29 Aralık 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

29 Aralık 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURIYET 29 Birincikânun 1936 Belçika Kralı Bürhan Feleğe son cevab Spor teşkilâtından atıldığın için hırsını yenemiyor, sağa sola hücum ediyor, iftira atıyorsun, fakat ne yapsan nafile; artık sesini kes ve otur! Bay Felek; İçine düştüğün çukurdan çıkamıya cağını anlayınca işi iftira ve tezvir sahasına döktün ve asıl meseleyi bir ta rafa bırakarak küfür ve hezeyan vadisine saptın. Sana ayni şekilde hitab e demediğimden dolayı beni mazur gör. Yalnız vakıaları ortaya koyarak zaval lılığını herkese bir defa daha göstere ceğim. Bana oğlum diye hitab ediyorsun. Aramızdaki yaş farkı, seni baba, beni oğul yapacak kadar büyük değıldir; bu fark büyük bile olsa, sen herdem taze olmak iddiasında bulunduğun için ba bahğı nasıl kabul ettiğine hayret edi yorum. Neyse babalık sıfatım mademki kabul ettin, şimdi yaptığın iftiralarm cevabmı ben oğlundan al. Arkadaşım Şazi Tezcan bana telefon ettiği vakit, şunları söylemişti: Bürhanın <Top» gazeesinde çıkan yazısım siz de almışsınız. Bürhan, bu mesele hakkmda kendisile beraber yürümek isteyip istemediğini soruyor.» Ben, bu iş hakkmda Şaziye birşey söylemeden senin matbaada olup olmadığmı sordum, orada imişsin, telefonda konuştuk. Şazinin bana söylediklerini sen de tekrar ettin. Benim sana verdiğim cevab da şu oldu: « Sen ortaya bir iddia attın, bunun ne derece doğru olduğu henüz belli değil, alâkadarlar elbette bu iddiana karşı bir cevab vereceklerdir. Biraz bek le, bakahm ne cevab çıkacak. Verilecek cevaba göre düşünürüz.> Ben, telefonda bu sözleri sana söylerken, bulunduğum odada Abidin Daver, Feridun Osman ve Murad Sertoğlu da vardı. Söylediğim sözleri onlar da ay nen duydular. Hatta Abidin Daver, bu muhavere ile alâkadar olarak kiminle konuştuğumu sordu. Senin telefon et tiğini söyledım. Sana verdiğim bu cevabı baştanbaşa tahrif ederek şu şekle sokmuşsun: «Benim sana çatar gibi görünmeme aldırma! Sureti haktan görünmek için öyle yazmak icab etti. Zaten ben sana Ber linde iken memlekete döner dönmez bu işin aykırı taraflarını tenkid ederim, dememiş miydim? Yaşarın muvaffakiyeti bunu biraz geciktirdi. İşte şimdi başladım.» Benim, sureti haktan görünerek ve sana çatar gibi bir vaziyet alarak sinsi sinsi ortalığı fesada vermem için iki yüzlü bir adam olmaklığım lâzımdır. Benim böyle olmadığımı sen de pekâlâ bilirsin amma, söylemek işine gelmez. Ben, 11 inci Olimpiyadda Türk sporcularının kazandıkları maddî ve manevî zaferin büyüklüğünü, daha biz Berlinde iken gazeteme yazdığım bir makale ile efkârı umumiyeye bildirmiş, ilk gündenberi bu işi kötülemek istiyen senin gibilere de bu vesile ile cevab vermiştim. Cumhuriyetin 18 ağustos 936 tarihli nüshasını açar ve <Bedbinlere Cevab» serlevhalı yazıyı okursan bunu anlarsm; anlarsın amma işine gel mediği için okuyamazsın. Berlinden geldikten sonra «Olimpiyadda Gör düklerim> serlevhasile yazdığım bir seri yazıda da ayni şeyleri tekrar ettim. 11 eylul 936 tarihli Cumhuriyette çıkan bir makalemden aynen şu satırları alıyorum: *Türk sporcusu Berlin Olimpiyadın da hem maddî, hem de manevî cepheden muvaffak olmuş ve memleketine iki taraflı bir kazanc elde ederek dönmüştür. Bu, necib milletimiz için öğünülecek bir neticedir ve bununla he pimiz iftihar etmeliyiz.> Dört ay evvel bu yazıları samimiyetle ve inanarak vazan bir adamın, dört ay sonra sureti haktan görünerek ve sana çatar gibi bir vaziyet alarak bu işin aleyhinde bulunmsma imkân var mıdır? Ve bana attığın iftiraya kendinden başka kimsenin inanacağmı akfm kesiyor mu? Sen, davanda tamamen haksız oldu ğunu daha ilk günden anlamıştm, bunu yürütmek için kendine bir şerik arıyor, mes'uliyeti paylaşmak istiyordun. Şimdi de, günahını taşıdığm işin içinden çıkamaymca esas mevzuu bir tarafa bırakarak şahsıma saldmyor, iftiralar e diyorsun. Sen daha Berlinde iken, orada bulunan gazeteci arkadaşları, binbir dere den su getirerek bu işin aleyhine yazı yazdırmağa teşvik ediyordun. Fakat onlar, senin gittiğin yoldan gitmediler, sen, daha orada iken bu işin muhalifi olarak yalnız başma kalmıştm, döndükten sonra da öyle kaldm. »** Yaşarm dünya şampiyonu olduğu gece Doyçlandhalle'de hased ve hırsmdan düştüğün feci vaziyeti hepimiz gördük. Vaziyetinin nekadar feci olduğu hak kmdaki sözlerime belki inanmazsın. Fakat nasıl ağlamalı bir hal aldığını Gü reş Federasyonu reisi Ahmed Fetkeriden sor. O, sana bunu daha iyi anlatır. Orada bulunan Türk gazetecileri, sporcuları, bütün Türkler sevincimizden deliye dönmüştük, birbirimizi tebrik ediyorduk. O gece aksi gibi telefon hatları bozuk olduğundan, bu şerefli ha beri vatandaşlarımıza geç kalmadan bildirmek için yıldırım telgraflar çekiyorduk. Sen ise bu haberi, gazetene şu şekilde yazıyordun: «Mes'ud bir puvan tesadüfü neticesi Yaşar, sikletinde dünya birincisi oldu.» Sen bununla da kalmadın, Atinada, bizim eski güreş antrenörü Petere, Yaşarm ğuya bir dalavereye getirilerek dünya şampiyonu olduğunu söyledin. * * * Sen hâlâ bu spor teşkilâtını kurdu ğundan, spora hizmet ettiğinden ve kongrede okunan parlak rapordan dem vur, dur. Vakıalar, her sözün ve iddianın fevkindedir. Eğer iddialann doğm olsaydı, seni kurduğunu iddia ettiğin müesseseden atmazlar, tevehhüm et, tiğin ihtısasından (!) istifade eder lerdi. Kongrede okunan parlak ra por karın doyurmaz. Çünkü lâfla peynir gemisi yürümediği gibi spor işleri hiç yürümez. Senin zayıf tarafını ben biliyorum. Spor teşkilâtmdan atılmanı bir türlü hazmedemiyorsun. Öteden beriden kulağıma bazı fısıltılar geliyor. «Ben bu teşkilâtı yıkacağım, şöyle yapacağım, böyle yapacağım» diye tafrafüruşluklar yapıyormuşsun. Hatta bu sözlere ben zer bir cevahir de Berlinde yumurtla mıştın. Basketbol maçmda, sporcular dan birine karşı ukalâlık ettin, «yarın gene bu teşkilâtın başma ben geçece ğim, sizin reisiniz olacağım. müstakbel reisinize karşı daha hürmetkâr olun» demiştin de, o da sana ağzınm paymı vermişti. Biraz hafızanı toplarsan bunu hatırlarsın. Senin maksadın, her ne pahasına o lursa olsun şimdi spor teşkilâtına çatmaktır. Sanki böylelikle yeniden bu teşkilâta girebileceğini ümid ediyorsun. Nafile ümidlenme. O kapı sana ebedi yen kapanmıştır. 1924 ve 1928 Olimpiyadlarında, Güreş Federasyonunda sen de vardın. Belki güreşçilerimiz o tarihlerde de muvaf fakiyet kazanacaklardı, fakat işin içinde senin bulunmaklığm o vakit bu şereften bizi mahrum bırakmıştır. * * * Kazanılan bir muvaffakiyeti, hem de Bir rivayete göre evlenecek, bir habere nazaran da tahttan çekilecekmiş! La Nation Belge •HP " gazetesi, Belçika İ P j l f Kralının yakında evleneceğine dair olarak Derniere Heure isimli gazetede intişar eden şu haberi naklet mektedir: «Derniere Heure gazetesi, Kralın, ya kında bir Danimarka Prensesile ni ıul Leopolde şanlanacağım haber veriyor. Mevzuubahs prenses, Prens Harard'ın kızlarından birisidir. Prens Harard, Kraliçe Astrid'in annesi Prenses înge borg'un ve Kral Onuncu Christian'ın biraderidir. Prenses Helene de SlesvigHolstein ile evli bulunan Prens Ha rard'ın beş çocuğu vardır. Kral, bu beş çocuktan, 26 yaşında bulunan Prenses Fedora Lauise'i, yahut 22 yaşında bulunan Alexandrine Lauise'i intihab etmiştir. Prenseslerin her ikisi de ailelerile birlikte Kopen hag'da oturmaktadırlar ve basit bir burjuva terbiyesile büyümüşlerdir. Prenseslerden büyüğü bir fotoğrafçı nın lâboratuarında, küçüğü mücellid likte çalışmıştır. Bu haberi veren gazetenin ilâve ettiğine göre, Kralın nişanlanması rivayeti saray mehafilinde ne teyid, ne de tekzib edilmektedir. Yalnız, Kralın, yeni sene tatilinden bilistifade Isveçe ve Danimarkaya gideceği söylenmektedir. Başka bir habere göre de Kral Leo polde, hâlâ geçen sene bir kazada ölen Kraliçe Astride'i kaybetmenin matemi içindedir ve evlenmek niyetinde değil dir. Belçika hükumeti ise Kralın, Avusturya payitahtına namzed sayılan Ar şidük Otto'nun hemşiresi Arşidüşes Adelaide'le izdivaç etmesini istemekte dir. Bu sebeble bazı îngiliz gazeteleri Kralın 6 yaşındaki oğlu Prens Bau douine lehine tahttan feragat edeceğini haber vermektelerse de buna ihtimal verilmemektedir. bir memleket ve millet şerefini müdafaa etmek, iddia ettiğin gibi bir cür'et değil, bir vazifedir. Dedikodu, senin bütün hayatınca yaptığın bir marifettir. Hergün yumurtladığın cevherler bunun birer misalidir. Mayasıl tedavisi, tam senin ağzma yaraşan bir iştir; bunu senden daha iyi yapabilecek kimse yoktur. Benim kaydırak oynadığımı bilen yok ya, kaydırak oynamak bahsinde senin yeditulâ sahibi olduğunu öğrendim. Arkadaşım Nüzhet Abbas, bu hususta bana şunları anlattı: Kaydırak, çok heyecanlı ve çok iyi bir oyundur. Hamdi Emin, Abdullah, Felek Bürhan, Said Edib, bizim Bebekteki tekkede kaydırak oynardık; bu oyunları hep Felek kazanırdı.» Azizim Felek! Görüyorsun ya! Kaydırak bahsinde de yaya kaldın! Spor teşkilâtından atıldığın için hırsını yenemiyorsun. Onun için Olimpi yad işini mütemadiyen kurcalayıp duruyorsun. Bu işi tahrik eden sensin, ağzının paymı veren de benim. Her âciz adamın yaptığı gibi, yazını gene mah keme ile beni tehdid etmekle bitiriyorsun. Mahkeme kapıları her vatandaşa açıktır. Geçen sene mahkemeden ne aldınsa, gene gidersen ayni şeyi alacağma şüphe etme. Sana tavsiye ederim, altından kal kamıyacağın ve sonunda mahcub olacağın ve bütün iddialarınm çürüdüğünü görünce şaşırıp şahsiyata dökeceğin işlere girişme. Spor teşkilâtından atılmakla bu işleri nekadar bildiğini gösterdin. Bilmediğin işlere karışma, sesini kesip otur ve hergün «Felek» sütunuada masal anlat dur. ır ir sonbahar günü Bessie ile teğmen Spenser Baltimore'da evlenmişlerdi 1920 de Prens de Galles, San Diago'da Amerikan filosunu ziyaret ediyordu, müstakbel 8 inci Edward'la Bessie ilk defa karşılaşıyordu Orkestra yeniden ağır ve güzel bir vals çalmağa başladı. Teğmen Spencer Miss Bessie'ye sordu: Danseder misiniz? Biraz.. Benimle dansetmek ister misiniz? Maalmemnuniye! Teğmen Spencer'le Miss Bessie yek diğerine o kadar iyi uymuşlar ve o kadar iyi dansediyorlardı ki diğer çiftler onları ortalarına aldılar. Herkes bu çifti büyük bir zevkle seyrediyordu. Teğmenin gözlerinde iki yıldız gibi Miss Bessie'nin gözleri parladı: Ne zaman hareket ediyorsunuz? Yarın sabah, erkenden.. Yazık. Halbuki bana denizden, seyahatten, öbür ülkelerden uzun uzadıya bahsetmenizi nekadar isterdim. Ku zum bana insan uçarken neler hisseder anlatır misınız? Insanın uçarken duyduğu en büyük his tam manasile hür ve serbest olduğu duygusudur. Bazan aşağıya bakarsınız, evler, ufacık lekeler ve insanlar noktalar gibi görünürler. Nekadar güzel! O zaman Amerika, Avrupada cere yan eden kanlı harbin akislerile meşbu du ve Amwika kadınları arasında zabitler çok moda idi. Herhalde Miss Bessie de bunun tesiri altında kalmış olacaktı ki gene tayyare zabitile çok yakından alâkadar oluyordu. Danstan sonra ikisi de balkona çıktı lar. O zaman Miss Bessie gene zabite: Bana hayatınızda yaşadığınız maceralan anlatır misiniz? diye sordu ve Spencer anlatmağa başladı. * * * Gene zabit, ta sabaha kadar hafif bir sesle Miss Bessie'ye maceralannı hikâye etti. Salonda, bu çabuk doğan arkadaslık derhal bir dedikodu mevzuu ol muştu. Artık misafirler yavaş yavaş gidiyorlardı. Onlar da ayağa kalktılar. Miss Bessie sordu: Sahiden bugün gidiyor musunuz? Evet gidiyorum. Yakında tekrar buraya dönecek misiniz? Buraya dönmek mi? Hayır... Fakat.. ??!!.. Ancak bir şartla döneceğim. Hangi şartla? Karım olmayı kabul ettiğiniz takdirde... îltifatınıza teşekkür ederim. Düşüneceğim. ve... Ve? Size neticeyi telgrafla bildirece gım. Allahaısmarladık Bessie! Gene görüşelim Spencer! Hararetle biribirlerinin elini sıktılar ve ayrıldılar. Ertesi günü Miss Bessie tanıdığı ar kadaşlarına: Bu akşam mı? Aman Nigârcığım, beni çıldırtacak misınız? Bu gece sizinle başbaşa kalmak, yemek, içmek istiyorum. Evet, sahi söylüyorum, başbaşa... Zannederim ki beni seversiniz, değil mi? Eğer beni seviyorsanız işte size bu sevgiyi bol bol söyliyecek bir gece... Anladınız mı sevgili dostum? Ah, beni deli edeceksin sevgili kadın... Seni seviyorum, çıldırasıya seviyorum. Beni saadetten çıldırtacaksm. Seni ebediyen kendime aid biliyorum. Bütün hayatımca seni yanımdan ayırmak istemiyorum. Seninle kaçmak, başka memle ketlerde mes'ud olmak... Herkesten uzak yaşamak... İşte benim idealim bu.. Dünyanın en güzel kadmile kaçmak... Bu tatlı sözlerle beni kendinize ne kadar bendettiğinizi biliyor musunuz? Dünyanın en güzel kadını benim öyle mi? Bu iltifat yalan bile olsa mukabeleye değer... Ve kadın bunları söyliyerek masadan iğildi, dudaklarını Azmiye uzattı. Sonra Azmi bu uzun öpücükle doyamıyarak kadının kollarına sarıldı ve uzun uzun öptü... Prens de Galles Amerikan Evleniyorum! dediği zaman hepsi hayret içinde kaldılar. Acaba Bessie Wallis hakikaten teğ men Spencer'i sevmiş miydi? Bunu güzel kadınm ileride bir arkadaşına söylediği şu sözler gayet iyi izah etmektedir: O vakit çok gencdim. Hayatı ve insanları tanımıyordum. Baltimore'da ta nımakta olduğum genclerin hepsi Ford otomobıllerı gıbi bırbırlerine benziyorlar filosunu ziyarete geliyordu Madajn Sımpson 1919 dı. Halbuki Spencer'de başka birşey vardı. O, diğerlerine benzemiyordu. Bu yenilik ve başkalık beni cezbetti. Ona «Gök Korsann> adını takmıştım. O akşam giydıği frak kendisine çok yakışmıştı. Çok centilmence hareket ediyordu. Açık renk gözleri ve kumral saçları beni cez betti. Sonra herşeyden evvel çok ta ce surdu. En müthiş tayyare harblerini adi bir sülün avı hikâyesi gibi anlatıyordu. Cesur, fedakâr erkekler kadınların çok çabuk sempatilerini kazanırlar. AHMED 1HSAN rarını biliyor ve sevincle karşılıyor gibi iki ateş gibi parhyordu. Masada karşısma oturur oturmaz, onr zunun üstüne kadar çıplak olan kolunu uzattı. Azminin eli üstüne koydu. Boyaya ihtiyac göstermiyecek kadar kızıl olan dudakları davetkâr bir tebessümle kıvnldı. Bir İstanbullu ve Türk olmadığını hafifçe belli eden şivesile: Ah, dostum; sevgilim, bu gece sizi nekadar özledim... Dedi. Bu tarzda hitaba hiç alışık ol" mıyan Azmi birden titriyerek: Bu sözleri benim yerimemi söylemek istiyorsunuz Nigâr? Hayır, hayır... Sabırsızlıkla bekliyordum sizi.. Şaşacağınız bir fikrim var da. Söyleyiniz bakayım, şaşacağım şey nedir? Dünyada en çok istediğiniz şey ne ise, sizi en çok memnun edebilecek şey ne ise... İşte o. Benim en çok istediğim mi? Ben artık birşey istemiyorum. Sade başıma sr zin tarafınızdan fena birşey gelmesinden korktuğum için bugünkü halime razıyım. Hayır, hayır... Korkmaymız. Ne istersenız bu akşam yapacağım. Köşe minderinin esrarı | Fakat iş öyle olmadı. Kadın kendisine karşı lâkayd davrandıkça Azmi alâkadar oldu ve adeta şiddetli bir aşka düştüğünü anladı. Bir zaman geldi ki Semahat Nigârın kendisine karşı lâkaydisinde, çekingen duruşunda nikâh kapanına düşürmek maksadı vardır. İlk zamanlar bu mak sada alayla, istihfafla bakan Azmi, son" raları bunu da mümkün görmeğe başla dı. Ve nihayet kalbini yokladığı zaman neye malolursa olsun bu kadma sahib olmanın kendisi için bir tek gaye teşkil ettiğini farketti. İstanbuldan kaçmayı, onunla uzak memleketlerde büsbütün başka bir hayat kurmayı düşünmeğe başladı. Ecnebi memleketlerinin herkesten uzak bir köşesinde tenha, asude bir vil" lâ satm almak... Bu hayali hakikate çevirebilmek için evvelâ büyük mikyasta para lâzımdı. Bu parayı başında bulun duğu müessesenin eline geçen hesabsız parasmdan ayırmayı, hususî kasasında saklamayı münasib gördü. Haftalardanberi bu paranın icab eden miktarı bulduğunu görüyor, fakat etrafında şüpheler uyandırdığının da farkında oluyordu. Bilhassa Samoilof isminde bir adamın başka firmalar nam ve hesabına çalışır ken İstanbul Millî Tütün şirketile karşr laştı. Azmiyi en kuvvetli rakib, en tehli keli düşman gibi telâkki ettiğini Azmi pekâlâ anlamış, bu adamın herşeyi yapmağa muktedir ve elinde büyük kuvvetler olan bir kurd olduğunu hissetmişti. Bu korku ile artık tasavvurunu file çıkarmak zamanmın çoktan geldiği kanaatine varmıştı. İşte o gece barda, masanın basuia oturarak bunları düşünürken sahnede bir kere daha şiddetle alkışlanan artist yanıbaşına gelince kararını ona açmayı tasarladı. Nigârı hiçbir gece bu kadar cazib, bu kadar taravetli, bu derece çevik ve şuh görmemişti. Yeni gece robu, bütün vücudünün güzelliğini olanca çıplaklığile ortaya çıkanyor, gözleri sanki Azminin ka (Arkası var) Baltimore'da çok canım da sıkıhyordu. Buradan kaçmak, hayatımı değiştir mek ve seyahat etmek istiyordum. Bütün dünyayı gezmek için içimde yenilmez ve önüne geçilmez bir arzu vardı. Teğmen Spencer gene kızdan telgrafı alır almaz derhal ebeveynile Baltimore'a gelmişti. 8 teşrinisani 1916 da Miss BesBessie'nin kocası bundan bir müddet sie ile teğmen Spencer evlendiler. sonra Amerika tebaalarının haklarmı * * * koruma vazifesile Şanghay'a gönderildi Amerika Umumî Harbe girdikten ve Bessie Vaşington'da yalnız kaldı. Bessie'nin güzelliği yeni yerleştiği Vasonra teğmen Spencer'e Amerikada çok şington'da da çok çabuk şayi olmuştu. mühim bir vazife verildi. Gene zabit gündüzlerı karısını hiç görmüyor, ak Erkekler onun için deli oluyorlardı. Güşamdan akşama eve dönüyordu. Bessie zel Madam Spencer balolara gene de evlendikten sonra büsbütün güzelleşmiş vam etmeğe baslamıştı. Fakat çok dürüst ti. Vücudü daha olgunlaşmış ve sesi da hareket ediyor ve en ufak bir flörte bile ha tatlı bir ahenk almıştı. O zamandan müsaade etmiyordu. Arkası varsonra Bessie'ye «Amerikanın en güzel Bir izah sesli kadını» ismi verildi. Prens dö Gal'le ilk karşılaşma Bir akşam gazetesi dünkii nüsha * 7 nisan 1920 günü San Diago büyük stnda tefrikamıza temas eden bir ya' bir şenlik yapıyordu. Amerika harb ge xı neşretmiştir. Bir gün evvel ki iddiamileri baştanbaşa bayraklarla donanmış larımızdan hiçbirini cerhetmiyen bu ve saf halinde demir atmış yatıvorlardı. yazı münasebetsiz bir yarışın hareket işaretidir. Gazetemizin ismini zik • Sokaklar müthiş kalabahktı. Yüksek ü~ retmiyeceğimiz böyle bir yarışa iştiniformalarını giymiş zabitler asabî asabî rak etmiyeceği tabiidir. Ancak tefridolaşıyorlar, ve bahriye silâhendazları kamız gösterilmiş olduğu gibi bir iki saf halinde dizilmiş duruyorlardı. Bu Bulgar gazetesinden alınmış değildir. safların arkasında da on binlerce kişi yer Bu husus merak ediliyorsa şimdilik biraz sabır tavsiye ederiz. almış bekliyorlardı. Birdenbire: Geliyor! diye bir ses duyuldu. Her kesin gözü denize döndü. Hakikaten ufukta bir gemi görünmüştü. Prens dö Gal'i getiren donanma geliyordu. Selâm topları atılırken herkes heyecanla bağı rışmağa başladı. Büyük Britanya Imparatorluğu Veliahdinin Amerika donanmasını resmen ziyaret etmesi hakikaten büyük bir hâdise idi. Bu sarışın ve çok güzel olduğu söylenen adam Amerika kadınlarını fazla alâkadar ediyordu. Haftalardanberi on dan, masallardaki prenslerden bahsedildiği gibi, bahsediliyordu. Dünyanın en büyük Prensinin demokrat Amerika kadınlarını fazla meşgul etmesini tabıî görmek lâzımdır. İngiliz Veliahdini görmek için sokakları doldurmus sayısız gene kız ve kadın arasında Madam Bessie Spencer de vardı. Yeni akraba olduğu bir amiralin kızile yanyana idi. Ve ona şöyle diyordu: Garib ve tıpkı masallardaki gibi bir hayat. Bu Prens sanki bir masalda yaşıyor. Hayatı bizim hayatımıza hiç benzemıyor. Kımbilir evleneceği prenses nasıl bir gene kız olacak? Bu beni çok alâkadar ediyor. Maamafih masallarda coban kızlarile evlenen prensler de var. İster misin bizlerden birini beğensin? Madam Spencer'in gözleri gene denize daldı. Ve dalgın dalgın bakmakta devam etti. Birdenbire sert bir: Hazırol! kumandası duyuldu. İngiliz Veliahdi Amerika toprağına ayak basıyordu. Nihayet bütün dünya kadınlarını alâkadar eden gene Prens rıhtıma atladı. Sıra ile Amiralin ve büyük rütbeli zabitlerin, sonra orada bulunan birkaç kadınm elini sıktı. Bunların arasında Amiralin kızile Madam Bessie Spencer de vardı. İşte o anda Prens dö Gal'in gözlerile Bessie'nin gözleri ilk defa olarak birleşti. Fakat bu bakışma ancak bir saniye kadar devam etti. Sonra Prens dö Gal yoluna devam etti. Şüphe yok ki bu anda ne ingiliz Veliahdi, ne de teğmen Spencer'in kansı günün birinde, asrın en bü yük macerasını yaşıyacaklarını akıllarına bile getirmemişlerdi.

Bu sayıdan diğer sayfalar: