31 Ekim 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11

31 Ekim 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

APISMANE NOTLARI NECrö FAZIL KISAKÜRE üye İG — Safa bulduk. Rehberim, mahzun göz- lerini ışıldatan bir tebes- sümle ikimize bakıyor. Bir- den ve aceleyle ; — Allahısmarladık ! Diyip çekildi, gitti. Allah Kurtarsın! Galiba bu cümleyi ilk defa Sabahaddin . Ali'den duydum. <Uç babatorik |» der gibi kahkahalı bir çocuk şivesiyle ilk hapishane selâ- mını Verdi: — Alllah kurtarsın, Be- im! 3 ice etrafımı bir sürü tip a — Allek krtarsın, ağa- bey! y — Allah kurtarsın, amca! — Allah kurtarsın. baba! İşin tuhafı, bana «Allah kurtarsın, baba!» diyen, 45.50 yaşlarında, büyük ağabeyim yerinde bir tipti, Taaccübümü sezen Saba- haddin Ali hemen kulağıma yetiştirdi : — Burada en büyük hür. met lâfzı «babavdır «Am. ca» ve «Ağabey» daha senra gelir. Saydıkları adama, isterse çocukları yaşında olsun, baba derler. a «baba» diye hitap eden, yi ve yeri gayet esmer, sim ve pırıl piki gözlü kayin tip: — Beyim, dedi. seni bu- raya kadar ikinci müdür niçin getirdi? , beni buraya getiren meçhul rehberin hapishane ikinci müdürü olduğunu anladım. Fakat bu sualin cevabını verecek vaziyette değildim. Yine Sabahaddin Ali, hapishane âzasının tabiriyle (Marko- paşa), şifreyi çözdü : nü görmesini elbette iste- mezler. Hamamda, (etüv)- de, saç kesme yerinde, sonra buranın kahye oca- ğındaki haraç işine mani olmak için kendisini ikinci müdür bizzat getird Şükrü Dayı ensesini ka- Şıdı : — Demek, haracı gös. termemek içim. ha1.. Hiç, biz, beyefendi gibi bir adamdan haraç alır mıyız? Böylelerine biz kul köle oluruz. Bu Hübiğinidnii yarısı 9 numaralı hücreye, yarı koridora sızmış bir kalaba- lık o arasında Yeni arkadaşlarımı süzme- ğe başladım: En önde, son derece kabile reisi, bir ağa, bir patron tavrıyla Şükrü Da. yı... Deminki şekline ilâve olarak. bol paçalı lâcivert (kruave) elbisesini, “kırmızı siyah şatrançlı, kravatsız gömleğini, gömleğinin açık yakasından fışkıran yarı ağarmış kıllarını, ayakkabı yerine büyük bir zarafet itimadiyle taşıdığı siyah Mahmutpaşa ter- burun kanatları hizasından sınırlı (Hitler) veya (Şarlo) bıyıklarını kaydedeyim. Şükrü Dayının ensesi ve omuz başları isti- kametinde, rütbe ve mev- kiine göre uzanmış ve sıra- lanmış, daha bir sürü baş , geçiyordu. ” mütehakkim bir | Aman Allahım ne, tipler! Es- rarlı bir (akvaryum) icinde zaptedilmiş Çin balıkları ka- dar, irisana, bildiğimiz insana aykırı suratlar... İri ve pat- lak bir domates gibi fırlak, yahut bir mercümek tanesi gibi küçük gözler... Cina- yetin, kanın, hırsızlığın, yankesiciliğin, alkolün, eroinin - çizgilerini taşıyan yumrualınlar... En korkunç hayvanın kıllarından daha korkunç, daha dik, daha sert, daha vahşi saçlar... Neler, neler! ükrü Dayı'nın arkasın- da kümelenen kafalardan bir tanesi, gözleri cinnet sıtmasiyle yanan ve alabil- bildiğine sırıtan bir kelle, kireç gibi soluk dudakları- nı işi Yatağınız, şilteniz ve r? « yorganınız var m Şükrü Dayı atıldı: — Sus be Kefalo! Hiç beyefendinin yatağı olmaz mı? Şimdi geli Halbuki Kefalo haklıydı. Yatağım, hapishaneye mah- sus bir yatağım ve bir ya- tak tedbirim yoktu. — Arkadaşlarımdan biri, dedim, tevkif edildiğimi biliyor. Belki evinden bir yatak gönderir — İsterse göndermesin efendim! Biz size burada yatağın âlâsını tedarik ede- riz Ve Şükrü dayı geriye dönüp, etrafındaki kafaları çil yavrusu gibi dağıtan bir nâra kopardı : — Haydi bakalım, Âdem Babalar, savulun | Ve bir anda geriye çeki. len dalgalar gibi bütün bir küme dağılıverdi. Yalaz suların altından meydana çıkan iki sâbit kazık halinde iki kişi... Sükrü dayı ve Kefalo. . Bir de içeride, hâlâ ranzanın üst katında ve Adem baba tipleri bağdaş kurmuş vaziyette pijamalı (Markopaşa)... (Markopaşa) ya sordum: — Âdem babada ne de- mek ? — Pek kısa zamanda öğrenirsin! Âdem babalar hapishanenin paryalarıdır! Zindandan İlhamlar (Baş tarafı 3te) evvelce mevkufluk ile geçmiş olan müd- deti mahsup ettikten sonra, üç ay onbeş günün ikmali için tevkif. müzekketesi kesiniş; polise göndermiş. — Beyefendi, bu tevkif müzekkeresi, gönderilen memurların eline verilerek usulü ve kanun dahilinde bana tebligat yapılsa ve tevkif müzekkeresi gösteril- seydi, biz de ona göre, bilerek, ailemizle vedalaşarak, bavulumuzu hazırlıyarak sükünetle buraya gelsek ve merdivenleri çıkmağa lüzum hasıl olmaksızın Cumhbu- : riyet savcılığına gitsek daha uygun olmaz mıydı? Ben 65 yaşında eski bir ordu ku- odanı ve emekli bir generalim. Bana bu şekilde heyecan ve eziyet : vererek sıhhatimi ihlâl edici, sarsıcı muameltleri reva görmekte ne mân r? — Tevkif müzekkeresi şimdi geldi. Tezkere yarsar Bu tezkere ile: Saydı- lığa gideceksin Art > > a vermeğe ve müna- aş ein m yoktu.. Bu zavallı memur- lar yle” alışları. “ : #35 Li Küre i pay y sonra, Emniyet beşinci şube müdürü Süleyman bey ile bir komiser ve bir polis, kaçakcılık ittihamiyle ve mahkeme kararile tevkif edilerek Ceza evine gönderildikleri zaman, memurları kendi nefslerinde bu muarelelerini bir parça tecrübe etmiş oldular.. Bu işlerin yolunda cereyan et- mediğini acı tecrübe ile görmüş ve an- lamış bulundular. Bu zatlarla bizzat gö- rüşüp alâkadar olduğum zaman buna ka- naat getirdim. Polisi islâh baş mese miz olmalıdır. Ali İhsan sSÂBİS 11

Bu sayıdan diğer sayfalar: