14 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

14 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Terbİye bahîslerî AMERİKA VE AMERİKALILAR Selİm Strn TARCAN Ben gendiğimde Amerikahlann hayranı idim. Bu da pek tabi? idi. Bir çok delikanlılar gibi benim de kanim kaymyor, kabıma sığamıyordum. Ga zetelerde Amerikalıların akıl ahnıya cak şeyler yaptıklannı gördükçe, o adamlan kıskanıyordum. A h şu Ame rikaya gitmek mümkün olsa! diye içîm yanar dururdu. Amerîkaya dair seyahat kitablarmı ezberhyesiye okur dum. (Paui Bourget) nin ( A n a tol France) m kıymetli kalemlerin den çıkan yazılar benim ağzımın IUyunu akıbyordu. Günün birinde (Andre Mauroiî) ın da Amerikadan dönüşünde verdiği bir konferansı dinle dim. O da şöyle diyordu: «Nevyorkta karaya ayak basar basmaz, ba çok garib görünen dev gibi binalann yepyeni bir mimarî tar zında yapıldıklanm anlıyonunuz. Malum ya mimarî san'abnde azamet ve ihtişamın mühim rdlu vardır. Mısır ehramlannın veya Pili sarayının gü zelliği biraz da eb'adınm vm'atin den ileri gelir. (Gratte Ciel) tabir edilen bu Amerika evlerinin büyuklüğü nisbetinde hususî bir güzelliği var dır. Bazılan aşağıda geniş başlıyan ve yukan çıkbkça darlaşan balkonlarile Asurilerin saraylannı hatırlatıyor. Bazılannm ilk yirmi beş veya otuz kab nm heyeti umumiyesi kaya gibi bir blok teşkil ediyor. Öteki katlar tepe sine oturrulmuş modern bir şato hissini veriyor. Biitün bu ihtişamh dekorlar insanm yüreğinde heyecan ve hayranlık hisleri uyandırryor. Beşinci ( A venue) adını taşıyan geniş caddede gelen geçenler o kadar hızlı yürüyor lar ki insan farkma varmadan adımla nnı sıklaşbnyor. Bu adamlann hepsi de hayatla dolu!» (Andre" Maurois) Fransızlara şöyle bağırryor: «Geliniz! însana yaşamak zevîci nî bir sabah beşinci (Avenue) de bulunmak kadar hiçbir şey vennez! Geliniz! Burada teneffüs edilen havanm bile taf bir hittusiyeb var. Geliniz! Sabah kahvalusmda buz içtnde yemişler, yulaf çorban. çay tid bekliyor. Lokantalarda adını işitmediğiniz yeitıv.LUr ^J; tLL^^.. PoJiait! Dıuada lokomotiflerin boyunlannda lsviçre inekleri gîbi çan asılı olduğunu göre ceksiniz. Geliniz! Geliniz! Hayatm lezzetini anlamak, hatta birkaç asır gendeşmenin ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız buraya geliniz!» Bunlan da dinledikten »onra Amerika bana yeryüzünün cenneti gibi görimmeğe başladı. Bir de şu Ameri kayı Amerikalılann ağzından dinle mek istiyordum. Bu yeni dünyanın en lanmmıı filozoflanndan biri olan ( O rison Swett Mardens) in son sene lerde yazılmış bir eseri elime geçtl Dikkatle okudum. Bakmız ne diyor: «Amerikahlar iş adamıdırlar. H a yatlanm ( A ) dan ( Z ) harfine kadar iş teşkil eder. Menfaatin dışında o lanlar için ne zevk, ne hoşnutsuzluk, ne de başka bir ideal vardır. Hiçbir memlekette Amerikada olduğu kadar insanlann kıymeti dolarla ölçülmez. Amerikalı yalnız para kazanmayı düşüniir. Amerikada çok konför vardır, bu doğrudur, fakat hoşnutsuzluk as ' la! Sokakta her rasladığmız adam bir kaygudan kurtulup, ötekme düşüyor gibidhr. Amerikalılar en iyi giyinen, en iyi yiyen, en güzel yerlerde oturan insanlardır. Fakat dünyanın biitün yükü onlann sırbnda imiş gibi kasavetii bir halleri vardır.» (Emerson) : «Acaba başka milletlerin de gailesi bu kadar açık yüzlerinden okunur mu? diye ken di kendimden sordum. Hayır! H a yır! Hiç zannetmiyorum. Muhakkak bizde ihtiyarlık beşikte başlryor. Biz Amerikahlar hayab çarçabuk tuke tiriz. N e kadar hummalı bir acele ile her işin peşinden koşanz. Bizde her rasladığmız adam bir randevuya geç kalmışa benzer. Acele ve tasa Ame rikalılann iliklerine işlemiştir. Ekme ğimizi alnımızm terile kazanmayı pek iyi biliyoruz. N e yazık ki onu rahatça yiyîp hazmetmesini bilmiyoruz. Sinirlerimiz daima gergin. Biz olanca hl zile işliyen ve yağı tükenince bir gîm hararetten çat diye kınlacak olan makineye benziyoruz. Acele! Çabukluk! Sürat! Tasa, kaygu! îşte Amerikahnm karakterl İş bize hayabn şi'riye * tini kaybettirmiş ve bizi çok maddi leştirmiştir.» Diyor. Bu sabrlan okuduktan sonra hali • mize bir kere daha sükrettim. Yavas gitmek doğnı değil, çünkü insan geri kahr. Fakat etrafuu gönniyecek ka dar koşmak ta hayabn zevkini oldüruyor< Birçok manevî nimetlerden mahrum olduktan »onra ben o konforu ne yapayım? Sofralannda dönyanm en mükemmel yemekleri bulunurmuş, ağız tadile yiyemiyecek olduktan son • ra soğan ekmeği tercih ederim. Memlekebmin yeryüzünün cenneti oldu ğuna bir kere daha inandım. SELİM S1RR1 TARCAN » 1 4 Mayn 1935 u 11 VTII Demokrasi ve partiler Her şey bire ve sıfıra dogru, eksî lerek gider. Biitün kurallar gibi, bunun da bir ayrası vardır: Demokraside partiler! Onlann bire ve sıfıra doğru, artarak, gittiklerini görmekteyiz. Yal nız bir ve sıfır rakamlarınm hangi sa yıdan sonra geldiğini kestirmek biraz güçtür. Almanyada 6 5 den «onra 1, Bulgaristanda 55 den sonra 0 geldi. Küçük Litvanyada 25 parta" olduğunu belki bilmezsiniz. Fakat küçük Litvanya için 25 ideoloji, babyorsa. 25 kurtuluş yolu, gelişiyorsa, 25 ç ı b ; yolu olmadığma pek güzel karar vere» bilirsmiz. Orada da sıyasa hayab ya 1 e, yahud 0 a susamış olsa gerekb'r. Bir ufak memlekette bir suru parti olduğu vakit, bu partilerin arasındaki aynmı, artık, program ve ideoloji çevre« içtnde bulamazsmız. Yunanistan* da öyle partiler vardı ki birinin ba şında sakalh, birinin başmda silme traş bir politikacı bulunmasından başka aynmlan yokhı. ArUrak bire veya sıfıra gitmek! 5tfın bırakınız: Çünkü hiçe gibnekbr. Fakat artarak bire gitmeği, dağılarak bîrlige giünek sözü ile daha iyi anlatabiliriz. Yavuz Selim, Behri Ccmiye.ll dilhasl perîşanu ma Diyor. Bunu, bizim dağınhğımız gönülleri birleştirmek içindir, türkçesine çevirirseniz, eski demokrasilere yeni bir avuntu bulmu| olursunuz. Birliğe doğru dağılmaku olanlar arasında, Fransızlar kemÜlerini de göt tertnektedirler! tngiltereye bakmız: Parlâmentoyu kuran bu ulusun demokrasisi Osmanh împaratorluğu ile yaşıttır. Astrlarca olgunlaşbktan »onra, bu demokrasinin bir türlü üçüncü parti yapmaktan eksin kalmasma ne dersiniz? İngilterede üçüncü parti, her vakit, bir düşüt olarak doğuyor. Türkler, uzun dağınlıktan sonra, birlik oldular. 1908 ile 12 arasında ö y h zamanlar biliriz ki Imparatorluğua içiode her ferd bir parti idi. Bizim kurtuluşumuz toplamşımızd*dır. Günahın çocuğu Maruzat dinlenmiyor! ransız tiyatrosunun dış kapt • smdayım. Bir arkadaşla acele bir işi hal için oraya gitmiş buIunuyoruz. Beşinci kapj muhafaza albnda... Bizi bilraem hangi sigorta şirketmin hademesi olduğunu söylirea birisile iki polis memuru karşdadı: Yasak! Sebeb? Giremezsiniz, davetiyeleri olanlan bile sokmuyonız? Bir sebeb daha? Hem davetiyefi, hem kapı dışan, sebeb > Tiyatro «haddi istiabisîni!» aş mıştır, yer yok, haydi uzuo lâfa lü zum yok, dışanl Almanyadaa Yahudi. evden hirsn, ana vatandan vatan haini kovar gibi Fransrz tiyatrosundan vatanda? Qr • küten bu resmî memurlarla burada nasıl olup ta cöz sahibi edilmij bulunan hademe efendiye garib garib bainyoruz. N e cevab verebilirsiniz veya hangi cevabı verirseniz kâfî sayabilirsiniz? Içeriden yanm göbekli, kıranta bir zat geliyor ve «kızım sana söylüyorum, ge * linin «en anla!» kabîüodea söyleaiyor; Niçin içeri adam bırakıyorsu nuz cannn? Kaç kere söyliyeceğiz? O sırada eli daveb'yeli birisile burun buruna geliyorlar: Olamaz efendmı, otamaz! Erken geleydinü, giremczsink, haydi dı§an! V e bir vatandaşm daîıa surabna şırak diye kapt kapahlıyor. Polîs memuru bu sefer bizim kolumuza yapıjıyor: Haydi erendim, haydi dışan! Yahu, diyonız, biz konsere gelmedik, içeride fil&nla falanı förüp, yahud bir haber salıp döneceğİ2! V e kısaca kendimizi, işimizi anlabp ricamı • a tekrarltyorumz. Ehh, diyor polis; maruzat din Iiyemem! ( V e saatini çıkanyor) saat dörttenberi maruzat «üliyorum. artık yeter, haydi difanl Başnndan aşağı ıhk değil, ktxgn. kızgın da değil cehennem gîbi bir sa dokülüyor: Halk musameresi... Çevrilen kapılar... Ters yüziine döndürulen halk... Koluodaa rutulup ablmak htenea gazeteciler... V« ionra ma hızat dinlemem! diye ayak direyen polis! O polU vatandaş ki, ne maruzat mevzuu haricinde olduğunun ve ne de buraya sadece vatandaş toplantısıntn intizammı temine hizraet için geldiğinin farkmda değildir. Cumhuriyet poltsinin güzel, ulvî zihniyeb' ve maruzat dinlemiyen polis vatandaş!.. Güzel! Parlak! Artık ne cevab verebilirdim ve niçin vennelrydan? B u sırada hademe efendi de, birzat Halkevi eızasmdan olan iki ZAtı tabiri mazur gormenizi rica ederim •epetlemeğe uğraşırken içeri iki bayan girdi ve polislere fısıl * danıldi: Merkez memuru beyin söyle* diği hanımlar... Hemen yol açıldı ve hanımlar salona götürüldü. Knpıdan sesler: O halde biz niçin giremiyo ntt, davctiyeleri ne diye verdiniı? Çare yok giremiyvceksiniz dostlanm, çünkü hademe efendi Kaddi tac olduğum gibi sevdiğine inandım. Sana: Sen benim hayabmda herşey olamazsın dediğim zaman bunu kabul etmişbn. Benim kim olduğumu, be nim ne olduğumu, benim yaşamak içm çahşmağa, çalışmak için de sükunu kalbe muhtac olduğumu biliyordun, ve bilerek bana geliyordun. Beni nasıl sevmenin lâzım geldiğini, beni kendin için değil; benim içm sevmek lâzım geldiğini idrak ettin zannetbm. Beni mantıkla, zekt ile seviyorsun zannettim. Halbuki sen de kadın, bütün diger kadmlar gibi mantıksız ve akılsız bit mahlukçuk imişsin. Sen hayatima girer girmez benim en sevdiğim şeyleri, onlar» la meşgul olmamı bir kabahat telâkki etmeğe başladm. *** N e çirkin, ne fcna bir gülüşle gülüyor. Sonra yalnız bununla kalmadı. Sen kadın olmakla beraber aynca da bir san'atkârdın. Bir zamanlar bir yanardağ gibi tutuşmuş, sonra bir kibrit alevi gibi sönmüş, artık bir eser yaratmaga iktidan olmıyan bir san'atkâr. V e işte her kadında, her muvaffak olamıyan san'atkârda mevcud olan hased hissi belki sen bile farkma varmadan seni işliyor. Sen bana, benim iktidan1 İBtiabiyi taşırmış! v e polis memuru maruzat dinlemiyorî Il&ve edcyim 1d n n ^ t e b k r e , pek çok irfan v e ilim müesseselerine tek bir dave*iye verilmemiş, kırmıxı balmumu ile ç«gmkmJ&rrn da kapı dıçan edildiğini gözîerimie f ördum. Sorması ayıb olmasın ama dün Fransız Tiyatrosunu doldoımn halk h«ngi halktı? Düdlerin ahu babast . ' • ı ı • ı r ,!•.E il bilirlerin ahu babast *ftyt» lan Vilyam Kent adîı Ingiliz papan, geçnlerde 77 yafında ölmüstür. Kent tam elli dBrt dîl konuşurdu. ömründe, yalna bir tek defa Belçikaya gitmiş, ondan gayri, memleketinden dışanya çıkmamıştı. Kendisi Seltlerin ırk ve dil me* »elesine bilhassa vikıf bulunuyordu. ölümünden üç yıl evvel, yer yüzünde mevcud, ve yahud ki gelmiş, geçmiş binden fazla dil bulunduğu Kaide, ancak 54 tanesîne vâkıf olabildiğine teessüF edîyordu. Papaz Kent, Kayatmın son demIerine kadar lisaniyatla meşgu] olmustur. KJ$. Soğuk. Kar, ince buz taaekd gibi yağıyor. Rüzgâr maşası elinde hir kocakan gibi bağırryor. Karanlıklar tçmde bir goige. Elkıdeki torbayı, « yah yeldirmesinin yenile örtuyor. Bası iki adımda bir arkaya dönüyor. Arkasmdan geîenlere bakıyor. BelK bir gânahı var. Gözlerden saklamak tsbyor. Yangın yeri. 2jfiri karanhk. Gece «aat on iki. Karanlık meydanda in cia top oynuyor. Siyah yeldirmefi kadm, gizii torbasmı yere bırakryor. Bir kaş gibi segırtıyor. Güeahnı silkinaü; koşuyor. Gece *Mt d5rt Bckçi &&&.„ Efi «opalı adam, karanhklarda dolaşnğun aydınhklarda dolaşanlara haber veriyor.. Ayağu yangm yerindeki torbay» çarpryor. Süt kokan «cak bir PoKs kankotunda torbayı »çryoriar. Beyaz, mavi gözlü, kırmızı yanaklar. tombul bir insan yavrusu. Göğsünde bir yafta: Türktür, adı Ali Rıza. Dort saat yangın yerinde bagıra bağum öimüş. Yüzü mosmor. Çocuğunu binbir ijkence içind* doğuran ana! Kendi kanından yarattıgm Varlığı bögmaga, ataıağa elin haslî vat dı?.. Kîtndeiı korfcîun?. Güoah çocuğunun anası mahkeme* de. Hâkim soruyor, o anlabyor: Bîr mağaîada çalışıyordum. Co* cuk mağaîa sahibinden... Bir çoo»k babast ofocağtnı haber verdiğim fön beni kapfd^şan etti. lşsiziın. Param yok.. 5ağ olduğurau bilirlerse çocuğt»* mu kimsesizler evi alıiMz. Soora btt çocuğun anası olduğvmu biien, fücürne oro&pu damgasıni vurur. Çocuğttrnu piç diye yanımda Ufiyamam. Hatırlıyor musuruz T 1 Türkiyede kaç kaza, kaç na hiye ve kaç köy vardır? 2 Almanyanın bugunM ntinısu? 3 Abdulhak Hâmidtn er» çok tanılmış ve begeniîrfıiş eserî? 4 Yun tarama yaph? makinesîrıi kim 5 B!r msamn yaşaA^ı rrıflddett^ aldığı gıdanm ağırlığı nekadar tah » mîn olunuyor? 6 Bugun işîiyen radyo istesyonlannın en buyügü nerededir? 7 Lenin hangi yü doğdu, haftgi yıl öldü? (Cevablan yarınki sayımızda) Dünkü sorgular ve karsılıklarc 1 Sokrat hangi yitöa v» ne su retle öldü? C Milâddan 400 yıl 6nce mah • keme hükmile zehîr içirilereİL 2 (Manfopark) kimdir? 3 Afriktıyı keşfedenlerdendir ve orada yeriiler tarafınden müştür. 3 Ayda insan var mıdırî C Yoktur ve olamaz da. Çünkü ayda ne su, ne de hava vardır. 4 örümcek agından kumaş yapmayı kim denemişti? C Danyel Rot 0nun yapuğı rnakine Î4 örümcek ağından saatt» on sekis bin kadera ipek örebiliyordu. 5 Çikolata hangi tarihte v« ne den yapıldı? C On yedinci asırda kakao çe kirdeğinden yapıldı. Bu çekirdeği ilkin Avrupaya getiren Kristoî Ko lombdur. 8 tçinde sandalla gezilen en büyük ve guzel mağara nerededtr? C Italyadaki Kapri adasında. 7 Deni2deki tuzun yeryuzunft döşenmesi mümkün olsa kâç metro yükseklikte bir tabaka husule gelirî C Kırk yedi buçuk metro yuk seklikte! ma, benim dehama hased ediyorsun. Kendinin günden güne unutulduğunu hissettikçe benim günden güne artan şöhretime hased ediyorsun. Ve işte bütün arzun, bötün hırçmlıklann bu. Yanıhyorsun. Sana yanılıyorsun diyorum. Ben çalışmıyorsam, ben çahşamiyorsam bübın bunlara sebeb olan sensin. Çünkü burada herşey senin arzuna göre yapılıyor. Çüakü burada, hava, işık bile seni düşüncKirmek «çin ihzar olunuyor. Burada gezmek, ko nuşmak, hisseönek bile setıîn emrine tâbî, senin işini kolaylaşbrmak için yapilryor. Burada yalnız lenin hodbinliğm, yalniî senin dehanin istibdadı var. Başkalannı hiçe sayan, herkesin isti dadını yiyen, kemiren hodbinliğin... Buraya geldiğimizdenberi bir kere beni düşündün mü? Bir kere beni alâkadar edecek şeyleri, bana lâzım olan muhin\ ışıklan, renkieri bulmağa uğraştm mı? Herşeyi öyle bir isteyişin, arzularını öyle bir kabul ettirişin var ki... Hayır, ben bir kibrit alevi gibi sönme dim... Benim senin canavar dehanı kıskanmaga, benim senin şöhretini kıs kanmağa hiçbir sebebim yok... Fakat sen benden korkuyorsun, beni boğmak istiyorsun... Çünkü anhyorsun. hisse diyorsun; benim de yaşamak ve yaratöldürül •*• Isterse piç olsun, bir çoCttğun olü» möne sebeb olan ana, on beş sen«y« mahkum. Günahın ortağı, mağaza sahibi aramızda. Kollarını sallıya sallrya geziyor. Hem sizin kızımzı »tiyor. Zengin, namuslu adam, niye v«nniyeceksiniz) •»* Günahın çocuğu, her devirde, her . cemiyette bu piç yaftasmı göğsünde taşır. Bir kadın ve bir erke|în beş da kikahk zevki, bu çocuk için bütün bir hayatm yükü, kini, nefretidir. Ayni ' cürmfl beraber işliyen cinslerden biri on beş seneye mahkum.. Ötektsi iı»an> lar ara«tnda şerefle yaşamak hakkına sahtb.. Kadıni çocuğunu atmatta, boğmağa, tevkeden kuvvet, korku, cemiyet korkusu, kanutı korküsu, hayat korkusudur. ATAY Bu yazıda kullandığımız kılavuz kelimeleri: Kural: Kaide Ayra: İstisna Gelişmek: înkişaf etmek Aynm, ayrı: Fark Dağınlık: Peri • şanlık Avuntu, avunma: Teselli Eksin: Âciz Düştü: Ceninisakıt. Yunanistanda Örfî idare bugün kısmen kalkıyor Atina 13 (Hususî) Bakanlar Heyeti bugun geç vakte kadar devam eden müzakereler neticesinde yarın dan itibaren örfî idareyi kısmen kaldırmıya, tamamen lâğvını fevkalâda divanıharblerde görülen davalann bitmesine talika karar vermiştir. Muhaliflerin intihabata iştiarkleri için haziramn ikisine bırakılmış o lan intihabatın başlangıç müddeti, on beş gün daha sonraya atılmıştır. Yunan Bulgar müzakereleri Sofya 13 (Telefonla) Bulgar gazetelerine Atinadan bildirildiğme göre Bulgaristanın yeni Atina sefiri Atinaya varır varrnaz Bulgaristanla Yunanistan arasında mevcud ihtilâfh meselelerin halli için mözakereye başlanacakmış. O zamana kadar Yunan Haridye Nazırı Maksimos da Atinaya dönmüş bulunacaktır. Bulga ristanın şimdiki yeni Atina sefiri eskiden de Hariciye Nezaretinde ve Bulgar Yunan mübadele komisyo nunda bu ihtilâfh meselelerle alâ kadar olduğu için bunlan iyi biliyor ve şimdi Atinaya yeni talimatla gi diyormuş. Bulgar gazetelerine göre bu defa müzakerat muvaffakiyetle bitecek mîş. Düğünde bir facia Akhisar (Hususî) Somada yapılan Menşurinin kızına aid düğün bir facia ile bitmiş,b*r. Sevdigi bzın başkasile evlenmesine tahammül edemi yen bir delikanlımn arkadaşlarile evi basıp bzı kaçıracağı hakkında da vetliler arasında kulaktan kulağa, dedikodu halinde bir haber yayılmış v« herkeste bir telâş ve endişe uyanmış br. Tesadüfen o sırada lüküs lâmbasına arız olan bir sakatlık ortalıgı ka ranlığa boğmuş, evin basıldığuu zanneden davetliler birbirini çiğniyerek ka çışmaga başlamışlardır. Mesele anla şılıp kargaşalık yatışıncıya kadar se kiz on kişi yaralanmış, iki davetli de ezilerek ölmüstür. çadışmağa her gidişimde, yüzün, göZlerin keder, gam ve ademi memnuni yetle doluyor. Boynunu gadredilmiş bir masum gibi büküyorsun. Kocası tarafından... Evet eğlenceye giden terkedihniş bir kadın gibi biçare ve zavalh olduğunu zannediyorsun. V e bu halinle senia karşmda sanki büyük bir kabahatim varmış ta, bunu yüzüme vurmadan kederini yalnız çekmek büyüklüğünü gösteren bir insana benzi yorsun. V e böylelikle benden yüksek olduğunu zannediyorsun. Neler söylüyorsun Şefik? Bütün hakikaü söylüyorum. Seni böyle bükük boynunla meyus, adeta perişan bir halde bırakarak yazı odama gitttğioı zaman ruhumda duydu ğum bir sıkıntı ile, daha doğrusu adeta bir vicdan azabile muazzeb olu yorum. Kendi kendime: Acaba ona karşı tahiden büyük bir kusurun var mı diye düşünüyorum. Sana hiçbir fenalık yapmadığımdan emin olduğum halde bu endişe benî rahatsız ediyor. *** Bir müddet susuyor, sonra bir söz soylemediğimi görerek yeniden kendi konuşmağa bashyor. Kocanı bırakacak, herşeyi çiğniyecek kadar beni sevdiğmi söylediğin zaman beni anladığım gibi, muh • »*» Günah çocuklannı toplıyan kimsesizler evi, anası yaşıyaâ çocuklara ka« palıdır. Yangm yerine çocuğunu bırakan ana, var olduğunu sizdeft, bendeu saklamağa mahkum. Çocuğunun göğsüne «Türk, Ali Rıza» yaftasmı takarken, belki yans^n yerinden bu yurda vanr umuyor. Fakat kış insafsız, nefesi süt kokan çocuk takatsizdir. tnsan eîinden evvel olüm yetîşir. Kimsesizîer 3rurdu, anası yaşryan çocuklan da a!* sa, acaba cemiyete kfirh mı, tararlı ım olurl.. Gbğsünde «gunahm çocttg»» yaftasmı taşıyan, fakat günaKsîzîana en günahsızı olan bu çocuğu oîdürmeğe, öldürtmege ne hakkımız var?... Divantharblerde yeni kararlar Atina 13 (Hususî) Midilli adası asilerini muhakeme eden divanıharb hükmünü vermiştir. Akdeniz süvari fırkası kumandanı General Gulianos beş sene küreğe, Midilli meb'uslan beşer sene hapse, öbür suçlular da iki sene üe üç ay arasında muhtelif cezalara mahkum edilmişlerdir. SABİHA 2£KERtTYA mak için muhîtime hükmebneğe, yanimdaki iradeîeri, arzulan Bldurme|e muhtac olduğumu anhyorsun... Ve kendini tehlikede hissetti£u «çin bem boğuyorsun. Bana tibi olmaktaa kork» tuğun içifi beni öldürüyorsua... Cana Edebî tefrika: 24 Yazan Suad Derüiş Sesindeki bu şefkate teşekkür et mek, ona sokulmak istiyonım. Yüzü mü çok damarlı büyük elme dayar ken: Öyle gürültü var ki... Diye şunanyorum. Omuzlarnndan tutuyor. Bir eli alnımı, şakaklanmı okşuyor. N e o?.. Niçin titredin? Dışanda bir kapı açıldı zannetbm... Bu gece rüzgâr öyle kuvvetli ki... Belki açık kalan bir balkon ka • pısı vurmuştur. Ayak sesi duymuyor musun? Hayır. Hem bu saatte kim olabilir... Bütün hizmetçiler uyumuştur. Yanılmış olacağun. Şüphesiz. Hem sen artık biraz sakin ol. Bak nekadar geç... Bili yorsun ben bu akşam daha çalısaca B u akşam çalışacak mısm? Muhabbetli ye müşfik yüzünün manası birdenbire değişiyor. îstemiyor musun? diyor. Her halde fırtıaa var diye yaznnı yaz maktan vazgeçemem. Çocuk değilim. Böyle birşey söylemedim Şe fik... Yalnız sordum. Memnun olmıyarak sordun. Öyle zannetmişsin... Bilirsin senin hiçbir şeyine kanşmam. Muti ve sessiz görünerek insana o kadar çok fenalık yapmasını, insanı öyle üzmesini biliyorsun ki.. Ben mi? Uzun ve çekik gözlerimdeki hayreb" karşımdaki aynada görüyorum. Ben mi Şefik? Evet sen. Sen bana çok fenalık yapıyorsun? Kucağımı dolduran orgümü arkaya doğru atarak ona yakUştyorum. Ornuzlannı rutuyorum. Bed tnuvaffak oltnato^ bir Sanatkinm öyle mi? Ben muvaffak ohnnmış bir san'atkânm ha... Gülüyorum. Sea kör müsiin Şefik? San'ati ınm« dehamın |iddeti, dehşetile hayaı umda yapbğım felâketleri görmüyoT musun? Benim niçin sevdiğün erkegi bırakbğunı, hakikati anlamıyor musuo? Eğer onun aşkmın, san'atimi oldüre Cek bir şîddette olduğunu gorerek ona böyle kin bağlamasâydına, san'atimi, isridadımı kurtarmak için kalbimu aş * kımı feda etmenin lâzım geldiğini anlamasaydim, ve sende, senin zeki mth hitinde, dostluğunda, aşkmda san'atiaij yükseltecek fırsatlar sezmemîı olsay dim, camm gibi sevdigim kocamdao. Nihadundan aynlır mıydon? •** Ona iyi bakmak için bajimı biraz geri çekiyorum. Nasıl olacak, diye şikâyete başlıyor. Ijte yapbğm gibi. Seni bırakıp. (Arhan va

Bu sayıdan diğer sayfalar: