23 Nisan 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 9

23 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

23 Nisan CUMHURİYET HiKAYB, MAZUMBANIN İNTİKAMI f A FAYDAU B'LGİLER Stenografi nasıl keşfolundu? 23 Nisan: Çocuk Bayramı (merakh $eyler Ayni isimde bir çok şehir Bu miithiş ve meraklı macerayı vaktile îngilterenin Berlin konsolosu Dick Brodersden dinlemiştlm. Bir akşam Dicke davetliydik. Yemekte şirin yüzlü, fakat iriyan, güçlü kuvvetli bir zenci hizmet ediyordu. Dick ona karşı gayet samimî davranıyor ve kendisini: Mazumba! Diye çağınyordu. Hepimiz bu boylu boslu ve yakışıklı Afrika delikanlısını hayretle seyrediyorduk. Dick bu takdir ve hayretimizi hissetmekte gecikmedi: Mazumbanın bana $ade bir hiz metkâr değil, sadık bir arkadaş oluşu aramızda cereyen eden acıklı ve kanlı bir mücadelenin neticesidir, dedi, bakın anlatayım. Ben bir zamanlar Afrikadaki elmas madenlerinde enspektördüm. Maiyetimde yüzlerce zenci çalışıyordu. Mazumba da onlar arasında idi. Bir gün Mazumbanın bir konserve kutusunu el mas madeninin bulunduğu yardan aşağı attığım gördüm. Derhal beynimde bir şimşek çakrı ve onun iri ve kıymettar birkaç taş kaçırmak istediğine hükmettim. Bulunduğum yerden fırlayıp konserve kutu&UBU Jaulmağa koştum. FakaA yol dolambaçh idi. Ben konserve kutusunun düştüğü noktaya gidinciye kadar hemen bir çeyrek geçmişti. Kutunun boş olduğunu gorünce zencinin diğer bir arkadaşınm benden evvel gelip elmaslan aldığına kail oldum. Bunun üzerine Mazumbaya hırsızlığını itiraf ettirebilmek için işkence yapmağa karar verdim. Onu fil derisinden bir kırbaçla adamakılh dövdürdüm. Arkası sıra sıra parmak ka hnlığmda kabardı. Bazı noktalarından da kanlar fışkırdı. Heyhat Mazumbanın ağzından tek kelime almak kabil olmuyor, zenci bir taş kadar sakin ve hare ketsiz kalmakta devam ediyordu. Belki de boş yere şüpheye düşmüştüm. Adamı serbest bıraktırdım. Arzu ve irademin haricinde sırf vazifeme fazla sadakat do layısüe yapmış olduğum bu feci hare ket sinirlerimi bozmuştu. Akşamüstü biraz dolaşmak, biraz hava almak için civardaki kırlara çıktım. Ortalık tamamile kararmak üzere idi. Artık eve dönmenin zamanı gelmişti. İki küçük tepeciğin arasında teşekkül etmiş dar bir boğazdan geçiyordum. Birden arka taraftan kafama miithiş bir darbe indi ve o anda beynimin içinde bütün dünya kiliselerinin çanlan çalmağa başladı. Gözlerimi açbğım vakit kendimi sık ve vahşi bir ormanın ortasında buldum. Ellerim, ayaklanm bağlı olarak bir a gacm dibine bırakılmıştun. Düşünmek hassamı tekrar bulunca bu hareketin intikam maksadile Mazumba tarafından yapıldığma kanaat getirdim. Son zamanlarda ondan başka kimsenin kalbini kırmamıştım ki beni böyle bir tuzağa dü şürmüş olsun! Lâkin zenci çok miithiş bir intikam plânı tertib etmişti. Gece vakti vahşi hayvanlar gelip beni burada parçalıyacaklar ve hiç kimse akıbetimden haberdar olamıyacaktı. Onun için ansızın vurduğu darbe ile bayılmamı temin etmiş, sonra sırtma yüklenerek buraya getirip bırakmıştı. Uzaklardan acı acı sesler geliyordu. Bunlar hiç şüphesiz gitgide yaklaşacaklar ve o seslerin sahibleri benim icabıma bakmakta gecikmiyeceklerdi. Bağları biraz zorlamak istedim. Çözmek, koparmak değil ya, kımıldamak bile kabil degildi. Biraz sonra pek yakınımda şiddetli bir homurtunun akisleri duyuldu. Bu bir aslan sesiydi. Ormanın hâkimlerinden biri teftişe çıkmıştı. İşin sonrasmı pek düşünmüyordum. Fakat ilk pençeyi, ilk diş darbesini yediğim vakit çok ıstırab çekecektim. O anm tahayyülü beni mahvediyordu. Homurtu birkaç defa daha tekerrür etti ve iki iiç metro ötede.. Bir çift göz.. Amma, miithiş bir çift göz!.. O anda alt tarafımda bazı acılar duydum. Tuhaf bir ıstırab, an sokmasına, bazı hayvanların kemirmesine benzeyen bir takım acılar ellerimin, bileklerimin üzerinde dolaşıyordu. Bunlardan kaçm mak için kollanmı bir parça hareket ettirmek istedim ve hayret, sevincle bir lâhza içinde ellerimin serbest kaldığını gördüm. Hemen belime davranıp bıçağımı çektim. Ayağımın iplerini hızla kestim, bir hamlede ağaca tırmandım. Miithiş gözlerin sahibi de bir saniye fasıla ile bulunduğum yere atılmıştı. Lâkin hamle boşuna gitti. Ben yerden iki metro kadar yükselmiştim. Amma, burada kalamazdım. Çünkii aslan kendisine il tihak eden dişisile birlikte ağaca çıkmağa hazırlanıyordu. Nitekim asıl gövdenin bittiği noktaya kadar geldi bile! Halbuki o zamana kadar ince olmakla be raber beni çekecek kadar sağlam görü nen bir dala atlamıştım. Bu suretle kendilerine yemeklik olmaktan kurtuldum. Kurtuldum amma, bu vaziyette sabaha kadar beklemek lâznndı. Buna taham mül edebilecek miydim? Her tarafım yorgunluktan harab ve bitkindi. Son kuvvetlerimi toplıyarak aslanlar aşağıda. ben yukanda nekadar müddet kaldım bilmiyorum. Derken ufukta altın sansı renkler peyda oldu. Şimdiye kadar hiçbir gece benim için bu kadar uzamamıştı. Bu müjdeci renklerin arkasından da sevgili güneş kendisini gösterdi. Son birer homurdanmadan sonra kan koca iki aslan sık ağaclann arasına girip kayboldular. Yavaş yavaş aşağıya indim. Mazumbanın beni bırakmış olduğu yeri sıkıca muayene ettiğim zaman küçük bir takım hayvanlann orada kaynaşmakta olduklarını gördüm. Bunlar irili ufaklı fare lerdi. Zenci beni bağlamak için kullandığı ipi fabrikadan almıştı. Bu, zeytinyağına batmlmış ince bir halattı. Onun için fareler zeytinyağın kokusuna koşmuşlar ve ipi kemire kemire kesmişler, benim kurtulmamı temin etmişlerdi. **» Direktör benim şikâyetime hacet kalmadan tahkikata başlamış ve bu işi Mazumbanın yaptığını meydana çıkarmıştı. Zenci evvelâ habahatini itiraf etmek istememişti. Fakat benim karşıma getiri lince gözlerinden iri iri yaşlar siyah yanaklarının üstüne dökülmeğe başladı. Acaba, intikamını alamadığından dolayı mı müteessir olmuştu! Yoksa yaptığı hareketten dolayı pişmanhk mı duyuyor du? Ne olursa olsun bu bir itiraftı ve direktör onu divanıharbe vererek ölüme mahkum etmek niyetindeydi. O vakit ben: Hayır, dedim, vakıâ Mazumba nın beni öldürmeğe kasdettiği muhak kaktır. Lâkin buna bizzat ben kendim sebeb oldum. Haksız yere kendisine işkence ettim. Binaenaleyh onu affediyorum. Siz de affediniz! Mazumba bu sözler üzerine önümde dizçöküp ellerimi öpmeğe başladı. îşte o dakikadan itibaren bu siyahiyi yanıma aldım. Zannederim ki bizi artık ancak ölüm ayırabilir. Amerikanın bugünkü ahalisinin ek seri kısmı Avrupadan oraya hicret ederek yerleşmiş insanlardan ibarettir. Bunlar oraya ilk gittikleri vakit tesis ettikleri şehirlere, kasabalara kendi memleketlerinin isim ve unvanlarını vermişlerdir. Bugün Amerikada Lon dra, Berlin, Liverpul, Mançister. Paris isminde birçok şehir ve kasabalar vardır. Son gunlerde Amerikada olup ta kanınız pahasma da olsa eskisine İngiliz şehir ve kasabalarının isimlerini benzetmemeğe çalışacağınıza and taşıyan şehir ve kasabalar birbirlerile icin! temasa geçmişler ve iki taraf halkının birbirlerile tanışıp konuşması için yekdiğerlerine murahhas heyetler gönderîşte 0 zamanlardanberi üzerinde çameğe karar vermişlerdir. Bu murahhas lışılan stenografi gitgide bugünkü mü heyetler ayni ismi taşıyan şehirler arakemmel haline gelmiştir. sında öyle sıkı bir münasebet teminine çalışacaktır ki birinin halkma bir felâket gelip çattığı vakit diğerinin halkı Çocuk Bayramı manen ve maddeten hemen ötekilerin intıbaları Keza konferans salonlan, okuma yaz imdadına koşacaktır. Çok iyi bir fikir, Herkülanum kasabası îtalyada Na çok güzel bir teşebbüs! poli şehri civarındadır. 79 senesinde Ve ma odaları ve saire de mükemmeliyette zü yanardağının ateş saçması neticesi yukarıkilerden aşağı kalacak derecede Asrî tellâl! gene o civarda bulunan Pompei sehrile değildirler. birlikte küller ve topraklar altında kalSenenin her mevsiminde dünyanın dört bir tarafından gelen seyyahlar eski Romanm diğer eserlerile birlikte Herkülanum harabelerini gezerler. Bu seyahatleri birçok masraf ihtiyar ederek yaparlar. Maksad mazinin eserlerini görerek okuduklan tarihi gözleri önünde canlandıımaktır. Yani siz mektebliler nasıl nazarî tarih derslerıni sene sonlarında müzelerdeki tatbıkatla tamamlıyorsanız, büyük adamlar da meraklannı bu suretle tatmin ediyorlar. Asrı hazır uleması eski medeniyetlerin eserlerini bugünküler den daha kıymetli tutuyorlar. Çünkü o zaman bugünkü kadar fennî ve ilmî vaCenubî Amerikada Bolivya hükume sıtalar ilerlememiş olduğu için o eserleri tinin birçok şehirlerinde gazete, mecyapanların onları daha güclükle meyda mua filân olmadığı için hükumet halka Kucağı hediyelerle dolu bir na getirdiklerini pek güzel takdir edi bildirmek istedığı şeyleri tellâl vasıta yavru evine dönüyor yorlar. Çocuklar, gencler, siz de çalışa sile ilân ettirirmiş. Fakat bu tellâl bi rak memleketinizi istikbale böyle güzel zim eski tellâllara benzemiyor. Son derece göze çarpacak ipekli kumaştan bir mıştır. Fakat Pompeiyi kaplıyan küller eserlerle süslü olarak bırakmağa gayret elbise giyer, sırmalı düğmeler takınır, daha az olduğu için oradan • kaçmağa ediniz!. boylu boslu bir katıra biner, eline kocafırsat bulan ahali tekrar döndükleri vaman bir boru alır, sokak sokak dolaşıp bağırmıya başlarmış. kit memleketlerini temizlemek imkânmı bulmuşlardır. Halbuki Herkülanum kaBu tellâla bazan acele satılık eşyası sabası uzun müddet küller ve topraklar olan tüccarlar, yahut evlerini, mallanm müzayedeye çıkarmak istiyenler, yaaltında kalmıştır. Ancak Onyedinci a hut kendilerine lüzumlu şeyler arayansırdan itibaren Herkülanum harabeleri lar da müracaat eder, tellâlı onlar da. meydana çıkarılmıştır. İşin tuhafı 1689 hususî surette kullanırlarmış. Bu tel senesinde sade taşlar, evler, binalar delâla hükumet muayyen bir aylık bağ ğil, ambarlarda, mutfaklarda buğdaylar, ladığı gibi, hususî iş gördürenler da incirler, pirinçler de hemen hemen oldukişlerinin kıymet ve derecesine göre bir lan gibi bulunmuşlardır. KiHübhanede ipara verirlermiş. Zavallı adam son gunse tomar halinde 3 bin kitab ve aynca lerde işlerin azlığından ve kazancm asgarî dereceye inmesinden dolayı katı 10 bin kişi alan bir tiyatro bulunmuştur. rını satmıya mecbur olmuş. Şimdi, yaTabiî o zamandanberi faaliyet gün geçyan dolaşi3rormuş!. tikçe artmıştır. Bütün evler, bahçeler ve saire harab olmaktan kurtanlmışlardır. Dikili taşlar, toplanma maydanlan, mahOnu sevenler çoktur, keme salonları, banyo yerleri, sıcak haŞarloya bak, Şarloya!.. mamlar, kulüb daireleri, sıcak ve soğuk Şu minimini aslan yavrulanna baKundurasında yoktur 1 duş daireleri, jimnastikhaneler bugünkü kın. Şimdilik ne sevimli görünü Bir parça bile boya!.. mimarlann bile hayret ve takdirini ka yorlar. Fakat büyüyünce onların 2 zanacak derecede mükemmel yapılmış' da anneleri, babaları gibi yırtıcı Mutldk ütüsüz giyer lardır. olacaklarına şüphe var mi? îtalyada son gunlerde neşrolunan bir kıtabın yazdığma gore stenografi yani bir kelimenin yalnız bazı kısımlarını yazarak muhtasar surette not tutmak usulü nun keşfı zamanımıza ve yakın bir maziye aid iş değildir. Ta Mısırlı lardan başlıyarak Yunanlılarda, Romalılarda bu esas hâkim olmuştur. Hele Romalılarda bir zaman kelimeleri ihtisar âdeti 0 derece ileri gıtmiş ki Imparator Justion resmî işlerde, kanunlar da, mahkeme kararlarında ve sairede kim ihtisar usulüne müracaat ederse cezalandırılmaları esasına aid ceza kanununa bir madde koymuş. Bu sene de nihayet bayramımıza kavuştuk. Bir hafta gülecek, eğlenecek, gezecek, tozacağız. Fakat görünüşte pek havaî görünen bu bayram hakikatte hiç te öyle değildir. Bizi gezdirir, eğlendirir, güldürürken hepimize derin bir ders vermekten geri kalmaz. Çocuğun serbestlıği, hakimiyeti ve istikbalin en kıymetli ümidı olduğu bu bayramın icad edildiği Cumhuriyet devrine kadar pek ciddî surette anlaşılamamıştı. Cumhuriyetin Türk yavrulanna ne derece ehemmıyet verdığini şundan anlavınız ki, çocuk bayramını, milletin ilk hakikî hakimiyetini ele aldığı ^ünü, Büyük Mıllet Meclisinin Ankarada açıldığı 23 nisan gününü o bayrama baslangıc yaptı. 23 nisan, milletin çektığı ıstırabların, uğradığı haksızlıkların nihayet bularak kendisinin aydmlığa ve kurtulusa cıktığı gündür. Onun için bu haftayı güle, oynıya sevinc içinde geçirirken, ağabeylerinizin, babalannızın, ecdadınızm cektiklerini düsünün ve simdi vasadığınız hür havavı CTAHATltfc ı HERKÜLANUM HARABELERİ SARLO ! c Nisan bilmecesi l 1K O siyah pantalonu!.. Hep sol kaşına iğer Başındaki melonu!.. * 3 4 Şarlonun kundurası Taşımlmaz bv' yüktür!.. Mutlaka yok parası: Hem eski, hem büyüktür!. 5 c /) Boldur onun şakası, Bize gülerek bakar!.. Dokunmadan şapkası Hatta havaya kalkar!.. Ne zaman çıksa yola Sallanıp sağa, sola, Halk etrafını bürtir!.. Bir ördek gibi yürür!.. Yavrular, Çocuk Bayramında yok&ul yaşülarımzı düşü • niknüz, onlctrı sevindiriniz! Kimse aşamaz onu, Hep komikleri yener!.. Elindeki bastonu Fırıldak gibi döner!.. * ** Ingilterede bir Şimendifer sergisi açılmıştır. Küçük yavrular bu sergideki nümuneleri bakın ne merak ve alâka ile seyrediyorlar Yukarıki boş hanelere öyle harfler kojTjnuz ki soldan sağa: 1 Denizde yaşıyan. 2 Cenub vilâyetlerimızden biri. 3 Yaşadığımız şey. 4 Vücudün et kısmı. 5 Sayı. İfade etsin ve solda birinci haneler yukarıdan aşağı okunduğu vakit te tçine girdığimiz mevsim manasına gelsin. Bu bilmecenin hal suretini yukarıki cetvelın üzerine yazarak adresinızle birlikte bıze göndermiz. Doğru halle denlerden birınciye beş lira, ikinciye iki lira, üçüncüye münasıb bir hediye, diğer yüz kişiye muhtelif mükâfatlar verilecektir. Cevablar nisanm sonuncu gününe kadar «Cumhuriyet Çocuk sahifesi» adresme gdnderılmelidîr. Geç kalanlar ve bu şarta riayet etmiyenler hediye kazanamazlar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: