7 Kasım 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10

7 Kasım 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

; * SADİ: Bir zengin oğlunu gör- düm, Babasının mezarı ucu- na oturmuş. Bir fakir ço. muş : «Babamın türbesinin sandukası kıymetlidir. Üze rindeki kitâbe güzeldir. Türbe mermerle miş, kâşi çinilerle süslen. miştir, Bir araya getirilmiş bir kaç kerpiçle yapılmış, üzerine bir iki avuç toprak saçılmış mes ei kab- rine benze Fakir ui bu sözleri dinledi, şöyle cevap. verdi: <Sus! Senin baban bu taş larin altında kımıldanıncaya kadar) benim babam Cen- nete erişmiş olur.» Hadiste - deniliyor ki : «Fakirlerin ölümü rahata erişmektir. Zenginlerin ölü. mü hasrete düşmektir » Fa- kirler bir şeye malik de- ğildirler ki, ondan ayrıldık. ları için azap çeksinler. Fakirlik mihnetinin yü. künü çeken fakir kimse, bana kalırsa, ölüm KARA; yükü daha hafif g Nimet, rahat, en izini de yaşıyan kimsenin ölmesi bunlardan dolayı güç gelir. Herhalde bukağıdan kur- tulan bir esiri, hapse atılan bir emirden daha bahtiyar bil | *#** Büyük bir zata: «En birinci düşmanin, iki yanı- nın arasında bulunan nef- sindir» Hadisinin mânasını sordum. Büyük zat şöyle cevap verdi: «Hangi düşmana iyi- lik edersen dost olur, Nefs ise öyle değildi. Onu ne kadar hoş tutarsan sana o kadar kafa tutar.» İnsan az yemekle melek huylu olur. Eğer hayvan gibi yersen cemad gibi dü- ers muradını hâsıl Çünkü o dileğini buldukça serkeşlik eder. ##* Mal ömrün rahatı içindir, yoksa ömür mal biriktirmek için değildir. Bir akıllıya sordular ; «Bahtiyar kimdir, bedbaht imdir?> Âkil cevap verdi: «Bah- tiyar o kimsedir ki, hem ye- di, hem ekdi. Bedbâht o kimsedir ki, öldü, bıraktı » Hiçbir iyilik yapmıyan, insan denilmeğe lâyık “ok. mıyan kimsenin namazını kılma; çünkü ömrünü mal toplamak için sarfetmiş, sonrada yiyememiştir. Musa Peygamber Karuna nasihat etti: «Hakkın sana ihsan ettiği gibi sen de ih- san etl» Karun dinlemedi. Fakat nasıl bir âkibete duçar ol. duğunu, i olduğunu işit- mişsiniz. Altın, ğe ile hayır ka- zanmıyan kimse, başını ni- nihayet altın ve akçe sev- ve telef etmiş sayı- ır. Dünya servetinden müs. tefit olmak istersen Hak sana kerem buyurduğu gibi se e halka kerem eylel rap şöyle demiştir: ml et, ihsan, in” amda bulun! Fakat başa kakma, çünkü rağ da faydası sana aitti; Allaha şükret Li bayra muvaffak oldun. Hak seni ve in'amından boş bırakmamıştır. İki kişi boş yere mihnet çektiler, boşuna çalıştılar: Birisi, kazanıp yemeye ötekisi Ven ip ilmiyle çi ne mila çok okur- oku; amel yoksa ca- bilsin; İlmiyle amel etmi- yen kimse ne muhakkik, de danişment sayılır. Üzerine birkaç kitap yük. lenmiş bir hayvandan baş- ka bir şey değildir. O be- yinsizin üzerinde odun mu var, defter mi var haberi yoktur | İlim dini beslemek için- dir, e “dünyayı yemek için değil, GÜLİST Ki Fi Fi “öfkelenir “benziyen insan iyi insandır. th C Va ÇA FU Aut EFLÂTUN: SOKRATES — Asıl ka- çınılmasına, hem de her za- man kaçınılmasına büyük bir dikkat gösterilmesi ge- reken şey, bir kimseyi överken veya batırırken esası olmıyan şeyler söyle- mektir. O sebeple, iyilerle kötüleri ayırt etmeyi öğren- mek gerektir. Tanrı, ker- disine benzeyen kimse ba- tırıırsa, yahut kendis'ne aykırı olan kimse övülürse Çünkü Tanrıya Sanma ki, taşlar veya tahta parçaları, kuşlar ve yılan- lar kudsi olabilir de, insar- lar kudsi olamaz. Her şe. yin en kudsisi iyi insandır, En kirliside kötü ada #** SOKRATES — Fakat onun iyi ve doğru bir in- san olarak, demin söyledi- ğimiz gibi, mükemmel bir kanun yapıcı olduğuna en kuvvetli delil, kaunnlarınin devlet idaresinde hakikatı keşfetmiş bir adam tarafın- dan yapılan kanunlar ha. Batının büyükleri Eflâtun Sokrates'in talebesi... Onun başlıca müridi ve büyük bir felsefe mekte- binin kurucusu oldu. Atina'da, 428'de doğdu, Asil bir aileden... Sokra- tesi 20 yaşında tanıdı. Hacasının ölümünden son- ra ihtiyat eseri olarak Ati- naya terketti ve (Megar) tarafına çekildi, Bundan sonra bütün Yunanistan, Mısır ve Sicilyada seyaha- te çıktı ve oraların büyük müverrihlerini tanıdı, 387 de Atinaya döndü ve fel- sefe dersleri vermeğe baş- ladı. 358de Sicilyanın Ef- lâtun'a düşman olan hü- kümdarı ölüp de yerine oğlu geçince tekrar Sicil eline teslim ettiği devlet nazariyesi olan ( Cumhu- riyet) tezi, ölen kıralın ho- şuna” gitmemiş ve yeni 25 linde, hâlâ hiçbir değişikli. ğe uğramadan devam et- ve bulunmasıdır. ALEBE — Gösterdiğin bağ bana ara yn görünüyor, Sokrate SOKRATES — si ni söyliyorsam, (Minos) la (Ra- damantis) in yurddaşları olan Girid'lilerin en eski kanunlara sahip olduklarına e ea mu? ALEBE — Öyle görü- ” SOKRATES — Demek oluyor ki, bunlar, eski insan- lar arasında, kanun yapıcı- larının en mükemmelleri, (Homeros) un iyi bir ordu komutanına «halk çobanı» dediği mânada insan bek. çileri ve çobanları idiler. o halde dostluğun koruyu- cusu (Zeus) adına, şöyle! Bize sorsalar: İyi bir ka. nun yapıcısının, iyi bir ço- banın, sağlığı sağlamlaştır. mak için bedene ne ver- mesi gerekir? Biz, kısaca, şu cevabı verirdik; Biri bedenin gelişmesine, öteki üç ğe yarıyan, gıda ile id (DİYALOG) Salih Zeki AKTAY kıral bu fikirlere mütema- yil durmuştu. Fakat kısa bir müddet sonra gene bir saray entrikası yüzünden Sicilyadan kovuldu; 361 de tekrar Atinaya döndü ve son senelerini ders tâlim le geçirdi. 347 de ala felsefesinin kurucusudur. Garp felse- fesinde bütün (idealist) telâkkiler Eflütun'a daya- nır, Sokrates'in fikirlerini ve getirdiği usul ruhunu fevkalâde bir şekilde ve sistemlendiren, o olm tur. Eflâtun her şeyi fikre irca eder, Sokrates'in bir çok konuşmaları ve fikir- leri de Eflâtun'un (Diyalog)- ları vasıtası ile elimize ulaşmıştır. Salih Zeki AKTAY © Te

Bu sayıdan diğer sayfalar: