20 Eylül 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 4

20 Eylül 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1 HAKİKAT: | İKTISAT - PARA - SERVET Alınan ve verilen şeyler ürdeidaki nisbet, iktisat; ve bunun maddi ve mânevi şekilleri: 192 — İstihare eden kaybetmez; istişare e den ipişman olmaz; iktisat eden darlık çekmez. 3 Bugünü yarına bağlayan hesap şuuru 193 — İktisada riayet eden riihtei olmaz. İktisadda, maddi kıymetin de temeli olan ekmek: 194 — Ekmeği muhterem tutunuz! Kıymet dağıtımında, âile, ordu ve dost: 195 ;— Paranın iyisi ve hayırlısı, bir insanın ev velâ çoluk çocuğuna, sonra İAllah adına muhare- be etmek için beslediği ata, daha sonra Allah i - çin düşüp kalktığı: dostuna harcadığıdır. # Mübadele vasıtası olan paradaki derin ve mücerret 196 — Altın olsun, gümüş olsun, para, yer yüzünde Allahın mührü gibidir. Hangi 'kul başka bir kula efendisinin mührünü götürürse ihtiyacını, hemen yerine getirirler. | ramen ——A Dinimizde ter ie sermayeye yer yoktur: 197 — Şükrü! eda olunacak kadar derecede az servet, şükrü eda Gr yeti kadar çi mal- dani hayırlıdır. —— Servet, dahhâmeleşmiyecek ve sahibini hükmü altına almayacak: 198 — Çok olup da insanı haktan uzaklaştırı cı bervetten, az fakat yeter presle olanı e bette hayırlıdır. 7 NUR HARMANI — Tertipleyen: Hikmet Sahibinin — Abdinin — Kölesi | O DİNİNİZİ ÖĞRENİNİZ! mizde iman ve tevhidin hülâsası, Tevhid İmanın başı besbellidir ki, Allaha ve Şehadet çerçevelidi ir: nezzeh olan, bütün tenzihi sıfatların sahibi olan E EFENDİMİZ .KURTARICIMIZ İ | , memek değil, kelimelerindeki mânalarla müslimdir. «Allahtan başka ilâh aim hammed onun resulüdür. .MÜJDECİMİZ den | AHLAK: YARDIM - DAYANIŞMA - İYİLİK İslâm ahlâkında vermek, daima vermek, kesesiyle vel diliyle ikram etmek vardır: 198 — Yemek yediriniz ve tatlı dilli olunuz! * Bugünkü Avrupayı kasıp kavuran ve yağmurdan ka- çarken doluya tutulmak mânasına sosyalizma ve komoniz- mayı doğuran içtimai tesavi ve taavün buhranı, acabâ bul ulvi ölçüyü görse ne yapar? İnsanoğlu bu çapta tek söz ve hikmet işitmedi: 199 — Yanındaki komşusu açken rahat rahat karnını doyuran adam mümin değildir. , e Sadaka, yâni yardım, insanın nefsinden başlayarak tâ baska nefslere fenalık etmemeğe kadar derece derece ye rine getirmekle mükellef olduğu bütün bir içtimai borçtur; bu borcun en makbul şekli, (pasif) olarak fenalık et- (aktif) olarak iyiliğe koşmak ve içtimai da- yâanışmayı temin etmektir 200 — (Her eriği için sadaka şarttır. Hiç bir şeyi olmayan çalışsın, işinin verimiyle nefsine bak” sın ve ondan tasadduk etsin. Buna da kudreti yok sa yardıma muhtaçların imdadına koşsun. Eğer bu- nu da iyapmakta bir özür sahibi ise hiç olmazsa fenalık etmekten kendisini korusun. Bu BELİ insan için sadakadır. r # İslâm ahlâkında içtimai dayanışma o derecededir ki, her ferd her ferdin içinde yaşar ve derdiyle derdlenir: 201 — 'İşini ve dâvasını (iblâğa kadir olma” yanların İhacetini bildirmeğe delâlet ediniz! Dev- let büyüğüne hacetini (bildirmekten âciz olana va- sıtalik edenin ayaklarını, Allah, kıyamet günü Sı rat üstünde sımsıkı tutar. , Gençlere ithaf sün ve ne yaparsa yapsın, mümin vel imdir, Şimdi size; imanı, en nazik ve en ve Mu- e en çerçevesi içinde takdim ede - odur. Evet, imanın başı, besbellidir ki Allaha inanmaktır. Fakat sadece ve saf olarak Allaha inanmakla iman teşekkül ve tekemmül etmez. Ona, meleklerine, ki- resullerine, Kıyamet gününe, gız. Başka bir ifadeyle, Allaha inanma - nın bütünü içinde bunlar vardır. Esas o- larak bunlar ve daha sayısız nokta e bu bütünün ruhuna Tevhid dederi Dini: bu kanşatla #4 - verici.. «Şehadet ederim ki, ye eş ia Golu © ilâh yoktur; ve şehadet ederim ki, Mu - hammed, onun kulu ve resulüdür. » Zâhiri mânalarını verdiğimiz Tevhid ve Şehadet kelimelerinin arabca aslını duymamış olan bir Türk çocuğu var mı- dır; buna bilmiyoruz demek bile utanç İşte bu mânayı kabul eden, onu e bir kere söylemiş, içine sindir- miş ve hiç bir kere yalanlamamış olan, ru hunun en gizli köşesinde gömülü olsa da ölen... nasıl, Zörünürse görün Şi sadece , Allahın son ve eni üstün Resulüne, Sakla aldığı ve getir- diği bütün hükümler ve ölçülerle inan - mak ve o hükümler ve ölçüleri, bilinen- leri ve bilinmiyenleri, anlaşılanları ve an- laşılmayanlariyle topyekün doğru ve hak bilmektir. Ş Bundan daha doğru ve en al em in- selikiie b kadar şâmil, ika yine bundan! e ve mutlak bir iman târifi yokıkur. sea Ea a

Bu sayıdan diğer sayfalar: