17 Mayıs 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12

17 Mayıs 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ELMA, vapurun en altına in- miş, kararsız ve karışık dü. şüncelere dalmıştı, Karşısında bir takım insanlar, başka başka in- sanlar vardı, Arasıra onlara gözü kayıyor, bazan görüyor, ekseriya da görmeden bakiyordu. Zihni meşguldü. Kendisini dü. şünüyordu. Sarışın, uzun boylu, kemikli yüzlü bir kızdı Selma, Dilediği gibi hareket etmesini onu beklerdi muhakkak. Erkek; ler öyledir, diye düşünüyordu, sözlerinde dururlar ve sabırsızla- nırlar. Fakat, şu içindeki huzursuz. luk da ne oluyordu ki ? Ötekinin hayali bir ân bile zihninden çık- kendi kendine; «ne kadar da birbi. rinin aynıdırlar,..» Karşısındakiler arasında bir erkekle kız da var- dı. Bunlar, hayli kabaca şakala- Selma, «Allah belâlarını versin böylele- rinin» dedi. Sonra, Öteki'nin bir müşahedesini hatırladı : Bir gün, akşama doğru, baş- ka We arkadaşlariyle birlikte, üçü, Şehzadebaşı tarafında bir kaldırılarak «moderen)»leştirilmiş penceresinden ansızın, arka 80- kesti, Selma kendine öğre onun iliğin *şin farkındaydı. Alt çenen şayanı hayret bir kat'ilikle ileri doğru uzandı. Tarihöncesi hayvan- larının ifadesi geldi yüzüne; ve sen, hâlâ yaptığın o küçük, fa- kat çok mühim hareketin farkın- da değildin. Tam ağzın da kımıl- damıya başlıyacağı sırada ken- dine g , Bü, onun bü tarzda, insa- nı gaafil avlıyan müşahedelerin, miyordu, zorla değil ya. Hayvan- dı işte kendisi. Oh olsun... Gayri ihtiyari gülümsedi. — çocukça, ne saf, ne güzel masum bir sevinçti bu... ki Rıza, şen, hakikaten yakışıklı, zeki bir gençti. Hava- YALAN iydi, doğru. Ciddi filân değildi öyle. Selma'yı belki de bir gönül eğlencesi telâkki ediyordu. Ne çıkar ? Hayatta neyin bu derece ciddi bir elemeye tahammülü ar ki? Yalnız, kızı rahatsız oeden okta, he şimdi, gözleri önünde aydınlanıverdi. Yal. Rı- za, ötekiyle arkadaştı. Birinin malını çalıyormuş, birisini alda- tıyormuş gibi bir. his vardı için- de. OfffI.. Niçin, niçin bir dost- luk hatırıma hayatının en güzel ve tatlı imkânlarını elinden ka- çıracakmış, feda edecekmiş ? ZAHİR GÜVEMLİ N Düşüncelerine isyanla başını kaldırdı : Karşısındaki çift, mü- nakaşamsı bir konuşmaya dal- mışlardı. Karar vermek, karar vermek... kendine ait şeyler, çok hususi meseleler üzerinde bile karar vermek için daima başka- larını hesaba katmıya mecbur olmak... Yarabbi, ne güzel bir gün vardı dışarıda kimbilir, Kimbilir, ıza onu nasıl bir telâş içinde, ne sevimli bir sabırsızlıkla bek- liyordu. Fakat nafile... en hoş hayalleri bile o uğursu- zun verdiği huzursuzluğu gidere- “NN Kuşlara, bulutlara ve ağaçlara âşık değilim artık, olsa cihanın, nafile; a Kâfi değil, kâfi değil bu kadar aydınlık. Dört mevsimi bahar Sen, daima şiirlerimde ve kafamdasın, Sarhoş yüreğim için çılgın ve amansız, Sarhoş bir fırtınasın. Avuçlarında cennetlerin en güzeli, "Yıllanmış Şarap dolu, uzattığın her kadeh, manın sevincini, baharların güzelliğini, m. Seninle duymuşum yaşa Kışın, yazın ve Senin gözlerinle görmüş Canımda senin can m Kanımda senin kan Uğrunda dağları delmiş, geçmişim. Ve senin adın , Kitaplık isim değil, sevğilim, “Yüreğime bıçakla kazıdım onu. Kimbilir, Hangi sakin ve kuytu bir limanda dile gelir, z Bu karasevdanın sonu Bilmem. Yalnız bir türkü biliyorum : derdime derman, Ya katlime ferman»... Kenan HARUN mez, kaçırdığı neşeyi iade ede” mezdi, ma, ayakkabısını çıkararak KAY Seli erin oynıyan e kıl e adam baktı, iğr nereden gelmiş idi böyle b dedi içinden. Sevgililere baktı, K layat böyleydi. işte, hep Yöyle insanlarla doluydu dünya... year kurtulamafak, mahküm kalmak... Rahat- > m sevebilse... Çok şükür... Vapur yanaşıyor- du. Selma, arkasından kovalıyor. bırsızlıktan, bekliyemedi. Atladı. Aksilik bu ya, polis hemen ya- nina sokuldu, birde üstelik ceza yürümiye, başladı. Hava sanki mahsusmuş gibi, nede çabuk bozulmuştu. Çantasında, iç açıcı bir kolonya çinlerin ardı arkası gelmiyecek- miş gibi, her şeye, bilhassa ken- dine, zaafına, iradesizliğine, eti- nin, kemiğinin arzusuna, şimdi biraz kırgın gibi duran öteki'nin hayaline, her şeye, her karşı kine benzer bir hiddetle ağlıyordu işte Birşey olmalıydı, birşey. Şa- hem de daha geçerse, sanki orada yığılıp kalacakmış gibi geldi içinden. Ayakları bir kaç adım daha attı amma, bunun farkında bile değildi. Uzviyetiyle iç âlemi birbirinden dünyalar boyu uzaklaşmıştı. Bir el tırnak- larını: göğsüne geçirmiş, onu delerek geriye itiyordu, Bu kanlı taşan bu tazyika karşı koymak imkânsızdı. Patlıyacak ve zerre zerre buhar ge bir ışık çevre- sinde ri ş bir olu alarak ağzını açtı Gitse de tadı kalmamıştı işin, tı? Selma kıpkırmızı oldu.) — Hayır, diye kekeledi, lâ- zımdı da... — Ne lâzımdı efendim ? Hem ağlıyorsunuz ? Birşey mi bir şeyin anlatılmasına beklediğini bildiği Rıza'ya doğru daha yavaş, daha temkinli adım. larla ilerlemiye başladı. da

Bu sayıdan diğer sayfalar: