa - AHA! sant 15 hakem Eşref Mutlu, yan hakem Halld Örbaykal, Fah- rettin Sömer. SÜLEYMANİYE STADI: Alemdar - Beylerbeyi saat 11 hakem Şari Tezcan, yan hakme Ziya Atlet, Bekir Er- kanlı, 'T. Yıldız - Ortaköy saat 13 hakem Rıfkı Aksay, yan hakem Hüseyin, Fikri, Altınordu - Anadolu saa 15 hakem Baha- ettin Uuöz, yan hakem Atâ ve Muvaffak. Alman milli takımı Yugoslav- ları 5-1 mağlüp etti Sofya 19 (Akşamı) — Bu pazar günü Bul- gar milli takımile karşılaşacak olan Alman mili takımı yarın şehrimize gelecektir. Al- manlar Sofyaya gelmeden evvel Zağrepte Yugoslav mili takımı ile yaptıkları maçi 146 gibi açık bir sayı farkile kazanmışlar- dır, Türkiye Radyosu iâââ m. İ82Ke/s120Kw. TAÇ 19.74m. 15195 Ke/s 20Kw. Ankara Radyosu T.A. P. 3170 m. 485 Ke/s MEG CUMA 20/10/99 TÜRKİYE SAATİLR 1230 Propram ve memleket saat ayarı, 12,35 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 Türk müziği (PL), 1330-14 Müzik (Karışık program - Pİ 18 Program, 19,05 Memleket saat ayarı, ajans ve metecröloji haberleri, 1825 Tür müziği (Fasıl heyeti), 48.10 Konuşma (Haf- tatık spor servisi), 1928 Türk müziği: Ça lanlar: Kemal Niyazi Seyhun, Cevdet Çat- la, Şerif İçli, Hasan Gür, 1 — Okuyan: M0i- seyyen Benar, |- Salâhuttin Pinar - Rast şarkı: (Yalnız benim ol), 2- Arif bey - Ma- hür şarkı: (Senin durmak derdinâk eyler bini-, 3- Halk türküsü; (A Fadimem haydi senle kaçalım), 4- Halk türküsü - (Meşeli meşeli), 2— Okuyan: Mefharet Sağnak, 1- Hüseyni şarkı: (Çektim elimi gayri ia Hüseyin Fahri - Hüseyni şarkı: (Vaslınla cana), 3- Bali türküsü: (Esmerim kıyauş bana), 3— Okuyan: Badi Hoşses, 1- Lemi - Hicaz şarkı: (Var mıdır İakrire bacet”). Ud Fahri - Hleaz şarkı: (Bahar olsa »6- mehzar olsa), $- Sel - Pinar - Haz şark (Hasta kalbimde açılmış), 4- Zeki Arif Şehnaz şarkı: (Beni ateşlere yakan), 20.19 Temsil, 21,10 Müziz (Radyo orkestram - Şef: Hasan Ferit Alnar). 1- Franck; «Sen- fani» (re minör), 2- Tsehaikowsky: «Câpp- reclo İtallen: 22 Memleket saat ayarı, ajans haberleri, ziraat, esham - tahvilât, kam- biyo ut borsası (flat), 22.20 Müzik (caz- band - PL), 23,29-2330 Yarınki program ve kapanış. Tefrika No. 105 SEVİLEN KADIN Nakleden : ( Nü) Cambaz Kız, başını salladı: — Bilâkis... Benim de gönlüm bu küçük hanımı pek sevdi. Demindenbe- ri hayretle bakıyorum. Vazıh adresi aldıktan ve elbiselerin parasını verdikten sonra, veda edip uzaklaştılar. Genç kız, arkalarından kapıya kadar yürüdü. Renza, otomobilde: — Cidden pek güzel kız! - dedi. « Zira sana benziyor. Fakat bakalım Acaba kalbi de seninki gibi mükem- mel mi? Muhakkak .. Zira aksi takdirde yüsünde fena bir ifade olurdu. Ben insanların kalblerini oçehrelerinden | anlarım. O akşam atelyedeki iş çabuk bitti. Suzan Beşiktaş sırtlarına giderek orada Bedri ailesini ziyaret etti. Bed- Tİ, küçük kın kafesten uçurduğu için “öden mütepssirdi. — Sen bizden gittikten sonra cid- Öcü bir eksikliğimiz olduğunu hisse. diyorum (- diyordu. Belki de az içerek, az oyun öyniya- rak ve kahvelerde az siftinerek iş yap- müğa mecbur kaldığından dolayı Su- | zanın kıymetini büsbütün anlamıştı. Süzanın Toto dediği veremli Hati. ce de arlık dışarı çıkamıyordu. Genç kız bir miktar para vererek onu bir sanaloryoma göndermek istedi. Fa- kat Toto buna şiddetle itiraz etti: — Bayır, katiyen... Ben rahat ede- yim diye senin ölmeni istemiyorum... Annesi hem ona, hem Bedriye ba- kıyordu; Bedri de hastaydı. Hulâsa, âilenin vaziyeti hiç de parlak değil di. Buna rağmen evde bariz bir mad- di sıkıntı göze çarpıyordu. «Öto- mobili adams ın bıraktığı para, va- ziyetlerini epeyce sağlamlaştırmıştı. Süzan da onları yüzüstü terketme. işti, — Benim nem varsa kendimin ol- duğu kadar sizindir... - diyordu Akşam üzeri, sular kararmadan, Büzan eski ailesinin muhitinden ay- rıldı. «Her ihtimale karşıl» diye, Bedri onu Maçkaya kadar teğyi etti. Eve döndüğü zaman, suratı asık bir halde: — Bu kızı kaçırmamalıydık.., iyi kalbliydi... Fena ettik! - diye göz- | leri yasardı. ... Yunanistan köylerinden o birinde yiz. Büyük bir otomobil, Atinadan doğ- ru gelerek durdu. İçinde Cemil Aci- ba olduğu görülüyordu. “ İkiz kızların babası, Ayvalık ve İzmir taraflarında araştırmalar yap- mış; küçük Süzanlardan birinin analığı olan Rum kadını ile birlikte hakikaten Yunanistana (o gittiğine kanaat getirmişti. İşte şimdi onların izi üzerinde yürüyordu. Atinadaki resmi makamattan, Yunan çavuşu- nun köyünü öğrenmişti. Burası, ora- sıydı. Malümatın hanlardan, kahveler- den toplanılacağını tecrübesile bildi- ği için, bu köyde de, kilise meydanı meyhanesine girdi. Esâ&en bunun ayrıca bir sebebi de vardı. Oturan üç beş kişi, zengin halli bir yabancının eşikte belirdiğini gö- rünce susmuş, ona bakmağa başla muşlardı, Cemil: — Burada Türkçe konuşan biri var mı? - diye sordu. İki şarap bardağının durduğu bir masada iskambil oynayanlardan bb İzi: — Benli - dedi, 'Tefrika: No. Yazan: İskender Fahreddin «Deri değiştiren su» dan içen Kıys, tanınmaz hale yle Artık yürüyemiyordu Şayh Mehdi, damadınm yüzün — Bu adam neler söylüyor, Ömer? Gu Sağır bakalım yu dilenciyi içeriye. Möbetçilere emir verdiler. yanık suratdı adam saraya getiridi. Ömer, dilenelnin gözlerinin içine dikkat- M bakınca: — Kıys, sana ne oldu? Diye bağırdı. Kıys o kadar değişmişti ki. Besinden başka tarımacak bir yeri kalma muşta, Besinde bile ar çok değişiklik vardı. Şeyh Mehdi damadına" Yanılıyorsun, Ömer! dedi - Bir insan bu kadar değişemer. Kıya iri yarı, şişkin pazulu bir erkekti. Aslan gibi yürüyüşü vap» dı. Bu adam maka vücudin, değnek bacak- lı sünepenin biridir. Dilenci şeyhe cevap verdi: — (Can) beyi öldürmek üzere beni Ur dağına gönderen siz değil misiniz, Beyid? Hee bir kere beni dinleyiniz. Başıma neler geldi bilseniz... Kıys anlatmağa başladı: — Ur'a gider gitmez, iki kayarın arasın da uyumakta olar (Canlı buldum. Atım çok yorgundu, onu bir ağaca bağladım. Busa- maştım. İşe başlamadan su aramağa koyul- dum, Biraz ötede havuz #fbi oyulmuş bir toprağın içinde rasladığım su birikintisinin önünde durdum. Dudaklarım hararettan çırpınıyordu. Bir dakika tereddüd içinde omuzuma bir kuş kondu. Sanki bana: «Bu sudan içme, pişman olursun!» diyor gibi çırpınyordu. Bir dakika tereddüd içinden bocaladım. Kuş uçup gitti, ben de yere eğli- dim, kana kana içtim. Ne tatlı, ne lezzeti bir su idi bu. Tekrar döndüm, hayvanının yanına geldim. Biraz sonra onu da suya gö“ türecektiri, dinlenmesini bekliyordum. Kör di kendime: «Hazır ol, Can! Son uykunu uyuyorsun İ» diye söylenerek, hançerimi be- İlmden çıkarmıştım. Fakat, birdenbire ba- ama bir sersemlik geldi, bacaklarımın der- mani kesildi. Ayağa kalkamıyor, kollarımı Kkımıldatamıyordum. Çok su içtiğim için sancılandım, diyordum. Vücudümü saran uyuşukluk beni biraz sonra yere sermişti. Toprağın üstünde yatıyordum, Akşam oldu, gece oldu. artık ne karnım acıkiyor, ne beynim işliyor, ne de gözlerim Yaşadığımı hissediyordum, fakst, başka bir âleme girdiğimi ve orada kalıbımı nas) değiştirdiğim bir türlü anlıy: Vürudümün küçüldüğünü ve derimin yu- murta arından soyulur gibi, çekilip dökül. düğünü seziyordum. Bu esnada bir ses erişti: «Ben sana iyilik yapmak İste dim, omuzuna kondum ve bu esrarengiz u- dan İçmemeni söyledim. Dilimden anlama muş gibi, sersem sersem yüzüme bakarak, insanı değiştiren sudan içtin! Şimdi bang- başka bir kalıba gireceksin. ve eski halini, eski günlerini çok arıyacaksın!» bunu söy- İiyen Ur dağının perisiydi ve kuş kılığına girerek, beni bu feci akibete menetmek İstemişti. O kuşun sasi hâlâ ku- tağımda çınlıyor, Seyidi Onu bu felâket başıma gelmiyecekti. (Canlın derisini yüzmeğe gitanişiim, kendi derim) değiştirerek döndüm. Zaten Ur dağı me- şumdur, oraya giden yabancılar sağ dön- mez, derlerdi, Doğru imiş. Şeyh Mehdinin dizlerinin bağı çözülmüş- tü. Ayakta duramıyordu. Kıys'ı dinlerken bir duvara dayandı. Bu ne korkunç, ne heyecanlı bir ma- sal Diye söylenirken, Ömer hiddetle sordu: — Uyandıktan sonra (Can)ın işini bitir. medin mi? Kıys içini çekerek cevap verdi; — Majır, Bu hale girdikten sonra, ona el uzatamasdım. Günlerce toprağın üstünde aç ve susuz kalmıştım. Bana o baktı. beni o doyurdu, Gözlerimi açtığım zaman ara dan Üç gün geçmişti. Başı ucumda birkaş aslanın dolaştığını gördüm.. eğer (Can) Is» teseydi, beni aslanların ağzina sip par çalatabilirdi. görüyordu. amıyorduğa. | “yaya, Kulağıma | *© du düşmekter dirleseydim. hadi: ralli. gitti koştu Yazık, dedi, sen de «Deri değiştiren #ü> dan içtin demek?! Bundan sonra ko- Jun kanadın kutmıyacak .. Yeryüzünde kur- bağalar, solücanlar gibi sürünerek yaşya- Gcakrın!. Kıs sözünü bitirmişti. Şeyhin ayağına kapandı: — Ben attık bir iş göremem. Bana bir yer gösteriniz, orada oturayım. Bana ölün- ceye kadar bakınız, Seyid! Çünkü beni bu vasiyete dizüren sizsiniz. Beni Ur dağına siz gönderdiniz. Kaysı saraya aldılar, zemin katında ken“ o bir oda verdiler, Galresine döndüğü zaman 70< ME — Artık (Can)in yakasını bırakalım. Onu Allah koruyor. Bu hüdiselerden ders glnra- Ayaz. Dedi. Ömer de Kıys'ı bu halde görünce derin düşüncelere dalmış ve kendisine vak- le yaptığı iyilikleri hatırlıyarak kendi kendinden utanmıştı. Ömer bu Yakadan sonre, bir müddet Leys Mlnın semtine uğrumamağa karar verdi 79 şeyhin sarayından çıktı, babasının evine Leylâ, Mecnunun mektubunu arıyor Leylâ bir gece rüyasında (Can) beyi gör- dü. Sabahleyin erkenden kalktı, bahçeye — Onun mektubunu sik sık okumak isti yorum. Diyerek havuzun başında durdu, güver- sinlerini sevi, papağnile konuştu ve Yeş yavaş havuz başında dolaştıktan so. yere eğildi, mektubu sakladığı taşı kalı dı ve elini taşın altına uzatarak, kum! mi karıştırdı. Mektubu bir deri parçasına sarmıştı. Taşın altında ne deri parçasını, ne de (Can)ın mektubunu bulamayınca vğ- e hafif bir ürperme duydu. Bu sira- a alay eder gibi, çırpınarak gülüşlerini gördü. RTE papağanı neden çirpiniyordu? Teni Dağ dün Va bedi Km yik- 1? Onun mektubunu kim çaldı acaba? Diyerek düşünmeğe ve ağlamağa buyla- Mecnunun mektubunu koyduğu yerde bulamayınca o kadar mitessir olmuş- mdi elimle kurduğum bu mukaddes ap mihrabına bu sabah yüz sürme- Be gelmiştim. Tanrıdan, onu çalanın da oca« İh yıkılmasını dilerim. Diye söylendi. Bacaklarının dermanı sildi. Yürüyemedi, havuzun kenarma ctur Leylânın çok sevdiği güvercinleri, sanki ıztırabını ar gibi, dü. Taşın altına sakladığı mektubu kim ça- dabilirdi? — Demek ki beni bahçede güzetliyen biri var, Mektubu buraya koyarken görmüş ols cak. Leyiânın pağanı mülemadiyen gülerek: — Bar... Ser. Diye bağırıyordu. Leylâ birdenbire hatır. — O gün babamın maymunu elrafımda dolaşıyordu. Mutlaka bu muzipliği © yap- miştir. Dedi, Papuğan boşyere (Sar) diye bağır- mıyordu. Leylâ hiddetle havuz başından &ye Leylâ o gün arkadaşı Hatice ile kabilenin (Zeliha kuyusu)nu ziyarete gidecekti. Hatice odasından yeni çıkmıştı. Leylânın ağladığını görünce: — Ne üzüldün, kardeşim? Kim ineitti se Bi? Diyerek boynuma sarıldı. (Arkası vas) — Kimsiniz, nerelisiniz? — Buralıyım. İstanbuldaki Yunan sirketlerinden birinde amele basılığı ediyordum. Günün. birinde, bazağır mun Üzerine kozaman bir balye dus- mus, Sakat kaldım, pasam. Simdi sirket, aydan aya tazminat veriyor. Ben de o para İle yasıyorum. — Geçmiş olsun... Şimdi söyle bana bakayım, bir İngiliz lirası ka zanmak ister misin? — Tsok tesekkür ederim, pasam. Ben söyliyesek, ben yapazak... Ne hizmet lâzım? — Yani Madonoğlu'nun işlettiği meyhane burası mı? — Evet, pasam... Eskiden burasını © isletirmis, Bakazaksın duvara gö rezeksin: Badananın altında oku ur, hâlâ onun ismi yazlı... — Şimdi Yani öldü, değil mi? — Olmus, pasam... Alah size tsok uzun ömür versin... Oyunu birainp para koparmak igin bizim Cemille çene çalan topal adam: — Ben var onu az tanımak... Ama bizim patran tanır. — Nerededir şimdi? — Kasabadadır, Fakat karısı bu- rada, — Kuzum, söyleyin de gelip be- nimle konuşsun. Avi adam seslendi; — Panayotâ... — Oristi? — Gel, gel... nuşmak İstiyor. Bir dakika sonra, yukarıki tahta merdivenden kırk beşlik olmasına rağmen altmışlık görünen vardakos- ta bir kadın belirdi. Çıktığı mutfak kapısından, Rum evlerine has bir koku fışkırıyordu. Cemil; — Üç kişi yemek yiyeceğiz. Ben, şotör ve siz... Söyleyin. 'Topal adam, bu sözü tercüme eti, — Ne emrediyorsunuz? — Ne varsa... Masa hazırlandı. Reçina şarapları bardaklara Yunanlıların Türklerinkk ne benziyen yemekleri biribirihi ta- kibe başladı. Tam bu sırada meyha- ne sahibi de dönmüştü, Müşterileri. ni terbiyelice selâmladı, Topal: — Bu Türk sizinle konuşmak isti- yor, Barba... Adam, masaya yaklaştı, — Buyurunuz efendim. — Söyleyin... O da kendine bir ta- bak bıçak takımı getirsin. Hep bir- Bikte yeriz. Meyhaneci, fazla rica eliirmeği. Esasen güzel otomobili kapısının önünde gürünce koltukları kabâr- miş. Böyle bir kibar müşleri ile Gdden iftihar ederdi. (Arkası var) yi erik xu ği Seninle bir bey ko-

Bu sayıdan diğer sayfalar: