27 Eylül 1946 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11

27 Eylül 1946 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

günden güne düşe dursun; genç * okuyu- ular ka im manzum söz hüneri, okumadan ziyade yazma tiryakiliği halir- de günden güne bürüyor. Bi. yin cevheri ve maddesi teh- like geçirirken, taklidi ve H 7 şiirin piyasasi gölgesi korunabilsin; ne ha- zin 'bir tezat Keman satan büyük bir mağaza düşün! (Vitrin). i, duvarları, ta- vanı, boy boy ve renk ren emanlar- la dolu... Bu keman Ge yaşata- cak müeyyide, muhakka kemân ustalarının Di ve bu fakat keman dükkânı tıklım tık. lım dolu... Önüne gelen, beş dakika için bir keman kiralamış; akortsuz, notasız, reçinesiz, telleri cıyak cıvak bağırtmak- ta; bir ( giygıv) dır yükselmekte İşte heveskâr. siirine bol ke ali yer veren (Magazin) lerle, siir heverkârları- nin manzarası! azım örgüsüne e? duvanlardan kimsenin cesaretini kırm isteme! 20 inci asırda en zorlu bir Dd yasıvan siirin, sen kendi hesabına, ivi veva kötü ütün heveskârlarını nefsinden say; on- ları benimse ve sev! Belirtmek istediğim su ki, ağaç kururken dibinden bir takım filizler fıskırması gibi, siirin mahzun göv- desi etrafında, tabii olmıyan bu kalaba- lık, hakikatte inkisafa değil, tereddiye delildir yal senin yerinde olam, şöyle hitap ederdim - Körpe kanat larını © cırpmak gayretinde genc ari! » gençlere Demin! ağa- < cn kurumakta olduğunu : söyle- dim. Evet a - yeni kurtula- cağını “ve her : vak kıymet hükmüne kavuşacağını u alemier li a re kan ter içinde çalışsınlar Eğer bu arada ela biri çıkar da o kalemlerin aradığını, Allah vergisi olarak, damdan düşercesine getirirse ne âlâ! Yol açık, geçme diyen “yok! Fakat keyfiyet cevherinin hastalık geçirdiği pilânda, kemiyet cümbüşlerinden ' hiçb şey beklenemez. Bu cümbüşü kendi çi 1. dinize yasak ği bu yasağa, hakiki oluşun inzibat şartı diye bakmalısınız! ve lale ki bu âlemde, şiir - den kolav ve ondan zor'hiç bir nesne yoktur. (Bodler) in dediği gibi: «San'at çetin ve hayat kısa...» İşin kolay tarafında harcaracağıhıza, hattâ muazzam bir fayda ve hayr olan bir istikameti haber vereyim! Bu istikamet edebiyatımızın münhal memurluğu, hattâ münhal sultanlığıdır. Şiirin en kolây ve en zor nesne olmasına karşılık, bu, ne en kolay, ne de en zor... Tavsiye edeceğim işin birinci çapta şah- siyeti olursanız en üstün zorluk ifadesine yakın bir değer taşıyacağınız halde, yü- züncü çapta örneği de olsanız yine mem- leketimizde eşsirlik belirten bir mevkii, tek başınıza dolduracaksınız. öylece, isinizin daha ileri derecelerini mevdana gelmeğe davet eden bir nizam an'anesi kuracağınız giki. rinde de; onu bizzat doğurmuş olmak “adar hak kazanacaksınız! Edebiyatımı - zw, her istekliye açık duran, münhal daha doğrusu münhal sul münekkit - memurluğu, Sebepleri, ve neticeleri üzerinde fazlı derinleşmeden size haber veriyorum ki. Tanzimattan bugüne kadar, bizde münek kit denebilecek tek şahıs Yazı yazdıkça ve yazdığım her yerde tek- gelmemiştir. rar tekrar ele alacağım bu dava üzerin - de, şimdilik fazla derinleşmemek gayreti- DALAR NECİP FAZIL KISAKÜREK Münhal Sultanlık Cevapsız Ağaçlar sevişir mi baba, kuşlar” la beraber, Aldatır mı birbirini insalara ba - kıp da? Başlar üstünden doğup batarken inbir mevsim, Ederler mi, ayrılan ve kavusanla” ra gıpta? x Nedir, neye inanırlar baba, * Acı, sefili var mıdır ağaçların? Sebep olanlara sorulur mu der - sin? Mahşer gününde yarın?.. * Hafızası yok mu bu ağaçların? Düşünür mü onlar da, aeçmisiv- le aeleceğini? Toprağa bağlı, gökyüzüne has - ret dururlar, Baba, ağaçlar bilir mi öleceğini? Rıza BEŞER mi mazur görün de, yalnız tavsiyeme kulak verin! Münekkitliği, münekkit olmayı gaye edininiz Hem de bakın ner&den nereye ka- ar?.. Kendinize, tanıdıkla- rınıza, arkadaşlarınıza, gün- lük faaliyet muhitinize kar- şı bir tenkit ölçüsüne malik olmaktan; geniş cemiyet pi- lânmda bütün bir sanat, fi - kir ve ruh miyarına sahip olmıya kadar... Osmanlı devletinin o başından Tanzi- mat günlerine ve Tanzimattan bugüne kadar en büyük zaafımız, kafasında usul ve terkip yatan büyük Türk mütefekkiri. ni bir türlü yetiştiremeyişimizde... Başı - mıza ne geldiyse bu yüzden geldi; daha da ne gelirse bu yüzden gelecek... ste açılmasını beklediğimiz, ve herkesin, s6 bir kere çalmasını i tediğimiz,. ten- kit yolu, içerideki büyük tefekkür ve kurtuluş geçidinin cümle kapısıdır. Öyle bir zaman ve mekânda yaşıyo- ruz ki, balın maddesini tahlil, lezzetini tayin, müşterisini ihya, Satıcısını temin, piyasasını teşkil işi bizzat arıya düşüyor. istiyen mefküre âşıkı genç adam, kıymeti, bed- Onun içindir ki, bir şey olmak baht ve şaşkın arıların meclisinde arıya- cağıma, onların mah'ul#nü kıymetlendi - recek mutavassıtlar zümresinde ( arasın! Vatanımızın en muhtaç olduğu (usuli) ve (terkip) kafasına doğru, kendimizi zorlama an'anesinin ilk gönüllüleri ola - ım! ediyorum, teni gördüğü'- müz örneklerile, keyfi, hissi, infiali, ne'- nebati ilcâların dil çıkartmak, tü - kürmek, yalamak veya iki büklüm eğil - mekten ibaret tenkidi yerine, belli basl: bir dünya görüşünün, belli başlı ölçülere bağlı gerçek tenkidini!.. Size tali tavsiye dil.. Fakat bu zamana kadar sani, Türk edebiyatından, Türk cemiyetin” kadar bütün retkrkeğ Yüce ceht isti- kaveti yalnız budur Münekkitsiz yaşıyoruz! Nefis münekkitsiz... Ev münekkitsiz... Sokak münekkitsiz. .. Şehir münekkitsiz... Vatan münekkitsiz... Cemiyet münekkitsiz.... Mazi münekkitsiz... Hal münekkitsiz... Mekân münekkitsiz... Zaman münekkitsiz... e gerçek mânasiyle münek- kitsiziz ç

Bu sayıdan diğer sayfalar: