21 Mart 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

21 Mart 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Camhuriye" Osrhtthif tarihinde karanlık bir riotcta n Paşa, Osmanlı tahtını mi istiyordu? İtalyanln Ce • nova şehrinde çı kan 19 uncu Aslr gazetesı geçen ay nushalarlndan bi rınde meşhur Çl galzade Sinan Pasaya dair mühim bir yazl neşretmiştir. Cenovada bulu nan arkadaşlmlz Hatemi Osmanlı ta rıhi bakımlndan pek merakll olan bu makaleyi tercume ederek bize yolla mlştir. Aynen dercedıyoruz«Oratius» dahilî harblerden bahsederken «hangi sahillerimiz kan larımızla yıkanmadı?» diyor. Bu cümle, talihin felâketli za • manlarda pek uzak yerlere sevke derek hatır ve hayale gelmez ha disata karıştırdığı birçok ltalyan • lar hakkında da tekrar edilebilir. Fakat bunlardan birçoğu sebat ve dehalarile talihe karşı gelmeğe muvaffak olmuşlar ve gittikleri yerlerde hadisata hâkim olarak, cü«ünülmesi bile delilik sayılan hedeflere varmışlacdır. Papa Sekizinci Kleman (Cle mente) in 1600 senesi başlangıç larında ne«rettiği bir iradeyi bi lenler belki çok değildir. Papa bu iradesile o zamanlac Üçüncü Mehmedin ışgal ettiği Osmanlı tabtına genc bir Mesinalıyı namzed tanı dığını ilân ediyordu. Saburane bir cür'etle en tehlikeli ve heyecanlı bir hayali tahakkuk ettirmeğe ça lışan bu genc kimdi? O tarihte Istanbul «Bailus» [ 1 ] Baylosu olan «Gianfiancesco Mo • rosini» Venedik senatosuna bu a damdan bahsederken şöyle diyor du: «Pek değerli bir gencdir. Son 1 ran sef erinde çok yaraı lığı görül müştür. Fakat ltalyan olmasına rağmen kendisine kat'î bir emni yet gösterilemez.» Tarih Sinan Paşanm simasını unutmamıştır. Müstesna meziyetle rini, daima istihkarla bakılamıya cak olan kusurlarile birlikte key • detmiş ve onu, zamanın elim hal elri ve kötü şartları yüzünden fa • aliyetlecini Peygmberin yesil bay rağı altmda ve Babıâli menfaatine ibzal eden Uluç Ali [21 ve Cafer Paşalar gibi ltalyan mürtedleri arasına katmıstır. Fakat Sinanın le • hinde olan birçok hâdiseler de vardır. Islâmiyeti kabul etmesi umu miyetle eivayet edildiğine göre is • lâmiyetin amansız bir düsmanı o lan pederi Viskonte Çikala (VU conte Cicala) yı knrtarmak mak sadına müsteniddir. Çikala «Andrea Doria» nın me^tebinde terbiye gören değeLİi bir kaptandı. 1530 senesine doğru Cenovadan Mesinaya nakletmiş ve orada iki galeri ve bir kalyon donatmıştı. Papaz «Guglielmotti» diyor ki: «Detıizleri kendi hesablarına ve Türkler aleyhine dolaşmak İtalyan büyüklerinin âdeti idi. Çikala Im parator Sarlkinin Tunus seferine iştirak ettikten sonra karargâhını, kendine üssülha>eke yapbğı Me»i naya nakletmisti.» Adriyatiğin karşı sahillerine kadar uzanan bir sef erinde çok gii zel bir kadın esir etmişti. Onu sevdi, ve hıristiyanlığı kabul ettlıerek onunla evlendi. Uç oğlu ile iki de kızı dünyaya geldi. Oğullarmdan biri Karlo, <San Giacomo della Spada» şövaliyesi olduktan sonra 1630 da Mesina snatosunda aza oldu. «Tiriolo» Prensi ölünce mali • kânelerindea birine Çikala ism'ni verdi. Karlonun malikânesine bu ismi vermesinden mensub olduğu aile ile nekadar müftehir olduğu anla;ıhr. Çikalanın en küçük oğlu da birçok işlerde temayüz ederek yıldız sınıfı askecisinin müessislerinden biri oldu. Lâkin bu kardeşlerin en meş huru, müstakbel eaşa ve vezir olanı Şipyone (Sipione) dir. 1564 martmda Viskonte Çikala «Trapani» den iki gemi ile tspanya sahil lerine doğru hareket etti. Çikala daha pek genc olan oğlu Şipyone • yi de birlikte götürüyordu. Bu iki hîristiyan gemisi Trapaniden açı lır açılmaz Turgud Reisin korsan lan tacafmdan yakalanıp Trablusgarbe götürüldü. Malta Gran Maystrosu «Conte de La Valetta» bedellerini vererek esirleri kurtar mışh. Fakat Türkler kıymetli bir ganimet olan baba ile oğlu; Çikalalan hediye olarak Istanbula, Sul tan Süleymana gönderdiler. Çikalanın akıbeti hakkında muhtelif rivayetler vardır. Oğlunun babasını kurtarmak için müslüman olduğu ve Çikalanın Istanbul dan hareketmden evvel zehirlen diği de bu rivayetlee meyanında dir. ltalyan mütetebbi'Ieri ve bilhat;a papaz «Jlario Rinieri» tarafın mübadele edilîyor T » oızım ırtılııyetçılıgıınız • " ^ " ^ ^ 21 Mart • Bunlar bir iki güne . kadar naldedilecek Silivri kazâsma tâbi Korfalh y»nmadasmdaki Bulgarlarla Bulga ristanm Filibe sancağında Keçiö ren köyü Tücklcfinin mübadele edileceklerini yazmıştık. Mübadele muamelesine bir iki gün içinde başlanılacakt'r. Her iki taraf ta bilu mum eşyalarını ve hayvanlarını birlikte nakledebileceklerdir. Kcrfallı Bulgarlan 54 hancden ibarettJ ler. Bunlar Balkan Har bindccı sonraki mübadclede kendiIerinin Rum olduklarını iddia et • mişler ve böylece mübadeleden kurtulmuslardı. Halbuki şimdi Bulgar olduklarını söyliyerek mübadelele rini istemislerd'r. ıBu mübadele her iki köy ahalisi arasında hususî surette kararlaştırılmış ve iki hüku • tnetçe de muvafık görülmüştür. Geçicrenden gelecek Türklerin de ayni miktarda olacaklan znnnediliyor. Hangi bakımdan ele alsak, Türk milliyetçiliği bize, an bir adamlık idiyeli biçiminde görünmektedir Kâzun Nami DURU Müliyetçilik akmimn hangi yillar danberi başladığmı biliyoruz. Akişia bugüne kadar geçtiği ovalari, sirtlan, batakhklari, çayirlari, çoraklıklari gözden geçirecek olursak, Avrupadaki milliyetçilik akinlarinin hiçbirine benzemediğini görürüz. Bizde milliyetçi • lik, ilkin utangaç bir kizcağiz gibi gö • riindü; üzerinde, bir Kazan şalı, bir Sibîrya can, bir Azeri gömleği gibi, her biri Asyanin bir bucağindan alınmış örtülerîe, süslerle bezenmişti; yüzünde de, bütün gövdesmi saran yeşil bir tul vardı. Alişmadığimız bir kılıkta kar fimiza dikilen bu zavalh kızcağiza çoğumuz, yaği gözi'e baktık; bu gi • yinimin altmda, öz Türk tipinin giz • lendiğini sezenler pek azdı. Sezdiklerini söyliyebilmek için, ne yazık ki, çetre • fil bir dil kullaniyorlardı. Kizin güzel liklerini anlatabilecek sözler, çöllerde gelişmiş bu dilin sözleri olamazdı. ö z den Türk olduklarını bilmemezlikten gelerek, kendilerini ancak altı yüz yüdanberi Osmanlı topluluğunda gören bir takim kişiler, «biz yaban değfliz; bize böyle korkunç şeyler göstermeyi niz» diye bağiriyorlardı. Giinler, aylar, yillar geçti. Güzel kızm üstündeki örtüler birer birer düş • ta; Cumhuriyettenberi, bütün güzelliğile, bütün parlaklığüe, çirüçiplak bir gerçek olarak karşunizda duruyor; ona şimdi candan seviyoruz, onun için kendimizden geçmeğe aniklı bulunu • yoruz. Eksiksiz bir güzel kiz imi altmda göstermeğe çalifUğim Türk milliyet • çiliğmin kendine göreliğini ne ile an • liyoruz? Başka ülkelerdeki milliyetçi • liklerin ne olduğunu araşhrirsak bi • zimkinin özelliği kendiliğinden ortaya çikar. Batı ülkelerinde nationalisme deni • len milliyetçilik, bir soysal sinif daya • nağıdir. Onlarm milliyetçileri çokluk kiliseye bağlıdir; lâik olanlan da.vardır; ama hepsi bir soysal simfı anla • tir. Smıfsız tek bir ulus düşünmezler. Siyasaları, bütün sinıflan, burjuva sı • nifmin gücüne bağlamaktır. tşin olan yüzü budur. Milliyetçiler, bütün ulusu siyasal, ekonomik, kültürel bir birlik içinde toplamak istediklerini söylerler; ama sözle is arasinda çok aykuUlk vardır. • • ' • s»«fM»«<4 •• ^ « ntystfyttnvutM Cenovada çıkan 19 uncu asır gazetesi; Paşanm bu ihanetine delil gösterilen vesikalarla mühim bir yazı neşretti dan vesaik hazinelerinde yapılan derin tetkikler, Çikalanın fidyei necat ile kurtulup Mesinaya avdet ettiğini ve 1564 tarihlerinde altmıa yaşında iken orada vefat ettiğini ispat edecek mahiyettedir. Sipyoneye gelince simasındaki cazibe ve asaleti sayçsinde saray da padişahın bendegânı aırasına girmisti. Birkaç sene sonra genc Mesinalı şarkin cazibedar sahne sinde bütün cesaretile görünmeğe başladı. Çok geçmeden «Buhur pasa» [31 ve 1574 te Muradı Salisin cülusundan soru.a daha yirmi sekiz yaşında iken Yenireri ağası olmuştu. Biraz sonra Sultan Süleymanın yeğenile izdivaç etti. Kendisine fevkalâde bir muhabbet besliyen Mihrimah Sultan ölürken bütün servetini kocası Sinan Paşaya ter ketti. İran seferi pasanm bütün evsaf •e mezayasını meydana çıkardj. «Tebriz muhasarasında muvaffa kiyetler ve ondan sonra da birçok muzaffarîyetler kazandu» Kumandan Osman Paşa kendi sine halef olarak Sinan Paşayı göstermişti. Bu suretle kumandanhğı eline alan Çikala Sinan Paşa şarkta parlak bir muzafferiyet temtn etti ve Ferhad Paşanın entrikalarına rağmen vezir rütbesine nail oldu. Bununla da iktifa etmiyen Sinan Paşa Kaptanıderyahk münhal i ken tstanbula avdet etti. O sırada bütün hîristiyan devletleri tstan • buldaki sefirleri vasıtasile kendilerine en az zararj dokunacak bir adamın o mevkie geçmesine çalı*ı yorlardu Sinan Paşa da hararetle bu müsabakaya sokularak altmın icazkâr kuvvetile (hazineye iki yüz bin altın verdiği muhakkak görünüyor) bu uny^nı Jtçndisine mal etti. Sinan Paşa Kaptamderya olduktan sonra, ttalyanlarla tspanyollan işgal ederek o sırada Türkler in yeniden harb eçtıkları Macarlara yardım etmelerine mâni olmak vazı fesile, donanmasile birlikte Akde • nizi dolaşmak emrini aldı. tçte ha yatımn, harb tarihile ihtizazlı bir tezad teşkil eden, romanesk ve hissî tarafı bu andan itibaren başlar. Bulunduğu muhitte her türlü ana vatan hisleri kara>. mış ve kalbinde ecdadınm dininin ancak sönük bir lem'ası kalmış olan bir mürtedin bir gün olup ta bir kadının, annesinin hatıralarma dönmesi ve onu araması cidden şayanı hayrettir. Italya sahillerinde kendisi için daima gözyaşi döken bir annenin hatırası yalniz ihtirasla değil uluvvü cenabla da dolu olan paşanın kal • bini sarsmaktan hâli kalamazdı. Bu hatıra Sinan Pasayı bilhassa 1593te, Akdenizi dolaşnrken vatanının sahillerini tekrar gördüğü zaman çok müteheyyiç etmişti. Oradan daha çocukken esir olarak ayrılmış tı. Şimdi ise kuvvetli bir donan • manın başında; lâkin oraya yağ • ma, matem ve öliim götürmek i • çin dönüyordu. Bununla beraber ruhunun derinliklerinde annesini görmek ntiyakı büyüvor ve ufuk larda vazıh olmıyan bir tahassür le henüz takdir edebilecek bir yasa gelmeden kaybettiği dinini arayordu. iki senelik akınlardan sonra 1594 te yüz gemi ile Mesina boğa zına girdi. Fakat bu donanma şehir aleyhinde en ufak bir husumet e seı i göstermiyordu. Türkün gazabı yalniz zavalh Reggio [41 üzerine teveccüh etmişti. 1598 ağustosunda Sinan Pasa tekrar Mesina sularında göründü. İspanya hükümdar vekili ve Mesina kumandanı bo<una telâş etmiş ti. Çünkü Sinan Pasa yalniz selâm teatisi için birkaç top attırdıktan sonra limana gadi. Sehird'en görünebilecek bir mevkide kırk Türk galerisi demir atmıştı. Sehir aha • lisi korku içnide dört ta< afa kcsusurken beyaz bayraklı küçük bir filika Türk donanmasından ayrıldı. Bu filikanın içinde hükümdar ve • kiline gidecek olan mektubun saisi bir Ispanyol güverciıu de vardı. I talyanca yazılı olan bu mektubda çöyle deniyordu: «Bu mektubumu yazmaktan maksadım size orada zavallı bir dul kadının, validemin bulunduğunu hatırlatmaktan ibarettir. Ben ar.nemi görmek istiyorum. Umid edetim ki bu mektubumu alınca onu bir sandalınızla bana gönder mek lutfunda bulunacaksıntz. Baş« ka bir arzum yoktur.» Sinan Pasa bu miilâkata nail ol • mak için büyük oğlunu da rehin olarak gönder mekte tereddüd etmemisti. Paşa bu mülâkattan sonra Tunusa doğru yelken açtı. Fakat ru • hunda annesinin sözle> 1nin aksisa dası kalmıştı. Smanm annesi Lukres «Lucrezia» herhalde oğlunu islâm dinini t<>rketmeğe teşvik et • misti. Lukresin jizvit s?r)ifma men sub kocasmın iki genc yeğenini Romava Paparın nezdine gönder mi« olması da bunu isoat eder. O zamanlar «inesinde barındjr dıği baba katüleri ve entrikacılar ile elim bir seamet ,'çînde yaçıvan Pomadaki Papa, Lukres>n bu din • darane hareketinden pek müteheyyiç olmus ve bu heyecamnı trüte hassîr valideye vazdığı bir mek tubunda şövle ifade etmisti: «Oğlun pasayı bu kadar sene lerden sonra tekrar görmeğe mu vaffak olduğundan dolayı seni tebrik ederim. Yazdığm gibi, pasanm sana, bir evlâd<n anasına karşı borçlu olduğu muhabbetkâr hissiyatını göstermesinden çok memnun ol dum.> Papa bunu yazdıktan sonra Si nanın «etten annesine» döndüğü fU bi «ruhdan anası» olan mukaddes Katolik kilisesine de avdet etme sini temenni ediyordu. Bir nahiyeye Atatürkün büstü dikildi kiden, Rayh Universitelerinin çok sikı bağlandığı bir üst tutuştu. Başlıbaşina olan profesörlere öyle işkence edildi ki çarçabuk yok olmağa basladılar.» de dikten sonra, «Alman Universitesi, kritik temelli objektif bilgi vermi • yor. (Deutsche Allgemeine Zeitung) un yazdığı gibi, gençlere, önce, bfli • min rasist prensiplerini öğretmelidir.» diyor. Barka ülkelerde ne yapildığile uğ • raşmak istemiyoruz. Hiçbir ulusu, kendi bildiği gibi yaşama, düsünme, yap • ma haklarndan siyirmak işimiz değil • dir. Her ulus kendi dilediği yolda yü • rür. Bu iki örneği vermekten isteğim, bizim milliyetçiliğimizin daha iyi an laşilmasmı kolaylastırmaktir. Türk ulusu, tarih önünde yerini al • mış bir ulustur. Tarih arastirmalari ilerledikçe, ortaya çıkan yeni belgeler, Türkün, her ulustan daha ön gelmit, tarihte hiçbir mi'lette eşi görülmemiş roller oynams olduğunu gösteriyor. Bilginlerimiz, bu yolda en doğru, en derin araştirmalarinı ilerlete dursunlar; biz, bugünkü milliyetçiliğimizin örgülerini açarak onun ne olduğunu arastir • makla yetimseyebiliriz. Türk milliyetçiliği, sinif uyusmazhkIarına, yer vermez; ulusun soysal gi • dişini, sinifsiz birlik ülküsüne doğru yfirütür. Bunun böyle olduğunu sondan önceki saylav seçiminde Atatürkün ulusa bildirisinden öğrendiğimiz gibi, Cumhuriyet Halk Firkasmm öteki oklarinm çözülmesinden de anliyoruz. • Türk milliyetçiliği atak değildirt başka uluslarin yaçama baklarina son kertede özenlidir. Kendi varlığıni koruyarak, adamlık alanmda, kendine düşen ödevi doğrulukla yerine getir • meğe çalişir. Bilir ki tarih, ona çizdiğî yolda, hep üstün, hep iyi olmağı gös termistir. O, eski kurunlarda doğudan batiya doğru akinlarinda, kurtand, yaşaticı, yükseltici bir rol oynamiştir. Yüzlerce yıl Türk, birçok uluslari tutumu altinda bulundurdu; onlardan hiçbirinin hakkina, kültürüne dokun » madi; bu yüzden bir gün bu uluslar, yeniden başina buyrukluklarinı elleri ne aldılar. Bunu, Türk için bir eksiklik sayanhu1 vardır. Bence bw<eksiklik deı« ğil, belki büyütclük, yikeîik, adamfığü! bağlıhktir. Bunu, Türkün özündeki geniş, essiz gözyumuculuğa verebilirit. Gerçek, hangi ülke görüyorsunuz ki orada bilgi, kültür çok üerlemişken, bafka kültürlere Türk kertesinde özen göstermiş olsun? Hangi bakımdan ele alsak, Türk miîliyetçiliği bize, arl bir adamlık ideyeli biçiminde görünnmktedir. Böyle bir ulusun çocuğu olmakla öğünmemiz büyüklük kuruntusu sayılamaz. Bu derin, bu içten duyguyu bize siyasal bir dayanak olarak veren Atatürk, ba duygunun ne yenilmez bir güç olduğu • nu çok güzel bildi. Bugün, hemen bü • tün uluslarin saygisini, bir takimimn da belki kıskanchğmı çe&en ilerleyişi miz, ulusal duygumuzdan aydinlandıkça, daha hizlı bir yürüyüşe, bir kosına dönecektir. Görülüyor ki milliyetçiliğimizde frenklerin şovinizm dedikleri ivinmiş lik yoktur. Düzgün, pek normal bir milliyetçiliktir. Böyle olduğu için de ya • ratiddir. Türk ulusunun şu son on, on iki yilda yarattıklanni bir gözönüne getirirseniz, sözümün doğruluğuna inanirsımz. öyle ise, biz mflliyetçuiğhnizi, çocuklarimizda en doğru bir inan yapmağa çalışmaliyiz. Kâzun Nami DURU Sinan ihanete hazırlanıyor! Vatikan hezinei evrakındaki birçok vesaik, tspanya Kralı ile Sinan Paşa arasında, Papanın tesvi • bile cereyan eden karışık ve fve • kalide mahrem muhaberatı takib etmemize müsaiddir. Bu muhabe ratta hem paşanm Katolik dioine avdeti, hem de Türkler ve tstan » bul aleyhine bir darbeye teşebbüs mevzuu bahsoluyor. tspanya gemi ve askerle mü*a heret etmeği taahhüd etmisti. Si • nan Pasa ^ultandan biraderiKar Ionun Nasos adasina vali tavınfne dahr emir istihsal etmişti. Karlo, Nasos adasjna gidînce Papa da bu uzak adaya Sinanın amcazadesi jizvit Çikalayi talimatı mahsusa iIe gönderdi. Artık Sinan Paşanın bu sırada maruz bulunduğu tehli • kenin dehşeti kolayca anlaşilır. Paşanın böyle tehlikeli vaziyette müthiş plânlarını uzun seneler takib edebilmesi «yalniz harikulâde zekâsı sayesinde» mümkün olabilmiş idi. Lâkin Sinan Paşanın gizli anlaşmalarj Venedik sefarlerinin ince nazarlarından kaçamıyordu. Balyos ler harika denilebilen siyasî bir meharetle herşeyi goVüyorlar, doğru tefsir ediyorlar ve Serenissima [51 ya bildiriyorlardı. Papa Klemanın tath ümidle<rle Papa Klemanm tath ümidlerle İstanbulda bir hîristiyan tahtı tesis etmeği düşündüğüne şüphe edüemez. 5 ni san 1603 tarihli iradesi bu hususta hiçbir şüpheye mahal bırakmıyor. Papa bu iradesinde zaptedllecek Türk eyaletlerinin krallıklarını bazı şartlar altmda tamyacağım va dediyordu. O zaman Osmanlı tmparatorluğu için nazik bir zamandı. Dahilde lamamile bastn ılamıyan bir ihtilâi, Transilvanyada bir sürü felâketler, tranda yeni bir kanlı muharebe... Eğer hîristiyan devletleri o zamanlar daha dürbin ve daha müttehid olsalardı Bosforda hilâlin son sa ati çalmış olacaktı... Böyle bir tesevvüs devrinde t • rana kaı sı harb en büyük şiddetile devam ediyor ve Sinan Paşa da umum ordu kumandanı tayia olu nuyordu. Muharebenin başlangıcı müsaid olmadı. Sinan Paşa Erzuruma çe kildi. Birkaç ay sonra bwadan tekraf taarruza geçerek Tebriz ci varına kadar ilerledl. 1604 senesi nin 16 ağustosunda Tebriz civannda meydan muharebesine girişti. Türklerin şiddetli hücumları karşı smda t anlılar çabuk kaçtılar. Fa • < kat artık emin zanınedilen muzaf feriyetin sevincile Türkler dağıldı. İran Sahı Abbas bu güzel fırsatı yakalayıp ihtiyat süvarisini bütün şiddetile ileri sürdü. Hezimet kat'î olmustu. Tek biı gün içinde Sinan Paşa her türlü ümidlerinia boğulduğu • nu, bütün çan ve şerefmin mahvol duğunu gördü. Oğlu Mahmudun vali bulunduğu Diyarbekire iltica etti. •. Istanbuldakî Sultan hezimet haberinden mütevellid gazabının körlüğü içinde Sinanın evîni yağma et Menemenin Aiiağa nahiyesine Atatürkün zarif bir büstü dikilmiştir. Nahiye halkı, büstü, kendi aıalannda topladıkları para ile yaptırmıçlardır. Yukarıki resim Ata tükkün büstünü göstermektedir. Moskova geceleri Beyoğlunda Sümer sinemasi, dün sabah onbirde matbuat mümessillerile filimcilere ve hususî davetlılere «Moskova Geceleri» filmini göstermiştir. Filim Fransiz mamulâtmdandir ve raaruf Fransiz artistleri tarafînd an çev rilmiştir. Senaryo Fransiz akademisi azasindan Piyer Benovanin eserinden alınmış, Büyük Harb içinde geçen bir aşk ve casusluk vak'asıdir. Baş rolleri meşhur Hanri Bor, Annabela oy namakt»dirlar. Mos&ova gecelerinde, Piyer Benovanin «Lübnan Kasrimn Sahibesi» romaninda da kullandığı belli casusluk triikleri bulunmakla bera ber filim muvaffakiyetle temsil edil mistir. Diş sahneleri güzeldir, Hanri Bor, AnabOla ve genc zabit rolünü oyniyan artist kuvvetlidir. Maruf Çigan orkestraları çalmaktadir. «Mc skova Geceleri» mevsimin iyi filimlerinden biridir. Son dönenmelerde ttalyanlariri faşîstliği, Almanlarin rasistliği koyu birer milliyetçilik dayanağina dayaniyor. ttalyanlar, eski Romayi diriltmek isterken, Almanlar, yeryüzünde en an so • yun Germen boyu olduğunu ileriye sürüyorlar. Elski Roma tmparatorluğunun kurulup yaşadığı kurunlar, bugüne, yarina benziyebilecek mi? Bu, bir büyüklük kuruntusu değil midir? Belki de bu, birliği sarsilmağa yüz tutmuş, gücü eksümiş bir ulusun birliğini perkinleş • tirmek, gücünü yenileştirip artirmak i • çin tutulmuş bîr yoldur. Çok isteyip te yeteri elde etmek te bir »iyasadir. A • damhğin yarattığı birçok iyilikleri, güzellikleri yikmadan, belki ona yeni güzeüikler, yeni iyüikler eklemek üze re ulusal bir coşkunluğa ses çikarilmiyabilir? Yeter ki bu coşkunluk, kıyı • larmı basıp bozan taşkin bir su gibi, başkalarinı incitmeğe, kırip dökmeğe varmasin. Tramvayc'an diiştu Beyoğlunda Yeniçarşıda Papelyan apartımanında kapıcı Azizin ya nında oturan Şakir dün saat 9 buçukta Eminönünden Bebeğe giden 251 sayılı tramvaydan Arnavudköy caddesinde atlamak istemiş, fakat araba süratle gittiğinden düşmüş ve yaralanmıştır. t:> di. «Mücevherat ve para olarak iki milyon lira musadere ettirdi.» Ayasofyanın parlak kubbestne haç dikmeği düşünen bu koca kumandan 1605 senesinin kânunu evvelinin ikinci günü yeisten eriyip öldü. ( Tarih bu büyük cür'eti kaydet . melidir.» , [1] Lâtmcesı Bailus, ıtalyancası Ba , ilu Venedıklılerm Istanbul ve Surıye sefırlerine verdıkleri bu unvan llsanımı | za Balyos olarak geçmiştir. > [2] Meyzinzade Kılıç Alı Paşa Ana ' dolulu halıs bır Turk kahramanıdır. Kendisine Uluç denümesme bakan Hammere istınaden bunun da aslen ltalyan olduğunu iddia etmek yanlıştır. Bodru mun Karabağ koyunden Turgud Reısm de memleketinı değılse bile milliyetinı ınkâr eden Hammerin vakayıi muhakemedekı haksızlıkları kadar bu kabll tercumeihal yanlışlıklan da az değildir. [3] Başi İle nihayetlenen rutbelerden biri olacak [4] Kalabria eyaletlnin nıerkezı ve Mesina karşısında bır kasaba [51 Eski Venedik Cumhunyetı huku meti. Rasiitliğe gelince: Alman ulusunun herkesçe bilinen büyüklüğü söz götür mez; ama, bundan başka soyları kü • çültüp, alçaltip da «yeryüzünün en ari soyu biziz» demeğe varmak, kendini bilenler için gülünc olmaz nu? Gündeliklerde okuduklarimız, bu dediğin ne denlü alip yürüdüğünü söylm = Timsal, Dedik = İddia. ö lüyorlar. Bakiniz (Lozan gazetesi): dev = Vazife, Ivinmişlık = lfrat. «Akademinin başina buyrukluğu, es • Ayasofyada bulunan mozayik döşeme ve çeşme Ayasofyaaa bulunan çeşme Ayasofya müzesinde profesör gibidir. Ayasofya camisinin çök Shedenin nezareti altinda bahçe • mek üzere olduğu şayiaları alâkadeki hafriyat devam etmektedir. dar makamlarca tekzib edlimekteTürklerden kalma çeşme tamamile dir. Müzeler idaresi eğer elde fazmeydana çıkanlmış ve eski kilisela para olsaydı bahçenin bütün nin zemin katı sanılan yerde bir topraklarını attırarak eski kilise mozayik döşemesi meydana çık harabesini tamamile meydana çı mıştır. Bu mozayikin tamamen meykartacaktı. Fakat buna bugün dana çıkması için üstü tecnizlen mektedir. Hafriyat . sonuna gelmiy maddî knkân bulunamamıstır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: