17 Mayıs 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 9

17 Mayıs 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 Mayıs 1935 Cumhuriyat Yaşayan Meçhul Asker Harb bitti, eskî muharibler cemiyetler kurdular, yalnız isimsiz adam hâlâ harb içinde idi Onun gibi hafızasını kaybeden hasta bir asker daha bularak ikisinibir yere koydular. Yeni hasta iyileşti, fakat isimsiz adam gene sessiz sessiz ağlamaktan başka birşey yapamıyordu. Dünkü kısmın hulâsası (Cihan Harbi esnasında, cephe lerde öldüklen tesbit edilemiyen bir çok efrad, kayıblar listesine geçiril mişlerdi. Bu kaybolan efradın aile îeri arasvtıda birçoklan hâlâ çocuk lannın, Itocalarının, yahut babalan nın yaşaâığını umid ediyor ve atnnıyorlar. Anlattığvmız olmuş vak'anın kah ratnanı Fransanın bir köşesinde bir vilâyet timarhanesinde bulunan hajızasını kaybetmiş bir askerdir. Harbin sonundanberi, kaybı olan yırmi beş aile, bu askerin kendine aıd ol duğunu iddia edip duruyor. Bu adam, harbin şıddetle devam ettiği 1918 senesi subatının bir akşamı, Konstanstan Fransanın Botte • reaux istasyonuna, malul ve hasta askerlerîe dolu olarak gelen bir tren den çtkmıştır. Trenden çıkan asker ler kamyonlarla hastaneye gonderıU dıkten sonra, boş kalan ıstasyon rıhtımında dolaşan bfr jandarma, orada direğe yaslanmış bir adam görüyor. Yanına yaklaşıyor, orada ne aradığt nı, nereden geldiğinı, adının ne dlduğunvi soruyor. Arkasında partal bir asker kaputu taşıyan bu adam ]an da.rma.nin yüzüne bön bön bakarak, bütün suallere: *Bilmiyorum> dıye cevab veriyor. Kalem odastnda sorguya çekildiği taman gene ayni mukabelede bulunuyor ve ağlamağa başlıyor. Haline acıyorlar, karnmı doyuruyorlar ve hastaneye gönderiyorlar ) 2 Isimsiz adam Bron hastanesindr, alaya sertabib muavinlerile, halinHen şüphelenen doktor yüzbaşıları arasında dolaştı. Nöbetler içinde yanıyor, halsizltkten bacaklan bükülüyordu. Nihayet, cepheden hcnüz gelcn yüksek rütbeli bir doktor, oradaki bıçarehklenn taze tesirleri ahında bulunduğu için, larşısına çıkan bu scfalet manzarası etrafıncta kopan münakaşalan durdurdu* onu bir yaiağa yatırdı, SKağa. vq sessizliğe kavuşturdu, karnını doyurdu. Sırtındaki paçavraları, dikişlerine vanncıya kadar muaycnc ettıler. Hiç bir marka, hiçbir işaret bulamadılar. ceblerinin birinde, mavzer kurşunile yapllmış bir çakmak çıkti. Adamın sağ bacağında, iki üç s«ne evvel iyi olmus bir yara eseri vardı. Aradan on beş gün geçtikten sonra. adam biraz kuvvet iendiği zaman, kendisını uzun bir rauayeneden geçırdiler. Hastaneye gel diği gün ona acıyarak tedavi altma al~ dıran doktor, onu karşısına oturttu, ellerini ellerinin içine aldı, ta gözlerinin jçine bakarak: Şimdi anlat bakalım aslanım, dedi. Yavaş yavaş, kendinı zorlamadan, iyice düşün, telâş etme. Doktorun zahmeti boşa gittı. Adamın ağzından bir tek söz almak ımkânı yoktu. Güclukle. tereddüdle, ıstı rabla konuşuyordu. Harbin, hastanenin ne olduğunu biliyor, fakat kendinin kim olduğunu, nereden geldiğini, istasyon nhtımmda aiçin dolaştığmı bilmiyordu. Dilinde bir tek isim dolaşıyordu. Hep ayni ısim: Mangin. Bu Mangin ne demek? Bilmiyorum. İçimden öyle söylemek geliyor. Ama ismim Mangin de Yirmî beş kuruşa bir karga Karamanda avcılara ticaret kapısı açıldı Konya (Hususi muhabirimiz den) Bu yıl topraktan yetişen herşeyimizde yüzleri güldüren bir bol luk ve iyilik olduğunu her sırası gel dikçe yazıyorum. Kuraklıktan o ka dar usantnış ve öyle korkmuşuz ki mahsulât üstündeki bereketi, gözbe begimiz gibi saklamağa çalışıyoruz. Bunun en yeni misalini Karaman belediyesi gösterdi. Anlaşılan bu mm • takanın kuraklıği kargalann da ca • mna tak etmiş. Şimdi onlar da sonu gelmiyen bir iştiha ile mahsule mu »allat olmağa ve çok görülmeğe baş ladılar. Karaman belediyesi kargalara karşı aman tanımıyan bir savaş aç mış bulunuyor. Bütün halk adeta seferberdir. Yegâne vazifesi karga öl dürmek. Belediye sınırı içinde bulunan herkes belediyeye bir karga ölüsü teslim etmeğe mecburdur. Herkesin bahçe ve tarlalarda karga öldürmek için dolaşmasma imkân olmadığından yeni bir piyasa da başladı: Karga ticareti Te karga piyasası.. Işsizler, yahud işine göre bunu daha çıkarlı görenler birçok yerlerde kurdukları tuzaklar kâfi gelmiyormuş gibi omuzlannda çifteler kasaba dışına döküldüler. Bir karga ölüsünün bugünkü piyasada değeri yirmi beş kuruştur. Yann ve ö bür gün bu piyasada nasıl bir tereffü olacağını şimdiden kestirmeğe imkân yok. Hatta karga avcılannm bir or taklık kurarak piyasayı hayli fırlat mak istemiyecekleri de şüpheli. Kurakhk gözümüzü çok korkut • muş ki hertürlü tehlikeye karçı mah sulümüzü korumağa kendimizi borclu görüyoruz. Bizimle beraber kargala rın da kurakhk felâketinden mütee» sır olmuş bulunduklannı unutarak. Kolleksiyon meraklıları £1 yazısı, pul, düğme, böcek biriktirenler arasında dünya gazetelerinde kendisi için yazılan bütün yazıları biriktiren İngiliz Veliahdı da var ziyette odada aşağı yukan dolaşıyordu. Birçok yapma hastalar görmüş, bunların türlüsüne tesadüf etmiş, en kuvvetlHerile karşılaşmıstı. Derisinin altma petrol şınnga edıp apseli görünmeğe çaiışan. sanlık taklidi yapan, gözkapaklarında bereler açan çokbilmişlerden, dirseğini duvara vura vura fiyevr yapmacığı yapan acemilere varana kadar rürlü türlü sahtekârlıklara rasgelmişti. Cephede, kendi kolunu kurşunla yaralıyan fakat kaputun üzerindeki barut yanığı sahtekârlığını meydana çıkarmasın diye, kurşunu, hamur haline getirdiği bir ekmek parçası üzerinden sıkan kuınazlan da görmüştü. Fakat bu mesele onu düşündürü yordu. Mangine dedi ki: Benim buna aklun ermıyor. Hiç şüphesiz sen İsviçre tarakile Alman • yadan geliyorsun. Esaretten memle • ketine avdet edıyorsun. O sebeble tekTar cepheye gönderilmek korkusu yok. Halbuki müracaat etriğın bu yapmacık senin başına hiç aklına gelmedik isler açar. Kendini böyle aptal yetine koymaktan vaz geçersen, harbin so nuna kadar ya bir depoda kalacaksın, yahud da rahat rahat evinde otura cak«ın. Evini hiç te mi özlemiyorsun ? Sadece adını söylemesine mukabil kendisine bu kadar saadetler vadedilen bu adamın elinden, ağlamaktan başktı birşey gelmiyor, sessiz sessiz gözyaslan döküyordu. Doktor omuzlarını silkti ve Manginin müşahede fişini imzaladı. İki ay sonra, muşahedehane doktorlan raporlannı verdiler. Hastanın yaptığı, yapmacık değıldi. Asabî hastalan müşahede altında bulunduran doktorlann öyle kuvvetli hafiye teşkilâtlan, uyku esnasında bile hastayı muayene ve kontrol altında tutan öyle tarassud usulleri, anî sual sorma sisteınleri vardır ki, en usta sahtekârlarm bile bu tuzaklardan birine düşmesi muhakkaktır. Mangin bütün bu tecrübeleri geçirmiş ve hepsinde de ayni masum ve acı gülümsemesini muhafaza etmisti. Doktorların aldıklan müspet neti ce üzerine, başhekim bir fiş tanzim etti ve meçhul asker «hafızası tamamıle 'mefkud» bir dimağ hastası olarak deliler arasına katıldı. Başhekim. vaziyetin bütün fecaa tini anlıyan bir adam olduğu ıçın ha fızasız adamın evrakma şu ciimleyı de ilâve etmeği unutmadı: «Bu hastanın hüviyetini kabil olduğu kadar çabuk tesbit etmek lâzundır. Eski muhitine dönerse orada iyileşmesi ihtımali olduktan başka, sevdiğini ölmüş zannederek ağlryan matem için' de bir aile bulunduğunu da düşünmelidir.» Adamın hüviyetini tesbit etmek için birçok uğraşıldı. Tahkikat neticesinde Manginin Kostans treninden çıktığı muhakkak denecek bir şekilde anlaşıldt. Bütün vaziyeti, lime lime esvabı, boş cebleri, vücudünün biçareKği, herşey onun memleketine iade edilen bir esır olduğunu gösteriyordu. Konstansta bir kaç kafile biribirine kanşmış, o da bu k <*aşalık arasında başka bir trene sc .ulmuş ve fişi de bu esnada kayboî' muş "olacaktı. Öteki kafılelerdeki r»astalar arasında bir kişi eksik veya bir fiş fazla olup olmadığı araştınldı. Böyle birşey yoktu. Mangin ne demekti? Acaba adamın kendinin, yoksa bir arkadaşmın adı mıydı? Yahud da bu biçare sadece Mangin ordusunda mı hizmet etmişri? Tahkikat dosyası, evrakla doluyor, fakat hiçbir netice çıkmıyordu. Mangin, yaza kadar Bronda kaldı. Günün birinde nezaretten hic beklenmedik kat'î bir emir geldi. Bu emirde, Clermond Ferrand hastanesinde de hafızasını kaybetmiş bir hasta bulunduğu, bu nevi hastalan bir merkezde bulundurmak münasib olduğu için, Manginin derhal oraya göo derilmesi bildiriliyordu. (Mangin) Clermond Ferrand hastanesine gönderildi. Ayağında, hastanedeki asker arkadaşlannm bulup buluşturup verdiklen açık renkli bir pantalon, sırtında mavi bir süvari ceketi vardı. Orada, ayağında bir Belçika topçu neferi pantalonu, arkasında bir İngiliz zabit ceketile dolaşan hafıza sızlık arkadaşile buluştu. İki hafıza yoksulu bir hafızah yerini tutar ümidile, ikisini ayni odaya koydular. 1918 senesi yazında, gazeteler, dü»mandan tekrar geri alınan şehirlerin isimlerini sekiz sütunlu yazılarla ilân ediyorlar, elli senedenberi sanlı duran bayraklar Alsaş sokaklannda dalga lanıyordu. Clermond hastanesinin bahçesinde, iki hafızasız yanyana, sessiz sedasız dolaşıvor, arasıra manasvz cümlelerle guya konuşuyorlardı. Günün birinde, Manginin arkadası hastalandı. Yatağmda, humma içinde çırpınırken: 1leri 146.. Boulard yere yat... Diye bağırmağa basladı. 146 ncı pıyade taburuna müracaat edılerek Boulard isminde bir nefer bulunuo bulunmadıeı soruldu. Gelen cevabda, bu isimde bir neferin, harbde bir kolunu kavbettiği ve memleketine gönderild'tn bildirilivordu. Hast?"e idaresi bu adamı derhal çaaırttı. Boulard, hafızasız hastayı görür ^'6rme7 tanıdı: F.ve» dfd'. bu adam bızim tak'mdavdı. îsmi Brunel Leardır. Ben V^erdunda yaralandığım zaman, bu benim yâhımdaydı. Hastanın ailesine derhal "haber gonderildı. &yahlar giymiş bir kadm, onun eteklerine yanışmı» iki çocuk bir de ihtiyar anne, koşa koşa geldiler. haykınşa ağlaşa askerin üzerine atıldılar. Hasta bu manzara karşısmda sap Prens Dögal ve kitab tekline tokulan gcaete maktualanndan bir ktsmt Aşağ> yukan herkes çocukken kolleksiyon merakma yakalanır. Kimi çocuk bilya biriktinr; kimisi çikolatala nn içinden çıkan resimlen, kimisi de kartpostal ve pul.. Fakat çocuk buyudükçe başka başka şeyler zihnini meşgul etmeğe baş îar ve renkli resimler, bilya torbalan veya pul albümleri tavanarasmda bir kutuya yerleştirilir. Bir göç sırasında «J* çÖp tenekesine atılrr *«ider. Fakat bu çocuklardan bazılan mini mîni yaşlaTÎnda tutiıhmuş oîduklan bu illetten kurtulamazlar. Ayni cinsten birçak şeyleri bir araya biriktirmek merakı onlarda adeta bir mani haline gelmiştır. Onlar büyüdükçe arkadaş fotoğraflannı, sinema artistlerinin re simlerini, kendilerine gelen mektub lan, yahud gazete ve mecmualan kolleksiyon yaparlar. Muhtelif sigara pa ketleri, kibrit kutulan, kurutulmuş ciçekler ve bocekler kolleksiyonu yapan insanlar pek çok görülmüştür. Antika kolleksiyonerleri, halılar. çeşmibülbüller, kıymetli tablolar, çi • niler ve ilâh. tophyan insanlar vardır ki bunlan elde etmek için hatta bazan iktıdarlannın fevkinde maddî feda * kârlıklar yapmaktan çekinmezler vc bu yüzden çok sıkıntı çekerler. İstanbulda şirketlerden birinde ca lışan bir memur vardır ki bu gene Türkiyede eli kalem tutan edib. şair, filezof, gazeteci kim varsa hepsinin pe şinde dolaşır. Herkesin el yazısuu, imzasmı ve fotoğrafını toplar. Hepsini ayni büyüklükte kartonlara yapışünr. Ayni şekilde çerçeveletir. Gene İstanbulda oldukça tanman bir zatın merakı da düğme birikrir mek, evet bildığimiz bayağı elbbc. manto düğmelerini toplamaktır. Bu düğmelerin hernevınden bir tane alır, bir kartonun üstüne diker ve yanına hangi sene, hangi yerde almdığını yazar. Bugünkü kolleksiyon meraklılannm büyük bir kısraı sinema artistlerinin resim ve imzalannı toplıyanlardır. Bu vesile gene kızlann sevedikleri, beğendikleri bir erkek artıste sokula bilmeleri, gene ayni hayranlık hissıle mütehassit erkeklerin de büyük bir kadın artiste yaklaşmaları ıçın çok fay dalı olmaktadır. Büyük artistlerin kapısı daima im za merakhlarile doludur. • x • Meşhur bir artist bir otele geldi mi o otelin kapısı, defterine ımza attır mak, resmini imzalatmak istiyen in sanlarla dolar. Bu gibi meraklıların hastahğını bilen ve kimbilir belki de istismar etmek istiyen Moris Dökobra Istanbul seyahatinde Ünyon Fransezdeki konferansından sonra kapıda durmuş, kendi en son eserini istiyenlere imzahyarak satmıştı. Eserden daha fazla Moris Dökobranm elile atılmış imzasına ehemmiyet verenler birer kitab almadan o kapıdan çıkmamışlar d.r. Bütün kolleksiyon ılletine uğrayan insanların en garibi bir Amerikah bankerin hususi kâtibesidir. Bu gene ba yan sevdiği san'atkârlann imzasmı daıma eldivenlerinin üstüne attırır ve bu eidivenleri iftiharla giyermiş. Gene Amerikah bir çiftçi de büyük bir kov • boy şapkasının üstünü hayranı olduğu artistlerin imzasile doldurmuştur. Prens Dögale ne dersiniz?... O da bir kolleksiyon merakhsıdır. Doğduğu günden, bugüne kadar kendi hakkmda dünya gazetelerinde ne çıktıysa toplatmış, ve kitab şeklinde ciltlettir miş. Şimdi onun kütübhanesinde tam elli iki ciltlik bir kolleksiyon varmış. Ve gene hâlâ da kâtibi hanl, harıl gazete parçalarını toplamakta imiş. Evet kolleksiyon merakı bir illettir. Bir kere yakalanan için bir daha kurtulmak ümidi olmıvan bir illet! M. AYSEL Akşehir köylerinde kizıl hastalığı çıktı Kony« (Hususî muhabirimiz de») r*, Akşehir kaza» köylerin«len i>azılanB<ia kızıl ^ıastahgı görübnü; tür. Hastalık, hafif bir h*l<iedir. Hükumet hastahktan haberdar olur ol maz ciddî bir alâka göstererek Ak • şehir hükumet doktorile sıhhat me murlannı göndermiş ve aşı yapılması na başlanmıştır. Hastalığın büyüme sine meydan bırakılmadığı ve önüne geçilmiş gibi olduğu söylenıyor. Ak şehir kaymakamı Talât ta hastalık çıktığı işitilen köylere giderek yakın dan alâka göstermiş ve doktorla sıh hiye memurlanna icab eden idar! yardımlan yapıp işlerini kolaylaştırmış tır. Bulgaristandan iltica eden kardeşlerimiz Son hafta içinde Bulgaristandan bazı Türk mültecileri daha hududumuza iltica etmişlerdir. Bunlardan 3 tanesi erkek ve beş tanesi kadın olan sekiz kişilik bir kafile Kalkansöğüd civannda hududumuza girerek gümrük muhafaza memurla nna teslim olmuşlardır. san otdu, "ağzını açtı, fakat boğazm dan hiçbir ses çıkmadan onlann kollan arasına yığıhverdi. Müthiş bir beyin hummasına yakalanmıştı. Yattığı müddetçe: Melani... Çocuklar... Maazrg. Diye sayıkhyor. denizden sırtma yüklediği bir yükle suyun yüzüne çıkan bir dalgıç gibi, mazisini sürükliyerek benliğine doğru yükseliyordu. Nihayet iyileşti. Sırtında yepyeni bir elbise. başında bir melon şapka ile, kansının kolunda, hastaneden çıktı. Mangin, onlann, kapıcı ile uzun uzun vedalaştıklarını ve kapıcınm avcuna para koyduklannî, uzaktan seyretti... Ve gene yalnız kaldı. Mütareke çağlannm müjdelı ses leri humma icinda yatan hastalan yataklanndan fırlattı, kötürümler koltuk des;neklerini attılar. Bütün hastane halkı sıcak sarab içerek sarhoş oldu, eçlendi. Yalnız Mangin sonunu tah min edemediği biçareliğine ağlıyordu. Hasta askerler birer birer hastaneden cıktılar. Artık hastanede, harbden ewelki gibi. yalnız ihtiyarlarla siviller kaldı. Günün birinde Manginin sırtından mavi ceketi de almdı ve yerine, tedavisi kabil olmryan hastalara mahsus gömlek giydirildi. 1919 senesinin sonlanydı. Her ta rafta «Eski muharibler» cemiyetler kurmağa baslamışlardı. Yalnız isimsiz adam, hâlâ harb içinde vaşıyordu. gilBuna ragmen, herkes onu bu isimle tammağa başladı. hayalinde dolaşan îshn onun kendi ismi olarak kaldı. Doktor, ne yapacağını şaşırmış va înönü şehidlerinin abidesi önünde (Arkan var) •Inönü çehidleri için dîkilen abidenîn bu sene de binlerce yurddaş tarafından ziyaret edildiğini yazmiftık. Yukarıki resim bu sene yat>ılan ihtifali göstermektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: