17 Mayıs 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

17 Mayıs 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EBUCAFER (HAFFAR) Cüneyd'in dostlarından... meyd'e den dinleyelim : ocukluğumda Bağdatta do- acan Yolum bir viraneye uğradı. Ebucafer'i orada gördüm. Acaba benim gelişimden incindi mi diye üzüldüm. Utana utana ona hitab ettim : “Ey şeyh, bir söz söy- le de dönüp gideyim!,... Gerisine biz devam edelim : Ebucafer Cüneyd'e soruyor : — Ne söyleyeyim? — Söyle, Hakka yol nicedir? Ebucafer gülümsüyor : — Müjdeler olsun sana gençl.. Eğer o sana istekli olma- saydı sen ona istek duymazdın. Eğer o seni istemeseydi sen onun yolunu sormazdın... Cü- EBUCAFER (SAYDİLÂNİ) Anlatıyor : — Bu yola baş kestiğim ilk zamanlarda, rüyamda, (Selâm ve Salât)ın sahibini gördüm, Büyük bir mecliste oturmuşlar; etratların» da halkanın büyüklerinden birçok şeyh.. Göğün kapısını açtılar. Bir melek aşağıya indi, elinde bir le- ğen ve bir ibrik... Leğeni şeyhler- den her birinin önünden geçirdi, Herkes ellerini yıkadı. Sıra bana gelince biri seslendi: “Leğeni çe- kin; o, bunlardan değildir,,... İbriği tutan, karşılık verdi: “Ya, demek o bunlardan değilmiş!,... Ve leğeni götürduler. Varlığın Nuru'na yal- vardım: “Ey Allahın Resulü, ben bunlardan değilim ama, bilirsin ki unları sevenlerdenim,... Emretti- ler: “Bunları sevenler, bunlardan» dır,... Leğeni tekrar önüme getir- diler, ellerimi yıkadım. Kâinatın Efendisi, gülümisedi: «Mademki bizi HALKADAN PİRİLTILAR tu da değilim; ama dostlarının ostuyum,... diye mırıldandı, Bu- nun üzerine başka bir melek geldi ve öbür meleğe hitab etti: “Yaz, az bunun ismini elindeki tomara... em de oradaki isimleri yeniden 1 Poyhli Rİ SE Z71001715ı Hazreti Ömer hutbede... * Topluluğa sordu: — Eğer kötü yola düşecek olursam, nefsani ihtiraslar içinde boğulup gidersem bana ne ya- parsınız? Biri ayağa kalktı : — Seni kilıcımızla doğrul- turuz! Reisler Reisi, bu adamı de- nedi : — Bu sözü benim hakkımda mı söylüyorsun? Benim hakkım- da böyle bir söz söylemeğe nasıl cüret edebiliyorsun? Adam, sadece gerçek ve hâ- lis Müslüman, cevap verdi : — Evet, bu sözleri senin hakkında söylüyorum | zaman, mukaddes emane- tin, devlet reisi heyeti içinde en büyük koruyucusu, derin, namü- tenahi derin ve ılık gözlerini yükseklere kaldırdı : — Hakka şükürler olsun ki, eğer yanlış ve kötü yola sapacak olursam, bu milletin içinde beni kılıçla doğrultacak insanlar var- dır. * Böyleyken??? Adıdeğmez , bizimle b yağ : Telsirel ; — Sevgi, yolumuzun biricik istikameti... Ve bu hikmetin delil. leri pek çok... İbrahim Ethem de bir gece rüyasında bir melek gör- dü. Meleğin elinde uzun bir kâğıt tomarı vardi. Melek kâğıda bir şeyler yazıyordu. İbrahim Ethem, meleğe ne yazdığını sordu. Melek “Onun dostlarının adını yazıyo- İbrahim Ethem sordu : ismimi de “yazdın mı?, “Hayırl,, cevabını verdi. İbrahim Ethem, mahzun mahzun , “ben onlardan değilim, onun dos- yazmaya başla ve bunu onların tepesine yazl. az ki, bu, O'nun - dostlarının dostuymuş,,... Dostum, dostum!., Eğer doğrudan doğruya el atmaya kuvvetin yok- dostlarına, dostlarının dostlarına el atl.. Derecede onlara erişemesen bile yine sana şefaat ederler. EBUCAFER (SÂMANİ) Yolu Lübnan dağına düşüyor. Orada, kendinden geçmiş Allah ehlinden bir halka buluyor, Bir delikanlı da onlara hizmet etmek- te... Delikanlı, dere, tepe, dağ, 'do- er laşıp bulduğu şeyleri getirmekte, hazırlamakta, ölaikmeki ve efen- dilerine dağıtmakta... Sâmani, üç gün orada, onlarla bir arada kalı- yor. Dördüncü gün kendisine di- yorler ki: — Aramızdaki âhengi gördün. Haydi, sen kendi yoluna git ki, nasibin bu âhenk değildir. Ve Samâni'ye dua ediyorlar. Samâni çıkıp gidiyor. Aradan yıl- lar geçiyor. Bir gün Ebucafer yam mâni) Bağdatta döikgitieni bakıyo ki, bir genç, çarşıda tellallık Şira mekte... Evet, bu genç, Lübnan dağlarındaki Allah ehline hizmet eden delikanlı!,. Tellallık ediyor ve yakışıksız sözler söylüyor, işler görüyor. Ebucafer hayretler içinde kalmış ve gözlerine inanmaz ol- muştur. Onun bu halini gören genç. yanına geliyor — Bakışın neye? — Kuzum, Allah aşkına söyle; sen Lübnan dağında gördüğüm de- likanlı değil mist — Evet! — “ya bu hale nasıl düştün? r gün onlara yemek dağı- tirken, iyi arçaları kendime ayır- mıştım; b sonra ne olduysa oldu, vita bu hale düştüm! EBUCAFER (HADDADÜSSAGİR) On yedi sene, her gün bir di- nar, on akçaya demircilik etti. Bir habbesini nefsine sarfetmeksizin muhtaçlara dağıttı. Akşam olunca başka bir Büyüğün kapısına uğrar, birkaç parça ekmek alıp yer ve mescide gidip sabahlardı. Ömrü boyunca kimseden hiçbir şey iste medi Sözü: — Tamamiyle âciz ve takatsız gördüğün bir fakirin kurtulacağını mma... : Gide gide e — kuyuya ulaştı. Suya bakıp : — On altı akik susuzdum. Şimdi suyu buldum, ve hakikatle ilim arasında ka Bunlardan hangisi galip gelirse ona göre dav- ranacağım. Tefsirci : — Hakikat dediği, suyu bul- ması,.. Mademki suyu bulmuştur, bulduğu ândan itibaren ihtiyacı kalmamıştır. Bu, sırların derini... İlim de Allaha tapmak borcu... İh- tiyâcını gidermek dâvası değil... lm

Bu sayıdan diğer sayfalar: