24 Kasım 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

24 Kasım 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Btm SÜZU 4 GELİŞİ Genç kalmak formülle- : e. rinden hangisine inanmalı? u hafta müsbet neticesi alınmış tiç «Genç kalmak» formülile karşılaş- tam. Birini şebrimilian tanınmış doktorlarından bir zat anlattı. Kendisi 60 yaşmdndır. Bir gün yedi katlı bir apartımanın en Üst ka- fnda yatan bir hastasını ziyaret için merdivenleri dinlene dinlene çıkarken yanından seksenlik bir ibtiyar kadının 15 yaşında bir çocuk hızile, merdivenle- ri ikişer ikişer atlıyarak yukarı çıkıverdiğini hayretle görmüş. Doktor güç halle üst katı bulup kalbinin sükünete gelmesi için dinlendiği sırada gene koşarak aşağı inmek üzere önünden geçen deminki kadını, ev sâ- biplerinin delâletile, yanına çağırmış ve kendisinin 83 yaşında olduğunu öğ- rendikten sonra ne yapıp da böyle genç kalabildiğini sormuş. Yaşça ihtiyar fa- kat vücüdçe henüz terütaze olan muhterem nine bunu btitin hayatında ağı- Ba koyduğu lokmaları iyice çiğnemeden yutmamasına borçlu olduğunu söyle miş. Bir mide ve barsak mütehassısı olan doktor şimdi bunun genç kalmak için yegâne formül olduğunu müdafaa ediyor. İkinci formülü evinin bahçesinde torunlarile ip atlıyan doksan beşlik bir ihtiyardan dinledim: «Hayatımda ağıma bir damla içki koymadım ve sabah- ları daima erken kalktım» dedi. Genç kalmak için lokmaları iyice çiğnemek, içki kullanmamak ve sabah- ları erken kalkmak ienp edeceğine katiyen inandığım sırada elime geçen bir gazetede, Alman zimamdarlarımın dilnya bankalarına gizlice yatırdıkları mll- yonların listesini meydana çıkardıktan sonra pek meşhur olan Amerikalı ga- zeteci B, Knickerbocker'in «bu ismin karışıklığına ne dersiniz?- bir Fransız mes- lektasına verdiği beyanatı okudum. 41 yaşında olduğu halde 20 yaşında imiş gibi gütünen bu muharrir, bizim ip atlıyan doksan beşlik ihtiyarın söyledikle- rinin tamamen aksine olarak, «İçki içen ve sabahleyin geç kalkan insanlar ih- tiyarlamazları diyordu. ibi görünen üç formülden ikisini bir kalemde silen bu beyanat- tan sonra genç kalmak için lokmaları iyice çiğnemekten başka çare kalmıyor. «İbtiyarlamak istemezseniz lokmaları çiğnemeden yutunuz!» diyecek eli ayağı tutar bir doksanlığa raslayncaya kadar bu formüle inanmakta mahzur yok- tur, Şevket Rado Süt ve çocuklar fiyatı nisbetinde yükselmektedir. Komite ayni zamanda ham ve pişmemiş sıhhali üz8- 'aK tesbit için komitesi tarafından seneler- Er sülün çocukla, sıhhat ve tegaddisi husuzmuda farklı tesir üt İle pestörize edilmiş sülün çocukların | denber: yapılan tedkikler netiorlenmiş ve ni- hai raporu sid olduğu makama bildirilmiş- tir, 3900 çocuk de yapılan müşa'ırda a miktarda süt İçen küvsetleri çok iyeştiği ve ayul zamanda aekh seiyelerinin de yükseldiği sabit muşlur. Bu “ezayüd ve farklar sütün & Cesur bir i, Dünyanm en cesur ve m. kıyetli pi- Kollarından Skinner Londradaki - erinde banyo odasinda traş olurken birdenbire &1 tür. Ölümün sebebi dimağa kan hücum elmesicir. Sktvner yeni tayyarelerin ilk *ee- rübesine memur bir mütehassıs pilot !di, Bon tecrübe ettiği bir tayyarenin resmen müseccel âzami sürati saatte 210 mi! oldu- medeni hem de manevi | yapıp yapınadığını da tedkik etmiştir. Bul- duğu neticeler, lord Astörün riyasetindeki heyetin süt piyasası idaresi ve hükümet wimessllleri iştiraki ile yapılacak toplantı- sında diğer neticelerle Yuksyes» ediltcek- Fakat mevcud müşahedelere göre ham süt e pastörize edilen sütün gıdal kıymet leri arasında bir fark bulunmamıştır. pilot öldü Bu halde 504 mil sürat yapınışlır, Son de- recede süratle giderken tayyaresini birden- bire tehlikesizce çevirmek için ilk çareyi bulan bir adam idi. Tayyaresinin kuyruğu- na bir paraşüt tesbit ettiğinden bunun sa“ yesinde istikametini kolayca tashih etme- ge muvaffak olmuştur. Garip bir anket Bir tiyatronun kapısı önünde duran bir , beple mi”. Guzeteci, tiyatroya gelen seyircilere agağı- Seyirelerin, bu swallere verdikleri cevap- daki suaileri ihtiya eden birer kâğ:d da- | larını yüzde 90 imi: «Bedava biletim oldu- dıtmıştır: «Tiyatroya niçin geldiniz?., pi- | Bu için geldim» cevabını teşkili etmiştir. yes için mi, yoksa müellifin isminden ötü- | Diğer seyirciler de şöyle cevap vermişler; Tü mü? Yahud da artistlerin sanatkârane | «Başka nereye gideceğimizi bilmediğimiz oyunları İçin mi ve yahud da başka bir se- En eski Tarihten evvelki devirlerde yaşıyan İin- sanların hayatı ilim dünyasını di h tedikik mevzularından biridir. En eski adamların kullandıkları silâh ve Aleticrin ağaçtan ve çakmak taşından ve öldürdük- leri hayvanların kemiklerinden yapıldığı hazkında şimdiye kadar umumi bir kanan” vardı, Buna bir delil olarak eski insan İ3- keletlerinin bulunduğu mafara ve oyuk- Jardu birçok ucu sivrilmiş yahud biçak gi- bi yüzü ikeskinleştiriimiş kemik yığınları nn tesadüf edilmesi gösteriliyordu. Fakat son tediikler kemiklerin âlet ola- rak kullanıldığı kanaatini sarsmıştır. Viya- ni Ünsersilesi palentoloji için, silâhlar rinde yaptığı icüşahede! lerine konulan içi dıkları zaman kemiklerin mağaralarda bu- Yunan ve birer dlet olduğu zannolunan şe- killeri aldığını söylemiştir. “Gene kurtlar kendilerine mahsus bir tara- likleri kemikleri uçları sivri ola» makta e rüzgü Barlciye Vekilimiz evvelki gün Almanyanın Ankara büyük elçisi şerefine Anadolu Klübünde bir üğle ziyafeti vermiştir. Yukarıki resim bu ziyafelte nim. Buşlar, i, mii im 20 0-1 «(Bear xe - Me ip HABBE .KUBB YAZAN: REFİK Mr Bir felâket, bir rezalet - Hükümet konağı avlusundaki direk ve çivi - Karpuz turşusu ve patlıcan reçeli - Kübik binalar karşısında muharebelerinin korkunç zayiata se beb olduğu, her cephede orduların hırpalandığı kanlı kış... Asıl fenası cephe gerilerinde, eski tabirle «zaptu- rapt» kalmamıştı, memurlar arasın- da bir kördövüşüdür gidiyor, hiç biri halk için çalışmıyarak vaktini ya ke- sesini doldurmağa, ya zevkini temine hasrediyordu. İkisini bir koltuğa sığ- dıran da çoktu. Bizim kasabanın yüksek memur- ları daha ziyade keyif ve eğlence düş- künüydüler, Uzaktan uzağa duyuyor. dum, her gece birinin evinde topla- narak vur patlasın, çal oynasın, elek- çi kızlarile sabahı ediyorlar, ikindiye doğru göz kapakları $iş, ağızları çar- pik, dilleri kirişli, asık surat daireye Şöyle bir uğrayıp yine zevk &lemine dönüyorlardı, Kâh bu mahallede, kâh ötede, muhakkak, gecenin gama, kasavete boğulmuş tüyler ürpertici sükütunu bir zil sesi sarsar, şafak atıncıya kadar, semtlerden birinde bir rezalet değirmeninin gümbürtü- sü etraf: sarardı. Nihayet, içki ve kadın meciislerin- den haz etmiyen Mutasamıfın, bir gece tahammülü tükenmiş, arkasına Jandarmasını almış, topluluk yapılan eve usulcacık girmiş, merdivenleri | çukmiş ve odanın kapısını açarak eşi- Binde durup çirkin manzarayı bir müddet, içeridekiler farkında olmıya- rak, seyrettikten sonra; — Efendiler, ayıptır, dağılmız! Diye bağırmışlı. Birdenbire karşı» | larında âmirlerini gören memurlar ulanarak, özür diliyerek, bir daha yapmıyacaklarını vadederek hemen dağılmışlar mıydı? Ne gezer... Başta Jandarma kumandanı ve polis komi- seri de bulunduğu halde sarhoşlar hep birden mutasarnfa baykırışmış- lardı: — Menetmeğe hakkın yok! Husu- si bir eve girmek selâhiyetini nereden aldın! Meskene taarruzla kenunucsa- siye darbe vurmuş oluyorsun, müste- bitsin, mürtecisin! Çık dışarıya! Mutasamf bey tersyüzüne merği- venleri inmiş, karakollara, jandarma bölüğüne beyhude baş vurmuş; kim- se emrine aldırmanış, süklüm pük- lüm geldiği yere dönmüşlü. Artık telgraf makinesinin başına geçip der- Gini vilâyete yanmaktan başka yapâ- cak iş yoktu, İki taraf haftalarca bi- ribirlerini merkeze çekiştirip durdu- lar, Bİz kabahatli memu-jarın top yekün azillerini bekliyorduk; hiç de öyle olmadı, «idarel maslalınta yani tedricen, her biri bir başka miemleke- te nakli ve becayiş edildi. İçlerinde terfi edenleri bile gördük! İşle bu vaka üzerine iâi, eşraflan biri önüme düştü, beni hükümet av- lusuna soktu ve orada kocaman bir alışap direk ve direğe mıhlanmış bir iri temel çivisi gösterdi; anlattı; — Vaktile, yirmi sene kâdar evvel de kasabamızda memurlar böyle ken- dilerini zevke, rezalete kaptırmış. lardı; o zaman asayişi zapt'ye ağası temin ederdi; bir gece, toplandıkları evi bastı, «Dağılın» emrini verdi; din- Jemediler, Ağa memleketli idi, kardeşi saray hizmetinde İstanbulda bulu- nuyordu, ömrünü de eşkıya takibin. de, yararlıkla geçirmişti. Zaptiyeleri- ni çağırdı; martinleri çeviriti, <Kıpır- dayanı vururum!z dedi; hepsini, bir memur, bir elekçi Kız, sıra sıra, bir halata bağlattı, alayla sokaklardan geçirip getirdi, şu hükümet avlusuna yığdı, halatın ucunu bu çiviye taktı, etrafa da dört meşale yaktı. Çocuk. tum amma hatırlarım, ertesi günü; bütün kasaba halkile beraber ben de seyrine gelmiştim! — Netice ne oldu? — 'Tabil iş saraya aksetti;'halattan tahilyelerine irade sadır oldu; bırak flar. Lâkin azilleri emri de gecikme- İ 4, hepsi de pılıyı pırtıyı toplamadan | kaçtılar; kurtulduk. Zaptiye ağası sağdır, isterseniz ziyaretine gidelim. Gittim. Sevimli, şakrak bir ihtiyar; kocaman bir konağın az pencereli ufacık bir odasına sığınmış, köşe minderinde oturuyor. Duvarda İki martin, bir Kaç piştov, bir yatağan ve bir çok kamalar, palâlar, hançer. der asılı Alaca denilen kumaşla na- sıl keklik avlandığını anlattı ve söz, yukarıda bahsettiğim vakaya dökü. Jünce kısa kesti; rind yaşlılığın ver. diği bir hoş görme İle gülümsedi: — Kara Fadik de amma yavuz zil döverdi hal Dedi; yarım asır evvelki hoş bir hayal gözlerine geçici bir fer verdi. . Kış devam ediyordu. Gelsin saç sobalara ve mihrap şek- Bindeki ocaklara kütük... Gelsin sof- raya hindi dolması, kaz kızartması, ördek yahnisi... Komşu komşuya seç- me yemek göndermek Adeti de var, Karpuz turşusunu böyle tanımıştım; kabuğile, tabii şekilde, büyük küp- lerde yapılan bu turşudan haz etme- miştim. Nitekim, sonraları, Arabis- İ tanda rasladığım içi fıstık dolu patlı- | can reçeli de hoşuma gitmemişti. Ben | fazla orijinal yemekleri sevmem; bu kabilden yazıları, resimleri, heykel- leri ve binaları da sevmediğim gibi... Patlıcanı sebze, karpuzu meyva diye öğrenmiştim; bunlar ağzıma bal ka- dar tatlı ve sirke gibi ekşi geldiler mi - nasıl, duştan ılık su beklerken sırtıma soğuğu İnince bir şaşırtıcı ürperme duyarsam - damağımda da bir hayret ve ihtilâl hasıl olur, yedi- gimin lezzetini yadırgar, z:vkine va- ramam; hep eski bildiğim çeşniyi arar, o çeşninin hasretini duyarım. Serbes nazım, kafiyesiz, vezinsiz şiir- lerde de böyle olur; Victor Hugonun on iki heceli «alexandrin; tabir edi. len mısralarına ve bu mısralaria do- Yu fasılasız, pürüzsüz manzumelerine aş ererim. Öri ve âdele çok bağlı, şiddetle mu- hafazakâr mıyım? Hayır; öyle olsay- Ğı nesre çeyrek asır Önce konuşma Ji- sanımı getirmeğe çalışmaz, Servetifü- nun edebiyatı üslübunda demir atar, yeniye kapılmazdım. Çok faydahsi, çok lezzetlisi, feykalâdesi, elzemi, dâ- hiyanesi, yapılamadıkça oyuncak ka- bilinden, çerden çöpten, değersiz, iü- GÜNÜN ANS İ viçler koyarlar. Derken bir otomot İKLOPEDİSİ Sumsuz, yapmacık değişiklikleri ko. layca kabul edemiyen bir hükatleyim, Meselâ kübik bina manzarasına hâlâ alışamadım. Suadiye caddesinden ge- gerken o köşkler bana bir sinema şir. keti tarafından filim icabı mukavva- dan ve alçıdan yapılmış, üç gün son- ra kaldırılacakmış gibi geliyor; bir türlü ciddiye alamıyorum ve ber yeni geçişimde «daha duruyorlar, yerleri boşalmamış» diye sakat biz düşünüş- ten kendimi kurtaramıyorum. Rüme. Mhisarı ile Bsbek arasındaki aşı bo- yalı Hâşim paşa yalısı veya Horhor yokuşundaki lenduha Suphi paşa ko- Dağı gözümde tütüyor. Maamafih konfor cihetini düşünerek haksızlık ettiğimi de pekâlâ biliyorum ya... Hatl& daha ucaibi var: Kübik bir mizacıma uyamaz, fikirle atbaşı gidemez zannına bils roöldür, takliddir, samimi; tar. Kapıyı açan hizmetçidci tutun! salonunda bekliyen bayana kadar ba- na, Şehir Tiyatrosunun komedi kıs. Mundan bir perde seyrediyorum, ya- hud kendim de Hazım ve Vasfi yaki- #ığı bir rol yapıyorum şüyhesini verir, başıma ekseriya karma karısık, evod- Yil çeşidinde bir vaka ge'mesinden ürkerim. Meselâ hanım beni, ben de. ğil de, yanlışlıkla, o gün eve daveti! olan Denizbank müdürlerinden nü- fuzin bir zat sanır, ikram ve İltifatın envamı göslerir; kerimesi uzun tıza- dıya spordan, molör gezinillerinden bahsedip dil döker, göz süzer; viski. ler çıkarırlar, önüme havyarlı sand- gürültüsü... Asıl müdür gelmiş, be- nim foyam meydana çıkmıştır; artık kâdehime ikinci viski konmuyor ve sandviç tabağı usulcacık elimin uzan- muyacağı bir tarafa götürülüyor; fa- lan, filân... İşte bu kabilden aslı, astarı olamı- yacak bir tiyatro sahnesi... Tabii, çoğu defa, bu tahminlerim esassızdır, vehimdir, galat bir hisse kapılcak, muhakemesizliklir. Fakat ne derseniz deyiniz, dikkat ediniz, kübik villâsının kapısındarı şöyle, bir sinema yıldızı hoppalığı takmarak sıçraya sıçraya çıkan bir genç baya- nın halinde bir «dekora yalasık vazi- yet almaz üzenteliğini muakkak bu- Torsunuz! Refik Halid PANTEON Atatürkün anıt-kabrinin panteon şek- nde yapılıp yapılmıyacağı Partlce karar- laştırılacak. İ Panteon rumca bir kelimedir. «Bütün; minasına gelen «pan» ve «ilâh. mânasına gelen atheos» sözlerinden gelir. Greklerin ve Lâtinlerin tekmil ilâhlara birden ithal ederek kurdukları mabedlere bu isim verilirdi. Modern bayatla İse, vatanı yüksellenle- rin hep birlikte gömüldükleri anıt - kabre böyle ad verilmiştir. ... Romaduki Pantecn mevcudların en peş- hurudur. İsanın doğuşundan 28 sene evvel Octave'ın damadı Vipeanlus Agrippe tara- fından bitirilmiştir. Bütün MNâhlara itham olunmuşsu. Konstantin bunun ihtişamlı ziynetlerini çıkarttı. Barbar istilâ zamanında bina büsbülün yağmaya uğradı. 600-615 senele- rinde Papa dördüncü Bonita: tarafından bina hıristiyanlaştırıldı. Rirçoz meşahir hu- raya gömülmüştür. Romarın bir panteonu daha vardı ki, ha- Tap olmuştur. Atinanın da yüz yirmi sütün» Yu bu isimde bir binası mecvuttu; eseri Kal- mamıştar. Paris'in panteonu evvelce kilise olarak Ya- pümağe başlanmıştı. Constituante meclisi, burasını büyük ölülerin gömülmesine tah- siz etti. J. - J. Rousseau. Voltaire, Mirabesu, ve sair tanınmış şahsiyetler buraya nakledi!- di. Convention hükümeti ise Mirabeau" böylere muhtelif seferler meşrep değiştir. mekle beraber en meşhur Pransizların müş- terek mezarı olarak kalmıştır, Atatürk anıt - kabrine de böyle bütün meşhur büyük Türklerin mezarı mahiyeti mz sen ee Partide kararlaştırılan Egede tütün mahsulü Bu yıl Ege tütün rekoltesi, geçen seneye nazaran beş milyon noksanile $4 milyon kilodur. Fakat geçen sene- den tüccar ve yerli ürünler şirketi elinde bir mikdar tütün stoku vardır, Bu stok 8-9 mliyon Kilo raddesinde- dir, Bu seneki tütün piyasasının kaç kuruştan açılacağı hakkında henüz | kati bir fikir yoktur. Maamafih pi- yasanın, geçen seneki flatten yüksek | açılmıyacağı umumi şekilde gürül | mektedir, vav n Bulgaristan, Avrupada tah- silde bulunan talebesine yiyecek gönderecek Sofya 22 —. Nazırlar heyeti, Avrupada tahsilde bulunan Bulgâr Ünivereitelilerine peynir, kaşar, yağ gibi yiyecek maddeleri- nin gönderilmesini kararlaştırmıştır. Yal- nız bu maddeler, ayda yarımşar kilodan fazla olmıyacaklır. gur talebelerine gön leri Bulgar gümrüklerinden serbes £ lebilecektir. Bulgar hükümeti, Bulgar harpte nan memleketlerde Gü n gençlerinin de tahal

Bu sayıdan diğer sayfalar: