22 Mart 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

22 Mart 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Reynaud Kabinesi bugün âyan ve mebusan meclisleri huzuruna çıkıyor (Baş tarafı 1 nel sahifede) Radikal sosyalistlerden beş, sosya- Histlerden 6, Cümhuriyetçi sosyalist birliğinden 3, sol cenah Cümhuriyet- çi birliğinden ve müstakil radikaller- den 6, Cümhuriyetçi müstakillerden 2 ve müstakillerden 2 kişi, Âyen âzası, Kahinede şu nisbette dahildirler. Radikal sosyalist demok- rat sollardan iki kişi, Cümhuriyetçi birliğinden iki kişi le hiç bir grupa dahil olmıyan bir kişi, Paris 31 (A.A) — Yeni Fransız kabinesi Deniz tleareti Nazırı; Rio, İnşe Nazırı: Gueuillğ, Zirmat Nazım Theillâr, Sıhhat Nazırı: Heramd, * Teksüt Nazırı; Rivjere, Abioka Nazırı: Monnet Müsteşarlar şunlardır: Başvekâlet müsteşarı: Champetler de Ribes, Bağvekâlet muavinliği müsteşarı Sehumann, Mili Müdafaa müsteşarı: Ducos, Dahiliye müsteşarı: Jaogulnet, Maliye müsteşar: Lanlej, İstihbarat müsteşarı: Fevrler, Deniz ticareti müsteşarı: Pinelli, Bahriye müsteşarı: Le Cour Grandmaison, 'Ticaret müsteşarı: De Lagrang, Nafia müsteşarı: Albertin, Teslihat müsteşarı: Meny et Blanebo, Mili Ekonomi müsteşarı: Le Hachette, Cümhuriyetçi federasyon un kanaati oturan Cümhuriyetçi federasyon gru- pu, Reynaud hükümeti tarafından vaki olan Kabineye iştirak teklifini reddetmiştir. Çünkü grup, yeni kabi- nenin, teşekkül tarzına nazaran hs- kiki bir Harp Kabinesi olmadığı ka- atindedir, Fransız gazetelerinin makaleleri Paris 21 — Gazeteler Kabinedeki değişikliğin katiyen bir zaaf alâ- meti olmadığını, bilâkis harbe daha büyük bir azimle devam etmek arzu- sunu gösterdiğini kaydediyorlar. İngilteredeki tesir Londra 21 — B. Reynaud'nun bü- yük bir süratle yeni Kabineyi kur- ması İngilterede çok iyi tesir yapmış- tır. Yeni Başvekil Fransız maliyesini ıslah ederek harp edebilecek hale ge- tiren kıymetli bir hükümet adamıdır. Yeni Kabinenin harbe daha büyük bir azimle devam edeceği muhakkak- tır. İtalyada alâka Roma 21 (A.A.) — Fransadaki ka- bine © buhranınn safhaları İtalyada büyük bir alâka ile takip edilmekte ve matbuat, bu hâdise hakkında o mebzul haberler vermektedir. Gazeteler, Reynaud'nun Başvekâlete tayini keyfiyetini tebarüz ettirirken, ka- bine tebeddülünün, Fransadaki diple- matik ve askeri icraatın cezri bir teced- düdüne başlangıç teşkil edeceğini yazı yorlar, Macar matbuatı ne diyor? Budapeşte 21 (A.A.) — Macar mat- buatı, Reynaud'nun Fransız Başvekilli- ğine getirilmesi keyfiyetini birinci dere- cede bir hâdise olarak kaydediyor ve Fransiz parlâmenterizminin mükemme- İiyetini tebarüz ettirerek Fransız #iyase- tinin elâstikiyetine harbin tesiri olmadı- ,grupunı Paris 21 (A.A.) — Meclisin sağında İ ğını söylüyor. Erzincan zelzelesi İngilterenin yardım yekünu 133 bin sterlin Nevruz Bahar başladı, fakat hava elân soğuk İngilterenin Erzincan felâketzede- Dün iporelia, me dene Mevra 'erei edilmiştir. Jerine yardımı yekünu 133 bin İngiliz Yirasını bulmuştur. Bunun teferruatı şudur: 25,000 nakıt, 9000 liralık 1000 çadır, 21,000 liralık Bahriye depolarından ilk parti teslim, 78,0000 liralık Har- biye depolarından 33 bin ceket, 8000 pantalon ve 800 ton yiyecek, Erzincan müddeiumumisi İstanbula geliyor Ankara 21 (Akşam) — Erzincan Cümhuriyet müddelumumisi B. İzzet mezunen şehrimze - gelmiştir. Bura- dan İstanbula gidecektir, B. İzzet'in İstanbul adliyesinde mühim bir vazi- feye tayin edileceği söylenmektedir. gece 20 yi 24 geçe idrak me göre Nevruz, ilkbaharın başlangıcı aa- yılmaktadır. Her sene Nevruz 21 - 22 mart- ta idrak edilirdi. Benel kebise olmak dola- yısile şubatın bu yıl 29 çekmesi, Nevruzun 20 martta 20 yi 24 geçe idrak edilmesine vermiştir. Novruza rağmen dün sabah şehrimizde hafif sulu kar yağmış ve dün bütün gün bava hayli soğuk geçmiş- tir. Termometre 2 - 3 derece idi. Nevruz münasebetile dün sabah şehri- mizdeki İran konsolosluğunda bir kabul resmi yapılarak Nevruz tesid edilmiştir, Afiş sergisi Şişli Halkevinde açılan ve büyük bir gören fotoğraf sergisinden sonra Bu serginin yeyine ve kıymetli Afiş sa- natkârımız İhap Hulüsinin eserlerinden mürekkep olduğunu söylersek ehemmiyeti hakkında bir fikir vermiş olurüz. Serginin pazar günü öğleden sonra Umuma açıla- cağı haber alınmıştır, Tuzak içinde Tuzak "Tefrika: No, 102 Nakleden : (Vâ - Nü) — Hatti Sühaya bile... Zira bu işin ucunda ya bir iyilik yahut da bir fenalık var... İnsanım mânasız se- vinçlerle heyecana * kapılması doğru değildir... Sabret... Ben işi sonuna kadar tedkik edeyim, neymiş, anla. yayım, hazırlar, kotarır sana bildiri- rim... Kabul mü? — Peki efendim... Kabul, — Avukatla görüşeceğim. Baha, bir zile bastı. Nikola, kapıda göründü. Rus uşak, artık kapıdaki nöbetini bitirmiş alelâ- de zamanlardaki hizmetine avdet et- mişti. — Otomobil hazır olsun. Bu, genç kıza, nezaketle: 4— Artık gidebilirsiniz!» demekti, Şermin: — Müsaadenizle... » dedi; ve kap ya doğru yürüdü. © İhtiyar, onu takip ederken şöyle mırıldaniyordu: — Sen kalbini ferah tut... Bu me seleden dolayı aklını fikrini yorma... Ben oğlum Süha gibi seni de düşünü- rüm; ikinizin de ancak iyiliğinizi is- *erim... Bundan eminsin, değil mi? — Tabii, efendim... Allah ömürler — Haydi güle güle... Şermin, merdivenlerde kayboldu. Baha, alt kapının kanadının çar- Pıp kapandığını duydu. Gözlerini kıstı. Dudaklarını ısırdı. — İlânda ismi geçen Ramiz Rıfkı, Şu İstanbulun ekser zenginlerinin vekili umurluğunu yapar; işlerini ta- kib eder, Bu kızın hüvviyetini tahki- ke giriştiğine göre, demek ki yepyeni ve pek parlak bir iz üzerindeyim... O gün, İstanbulda verilen festiyal- lerin parlak bir günüydü. Bu bayram- ları tertipliyenler bazan filânca me- sirede falanca aktörün müsameresi- ni kâfi derecede oyalayıcı bir eğlen. ce sayarlar, Fâkat bazan da çok iyi, çok kiymetli festivaller olduğu vaki. dir, Bu seferkisine, bütün Balkan hs- yetleri iştirak ediyordu. Beylerbeyi sarayında bayram vardı, O günlerde İstanbulda beynelmilel bir kongre de toplanmış, delegelerin şerefine zi- yafet verilmişti. Biletler bilmem kaç AKŞAM WAOYO Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu Radyosu 1648 m. 152 Kc./8. 120 Kw Ankara Radyosu T.A. P. 317 m. 9465 Ke/s 20 K,.'W. CUMA 22/3/M0 Türkiye saatile 1230 Program ve memleket saat ayarı, 1235 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 Müzik; Muhtelif şarkılar (PL), 1330 Mü- zik: Şükrü Sarıpınar tarafından saksofon Soloları, 1345-14 Müzik: Melodiler (Pi) 18 Program ve memleket sant ayarı, 18,05 Müzik Çalanlar: Kemal N. Seyhun, Fahri Kopua, Cevdet Çağla, İzzettin Ökte, I— Oku- yan: Aziz Tözem, 1- İslehan şarkı: (Düş- tün elemi aşka), 2- Arif bey - İsfehan şar- ki: (Kim demiş aklım alan), 3- Hüseyni tür- kü: (Ben bir keklik olaydım). 2— Okuyan: Necmi Riza Ahıskan, 1- Böstenigir peşrev, 2- M. Celhleddin Pş - (Eyler tahammül âzare gönlüm), 3- Udi Ce- mil - Bestenigâr şarkı: (İstedin de gönlü- mü verdim sana), 4- Rakım - Uşşak şar- kı: (Bana biç yakışmıyor), 5- Dede - Uş- gak şarkı: (Gitti de gelmeyiverdi), 3— Oku- yan: Mefharel Sağnak, 1- Arif bey - Suzi- nak şarkı: (Bir dil ki esiri gam olur). 2- Surinak şarkı; (Ben gülşen! aşkında), 3- Arif bey - Suzinak şarkı: (Gözümden git- miyor bir an hayalin), 1850 Müzik: Ke- mençeci Hasan Sözeri, 19 Serbes saat, 18,10 Şerif İçli, Okuyan: Muzaffer İlkar, 1- Hü- Seyni peşrevi, 2- Hüseyni yürük semal: (Ben gibi sana âşıkı üftade), 3- Şevki bey - Hü- seyni şarkı: (Neyleyim biçare dili encamı kâr), 4- Hüseyni şarkı: (Gözümde nazlı simanın hayali), 5- İzzettin Ökte - Yaylı tambur taksimi, 6- Şükrü Tunar - Rast şarkı: (Uyusam göğsüne koysam şu hum- malı başı), 7- M. Celâleddin Pş. - Rast şarkı: (Pitneler gizlemiş), - Muzaffer Ti- kar , Rast saz semaisi, 20 Konuşma (MİMİ Kahramanlık menkibeleri), 20,15 Temsil: Kervan kıran, yazan: Mithat Tansuk, 21,15 Serbes saat, 2125 Müzik: Küçük orkestra iŞef: Necip Aşkın), 1- Micheli: İtalya şar- kıları (Potpuri), 2- Micheli: İkinci küçük sult, 3- Paul Lincke! Bir opere$ uvertürü, 4- Beethoven: Meşhur Menüet, 5- Rich. Heuberger: Şark'da sultinden - rakseden kızlar, 22,15 Memleket saat ayarı, ajans ha- berleri, ziraat, esham - tahvilât, kambiyo - nukut borsası (flat), 2235 Müzik: Cazband bi 2325-2330 Yarınki program ve kapa» Abone ücretleri Türkiye 1400 Kuruş (o 7700 kuzuş 70 » 1480 » 4 » Ecnebi Posta ittihadına dahil olmıyan eeneti wöemleketler: Beneliği 3800, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. 8. İmsak Güneş Öğle İkinâi Akşam Yata BK. 9057 1148 559 925 1200 131 Va. 420 600 1221 1543 1823 1954 a am İdarehare: Babiâli civarı Acımusluk sokak No. 13 Üsküdar Halkevrinden: 24/3/940 Pazar günü saat 15.30 da Hay- darpaşa lisesi tarih öğretmeni Cemal Yener tarafından « taksimis isimli bir konferans verilecektir. Herkes gelebilir. Tefrika: No, 14 Nüsır, Azrâyı elde edecek olursa, Türkân sultanı tamamile avucunun içine almış ve Semerkand sarayında ikinci bir sultan gi- bi yaşamış olacaktı. Gerçi şimdi de, Tür- kân hatun, vezir Nâsırı her zaman himaye ederdi. Fakat, Azrâ işin içine girecek olur- sa, Nâsır vaziyetinden biraz daha emin ola- rak yaşıyacaktı. Zaten Azrtyı teshir eden bir tek adam yardı: Şehzade Gıyaseddin. Nâsır onun vü cudünü ortadan kaldırtmağa muvaffak olursa, Azrâ, nasıl olsa eline düşmüş de- mekti. Herşeyden önce Giyaseddini orta- dan kaldırmak, ve bu suretle Azrânın ümid- lerini kırmak lâzımdı. Acaba, Eram, Buharaya varmea, bu işi kolaylıkla becerebilecek miydi? Şehzade Gıyaseddin o gece bir ziyafet ha- zırlamıştı. Ziyafete Buhara oşrafından ve zabitlerden iki yüz kişi davet edilmişti, Büyük bir salonun ortasına Iki sıra sof- ralar kurulmuş, davetliler bu sofraların ef- 'aseddin sofranın başında otu» ruyordu. Yanında, Fars prepsi (Saad)ın ye- geni Kasım oturuyordu. Kasım, amcası prens( Saad) ile kavga ederek Pars topraklarından Harzem iline iltica etmiş ve bir yıldır Buharada kalmış- ta. Gıyaseddin, Kasımı çok iyi tanırdı. Bu- haraya gelince ilk önce onu arattı ve orada pek sevindi. Salonun bir tarafında sazendeler müsel- > bir şekilde dizilip ahenge başlamışlar- Gıyaseddin yemekten sonra, bir aralık sazı susturdu ve misafirlere hitaben; -— Sultan Mehmed beni buraya sükün ve asayişi temin için gönderdi - diye söze baş- ladı- Buharada birçok kavgalar, toprak ve aile gürültüleri oluyormuş. Bugünden iti- baren zorbalığa nihayet verilmiştir. Herkes davasını, yarın derhal faaliyete geçecek olan üç kişilik bir mahkeme heyetine anla- tacak ve mahkeme ne karar verirse Ona boyun eğecektir. Mahkeme sözünden hiç de memnün ol- mıyan mütegallibeden bazıları: — Biz, sultanın hükimlerini yola getir. mesini de biliriz. Diye söyleniyordu. Gıyaseddin sözüne de- vam etti: — Buharada İk yapacağım iş, rüşvetin vereceğim. cak. Bir adam, konışusunun malına ve ca- nına göz dikerse, 6 adamın çarçabuk canı- ni cehenneme göndereceğim, Davetliler hayretle biribirlerine bakıştı- lar. İçlerinden ihtiyar bir zengin mırıldan- a: — Dârâ gibi konuşuyor. Geçen yıllar için- de şehrimize gelen Gıyaseddin ne kadar da değişmiş! Giyaseddinin son sözü cidden herkesi ted- hiş etmişti. Demek Ki, şehzade Giyasa, sul- tan Mehmed vüşi salâhiyet vermişti, Gıyasın yanında oturan prens Kasım, ya- vaşça şehzadenin kulağına eğildi: — Sözlerinizden müteessir olanlar var. Fakat, için için gülenleri de uzaktan sezi- yorum. Bütün bu söylediklerinizi tatbika kalkışmıyarak, sözde bırakacak olursanız, | yarın çok müşkül vaziyete düşersiniz. Hiç olmazsa, misafirlerinize bütün bunların bi- rer lâtife olduğunu söyleyiniz de herkesin yüzü gülsün. Prens Kasimin hakki vardı. Zira o, Bu- hara âyanının bu kadar sıkıntıya ve İnzi- bata alışık olmadığını herkesten Iyi biliyor- du. Zenginlerin ve eşrafın nelere alıştığını, neler yapmak İstediğini, memurları rüşvetle nasıl duyurduklarını görüyordu. Davetliler arasında öyle gerkeş mülegallibeler, başı yukarda gezen zenginler vardı liradan satılarak, koskoca kasır bir tiyarto haline getirilmişti. Deniz tarafındaki merasim kapısı açılmış, mermer rıhtıma Şirket va purları yanaşmıştı. Bunlardan fevç fevç halk çıkiyordu. Aralarında kara kalpaklı Bulgar kız ve erkekleri, ek lerinde gaydalarla; ak kalpaklı Ru- menler, işlemeli bluzlarile; kat kat beyaz eteklikli Yunan Efzonları bur. nu top tüylü kırmızı papuçlarile nâ- zarı okşuyordu. Bilhassa kahraman tavırlı zeybekler; zıpka giymiş, çevik Karadeniz uşakları insana zevk veri- yordu. Gönül, baktıkça bakmak isti. yordu. Zengin ve mesud kalabalığın orta- sında bütün Kolonbey ailesini — Ye- şilköydeki ziyafete iştirak eden tek- mil akraba ve taallükatla birlikte — tanımak kabildi. Bunlar şakalaşıyor- ar, konuşuyorlar, gülüşüyorlar; fa- kat halk arasında kibarlıklarını gö ne de muhafaza ediyorlardı. Belkis; -- Beylerbeyi sarayını hiç görme dim! - demişti, Büyük babasi da onu davet etmiş- ti, Fakat hovarda meşrepli ihtiyar, hısım akrabayı da bu arada unutma. mıştı, İşte carl cuvul festivale gel mişlerdi. Ecnebilerin, bu arada Mısırlıların fırsatı kaçırmamasından daha tabil ne olabilir? Zaten Baha, Kölonbey Silesinin bütün hareketlerini adım adım takib etmekteydi. Geçenlerde at cambazına gitmişlerdi; bizmkiler arkalarından... Bu sefer Beylerbe- yine... Gene arkalarından... Sarayı gezdiler. Bahçedeki büyük havuzun yanına çıktılar, Belkise âşık olan kuzeni Ferid Berki de bu kala- balık arasındaydı. Dürrü ailesinin en küçüğü Galib Dürrü, zabit mülekal- di amcasının koluna girmiş, dolaşı- yordu. Çapkın oğlan, habire: — Zavallı Ferhad... Vah vah vah... Yazık oldu şuna... Yüreğim cız edi. yor halini düşündükçe... « diye söy- Jeniyordu. Bunu diline peresenk etmişti. Sa- mimi sekilde acıdığından değil ya... Ne gezer?... Onunla alay etmek için... Zira, kendi haylazdı. Ailenin içinde çalışkanlığı ile, ciddiliği ile tanınan Ferhadı asla hazmedemezdi! Havuz başında hasır koltuklara oturmuşlar, Balkanlıların danslarını seyrediyorlardı. Beyaz yahud siyah kalpaklı amatör artistlerin hayalle- ri sakin suya vuruyor, hoş bir man- zara teşkil ediyordu. Belkisle, mahremi esrarı Kiki — ha- ni şu mektuplaştıkları ve biribirleri, ne sırlarını döktükleri genç kız — yan yana oturmuşlardı. Dürrülerden bir başları ucunda, ayakta duru- Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Prens Kasım, Gıyaseddinin bu işe ciddiyetle sarıldığını görünce âdeta çocuk gibi sevinmişti tan Mehmede bile bu adamlar zaman ZA“ man karşi koymuşlar ve sık sık ayaklanıp * memleketin huzurunu kaçırmaktan geri kalmamış'ardı. Gıyaseddin, prens Kasıma döndü: — Söylediklerim lâsife değil. Henüz mü- selles içip sarhoş olmadım. Semerkandden buraya, bu işleri görmek için geldim. Har- zem İlinde bir tek hükümet vardır. Onun hâkimi de, nizamı da tek kalacaktır. Hâki- me ve nizama boyun eğmiyenlerin Harzem elinde yeri yoktur. Bu gibilere sultan bir ay mühlet veriyor, istedikleri ülkelere hiç“ ret edebilirler, Davetliler homurdanarak: — Şehzade Gıyas çıldırmış mı? - diyor- lardı - neler söylüyor. Bir Buharalıyı, ken- di yurdundan kim uzaklaştırabilir? Bunu | gerçekten sultan Mehmed emretmişse, biz onu da yere vurmasını biliriz. bu sözleri işitmiyordu. Ancak, söy» lediği sözlerin bir yıldırım tesiri yaptığını ve birçok kimselerin de bu yüzden neşeleri Kaçtığını, hatiâ sofradan çekildiklerini gö- ıyas, söylediklerini aynen tatbik edebi- vecek e miydi? Bunu şimdiden kimse kestire- mezdi, Pakat o, azmetmişti. Buharada ken- dini ek ve zenginlerin saltanatına, mütegallibenin halk üzerinde yaplığı taz- yiik ve işkenceye nihayet vörecekti, Ağabey- si Bağdad seferinden dönünceye kadar o da boş durmayacak, Buharalılarla cenkle- gecekti, Prens Kasım, Gıyasın bu İşe clddiyetle sa» rıldığını görünce âdeta çocuk gibi sevinmiş- ti, — Buharaya geldiğim gündenberi benim- ie alay edip duruyurlar, Güya ben merd bir insan değilmişim. Ameamın tehdidinden korkarak buraya kaçmışım, Doğru. Ben, haksız olarak boynumun vurulmasına razi olmadığım için, bir dost memlekete tica | ederek canımı kurtardım. Fakat, onun â3- keri var. cellâdları var. Ben onunla mer- dane dörüşebilir miyim? Cılız bir arının, kalabalık bir arı kovanını devirmesine im- kân var mıdır? Gıyaseddin: — Sen, Buharada benim misafirimsin, Kasım! Hiç merak etme. Bundan sonra 46- ninle hiç kimse istihza edemez. Diyordu. Canı sıkılan misafirlerden birço- Bu yavaş yavaş çekilip gidiyordu. Sofranın başında iki yüz davetliden ancak yirmi beş, otur kişi kalmıştı. Bunlar da zengin ve mü- tegallbe olmıyan, şatr, edip, hekim, nak- kaş gibi, okumuş, fikir sahibi Meat) kim. selerdi. Hepsi birden. Giyaseddine; — Bizin hakkınız var! dediler - Bu adam- ların elinden çektiğimizi bir biz biliriz, bir de Aliah bilir. Derdimizi hiç kimseye anla- tamayız. Bütün araziye, çifiiklere, merala- ra, onlar sahiptir. Biz bir karış toprağa te- sahüp iddlasında bulunursak, derhal başı- mızı ezerler. Hâkim, kanun, hattâ din, mezhep... herşey kendileridir. Her kuvve kendi ellerindedir. Biz zavallılar, onlara medhiyeler yazmak, minyatürlü levhalar yapmak; hastalanırlarsa, aziz canlarını ö- Jümden ve kiymetli vüsudlerini tedavi ik hastalıktan kurtarmak vazlfelerile mük: Jefiz. Biz Buharahları bu sonsuz İşkenceler- den ve tahammül edilmez haksızlıklardan kurtarmağa muvaffak olursanız, binlerce gavallının minnet ve şükrünin! kazanacak» siniz! Gıyaseddin hepsine söz verdi, « Azmimden beni hiç bir kuvvet geri çeviremez. Buhara tarihinde yeni ve mesud bir devir açacağım, dedi, Gıyaseddin bunlardan birini yanında alis koyarak diğer misafirleri teşyi etti. Yanın- da alıkoyduğu adam, Buharanın bilhassa halk tarafından çok sevilmiş bir şairi idi; Şair Riza Ebülfettah. (Arkası var) yordu. Birdenbire, Belkis, karşıda, Suhay! gördü. Kikiyi hafifçe dürterek; — işte! - dedi, —? Yüreği çarpıyordu. — Suha... « dedi. Bu esnada, gözgöze geldiler. Deli- kanlı, havuzun öte tarafından sevgi- lisini selâmladı. Yanında hocası d8 bulunuyordu. Ama, ne garip kıy fette... Kamburunu mübalâgalı bir şekilde çıkarmıştı. Başına, hocaların | camide giydikleri siyah takkelerden | bir tane geçirmişti, Gözlerinde göğ” Tük, elinde tesbih... Böylelikle dik” kati mi celbetmek istiyordu, yoksa | etmemek mi? Senelerdenberi yüzyüğ gelmediği — her ihtimale kara — Kudret beyin kendisini tanımaması” nım istiyordu. Zaten tanınacak hell kalmamıştı. Her halde böylelikle kef” dine bir tip vermek istediği belliydi. Bu çirkin ve ufak tefek adamıf yanında, Suhanın sülün gibi endam? | büsbütün meydana çıkıyordu. Kiki: — A... Cidden çok güzel çocuk! © | dedi, İ Bu esnada, delikanlı, nezaketi icab ettirdiği şekilde, müstakbel Nİ şanlısının - ailesini ziyarete kar” verdi. * :

Bu sayıdan diğer sayfalar: