2 Ağustos 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6

2 Ağustos 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Na #0 GA İN DUNYAMIZIN SONU Prof. Mustafa Şekip TUNÇ Kâinar yapısı ve hududlarının düz veya yamık olduğu hakkındaki ilmi bilgilerimizin bir nazariye olmak- tan daha ileri gitmediğini ve hattâ kâinatı olanca bütünlüğiyle kavramak için onu yaratmak veya düzenlemek iktidarına eş olacak bir seviyeye var- mak lâzım geldiğini düşünecek olur- sak, madde âleminin bütünü hakkın- da yapabileceğimiz (materyalist) veya (idealist) faraziyelerin kâffesi mutlaka bir açık verecek ve bu açık, müsbet bilgi ile doldurulamayınca, ya olduğu gibi bırakılacak veya (mistik) unsur- larla kapatılacaktır. (Pozitivist) ler, prensip itibariyle, birinci şıkkı ihtiyar etmek istedikleri, yâni tecrübelerin derilerinden öteye gitmek istemedik- leri halde, insan düşüncesinin tecrübe ile mukayyet olmaktan başka (narsisik) olması, bizi (fizik) tecrübe hudutları- - nı aşmıya sevkettiği için:son haddi- ne vardırılmak istenen ilmi ve felsefi bütün nazariyeye ve nazarlarımıza (mistik) unsurların sızmatması kabil değildir. Bunun için müsbet bilgi ve müsbet düşünce ancak parça biliş ve 'parça görüşlerde mümkündür; bü- tüne gidildiği takdirde, hangi yoldan varılmak istenirse istensin, mutlaka (mistik) leşme. olacaktır, Kaldı ki, bü- tün medeniyet ve düşünce. seviyele- rinde mistisizmanın yaşaması, . çözül- mesi muhal görünen «büyük sir» ın mevcudiyetinden ileri (gelmektedir. Büyük sır denebilecek birşey olma- dığını uluorta kestirip atanlar, parça bilgilerle dogmatizma yapmaktan faz- la bir mârifet göstermiş değildirler. Fakat kâinatı yalnız ameli bir bilgi gözü ve sathi bir düşünce ile değil de teemmül ve temaşa ile seyretme- sini bilenler için sonsuz bir tik) düşünce de bilhassa bu hayretin çocuğudur. 6 Kâinatın bütününü. bilemediğimiz için; ne başı, ne de sonu hakkında kat'i bir fikrimiz tabiatiyle olamaz. Fakat içinde yaşadığımız güneş manzumesi hakkında da aynı vazi- yette değiliz. Arzın üzerinde güneşin harareti sayesinde. yaşadığımıza gö- re bu sıcaklık kaynağının ne vakte kadar devam edeceği endişesi, ilmin olduğu kadar insanlığın da öteden- beri alâkalandığı bir meseledir. Heyetşinaslâra (bakılırsa : bizim : güneşimiz kâinattaki güneşlerin en küçüğüdür ve ayni zamanda iphitat olunu tutmuştur ; o halde günün bi- rinde beyazlığını kaybederek kızara- cak ve nihayet dünyamızı ısıtamıya- cak bir hale gelerek her tarafı ölüm kaplıyacaktır. Halbuki herşeyin gün- den güne salâh bulacağına ve dola- yısiyle terakkiye inananlar için ne kara bir haberl... Fakat ne yapmalı ki, ilim kafâsını bu kara habere sevkeden âmil, tabiatın en muhkem sayılan (termodinamik) kanunlarıdır. Bunlardan birincisine göre: «Hararet, tabii olarak, sıcak bir cisimden so- ğuk bir cisme geçer. Bunun aksi ol- maz; meger ki, harici bir âmilin zoriy- le temin edile...» Daha sade söyliye- lim: «Etrafındaki şeylerden daha sı- cak .olan cisimler: soğuyabilirler.» Filhakika sıcak cisimlerin sıcaklıkları- nı etraflarına verdiklerini ve mütema- diyen beslenmedikleri takdirde gitgi- de soğuduklarını, hergünkü tecrübe- lerimizle görüyoruz. İkinci kanuna göre: «Malüm olan bütün makinelerin hiçbiri yüzde yüz mükemmel olmayıp daima kudret kaybederler. Daimi hareket arayan- ların tasavvuru ' boş bir hayalden başka bir şey değildir.» ger bütün makine tipleri bir kudret. kaybetmeğe mahküm ise, gü- neş manzumesi de gizli (enerji) ihti- yatları olmıyan akılsız bir dev meka- nizma ise, diger makineler gibi o da mütemadiyen (enerji) okaybetmeğe mahkümdur. Çünkü tabiatta her ge- rilme bir gevşemeye, .her kabarma bir sönmeye gider, Herşey birşeyden gelir. Hiçten gelebilecek hiç bir şey yoktur. (Enerji) de «daha yüksek hal- lerden daha aşağı hallere» olmak. ü- zere, tek bir istikamette gider. Güneş, ve belki de bütün kâinat, eğer görünmez .bir el tarafından da- ha yavaş tükenmek veya hiç tüken- memek üzere idare ediliyorsa ne mutlul.. Fakat ilim bunu bilemez. İl- min bildiği birşey varsa o da güne- şin milyar kere üç milyar mum kuv- vetinde bir lâmba ve milyar kere 400,090 milyar beygir kuvvetiyle gün- de 24 saat çalışan müthiş bir motor. i 9 olduğu ve bu müthiş hararet kayna- ğının nasıl vücut bulduğu hâkkında ra faraziye denemenin mümkün bulunduğudur. Şu kadar ki, güneşte- ki hararetin tükenmesi için milyarlar- ca milyar seneler istediğini: hesâp etmek suretiyle istediklerimizi yapmı- ya elverecek kadar bir zâmanımız ol- duğu da ayrıca tebşir edilmektedir. “Yalnız dünyanın ölümü mutlaka güneşin soğumasından mı gelebilir ? Her hangi bir kuyruklu yıldızın' a ruğundan gelen zehirli bir buluta te- sadüf etmesiyle de, filit sıkılmış sinek- ler gibi, hiç haberimiz olmadan bir ânda ölebiliriz. Yahut cehennem sı- caklığında bir yıldıza çarpmakla hep birden kül olabiliriz. Bütün bunlar muhal olmamakla beraber pek az muhtemeldirler, Çünkü güneş manzu- . mesinin seyyareleri güneşin etrafında değişmez kanunlara göre dönüyor. Binaenaleyh serseri . yıldızlara çarp- ması pek az ihtimal: dahilindedir. Hattâ bu ihtimal milyon kere altı milyon .senede 50,000 de bir olarak hesap edilmiştir. Tabiatın esas itibariyle (atom) ve (molekül) lerden teşekkül etmiş olma- yıp uzvi olması ihtimalide var. Yal- nız yüksek uzviyetler aşağı uzviyet- lerden doğdukları için her uzviyet, sırası gelince, yine mahvolacak ; ve binnetice yukarıda gösterdiğimiz ikin- ci (termodinamik) kanunu yine ' mu- zaffer olacak ve son söz bedbinliğe kalacaktır. Şu kadar var ki, tabiatın taazzuvu, gayelerini (otamamlamıya vakit bulacak kadar da sürebilir. Ba- kalım, hâlis fikir, kararını hangi kut- ba bağlıyacak ?.. Zafer ruhçularındır! Nesir: Meydan ve oyun Çömlek kırıkları, taş ve değnek par- çalariyle oynıyan çocuklara, idrâkce on- lardan üstün olan biz, şefkatli ve acıyıcı bir tebessümle güler Ne iyi ki, hayatımız boyunca meş ğımız işlerin, savaştığımız müşkülü peşinden koştuğumuz kıymetlerin birek sik oyuncağı olduğunu bilenimiz he- men yok denecek reisi sayılı mn için, Mer ebedi hissimizin, gücüm n bu işler karşısında birbiri mize pi hatırımıza gelmiyor. Evet ne iyi ki, bu dünyada her birimiz birer ve çocuğuyuz da, kimsenin kimseye gü- eek, kimsenin kimse ile alay dank Yalan mı? Bu dünya bir oyun mey- danı değil de nedir? Tıpkı birbirine karı- şan cıvıltilariyle, era oyun oyna- dıkları bir meyi Bu meydanda neyine de, keder de, elden ele geçen bir top gibi, durmadan yer değiştirir. Bugün senin olan top, ya- rın başkasınındır. Lâkin bilinmez bir sille, onu bundan,da çekip alarak en um- madığın bir ele veriverir. Böylece de ne meydan oyuncusuz, ne de top sahipsiz kalır. Samiha AYVERDİ RE İİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: