7 Kasım 1947 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

7 Kasım 1947 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

al kadan lr, İBRAHİM (MECZUP) Büyük bir veli anlatıyor: — İbrahim çok tuhaf bir diva. neydi. Gün olurdu, ağzına lokma koymaz; ve gün olur, tepsilerle ye- mek yerdi. Bir gün ona «Gel seninle hir sohbet edelim!» dedim; kabul etmedi. Bir gün onu akşama yakın çarşıda gördüm, Kış ortasıydı, her taraf buz içindeydi. Dedi : «İşte tam seninle sohbet edebileceğim ân... Ama mescide gidelim!»... Mescide gittik, Yemek isteyip istemediğini sordum, «Hayır tokum!» cevabı verdi. Yağmur ve kar. gökten boşa- nırcasına yağıyordu. Yatsı namazın- dan sonra onunla mesçitte yalnız kaldık. Birdenbire «Açım!» diye tut- turdu. Yanımda birkaç altınım vardı, «Al bunları, yarın kendine sarfeder- sin!» dedim, Aldı, bir saat kadar sabretti ve sonra yeniden «Açım!» diye tutturdu. Evim çok uzaktı, ama akrabamdan birinin “bir evi vardı ki, R rl al, 7 70, Hazreti Ali'den hikmetler : Kerem sahibi, o insandır ki, ikti- darı olduğu müddetçe affeder, malik olduğu zaman cömertlik gösterir, kendisinden bir şey istenince de hemen verir. Hırs ve tamah, taksim edilmiş olan malı artırmaz. Asıl idrak sahibi insan, kemal yolunda şahsi faziletlerini koşturan ve nefsine gem vurarak reziletlerini durdurandır. Hikmet bir feyz ağacıdır ki, kökü kalpte ve yemişleri ağızdadır. Güzel bir mâni oluş, çirkin bir teşviktan iyidir. Gazep halinden çekininiz ! Gaze- bin başı cinnet ve sonu nedamettir. Başkalarına kötü zan beslemekten çekininiz ! Kötü zan ibadeti bozar ve günahı arttırır Kötülüklerden çekinmek, kazanmaya çalışmaktan üstündür. Aptallığın en büyüğü medh ve zemde ifrata kaçmaktır. Özrü kabul etmemek, günah üze- rinde ısrarı kabul etmek demektir. Hikmetlerin en üstünü, kişinin nefsini bilmesidir. Adıdeğmez iyilik mescide çok yakındı. Gittim: İbra- him'in çok yediğini bildiğim için beş on kişilik yemek vermelerini istedim, «Pişmiş yemek yok» dediler ve çiy erzak verdiler, Üç beş uşağın elini, pişmemiş pirinç. ham bakla, çiy nu- hut vesaireyle doldurdular ve «Siz pişirirsiniz.» dediler. Mescide geldim. İbrahim'e «Sabret, ben bunları pişi- ririml» dedim ve dikkat ettim ki, en aşağı beş yirmi kişinin erzakı nisbetinde yiyecek var. İbrahim atıl. dı : «Ben böyle de yerim»... Ve bü- tün erzakı çiy çiy yedi, Gece yarısı bana «Haydi, bir köşede yat ve uyu; çok zahmet çektin. Ama sakın kımıl. dayayım, bir iş yapayım deme, son- ra seni öldürürüm!» dedi. Çaresiz, bir köşeye büzülüp yattım, uyur gibi yaptım. Bir yerim kaşınsa bile elimi uzatıp kaşıyamıyordum. Mesçitte kos- koca bir taş vardı. Arada bir onu alıp havaya kaldırıyor, başımın üs- tünde tutuyor ve şöyle homurdanı- yordu: «Şu adamı öldürmek istiyo rum ama, babası ihtiyar bir adamdır; ihtiyara yazık...» Ve yine taşı indiri. yordu. Bir aralik «Uyumuyorsun, bi. liyorum, ben mescidin damına çıka- yım ki, sen rahat edesin. Allaha: ıs. marledık!> dedi ve gözden kayboldu. CEMALEDDİN (LORİ) Gurbetteydi. - Bir“ şehre geldi. Şehrin cami meydanında etrafına ba- kınmaya başladı. Cezbeden ve istiğ- rak halinden gözleri kan çanağına dönmüştü. Büyüklerden biri onu gör- dü, selâm verdi, Selâmını aldı ve dedi : — Beyazı siyaha çevirenlerle be. nim ie verişim yoktur ; da ne demek ? — Yâni fakihler 've düşüp kalkmam. Bu konuşmayı duyan bir başkası atıldı ; — Öyleyse bu adam bir Sofi!... Sofilerin büyüklerinden olan mu- hatabı, son derece tatlı dil ve güler yüzle onu kurcaladı ve şu bilgileri aldı : —Ben Lor'luyum, ümmiyim... Hiç- bir şey bilmem... Davar gütmek koşu- ma giderdi. Hep bu işi yapardım. Bir gün üzerime garip bir hal geldi. Cezbe dedikleri galiba... Benlik de- nilen perdeyi benden kaldırdılar. Ölü kâtiplerle - ar, ADIDEĞMEZ gibi toprağa düştum. Davarların ayakları altında yuvarlandım. Aklım başıma gelince bana tevhid sirrının çözüldüğünü sezdim. u sözlerden sonra Lor'lu garip, uğradığı bir beldede ve çarşı pazar- da öyle korkunç sözler söylemeğe başlıyor ki, herkes küfrüne hükmedi. yor; ilim adamlarından bir cemaat onun katli için hükümet büyüğüne başvuruyorlar, Hükümet büyüğü : — Eğer filânla falan fetva verirse katlini emrederim diyor. Bu filânla falandan biri, onunla cami avlusunda görüşen velidir. Şu evabı veriyor : «Hayır! Meczuptur, sağilğter. katli caiz değildir!» ##* Cemaleddin, lehinde fetva veren zatın evinde.. O zat abdest alıyor ve suyu yüzüne vururken şöyle diyor: — Kirlilik kalksın! Cemaleddin gülümsüyor : irlilik kaldı mi ki kâlksın? Kirliliğin sahibi kalksın diye dua et! HEP O Bir İslâm büyüğü başka bir İslâm büyüğüne “Ben Allahın varlığını binbir delille isbat eden adamım, diye haber yolladı ve gerçek bü- yükten şu cevabı aldı: senin Allahın varlığından tam binbir şüphen varmış!... Bir İslâm büyüğü diyor ki: “Allah zuhurunun şiddetinden gâiptir., İn- sanoğlunun bugüne kadar çekebildi- ği söz ve fikir oku, ilâhi hikmete doğru, bundan daha ileri ve yüksek bir stratosfere saplanamadı. İnsanoğlu! Ben o kadar inanıyo- rum ki, isbat denilen her şeyi hakir görüyor ve kaybediyorum, İnsanoğ- — İsbatımız yok, yalnız imanımız : Allah... İnanıyor musun? Allah, delil büyüdükçe şüpheyi de büyüten ahmak aklın belâsını versin Adıdeğmez “demek ki,

Bu sayıdan diğer sayfalar: