9 Ağustos 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13

9 Ağustos 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika No. 5 o guna ıl Bu karısı ve çocukları onun saye mluğ oil sertliğine alışıklardı. zacı puslası hangi ciheti gösterirse, fır- tına veya güneş, olduğu gibi kabul eder. Ney ğ ler ve icabına göre konuşur, icabına gö- | re yanından uzaklaşırlardı. Daha doğru. İ su yanından çekilmek de değil, zira Hâlis Lİ Neden dünya bir zindan | i / olduğu çatı altında etrafını sindirmiş, ” belki de yıldırmış olmaktan bulduğu gu rurla yikeğlern Oak vakit geçirirdi. lilıkları yoktu. Eser, müessirden ayrı esihpaşa imamı, son zaman- gibi duruyordu. | larda, ate lilere da sıkılmı- ya başladığını, yarı kendinden gizli, yarı | itiraf eder bir iç sıkıntısı halinde duy. Ond maktaydı. Muhakkak ki, eskisi gibi on- lardan zevk almıyordu, İstiklâli olmıyan anberi ağzını tıkayan: «Sus, kâfir olursun!» tehdidi, ateşten kamçısını sir- Mi- tında şaklatır ve onu hakikaten sustu- rurdu. di? Cehennem neydi, Cennet ne- redeydi? Ölüm, ölümden sonraki hayat? ve insanlar da birer zindancı idiler? Sarhoş 'Tahirden tut da, bütün cehennemlikler neden ken- disi gibi iyilerin ve ibadet edenlerin bu- lunduğu bir dünyada güle oynaya yaşı- yorlardı? Kedileri, köpekleri, o güzelim Hâlis efendinin eskiden kaza- t hâlâ az çok inanıyor, yine de eskisi gibi inann.ak istiyorsa da, ne çare ki rahle- ye vuran elin şamatası, artık içindeki feryatları susturamıyor, orada eskisi gibi mutlak bir süküt perdesi çekemiyor. âlis efendinin son zamanlardaki sıkıntısı, yalnız kitâpları ve kitaplarımın dedikleriyle arasi açılır gibi olmasından ibaret değildi, Son zamanlarda kendisini evinde de eskisi kadar tek ve mutlak su- larında yürüyorlar, yine sofra başında o konuşmayınca ağızlarını açmıyorlar; ita- at, ve sükün ne tarafına elini uzatsa bahçesinin devşiriverdiği çiçekleri gibi, bol bol karşısına gelmekte devam ediyordu. Fakat artık Hâlis efendi, bun- bir ilmin muhasarası gittikçe çemberini daraltıyor, mantık ve akıl iplerini 2orla- yan bir cebir, vakit vakit yumuşamak, boş kalmak temayüllerine bütün O Uufalan, Ib başı huşunetiyle karşı duruyordu gençken medrese kültürünün bol vaad- leri ona daha emin bir asayiş verme di. Maamafi o hayatını, bilhassa fikir ad değildi. Bu yüzden de içinden çıkamadığı, çıkmak için de hamle ve hareket yapa. madığı bulanık ve dolaşık düşünceler, bir k vet, bazan hüzün, bazan tu temin edip da hiddet tecellileriyle kendini gösteriyor. o zuu du. Ne zaman düşünmek istese, çocuklu- rahatsızlık, bir k tu. Artık bütün bu eski kanaatlerini ve çiçek oldu bilgilerini, aradaki mesafe genişledikçe gözden kaybolan bir uki gemi gibi, ufuklar boyunca uzaklaşmış, küçülmüş buluyor, görmek istese de lâyı. ktey- (o kiyle seçemiyordu. Hâlis efendi, diş mâ- nasını pek iyi anladığı Kur'anda da ak- lımın çözemediği, idrakinin erişemediği, fehminin, ferasetinin yardımdan kaldığı sırların müşkilleriyle başbaşa kalınca, eskiden olduğu gibi hoc hayalleri rahleye vuran avuçlariyle sükü- : «Kur'an münakaşa mev. o dığını, değildir; küfürden sakınınız» diye bağırıyor ve o da bu derinden gelen sese alarmın heybetli ların, hayatiyeti olmıyan klarını farketmiyor değildi. Muhakkak ki, hayli zamandır döl- leri, kendi âlemlerinin havası içinde, babalarının tesiri menzilinden çok uzak- lara kaçmışlardı. Onların mânevi hüvi. yetlerine ne kadar dikkatle nişan alsa, hiçbirine, nüfuzu oklarının hiçbiri erişe- t birer yapma efendisi, şeriksiz başı olama- istese de istemese de idrak et- mekten başka çare yokt (Arkası var) bekler etmiştir» diye siliniverdi- ler. Herkesin ında tınlı Haççe'nin eğ vardı — Adı Haççe — Bizimkini a dedikodudan ötürü böyle ahardı. İşte bu gün- lerden bir gece, Haççe azicik dirilmiş olacak ki, çocuklar uyu» sini konuşalım da ikimizin de karşılık adıfnı ak et... Kızıma ha- lı dokumayı, oğlanlarıma da hoca bee ea öğret!» diye va- siye Ben bürün içindeydim — Sonra da öldü, Diye gayrı yeka mırıldan- dım. Bekir beni silkindiren bir sesle müdahale etti: — Hayır, öldürdü, Fakat ek- sik eteği u kadar kasaplık sna kastiremedi iydim. — Neler söylüyorsun, Bekir ? — Geçen Mr bir akşam üstü, bizim ortanca oğlan onun ölüsünü ağılımızın orta yerinde buldu. Hem de karnı boydan bo- ya yarılmış, bir eli bağırsakla- rında, öteki elinde de bizim ek- mek bıçağı... — Bu olacak iş mi Yarabbi? rkes de böyle söyledi. zaten sen köylü kısmına testiyi gösteriver, o kulpunu çabücak yakıştırır. Uzatmıyalım «Karıyı ağıla götürdü, gömünün yerini söyletemeyince (öldürdü, İşi göründüğü tertibe koydu.» diye olup bitenleri üstüme yıktılar. Ârımdan, içimin “acımasından - öyle oldum ki, bir sıçan deliği bulsam bin kuruş verir girerdim. Tabii o gece Hükümet adam- ları koşup geldiler. Sorgu sual, tahkikat sonunda Allah bu ya, o ün köyümüzde olan tahsildar ile kızımın ifadeleri beni bu ifti- ranın altından kaldırdı. Çünkü tahsildarla hemşehri çıktık diye öğledenberi yanından ayrılma- dıydım. Kızın söylediğine göre anası : «Ben bugün azıcık iyiyim, varıp ağılda köpekleri besliye- yim» diye ekmek 1 da çı- kmlayıp evden çıkmış. Bundan ötesi çorap söl vi gibi anlaşılı- verdi, rahmetli nihayet dediğini yapmış, karnındaki kürt yeniğini kendi hen aramıştı. llah rahmet eylesin, zor- Hg ve yüreği pek kadınmış... — A nden de o vE dert olmasaydı göçecek gibi degildir. Yörük karısı bu; bir çocuk doğurunca eskimiş aj lara dönen şehir (hanımlarına benzer miydi ya? tana utana yenleriyle gözlerini sildikten sonra, kuşa- te arasından al beze sarılı — Avucundan zorla vx kurtardığımız buydu... Ona eke gesi için kırıp atamadı. Dedi. Bipağı “sükünetle elime aldım ve parlıyan çelik yüzün şunları okudum : «Hâlis Bursa» ... Yatsıdan sonra atlarımız bize yolu sormadan tırısa kalktılar. Tahta köprüyü geçerek yamaca sardığımız sırada pe peşimden Beki- rin seslendiğini duydum : — Azıcık duralım beyim! Solumuzdan bir köpek havli- yordu, yanyana geldik. Bekirin akşami üzeri karşıdan gösterdiği b saz ağılın karşısındaydık. Ay ışı- ğında ba vuzuhla gördüğüm Bekir rayı işaret etti: Hik Saki sofrada bitireme- erçek | Hoşgör, büradan “ai e- smd İni fatiha okuru: ” — Pike kurt yeniğinin iç- yüzü n Yüzü er apdallaşmış, cevap verdi : — Bunu tam anlayamadık. Hacer ananın li im bir gün ona cer ana, İnsan ğe yalan söyler de herkes bu yalana inanırsa, o yalan ilik Harağağa küçük bir kurt olur, etini dişler dururmuş! Ne dersin doğru mu u?» — Ne: cevap vermiş Hacer ana? — Demişki: «ben böyle saç- ma şeyler bilmem amma, yalan günahların en büyüğüdür. Yalan va insanın başına bundan teri de gelebilir.» Karım da «Eyvah öyleysel..» Demiş ve kaç 13

Bu sayıdan diğer sayfalar: