7 Şubat 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 3

7 Şubat 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

! 4B 7721937 BULu , BERLER Meghud cürüm kanununun faideleri Ankara müddeiumumisi Baha Arıkan'ın muhabi- rimize beyanatı Ankara'da küçük çı küçük çocukları iğfal edenle- rin muhakemesine İstanbul, 6 (Hususi muha- birimizden) — Ankara müd- dejumumisi Baha Arıkan ga- Zetemize şu beyanatta bulun- Muştur: — Cürmümeşhud kanunu- hun tatbikatı muvaffakıyetle devam ediyor. Bu kanunun faydaları pek büyüktür. Ziraat Bankası muhasebe umum mü- dür muavini Rıfkı ile hizmet- çisi Raşid'in, küçük çocukları eve toplıyarak şeni tecavüzler- de bulundükları haber alın mış, çocuklar, evden çıkarlar- ken yakalanmışlardır. Mâznunların, kendilerine te- cavüz ettiklerini itiraf etmiş- İtalya Balkan'larla da anlaşıyor. İstanbul, 6 (Hususi) — İtal- ya'nın, Turkiye ile yaptığı bütün Balkan hükümetlerile de anlaşmağa karar - verdiği ve bunun için yakında müzakere- lere girişseceği- Roma'dan bil: diriliyor. Bu haber, her tarafta memnuniyetle karşılanmıştır. Dahiliye Vekilimiz Dün İstanbula geldi İstanbul, 6 (Hususi) — Da- hiliye vekili Şükrü Kaya, bu sabahki Ankara ekspresile şeh- rimize gelmiştir. Şükrü Kaya, bu hafta içinde Ankara'ya dö- necektir. İstanbul, 6 ( Hususi muha- birimizden )— Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, bugün Ankara- dan gelmiş ve istikbal edil- miştir. Şükrü Kaya, doğruca Atatürk'ün bulunduğu Dolma- bahçe- sarayına giderek - tâzi- matta bulunmuştur. Teşkilâtı esasiye değişikliklere aid kanunu Cu- müur reisimize tasdik ettirmek mek. için beraberinde getirdiği söyleniyor. Otobüsçüler - beledi. ye ile anlaştı İstanbul 6 (Hususi) — Be- lediye ile otobüscüler arasın- da, belediyeye verilecek hisse hakkında başgösteren ihtilâf halledilmiş, otobüs sahipleri belediyenin tekliflerini olduğu gibi kabul etmişlerdir. ANADOLU —. Günlük siyasal gazete Sahip ve başyazzanı Haydar Rüşdü ÖKTEM Umumi noşriyat ve yazı işleri Mmüdürü: Hamdi Nüzhet Çançar İderehanesi : İzmir İkinci Beyler sokağı C. Halk Partisi binası içinde Telgraf: İzmir — ANADOLU Telefon : 2776 — Posta kutusu 405 ABONE ŞERAİTİ Yıllığı-1200, altı aylığı 700, üç aylığı 500 kuruştur. Yabancı memleketler için senelik aböne ücreti 27 liradır Het yerde 5 kuruştur - İnü geçmiş nüshalar 25 kuruştar. kanununda - yapılan | yakında başlanıyor lerdir. Çocuklardan ikisi 15 yaşını doldurmamış oldukla- rından işe derhaladliyece vazı-? yet edilmiştir. Bakkal Ahmed'le bisikletçi Ali Osman'ın da bu iş te medhaldar oldukları an- laşıldığından tevkiflerine karar verilmiş ve haklarında hukuku âmme dâvâsı açılmıştır. Tahkikat — yakında * muha- keme - safhasına intikal ede- cektir. Bu çirkin hâdisede başkalarının alâkadar — olma- dıkları anlaşılmıştır. Ceza ka- nunu, vatandaşların iffet ve namusuna tecavüz edenlerin büyük — hassasiyetle takibini âmirdir. Ü SN Atatürk —— .4 . a— Şark'ın kurtarı- cısıdır. İstanbul, 6 (Hususi muha- birimizden) — Ankara ve İstanbul radyo merkezlerinin Arapça neşriyatından dolayı, Matbuat umum müdürlüğüne Suriye'den 200 imzalı bir teşekkür mektubu gelmiştir. Mektupta: — Atatürk Şark'ın kurta- rıcısıdır. Denilmektedir. Ai Moskova'da Sivil teşkilât se- ferber edildi. Paris, 6 (Radyo) — Mos- kova'dan bildirildiğine göre, sivil teşkilât reisi Yekuv, ma- iyetindeki kuvvetlerin hepsini seferber bir hale koymuştur. Odesa'da yeni vak'alar baş- göstermiştir. Antonesko Şerefine Ankara'da bir suvare verilecek. Ankara 6 (Hususi) — Ya- kında memleketimize gelecek olan Romanya hâriciye nazırı M. Antonesko şerefine bu ayın 11 inde Ankarapalasta devlet erkâm ile kordiploma- tiğin davetli bulunacağı büyük bir suvare verilecektir. İstanbul, 6 (Hususi muha- birimizden ) — Romanya ha- riciye nazırı M. Antonesko, Ankara'yı ziyaret etmek — ve hükümetimiz ricalile temaslar- da bulunmak üzere salı günü Bükreş'ten İstanbul'a gelecektir. Romanya haricye nazırı me- rasimle istikbal edilecek ve Ankara'ya gidecektir. Yüzdürüldü İstanbul, 6 (Hususi) — Ka- radeniz boğazı methalinde ka- raya oturmuş olup, yarı batmış bir vaziyette bulunduğundan mürettebatı tarafından terke- dilen Romen bandıralı (Kar- men Siza) vapuru, Türk gemi kurtarma şirketine aid Alem- dar ve Palos gemilerinin de- vamlı çalışmaları neticesinde | güçlükle kurtarılmış ve yüzdü- ANADOLU Arada-sırada Kafeste ölen kuş.. örranimrü Odada, pencere kenarına büyük ve güzel bir kafes kan- muştu. Ne kadar da itina ile yapılmıştı! Alt kenarları kub- beliydi, Bol ışık ve hava gir- mesi için üst kısmının telleri, gene yuvarlak örülmüştü. Tahta kısmının rengi kırmızıya bo- yanmıştı. Fakat kafesin içi boştu. İçinde birşey de görün- müyordu. Onu daha yakından seyir için bulunduğu yere doğre ilerledim. Yanına varınca, uzak- tan görünmesi mümkün olmi- yan birşey gördüm: İçinde bir kuş vardı ve öl- müştü. Kafes içinde yan yat- mıştı. İnce, küçük kuru ayak- larımdan - biri diğeri üzerine konmuştu. Gözleri sönmüş, küçülmüş, göz çukurları ara- sında kaybolmuştu. Sanki bi- linmiyen bir el onu sıkmış, sonra sepete bırakılan bir limon gibi kafesin ortasına atmışbı, Ka- natlarının iki ucu birbirine değiyordu. O bükük boynunda ne acıklı, kalbi sıkan bir elem ve bu ölümde ne hüzünlü, tesirli bir keder gizliydi. O bu kafeste büyümek, yaşamak ve can vermek için yaratıl- mıştı? Hayır o, büsbütün başka şekilde yaşamak için yaratıl- mıştı. Yaşadığı yıllarda sabah güneşinin doğmasile beraber uyanarak ötüşlerile günü selâm- hyacak, ışıkta uçacak, renkli çiçeklerin süslediği daldan dala konacak, sırası, zamanı gelince eşini bularak titriyerek öterek, çırpınarak çiçekten çiçeğe, xo- şacaktı. - Halbuki o bütün bu hazlı, tabii didinmeler, çırpın- malar yerine, hep kurtulmak ümidile bütün hayatını, korku ve heyecanla küçük göğsünü kafesin tellerine çarparak ge- çirmişti. Renkli tüyleri çiçek- lerden kokular taşıyacaktı. Halbuki bunlar tellere çar- pan ince derili göğsüne sa- dece siper olmn!u. Doğmuş, uçmadan, uçamadan gagacığı yuvası için bir tüy, ayağı bir saman çöpü taşımadan deldiği yumurtadan delemediği asla delemiyeceği kafese girmiş ve orada 'da can vermişti. Kâfesin yanından mütcessi- rane ayrıldım. Dimağımda bir- çok acı intibalar uyandı. Ona acırken hayata da acıdım ve kendi kendime: — Birçok insanlar bu kuş gibi yaşamıyor, kendi hayat kafeslerinde birşey görmeden, duymadan ölmiyorlar mı? Ve onlar tırtılım kozasını örerek içine girmesi gibi kafeslerini kendi kafaları, hayata aid telkin- leri, dar görüş ve kör yürü- yüşlerile örmiyorlar mı? Halbuki dünyada en büyük betbahtlık hayatın genişliği ve ufuk tanimıyan - hudütsuzluğu içinde görünmlyen ve içinden bir. türlü de- çıkılamıyan bir kafes içinde yaşamak - değil midir? — Dedim: A. İ. Kültür ——— Boğazda kesif bir sis vardı İstanbul 6 (Hususi) — Dün sabah boğazda kesil bir vardı. Bu yüzden — vapurlar sabah seferlerini muntazam sis Dr.Abdi Muhtar, delilik hakkında ne diyor iki şıktan biri- İnsanlık, ni seçmelidir! “ Ya medenıyete göre insan, — Hidiseler, yılların değil, ay. ya insana göre medeniyet!..,, Hota,'güzel keşiflerin insanlara göre rasyonalize edilmemesindedir. İnsan dimağının, kendi eseri olan imedeni hayatın tazyiki, harb, işsizlik, buhran, sefahet ve sefalet vesaire dolayısile yavaş yavaş metanetini kay- bettiği, delilerin fazlalaştığı hakkında meşhur Fransız akliye ve asabiyecisi doktor Roguecs de Fursaç ile doktor Hardin- gin Pariste çıkan Paris Soir gazetesine verdikleri beyanatı yazmıştık. Hattâ doktor Harding, 2039 senesinde insanların kâmilen delirmiş bulunacağını söyle- mişti. Dün bu hususta doktor muallim Abdi Muhtar'ın da kıiymetli - fikirlerine müracaat ettik. Döktor çok enteresan olan mülâhazalarını şöyle an- lattı: — Medeniyetin başında ge- len milletlerin bize — verdiği istatistikler, deliliğin seneden seneye artmakta — olduğunu gösteriyor. “Bir profesörün, bu böyle giderse, bilmem hangi tarihte bütün insanların delireceğine dair olan telmihine gelince, bu söz sadece vaziyetin - cid- diyetini canlandırmak ve hesa- bi bir ifade şeklinde hakikati hissettirmek için yapılmış bir telmihtir. Fakat delilik mevzuu üze- rinde âlimlerin ısrarla tevak- kufu mânâsız değildir. Vaziyet zannolunduğundan ziyade cid- didir. Çürkü muasır ilimde “De- lilik ve deliren adam, sipsivri bir mevze — değildir; delilik, çok daha geniş bir mevzuun küçük ve en - küçük bir par: çasıdır. Mevzu - “Medeniyet ve me- deniyet içinde yaşıyan insan,, mevzuudu; ve bu mevzu ken- disile uğraşmıyanların tahmin edemiyeceği kadar korkunçtur. Delilik ve müvazenesizlik mevzuu yüzünden — başlıyan tetkiklerin “Cemiyet, — içtimai hayat ve insan,, hakkındaki sağlam bilgilerimizi, en sağ- lam sanılan temellerinden na- sıl torpilleyip berhava ettiğini çok yakın bir zamanda göre- cek ve hep şaşıracaksınız. Bu geniş ve yepyeni mev- zuun küçük bir parçası olan delilik bahsına gelince; timar- hanelerde yatan zırdelilerden, serbest serbest dolaşan müva- zenesizlere kadar bir sürü ve bir seri “Nüans,, lar hatırlan- malıdır. Hiç şüphe yok ki, zavahiri- nin bütün şaşaasına rağmen medeniyet —insanlığı tereddi ettiriyor. Ve insanlığın tered- disi, medeniyetin tekâmülüle mütenasib bir istikamet taki- bediyor. Bu sözlerimi, ilmi mes'uli- yeti olmıyan gündelik bir ga- zetede, bir görüş fantezisi yapmak için - söylenmiş sözler * zannetmeyiniz. Medeni hayat, bugün her- kesin itirafa başladığı gibi insanları yalnız bedenen tered- di ettirmiyor. Bilâkis medeni âlemde, insan hem bedenen, hem dimağen, hem aklen, Dr. Abdi Muhtar hem de rühen - tereddi mektedir. Bununla: beraber “Medeni- yet, kelimesi hepimizin rinde tılsımlı bir “Prestij,, bissi uyandırmaktadır. Mede- niyet cereyanı adetâ beynel- milel mukaddes bir palavra olmuştur. Şüphe yok ki medeni mamak bir rezalettir; fakat bugünkü medeniyet içinde be- denen, aklen ve ruhen tered- di etmemek te gayri müm- kündür, İnsanlar bugünkü —medeni- yetin adamı olmağa mecbur değillerdir. Bilâkis, insan tab- ma uygün gelen bir “Adam medeniyeti,, olmak mecburi- yetindedir. Medeniyet kendi kendini kurmuş bir vakıadır ve medeniyet şekilleri sadece bir telâkkidirler; fakat “İnsan,, mutlak olan bir “Hakikat,, tir. Bugünkü medeniyete ve me- deniyetin bugünkü müessesa: tina göre insan yapmak teşeb- büsünün muvaffak olmasına imkân yoktur. Bu teşebbüste ısrar edildikçe, insan, insan olmaktan çıkmakta devam ede- cektir. İnsanlığın — mukadderatı iki şıktan birinin intihabına bağlı kalmıştır: Ya medeniyete göre bir insan, yahud insana göre bir medeniyet... İnkâra kimse cesaret ede- mez ki asıl olan ve bizatihi mukaddes olan bizzat insan- dır. Ve insan tab'ına uymıyan bir medeniyet, medeniyet ol- duğu için asla mukaddes de- Şildir. Bugünkü medeniyet ise; in- san tab'ına mutabik ve gayri mütabık olmayı asla nazarı itibare almadan ve böyle bir — Sonu Gıncı sahifede — TAKVİM Rumi - 1353 Arabi - 1355 2ci kânun Zilkade et- üze- ol- sadece 25 25 | tarık'a kadar Aklı selim., ların, günlerin, hattâ şaatlerin köşe başından birbiri arkasına kaybolub gidiyor. Sanki bütün dünyayı ayaklandıran Habe- şistan mes'elesi, yalnız küre: nin değil, zecri tedbir tatbi- katına karar veren Cemiyeti Akvamın da geçirdiği bir vas - hime, bir kâbustan ibaretti ve gene sanki, küremizin üstün- den böyle bir harb ve asabi: yet kasırgası esmemiştir, Onun ardı-sıra, Akdeniz su. larının üstünde korkunç bir harb havasının; dalgaların çıl» gini raksina uyarak İskenderi: | ye'den Malta'ya, İtn]yı sahi! İerine ve oradan tâ chclul dalgalanışı da, bir hakikat değil, bizim mu- hayyilemizik bir hezeyanı idi.. Nitekim, şimdi Habeşista: nin filen işgalinin tanınması | keyfiyeti karşımızdadır. Gene nitekim İngiltere, İtal- ya ile bir centilmen anlaşması yapmıştır. İlk hâdiselerle son hâdise- ler arasında geçen zaman ne- dir? Hiç?! Fakat bunların birinci ve ikincisi ile üçüncü ve dördün: cüsü arasında manâ ve mahi- yet itibarile, tezadın bütün rekorlarını kıran öyle bir fark var ki, cevabını yerebilecek olan yegâne kuvvet, aklıselim- dir. Fakat o da fazla birşey söylemiyerek sadece v> sade- ce gene kendisini gösterecek- tir: Ben, aklıselim!. Şimdi de Milâno şehrinde, yakın Şarkın iki milleti arasın: da yeni bir anlaşma zihniyeti, bir rüşeym halinde — kafaya düşmüştür. Tezadları bile te- life müstcid olan insan zekâ: sı, Türk - İtalyan münaseba- tıni hem bu iki devletin, hem Akdenizin, hem de Avrupa- nın istifade huzuruna doğru yürütmiye elbette muktedirdir. Bunda hâkim olan şeyi uzun uzadıya — aramiya da — hacet yoktur: Gene aklıselim. İnsanlık, bütün ihtiraslarına karşı sadece bu ( Aklıselim ) dediğimiz şeyle mücehhez ol- duğu - için kurtulabiliyor veya tehlikeyi azaltıyor, yahud da - * uzaklaştırabiliyor.. Ferdi ve cem'i bütün hare- kâtımızın manivelâsını - teşkil eden “Aklıselim,, in kalktığı — gün, şuurundaki sansörün bo- zulmasile dimağ müvazenesini kaybeden biçareler gibi, in- sanlık ta, uçurumun kenarına gelmekte değil, tâ dibine yur varlanmakta gecikmiyecektir. Cemiyeti Akvamın — müey- yidesi ve kuvveti, kökü gök- lerde duran tuba ağacını ha- tırlatmakla beraber, bu mües- sese de bugünkü teneffüs ka- biliyetini, aklıselimden alıyoş Akhselim, çürüdüğü, yıpranıb ezildiği gün, Cenevre, asırla- rın temizliyemiyeceği - bir ha- — rabezar — olacaktır, buna — hiç — şaşmıyalım. Bu zehirli gazlara, bu kor- kunç teslihatar tayyareye, to- pa, tanka, doönanmalara ve herşeye karşı beşeriyeti koru- yacak olan yeğâne kuvvet, aklıselimdir. Silâh, diplomatın maşasıdır. — Aklıselim de insanlığın mas- kesi !. Orhan Rahmi Gö/

Bu sayıdan diğer sayfalar: