9 Ağustos 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15

9 Ağustos 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TI TN (TR EZA Pehlivanda nâra ve his... İHANŞÜMÜL Türk pehlivanlığı- C nın mihenk taşı vazifesini gören tarihi Kırkpınar. meydanları, her yıl, nice kabadayılık ve erlik menkıbe ve hâdislerine sahne olur. Her yıl, orada birçok delikanlı meşhur olur; birçokları da şöhretlerinden olur. Burâda sadece bilek ve bazu kuvve- tiyle rol oynanmaz; burada yürek ve cesaret kuvvetiyle atılan nâralarla da çınar vücutlu babayiğitler yere dev- rilir. Bu, göz. alabildiğine uzarlan zümrüt ovanın ortasındaki asırlık söğütlerin çevrelediği er meydanında Köroğlularına taş çıkartan nâralar atılır. Ben, her yıl sinesinde ömrümün en tatlı ve heyecanlı günlerini geçir- diğim bu tarihi Kırkpınar güreşlerin- de birçok babayiğitin, birçok nâra- sını duydum. Fakat itiraf edeyim ki, Kırklarelili Mehmet Duranın attığı nârayı her fırsat. düştükçe tehattur edeceğim. ; Buna sebep, bilek kuvvetiyle ka- zandığı. bir hakkı, Türk -pehlivanın, nasil bir medeni cesaret göstererek, sesinin en kuvvetli 'toniyle isteyebil- diği?.. Doğrusu, birçok muharrir arkadaşın, bu pehlivanın bir daha Kırkpınar . panayırlarına sokulmama- sını istemiş: olmasına rağmen, ben, bilâkis, onun Kırkpınar tarihine ge- çecek büyük bir hâdiseninkaliramanı olduğu iddiasındayım; « Onu, Kırkpı- nar panayırlarından uzaklaştırmak, değil, bilâkis, onun iştirakini her yıl temin etmek lâzımdır. Hâdise şudur Edirne milletvekili, bu Mehmet pehlivanın hakem heyetine yaptığı bir itirazı hoş görmiyerek kendisini payladı ve sahadan uzaklaştırmak istedi. Milletvekili, bu müdahalesinde yerden göğe kadar haklı idi. Çünkü hakem heyetinin vaziyeti güçleşiyor- du. Neysel.. Mehmet; hasmını yendiği iddiasiyle hakkını istemektedir. Bütün bir yıl hazırlanarak, emek ve alın teri dökerek kendini bugüne yetişti- ren Mehmet pehlivan, cidden Büyük Ortanın en değerli bir pehlivanıdır. Tevfik PARS Ve bütün hasımlarını yenerek, en kuvvetli rakibiyle birincilik için sona kalmıştır. Çocuk, hasmını kündeden atıp, göbeğini yıldızlara açınca, tabii hakkını isteyecektir. -Fakat hakem heyeti bunu görmemiş! Feryat edi- yor : «Ben hasmımı yendim, siz gör- mediniz, hakkımı isterim h Tepeden tırnağa kadar vıcık vı- cık zeytinyağı içerisinde parlayan, güneşin kızgın harareti altında canlı bir tunç heykel olan Kırklarelili Meh- met, baba dostum bay Ekremin mü- adhalesiyle (o susturulmuş, fakat O, Kırklarelili Mehmet DURAN halk arasına dalar dalmaz, belki o tarihe kadar Kırkpınar meydanların- da duyulmamış bir nâraile, ordu kumandanlarının ve milletvekillerinin, valilerin bulunduğu tribünlere yüzünü çevirerek şöyle meydan okumuştu : «— Ben Türk pehlivanıyım ve burası Kırkpınardır. Milletvekili Ek- rem değil, Reisicumhur İsmet İnönü olsa, ben yine hakkımı ararım b Mehmedin nârası, davulları, zur- naları susturdu, bütün kafaları ken- dine çevirtti; ve hak mevzuunda hiç bir şahsi engel dinlenmeyeceği hay- kırışınin bir pehlivan ciğerinden fış- kırması, herkesi hayran bıraktı. ok Sultan Abdülhamit, bir Ramazan ayında bütün namlı Türk pehlivanla- rını Yıldız sarayına dâvet ederek orada her gece güreşler tutturur, kendisi de bizzat bu boğuşmalarda hazır bulunur, sultanları da kafes arkasindan bu güreşleri seyretmeden uyku uyumaz olur g3 Tabii, bu huzur güreşlerine > rak eden pehlivanlara kese ke altın ihsan buyurulur, hele içlerinde büyük varlıklar gösterenlere ev bark temin edilirdi. Kurtdereli, o tarihlerde yeni par- , lamıştı, Orta Anadoluyu kasıp kavu- ruyor, en gözde pehlivanları yere vuruyor, Koca Yusuflara, Adalı Ha- lillere meydan okuyordu. Sultan Abdülhamit, Kurtderelinia namını duymuş, ona ait menkıbe ve hatıraları Mona memun pe aşi Derhal Balıkesire haber gönderilerek Pehlivan huzura dâvet edilmiş; bu Ramazan güreşlerinde onunda so- yunup kendini göstermesi, nâralarıı.ı atıp am Ye hi kozunu paylaşması istenilmişti Gönderilen adamlar, apar topar edip Kurtdereliyi harmanı başından alıyorlar, bir hamlede kisbet omuzda İstanbula varıyorlardı. Büyük pehlivanın İstanbula gel- diğini derhal padişaha bildirmişlerse de, o, nedense bu habere pek aldirış etmemiş: «Hele bakalım, dursun cevabını vermişti... Olur a, Padişalı evvelâ: «Getirin/b demiş, sonra da: «Dursun!» diye ferman eylemişti, Padişahın bu cevabı büyük peh- livana' bildirildiği zaman, Kurtdereli, son derecede meyus olmuş; aynı za- manda hiddetinden kudurmuştu ! Öy- le ya, oda devrin en büyük bir Baş- pehlivanı idi. Harmanını yarıda bıra- kıp. İstanbula kadar geldiği halde, huzura kabul olunup bir güreş tuttu- rulmaması ona son derece dokun- muştu, Kurtdereli bu vaziyette ancak bir hafta kadar bekledi. Ondan son- ra, derhal yol hazırlığında bulunarak tekrar Balıkesire dönmeğe karar verdi. Fakat Sultan Abdülhamidin gönlü oluyor, pehlivanı saraya dâvet için GİRDİM. yolluyordu. Bir haftalık, intizarı şahsı için hakaret telâkki eden Pehlivan, Padi- şahın gönderdiği bir kese altını ka- bul etmediği gibi, bir haftadır peh- livanlığı bıraktığını söyleyerek, adam- ları koğuyor, “kendisi de kisbetini omuzladığı gibi tekrar köyünün yo- lunu tutuyordu. MİKÂYED Hikâyemi yazıyordum; İstedin mürekkepli kalemini... Ben kurşun kalemle Bitirdim hikâyemi, Ayrıldık vedalaşmadan... Hayatımız da böyledir Yarısı başka kalemle yazılmış, Hikâyelere benzedi; Ama, mevza yine bir.. Refik Fikret SAĞNAK

Bu sayıdan diğer sayfalar: