3 Ekim 1935 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

3 Ekim 1935 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

3 Birinciteşrîn 1935 CUMHURÎYET Bugün 40,000,000 luk bir ulus olabilirdikî.. Çocuklarımızın çoğalmasından korkmamalı, onların ölijmünü azaltmalıyız. Yurdun çok nüfusa çok ihtiyacı vardır En büyüğü otuz üçüne, en küçüğü on ikisine girmiş dördü erkek biri kız, beş çocuklu bir babayım. Ölenlerle düşen ler yaşasaydı, on çocuklu olacaktım. Gençlikte ideyelim, bir gün on iki çocuğu çevremde toplamaktı. On iki çocuklu bir baba: Ne güzel bir görc bu: tnsanlar, niçin çocuk edinir? Soyunu onlarda devam ettirmek içın mi? Bunu düşünüp te çocuk edinemiyenler; kendılerini bahtsız görürler. Gençlığimde okuduğum bir öyküyü hiç unutmam: lran hakanlarından Nuşirevan, bir gün yanındaki adamlarla şarın çevresındekı bahçelerinde gezerken, zeytin fıdanlan dikmekte olan yetmişlık bir yaşlıya raslamış; adamcağız zeytin fidanı dikıyormuş. Baba, demiş, bu diktiğin fidanlar ne vakit büyüyüp te zeytin verecek? Onları yemeğe ö'mrün yetişecek mi? Yaşlı adam: * Ben, demiş, benden önce gelenlerin dıktikleri fidanların yemişlerini ye dim; ben de benden sonra gelecekler ıçin dikiyorum. Oykünün aşağısmı bırakıyorum; bana bu kadar yeter. Ben, her vakit çocuk edinip yetiştir mekle en büyük yurd borcunu ödeyece ğime kani idim. Bugün de bu kanaatte yim. A.dım, benden sonra eserlerimle yaşıyabilirse bana ne mutlu. Soyumda a dımm yaşamasını hiç düşünmedim. Çocuk yurdum için lâzımdır. Bize bir yurd kaldı ki, ben diyeyim yüz, sen de yüz elli milyon yurddaş yaşatabilir. Oysaki bugün on beş, on altı milyon yurddaşım ya var, ya yok. Haydi yirmi milyon oisun diyelım. Bugün kilometro başına hiç olmazsa 50 insan düşseydi, yurdum yarın için hiç bir kayguya düşmezdi; şöyle böyle 40 milyonluk bir ulus olur öuk. Türkiye için 40 milyon nedir? 40 milyon kafa, 80 milyon el demektir. 80 milyon Türk eli, 160, belki de 320 milyon başka ulus elidir. Böyle olacağımn en açık belgelerini tarihimizin her yap rağında bulursunuz. Yalnız erginlik sa vaşını bir düşününüz; her şeyi eksik on on bir milyonluk Türk ulusunun ne tansıkları (harıkalar) yarattığını bilmiyor muyuz? 1927 de yapılan nüfus sayımında 14 milyona yakın nüfus bulunmuştu. O günden bugüne sekiz yıl geçti; bu sekız yıl içinde nüfusumuzun 16 milyona çık tığını görürsek iki milyonluk bir artım var demektir. Sekiz yılda iki milyon bir şeydir. Fakat daha çoğunu istemek hakkımızdır. Bizde çok çocuk yapan radalar çok tur. Çocuğa bakmağı bilmedıkleri için, doğan çocuklann çoğu yaşamıyor diyoriar. Ölüm gibi yaşamak ta haktır. (Öleceği varmış, ölmüş) diyemeyiz. Bitkiyi sulamazsan kökünü çapalayıp gübrele mezsen kurur. Üstüne kurtlar üşüşmüş bir elma ağacı yemiş vermez. Ağacı vaktinde ilâçladın mı, o yıl yemiş olacagından işkilin olmasm. lyi bakılınca a ğaç yemiş veriyor da, iyi bakılınca çocuk niye yaşamasın? Bir iakım ileri memlekellerde nüfus artımı, doğumun çokluğundan mı ileri gelir samrsınız? Pek az ulus, Türk kadar doğurucudur. Oralarda daha çok, çocuk ölümünün önüne geçildiği, doğan çocuklar iyi bakılıp yaşalıldığı için nüfus ar tıyor. Bizim de buna ihtiyacımız var. Çocuk yetiştirmekten çekTnenler, ona bakmaktan korkanlardır. Öyle babalar bilirim ki (haydi haydi iki çocuk yeter. Onların beslenmesi, büyütülmesi, eyıtılmesi var) derler kimi babalar da (canını veren Tann, yiyeceğini de verir) derler Bence ikinci türlü düşünenlerin bir ek siği var: Çocuk kısmetile doğar; amma o kısmeti hazırlıyacak babadır. Bizde çocuklar için sosyal kurumlar yok gibidir. Bir çocuk koruma cemıyeti var. Fakat ihtiyaca karşı koymuyor. 1914 te Kocaelinde kültür dırektörü idim. İlin dört kucağını gezerken yolum, (Hayretinli) köyüne uğradı. Bu 20 30 evlik güzel köyün büyük minarelı eski bir camisi vardı. Bu camiyi, Çandarlı Hay rettin Paşa yaptırmıştı. Anlaşılan eski den burası birkaç yüz evli bir köy imiş. Yaşlılardan birine sordum: Evet, dedi; köyümüzdç kırk elli yıl önce yüzden çok ev vardı. Bir ölet geldi, köylüler kırıldı, bir daha belimizi doğrultamadık. Şimdi bu haldeyiz. Köy, Sakarya ile sulanan, Mekece ilc Geyve arasındaki ovacığm batı sırtlarında güzel bir yerdir. Irmak kıyılarına kadar tarlaları vardır. Buralarda bitikler iyi olur. Tatlı kavun yetişir. Amma halk yoksuldur. Bir ölet, köyü bu hale «ok muştu. Köylünün ölet dediği, tifo salgını olacak; çünkü içtikleri suyun arılığına bakmadıklan gibi köylerini de an tutmazlar. Gübreler açık durur; karasinekten göz açılmaz. Oysaki karasinek, içilen su gibi, tifoyu geçiricidir. lşte bu gibi arısızlıklar da nüfus ar tımına engel olur. Halkın arınması öğrenmesi, köylerini an tutması çocuklarına iyi bakması kadar önemlidir. Şarlarda da halk, sağlık işlerinden pek anlamazlar. Onlara bu yolda öğretılecek çok şey vardır. Sağlık eyitimi de okula yolu ile öğretmenlerce halka öğretilecek. Çok nüfus, yurdun ekonomisinde de büyük bir yer tutar. Nüfusumuz, iste dığimiz kadar olsa, dağınık, az evli köyler hem birbirlerine yakınlaşır, hem büyülür. Her türlü ihtiyaclarım görebılir ler. Ne kadar köyümuz var? Şarlarımız da, kentlerimizde, köylerimizde yaşıyan insanlar ne kadardır? Bunları bilmedikçe kendimizi bilmiyoruz demektir. Kendini bilmek, bir adam için nasıl önemii ise, bir ulus için de belki daha çok önemlidir. Bu ulusun kendini bilmesi demek, her şeyden önce sayısını bilmesidir. Önümüzdeki birinciteşrin ayının 20 sinde yapılacak nüfus sayımını dört gözle beklemeliyiz. Bu sayımın doğru ol masına bakmalıyız. Bizde okur yazarlar ne kadardır? Bilmiyoruz ki söyliyelim. Oysa ki nüfus sayımı, hükumetin gösterdiği yolda dosdoğru yapıldı mı, bunu da öğreniriz. Okula yaşmda ne kadar çocuğumuz var? Gene bilmiyoruz. Bu kadar bilgisizlığimize yabancılan güldürüyoruz. Ben, bu nüfus işinde bütün düşündüklerimi size anlatmağa kalksam, böyle bir iki yaprakhk bir betke değil koca bir kitab yazmağı göze almalıyım. Fakat, sanırım, bu kadarı da demek istediklerimi anlatmağa yeter. Öyle ise önümüzdeki birinciteşrinin 20 sinde yapılacak nüfus sayımı için şimdiden anıklanalım. Manisa saylavı KÂZIM NAMİ DURU Nüffus Sayımına dair Biz bize Değişmesinler Her sene yabancı memleketlere akın akın talebe gönderiyoruz. Gidenler bebek değil, lise bitirmiş, universiteden çıkmış genclerdir. Onlardan, uğraştıkları bilgi şubesinde derinleşmek, olgunlaşmak istiyoruz, başka birşey beklemiyoruz ve bekliyemeyiz de. Çünkü bilgi çok derin bir kuyu, yahud çok yüksek bir tepedir. İnmekle, çıkmakla bitmez. O yolda büHaziran 1935 te, tün bir ömür törpütmek lâzım. İtalyanın uzlaşma Yabancı memleketlerde okuyup ge komisyonuna vermij lenler arasmdan çoğu az veya çok mu olduğu muhtıradavaffak oluyorlar. Hiçbir şey yapamadan ışte böyle beş sene • dönenleri saymıyorum. Okumayı s>even denberidir filen I lerden bahsedeceğim. talyan işgal ve hâki t Bunlarda bir kusur göze batıyor: Ne miyeti altında bulu rede bulunmuşlarsa oranm kalıbma giri nan bu yerlere kar • yorlar. Almanyaya gitmişlerse, seiâm şı, Habeşlerin süel vermelerine varıncıya kadar Alman â hazırlıklarda bulundetlerine bürünmüş görünüyorlar. Ame duklanndan ve has • rıkaya gitmişlerse giyinmelerinde bile bir mane niyetler gös Amerikanhk ^ezıliyor. Fransadan dönen terdiklerinden, mu • ler, kullandıkları cümlelerin arasına fran kabil tedbirler al sızca kelimeler sokmadan yapamıyorlar. mak zarureti hası] Yazık ki bu yazdıklarım doğrudur. olduğu söyleniyor Bana yabancı bir yerde okuyup gelmiş du. Bahusus, Italya birini getirin, nerede bulunmuş olduğunu bu davalı toprak • hemen size söylıyebilirim. lar üzerindeki hâ • Giden çocuklar bebek olsalardı, de kımiyet halckını geğişmeleri tabiî görülürdü. ne 1908 andlaşma Halbuki bunlar aslan gibi delikanhlar eındaki hükümlere dır. Ve değişmek için çok büyüktürler. istinad ettirmekte • Bilgilerini zenginleştirmek için yabancı dir. Ualual. Var • diyarlara yolladığımız öz evlâdlanmızın, dair ve Damot ka • şekillerini değistirmiş olarak geri dönme sabalan, ötedenber | Miccertein kabilele F lerini istiyemeyiz. Kafaları ağırlaşsın. Fakat gittikleri gibi rine aiddir. Bu ka bileler ise, andlaş • gelsinler. mada tasrih edilmi, Değişmesinler. clan sahil cihetinde ki kabilelerdendir ve Habeş lmparatora Parlâmentoda Italyan Habeş bu itıbarla açıktan davatı hakkındaki »öylevlerinden birini verirken ADLtYEDE açığa Italyan tebaasından olduklan Ha bedenz. İtalyanın bu tecavüzünün önune beşistanca kabul edilmiştir. geçmek üzere konseyin her türlü ihtıyat Şeyh Musanm muhakemesi Lâkin, Italya hükumeti ilkönce ser tedbirlerini almasını ısrarla dilemekteyiz. Valde hanında bir odada bazı kim dettiği bu sebebleri sonradan bir tarafa Zira durum öyle bir hale gelmiştir ki, ülseleri başına tophyarak dini âlet etmek bırakıp, bugünkü hareketinin esbabı mu kynızin müdafaasını temın için gereken genel seferberliği daha zıyade gecıktiresuretile halkı inkılâb aleyhine teşvık ey cibesini başka türlü izah etmiştir. Şimdi, Napoli limanından her gün rek olursak, ödevimızi yapmamış oluruz. lemekten suçlu îranlı Şeyh Musanm Ağırceza mahkemesinde bakılmakta o binlerce askerle kalkan vapurlar, doğu Bu seferberliğımiz, ordumuzun hudud lan son muhakemesinde iddia makamı Afrikaya, şu veya bu andlaşmanın hü lardan uzak bulundurulması hakkında ^uçlunun cezasmı istemiş, suçlu vekıli kümlerine riayet edılmesini temin içın evvelce vermiş olduğumuz emirlen bir beraet isteğınde bulunmuş ve ış karara değil, Italyayı sömürge sahibi etmek ve veçhıle nakzetmiyecektir. Her hal ve kalmıştı. Fakat mahkeme heyeti dunkü kendi kendini idareden âciz bir ülkeye kârda Uluslar sosyetesıle sıkı bir surette elbirliği etmek hususundakı azmimizı celsede tahkikatın genişletilerek bazı şa medeniyet götürmek, düzen götürmek bu vesile ile bir kere daha teyjd ederız.» makssdile gidiyorlar. hidlerin dimenmesine Iüzjım gösterdığinImparator: Haıle Selâsiye I Lâkin, artık Habeşistan da durumu den dava başka bir güne kalmıştır. Görülüyor ki, İmparatorun verdığı teanlamış, takdir etmiştir. Ve bunun netiMaslak faciasının muhakemesi cesinde önüne geçilmez bir harb tehlı minata göre, ilân edılen seferberlik daha ziyade geciktirilmesine imkân buluna Geçen sene Maslakta dört kişinin ö kesi belirmiştir. Bu harbin mes'uliyetini kendi üzerine mıyan bir lüzum ve bir ödev telâkkı edıllümıle bıten kazanın suçluları otobüs şoförü Hakkı ile Alber Taragon hakla almak istemiyen Habeşistanın, barışı ko mektedir. rında bundan evvel Ağırceza mahkeıne rumak amacile elinden ne geldiyse yap l k l Diğert taraftan, İtalyanın durumu da, d e v l e arasmda harb ıhtımallerını kuvsinde bakılan dava sonunda otobüs şo tığını teslim etmek hakka hizmettir. U ' förünün mahkumiyetine; Alber Tarago luslar Sosyetesine Habeşistan kadar bel' vetlendırecek bir mahıyet alnuştır. ş II hht ı tm l l k a ^^ g l nun da Beledıye emrine itaat etmenıe b ğğ ş , riayet göstermiş, onun karar , , bağlamış, i yet göstermiş, onun karar aba boyun iğmeğe hazır bulunmuş f f' ««etem'zı el.mıze ald.gım.z va^ sinden para cezasıle cezalandırılmasına larına b l bü > ' u k harflerle. harbın baş adıgm. karar verilmiş ve bu karar mahkemei bir devlet daha gösterilemez. Ancak e I ^ ' Entre , v* y a h u d kı Somal. hududlarmda temyizce nakzolunmuştu. Ağırceza mah linde teyid edici kuvveti bulunm.yan Cellk s l l â h l a n n patladığmı okuyacağız. kemesi dün bu davaya bakmış; suçlu nevre kurumu bunda da birşey yapama! Netice ne olacak? Asker değilım kı yınca, Necaşi seferberlik ilân etmek zavekili söz söyliyerek nakza uyulmasını kestireyim. Ben sadece okuyuculanma istemiştir. Mahkemece nakza uyulup ruretinde kalmıştır. Seferberliği ilân ederken, Habeş Im Habeş meselesinin bir tarihçesile, bugünuyulmıyacağı hakkındaki karar verılmek paratoru, Uluslar Sosyetesi konsey baş kü durumu hazırlıyan hâdiselerin bir huüzere dava başka güne bırakılmıştır. kanına şu telgrafı çekmekle hâlâ, sulh lâsasmı yaptım. Akislerile avakıbı ne olacağı belli olperverane niyetler beslemekten vaz geçmıyan bir harbin arifesinde, «Cumhuri Tramvay delegeleri Ankaraya mediğini göstermiştir: yet» okuyuculanna ufacık bir hizmet etAdisababa 28 eylul gidiyorlar miş olduğum kanaatindeyim. Bunun hoş «Daima ve sıkı surette barışa bağlı görülmesini dılerim. Tramvay Sosyetesi Direktörü Gin olan Habeşistan, bugünkü durumun musBİTTI dorfla sosyetenin Brükseldeki merke îihane bir surette ve andlaşma mucibince Ercümend Ekrem TALV zinden gönderilen murahhas Brosens kotarılması için, konseyle elbirlıği etmekönümüzdeki hafta zarfında Ankaraya, te devam edecektir. Bununla beraber, Yunanistanda musadere edilen giderek Bayındırlık Bakanlığile yeni ko bizim banşsal durumumuza rağmen mügemiler nuşmalara başlıyacaklardır. Bayındır temadî surette asker sevketmek ve daha Atina 2 (A.A.) Hükumetin emri lık Bakanlığı tarafından feshedilen 1926 da başka hazırlıklarda bulunmak suretile üzerine geçen hafta birkaç kabctaj ge tarihli mukavelenin yerine yenisini imza günden güne vahamet kesbeden Italya misi, musadere edılmiştir. Bu gemi taylamak üzere sosyete tarafından yeni tek nın tecavüzkâr niyetlerine karşı konse falarının açlık grevi yapmak niyetinde lifler yapılacağı haber alınmıstır. yüı ciddî bir tarzda dikkat nazarını cel olduklan haber verilmektedır. Harb tehlikesi nasıl IBUGUN DEBÜ.1 çıktı ve nasıl büyüdü? Sinirlerimiz Belkisle Süleymanın ülkesinde: S Hudud ihtilâfmın içyüzü İtalyanın maksadı Harb ihtimalleri karsısında Habeşistan Bugünkü durum ir insanın bütün maddî varlığını teşkil eden unsurlar dıle gelse de, bizden neler çektiklerini bir bir sayıp dökseler, zavallı sınirlerimızin derdlerıni dinlemeğe dağlar bile dayanmaz. En önemii rolü kendi üzerine yüklenmiş olmasına rağmen cümlei asabiyemızin bizden çekmedıği yoktur. Onun tahammülıle, son haddine kadar uğraşırız. Asırlardanberi, beseriyetin icad veya keşfetmiş olduğu şeylerden yüzde doksanı sinirlerimize düşmandır. Şarab, tütün, telefon, gramofon, radyo, saatte yüz elli kilometro giden otomobiller, basın hurufatı, daha sayayım mı? Bunların hepsi de, istisnasız, sinirlerimizi harab etmeğe yanyan vasıtalardır. Midemize, barsaklarımıza, ak ve kara ciğerlerimize, bbbreklerimize, gözlerımize, kulaklanmıza verdığimiz önemi hiçbir vakit âsabımıza vermemişizdır. Ömrümüzde bir defa körleştığımız, sağır olduğumuz vaki değıldır. Mıdemızı bozma mağa, soğuk ahp cığerlerımızi hasta etrnemeğe itına ederız. Lâkın bir günde dört beş defa sinirlendiğimiz ekserij^a vakidir. Birisi bir buhran geçirir: Adam sen de! Birşey değil.. Sinir!. Der, dudak bükeriz,, omuz silkeriz. Midemize, barsağımıza dokunacak şeylerden bucak bucak kaçar, sinirimize dokunana tahammül gösteririz. Nazarımızda, sinir o derece hakirdir ki, hoslanmadığımız kimseleri çekiştırdiğimizde: Öööf!.. Sinir herifin birü. Diyerek nefretimizi meydana vururuz. Fakat, sinirlerimiz bu hırpalayışımıza, bu istihkar ve istihfafımıza karşı asla lâkayd değüdir!. Bir gün gelir, birdenbire bozuluverirler ve o zaman en kıymetli nemız varsa: Şuurumuzla duygu kabili yetimizi yok etmekle intikamların en feciini ahrlar. Ercümend Ekrem TALU Eski Türk izerleri Suriyede kıymetli eserler meydana çıkarıldı Danım a . *. a a a Karlsberger adlı Arkeoloji enstıtüsü profesörlerinden M. İn hol Harold dün sa bariki ekspresle İs tanbula gelmistır. Danimarkalı pro fesör kendisıle görüşen bir muhamrımıze demiştir ki: « Suriyede H ^ • r marda son defa yapArkeoloğ I. Harold tığımız araştırmalarla eski Türklere aid birçok eserler bul duk. Bunlar arasmda dört tane büyük arslan vardır. Bulunan eserlerin hepsi de çok kıymetlidır. Burada Müzeler Direktörü Azizle bu eserler hakkında görüşeceğim ve sonra Beyruta gideceğim.» SOSYETELERDE tzmirde vapurlardan çıkış Izmir (Özel) Limanda vapur yolcularının kayıklarla ve Pasaport iskelesine değil, vapura şatlar yanaştırılmak suretile doğrudan doğruya rıhtıma çıkmalan için llbayımız tarafından bir teşebbüste bulunulmuştur. Gümriik idaresi bunda mahzur görmektdir. Tetkıkat yapılıyor. İhtiyar dadı soruyor: Seza Hanım siz birşey yemiyecefc misiniz?.. Şimdi tokum dadı. Aman efem.. Nasıl olur, mümküniyatı yok. Affedersiniz amma.. des turun insan hasta olur. Hiç aç durulur mu?.. Ben bugün size sevdiğiniz köftelerden yaptım. Mehmed ciyak ciyak bağırıyor: Anne yatırma beni! Uyumam ben! Seninle azıcık daha öpüşelim. Ben yatağınm yanına geliyorum, orada öpüşürüz. Aman cicim, bu kadar çok öpüşmek te olur mu hiç. Gül yanaklannız solacak sonra. Dadı sen kanşma. Ben öperim annemi... Benim annemi öpmeme kimse karışamaz. Hiç kimse... Dünyanın en bü yük adamı bile!. Anladın mı Abdurrahman bile karısamaz. Kim Abdurrahman, Mehmed?. Anne bilmiyor musun sen A^durrahmanı? Dünyanın en büyük adamı Abdurrahmanı. Kim bu büyük adam) HİÇ Edebf Roman: 5 Ben gitmekte mütereddidim. Çünkü i? olmazsa senin bana bu iş için vereceğin parayı iade etmeğe imkânım olmıyacak... O parayı alacaksın yavrum. Hiçbir itiraz istemem. Eğer bu iş olmazsa ha yatında ne zaman onu ödemeğe bütçen müsaade ederse, o zaman ödersin. Sesini daha alçaltıyor: Deli, hem biz evlenecek değil miyîz?... Bu sana düğün hediyem olur. Hiç kadın kocasına borc öder mi? Sonra gitgide alçalan bir sesle ilâve ediyor: Belki ben de oraya gelirim.. Sana gelirim. Genc kadın yüzünü ona kaldırıyor. Umid ve sevincle titriyen bir sesle: Sahi mi, diyor. Sahi gelir misin?.. Evet geleceğim... Ben de oraya geleceğim... Bütün ümidim, bütün iste ğim bu. Anlıyor msun şimdi neden senin Atıf ona dönüyor: Geliverdik... Ne fena... Ne fena. Evli erkek bu sözünde pek samimî değil. Eve, misafirlere erken yetişmek istiyor. Ve zihni o kadar biran evvel evine Yazan: Suad Derviş gitmek ve karısınm muhteıriel sitemlerinden kurtulmakla meşgul ki, bir daha re gittiğini şevkle istiyorum? zaman görüşeceklerinden bahsetmeği düGenc kadın sarhoşluğa varan bir zevk şünmüyor. içinde: Seza da şimdi sormuyor. Bunu her za Sahi gelecek misin? diye takrarlı man endise ile korku ile hatırlatan daima yor. Bu yalan değil ya!.. Geleceksin de kendisi. O da bu defa sormıyacak... Ve ğil mi?... bunun için elini ona uzatarak: Çok istiyorum. Allahaısmarladık, diyor. *** Güle güle yavrum. Şimdi, otomobil süratle şerıre doğru Elini öpüyor. Hâlâ sormadı. gidiyor. Rüzgâr sert, kadın başını onun Seza yerinden kalktı, otomobilden iniomzuna dayamış, gözleri sımsıkı kapa yor. lı. Ahf yavaş bir sesle hep söyleniyor: Acaba sormıyacak mı? Canım Sezacığım biraz sabırlı ol... Neden sormuyor?.. Herşey düzelecek ve mes'ud olacağız. Kendisini bir daha görmek istemiyor Yalnız sen bana itimad et. mu?... Seni seviyorum. Seni kıskanıyo Ve bu korku ile tahammüle mecali kalrum. Sen gittiğin zaman, senden ayrıldı mıyor. Gene kendi soruyor: ğım vakit kendimi öyle yalnız hissedi Peki seni ben ne zaman göreceyorum ki!.. ğim. Ne zaman? Ha sahi konuşmadık... Pazartesi Tramvayin son istasyonuna varmadan günü Seza... otomobili durduruyorlar. Pazartesi mi?.. Bugün nedir?.. Daha perşembe!... Ve ellerini birbirine çarparak anne Perşembeden pazartesiye kadar kendisi sinin geldiğine seviniyor: ni görmek istemiyor, öyle mi?.. Yavrum benim! Seza iğiliyor ve çocuğunu kucağma Peki, diyor, pazartesi günü kaçta alarak göğsüne doğru kaldırıyor. ve nerede?.. Sonra onun yanaklanndan öperek: Burada ve altı buçukta, tıpkı bu günkü gibi... Niye uyutmadın bunu dadı? Diye soruyor. İçeriden çetrefil bir Çer Dağlara kaçacağız değil mi?.. kes telâffuzunu muhafaza eden bir ses: Gülüyor. * Niye güldün? Aman efem. Sizi görmeden mümküniyatı yok kapamadı gözlerini. Des Ağlamamak için! turun efem. Çocuk validesine basbayağı *** taaşşuk etmiş.. Ahenkli bir yürüyüşle, tıpkı bir bahar Kapıdan beyaz saçlı, altmışını geç rüzgân gibi hafif karanlığın içinde uzakmiş ihtiyar bir kadın çıkıyor. laşıyor. Saat dokuza geliyor. Yaramaz Biraz sonra onun açık renk mantosi seni. le tramvay yerindeki dıreğin altmda olKüçük Mehmed beyaz kollannı a duğunu görüyor. nasının yüzüne ve bacaklarını kollarının Ve henüz tramvay hareket etmeden bir Rus tazısı kadar şık ve ince bir oto altına sımsıkı sarmış: Gül annem, cici annem, şeker an mobil büyük caddeden şehrin içine namnem! ludan fırlıyan bir kurşun gibi dalıyor. Diye hoyrat hoyrat onun yanaklarını 2 öpüyor. Anne, anneciğim! Apartıman antresinin solundaki kü Küçük Mehmed orada yatak odası çük bir kapıdan koridora, koridordan yanın kapısmda, uzıra pijajması sarı buk tak odasma giriyorlar. lelerile duruyor. Burada biri küçük, birı büyük iki kar Anne, anne! yola var. (Arkast var.

Bu sayıdan diğer sayfalar: