17 Eylül 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4

17 Eylül 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUnTHTJK ÎTET 17 Eylul 1939 Acaba aşkmdan mı öldii? Cahid Sıdkı Tarancı Bursada bir papaz mahkemeye verildi Apandisitten Ölen bir arakadaşın ce yunun, karmakarışık yüzünün, biçimsiz nazesinden dönüyorduk. Havanın bu vücudünün hiçbir kadma sevgi ve arzu naltıcı sicaklığı, ölüm tüten ruhumuzun ilham etmiyeceğini söylediği zaman sebezginliğini vücudlerimize yayarak ba sinde yürekler parçalayıcı bir yanıklık caklarımızda derman bırakmamıştı. Bu sezerdim. Üçüncü sınıfa gelmiştik, bir nun için, yol üzerinde rasladığımız kü teşrinisani akşamıydı, mektebden çık çük kır kahvesine çölde bir vahaya koşar mış o zaman Tıbbiye Haydarpaşadaki gibi koştuk. bınada idi Kadıköyüne doğru yürüyorAsırdide bir ağacın gölğesinde, kirl duk. Rıhtım caddesine amud inen sokakve topal bir masa etrafında halka oldu lardan birinin önüne geldiğimiz zaman ğumuz zaman, hayali ıslak kirpiklerimiz Şinasi: «Buradan gidelim!» dedi. Yü de sallanan, bakışından, gülüşünden, rüdük. Ahşab ve eski bir evi göstererek: sözlerine, jestlerine ve sesinin tonuna ka «Sevgilim bu evde oturuyor!» dedi. Ben dar şahsının her tezahürü hafızamızda hayretten gözlerimi açarak: «Sevgilin dipdiri duran nasibsiz arkadaşın hatıra mi? dedim. Vay kâfir seni, demek şimsma hürmeten olacak, hiçbirimizin ağzı diye kadar benden saklıyordun ha?». mızı açmağa cesaretimiz gibi takatimiz «•Yok canım, dedi. Sevgilim dedim de de yoktu. Benimsediğimiz bu mezarhk yanlış anlama.. Kendi kendime gelin sükutu, hayatını ölümle mücadeleye vak güvey oluyorum. Güzel bir kız oturu fetmiş bir doktorun aramızda hazır bu yor demek istediro». «Daha konuşma lunan arkadaşlardan birinin akrabası dın mı?». «Ne münasebat. Fakat bil meslekî haysiyetini rencide etmiş olacak sen öyle seviyorum ki! Yalnız, sen gıdip tı ki, hayat taşan bir sesle: konuşacak ve benim aşkımı anlatacak Ne oldunuz çocuklar? dedi. Ölen sın, çünkü ben bu işi kat'iyyen becere arkadaşınıza acımanız, yanmanız tabiî mem». «Peki!» dedim ve ertesi akşam, olduğu kadar da güzel bir histir. Fakat Kadıköy kız ortamektebinin önünde bir bu teessür size dırılık fonksiyonlannızı u aşağı bir yukarı dolaşmağa ba;,ladık. nutturmamalı. Arkadaş acısı çeken yal Kızlar, çantalarını sallıya sallıya, gülerekten birer ikişer, bazan grup halinde nız siz değilsiniz, ben de... çıkıyorlardı. Nihayet, uzunboylu, etine Doktorun açık mavi gözleri bulutlanmıştı. Bizden olduğunu haykırır gibi he dolgun, sarışm bir kızı göstererek: «İş pimizin yüzümüze ayrı ayrı baktı ve son te!» dedi. Düştük kızın peşine. Bereket ra kahvesinden bir yudum alarak doku versin yalnız gidiyordu. Yanına yaklaşnaklı bir sesle bize şu hikâyeyi anlattı: mak için tenha bir yere gelmemizi bekli V «Evet.. Ben de vaktile arkadaş acı yordum. Kuşdilinde, zemini müsaid busı çekmiş bir adamım. Bundan on iki arak, adımlarımı hızlandırdım. Şmasi sene evvel Tıbbiye üçüncü sınıfmday arkadan ve yavaş yürüyordu. Küçük idım. Şinasi isminde canım gibi sevdiğim bayana yanaşarak: «Affedersiniz, de bir arkadaşım vardı. Onunla ayni ma dim, sizinle biraz konuşmak istiyordum.» hallede ayni senede doğmuştuk. İnsanın Kaşları çatılmış olarak ters ters baktı: mahallesinde ve kendisile ayni senede «Sizi tanımıyorum kü». Gülümsiyerek: doğan her çocukla arkadaş olması şart <.îyi ya, dedim, tanışmış oluruz». Cevab değildir. Şinasile beni hayat birleştirdi vermeden yürüyordu. Sükutunu kabul tediyebilirim. Ikimizin de annelerimiz titiz lâkki ederek: «Size arkadan yürüyen arve zalimdi. Babalarımız zaten sabah çı kadaşımı takdim etmek istiyordum. Sizi t kıp akşam gelen takımından oldukları çok beğeniyor ve delicesine seviyor». için, bütün gün annelerimızın göz hapsi Yosmam durdu, bir bana baktı, bir de altında ve dayak korkusile sıkılır durur başını arkaya çevirip on adım geriden geduk. Bir yolunu bulup sokağa fırladık len ve konuşmamızı uzaktan heyecan ve mı dünyalar bizimdi. Ne diyorsunuz, merakla takib eden Şinasiye baktı, sonra Şinasile ayni arsada oynadık, yanyana bana dönerek: «O arkadaşınıza söyle çember çevirdik, yemiş ağaclarına çıktık, yin de evvelâ aynaya baksın, sonra gelip bahçivanın bize doğru geldiğini görür âlemin kızına sevdalansın.» Ve yürüdü görmez beraber kaçtık, bacaklanmızı ay itti. Olduğum yerde donakaldım. Şi ni taşlar kanattı, kışın özene bezene yap nasi de koşa koşa ve pürtelâş geliyordu. tığunız kardan adamlar, yazın uçurdu Zavallı çocuğa ne söyliyebilirdim? Ev ğumuz uçurtmalar gibi şekerlerimiz ve elâ bir yalan uydurmağı düşündümse çjkolâtalarımız da müşterekti, ve tabiî de, sonra hakikatin yalandan daha kabili ânnelerimizden dayak yediğimiz zaman hazım olduğuna hükmederek hakikati işlemiş olduğumuz kabahatler de.. Aile anlatmağa karar verdim. Elimi Şinasinin vî vaziyetimiz birbirinden pek farklı ol omzuna koyarak: «Kardeşim, dedim, bu madığı için giydiğimiz elbiseler, ayak ız sana lâyık değil. Biliyor musun ne kablar da bir çeşiddi. Bizi görenler ayrı dedi? Aynaya baksın da sonra âlemin analardan doğmuş iki kardeş sanırlardı. kızına sevdalansın. Müsaadenle, kalbi Benim, Şinaside hoşuma giden şey ufak e ruhu da yüzü gibi güzel olsaydı böytefekliği, zayıf nahifliği ve hassasiyeti idi. le bayağı ve iğrenç bir şey söylemezdi. Zannederim o da benim iriyan, güçlü kuv Vazgeç.. Kız mı kalmadı?». Şinasi se vetliolmama hayrandı. Aramızdaki bu sini çıkarmadan dinledi, utanmasa ağlıfizik ayrılık, ruhî karabetlerimizin inki yacağını farkediyordum. O akşam bir şaf etmesinde belki de büyük bir rol oy daha bu meseleyi konuşmadık. Sonra da namıştır. İkimiz de iyi kalbliydik, değil Şinasi bu bahse hiç temas etmedi, yalnız mahalle çocuklarile kavga etmek, kü gittikçe sarardığını, solduğunu, yemek yiçük kızların saçlarını çekmek veya ke yemediğini, geceleri uykusuz kaldığını dilere köpeklere zulmetmek, karıncalara örüyordum. Aradan bir hafta geçmişti bile kardeşçe muamele ettiğimizi, oyun ki, bir gece, kapımız hızla çalındı, uya sahamızdan geçtikleri zaman onlara te nık olduğum için koştum. Şinasinin annereddüdsüz ve hiçbirine dokunmadan yol iydi. Oğlunun beni görmek istediğini verdiğimizi dünmüş gibi hatırlarım. Iki iöyledi. Ceketimi omzuma alarak ter miz de uysaldık, birimizin istediği şeyi ikle fırladım. Şinasi, karnınm ağrısın öteki muhakkak yapardı. Ayni mektebe dan, apandisit korkusundan şikâyet ediyazıldık, bir sırada oturduk, birbirine eş ordu. Ertesi gün gelen doktor, Şinaside defterler aldık, derslere beraber çalıştık, apandisit olduğunu, derhal hastaneye numaralarımız arka arkaya olduğu için atmasını, birkaç güne kadar ameliyat imtihanlara beraber girdik. Riyaziye ho edilmesi lâzım geldiğini söyledi. Şinasiyi camız bize «ahpap çavuşlar» lâkabmı derhal o gün hastaneye yatırdık. Bitkin takmıştı. Sınıflarımızla beraber yaşımız bir hali vardı ve ölümden bahsediyordu. da ilerledikçe, birbirimize daha şuurlu Ameliyat günü masaya yatmasına ben de Teşekkür ve daha geniş mikyasta ısınıyor, arkadaş ardım ettim, sonra kapının arkasında Büyük bir hazakatle yaptığı ameliyat lığımızı hiç bir feyezanın alıp götüremi eticeyi bekledim. Zavallınm hissi kab dolayısile kendisine minnettar kaldığım yeceği betonarme bir köprü sağlamlığına elvukuu doğruymuş. İlmî tabirile, ame operatör Zekiye samimî ve alenî teşekkavuşturuyorduk. On beş yaşmda ses iyat esnasında bir komplikasyon oldu, kürlerimi de büdirmeği borç saydım. lerimizin beraber kalınlaştığını, mahalle e Şinasiciğim, sizlere ömür, ölüverdi. Lâtif Erenel kızlarına beraber takılmağa başladığımı O zaman nasıl deli gibi olduğumu, nâzı söylemeğe lüzum yok. Yalnız, yaşı ını nasıl göz yaşlarile kucakladığımı görDavet ilerledikçe Şinasinin hassasiyeti şayani seydiniz.. Ah, az şey mi? Arkadaş bu, Cumhuriyet Müddeiumumiliğinden: hayret derecede keskinleşiyor, fizik nok bazan anneden, babadan, kardesten de İstanbula geldiği anlaşılan Göynük daha yakın olur. Şinasi benim için öy sanlarını daha acı olarak idrak ediyor du. Aynalara olan öfkesini hiç unuta leydi.. Şimdi, asıl varmak istediğim nok sorgu hâkimi Baki Saltugun âcilen mam. Odasmdaki dolabın aynası daima taya geîiyorum, doktora ve anasına, ba memurivetimize müracaati. kırıktı, ben de ona dokunmasm diye ce basına sorarsanız Şinasi apandisitten ölMEVLÎD bimde ayna taşımazdım. Liseden sonra, dü. Fakat bana sorarsanız tereddüdsüz tabiî ilimlere ve hayat esrarına karşı duy cevab veririm. «Aşkından öldü». Zira, Sadıkzade Mustafanın duğumuz müşterek temayül, Tıbbiyeye maneviyatın bünye üzerinde dehşetli teMevlidi girmemize sebeb oldu. Lisedeki bera iri vardır. Eğer Şinasi sevdiği kıza kaHazn ölümile pek genc yaşmda ebevuşsaydı, ameliyatı muvaffakiyetle netiberliğimiz devam ediyordu. Yirmi yaş, ask ve çapkmlık yaşıdır, kanımız kaynı celenirdi. Halbuki, o, ameliyat masasına diyete intikal eden merhumun aziz ruyordu, güzel bir kadın kokusu, bir çift 'atarken, içinde ölüme teslimiyet vardı. huna ithaf edilmek üzere aym on sekizine müsadif pazartesi günü öğle namayeşil göz, lezzet hazinesi bir göğüs, akıl nanın bana, ölmek istiyen ölür, yoksa zını müteakıb İstanbul Yenicamiinde çelen bir çift bacak bizi bazan günlerce ıstemıyen değil.» enei devriyei vefat mevlidi okunacaksarhoş dolaştırıyordu. Şinasinin kadın tır. Arzu edenlerin bu dinî merasime lara karşı hududsuz bir zâfı vardı. Fa ıştiıak buyurmasını rica ederiz. Hikâyesini bitiren doktorla beraber kat buna mukabil son derece mahcubdu, Merhumun ailesi kadınlarla konuşurken kızarır, bozarır, hepimizin gözlerimiz yaşarmıştı. Demin dili tutulur, renkten renge, halden hale ömdüğümüz arkadaşın da kendisine yüz B U G U N girerdi. Bunun için, Şinasi gönül işlerini ermiyen bir sevgilisi olduğunu ve bunpek beceremiyordu, zaten hiçbir kız, hiç dan çok ıztırab çektiğini biliyordum. îçibir kadın tarafından sevilmiyeceğine dair me bir şüphe girdi: Acaba bizim arkadaş Sinemasında sarsılmaz bir kanaati vardı. Küçük bo da aşkından mı öldü? Bursa (Husus) . Şehrimizde bir Katolik papazı, cürüm teşkil edecek mahiyette topoğrafik Bursa ve havalisi haritaları bulundurduğundan tevkif edilmiştir. Hâdıse şöyle olmuştur: İstanbullu bir Ermeni geçenlerde hırsızlıktan mahkum olarak Bursa hapishanesine gönderilmiş, hapishaneden de ışe gıden mahkumlarla birlikte çıkarak Yazan: SERVER BEDİ kız enstitüsü binasında çalışırken bu paMaskelere dair kat altında bu serlevhanın haber verdiğ pazla ahbab olmuştur. Ermeni, bu paSon gelen Paris hâdiseye dair tek satır yok. Bütün gazepazı dolandırmış ve onun bir miktar teyi arayorsunuz: Yok! Geçen gün bunparasmı çekmiştir. Papazm açtığı dava Soir gazetesinde kudum: lardan bırınm bir haberini okuyordum Lrmeni hakkmda yeni bir mahkumiyet (Mabadi beşinci sahifemizde) işaretin «Tam 45 milyon karanle neticelenince bu sefer Ermeni, gördüm, sahifeyi çevirince bir de ne bamüddeiumumiliğe bir ihbarda bulun nüfusu olan İngil muş ve papazm büyük kıt'ada muhtelif terede 51 milyon kayım, gazete dört sahife! İkinci, üçünharitaları bulunduğunu bildirmiştir. gaz maskesi vardır. cü, dördüncü sahifelerde de haberin maBunun üzerine müddeiumumilik arama Fakat bütün bu mas badini aradım, yok! emrile ve zabıta memurları marifetile keler İngiliz mamulâtından değildir: Garibi de şudur ki bu gazeteler birbirpapazın kilisedeki ikametgâhmı tahaır Bir kısmı Alman fabrikalarından gelmiş lerini palavracılıkla itham ederler. Söyleri ettirmiş ve filhakika bu civann bü tir. Evet, bir zamanlar Almanya, fabri dikleri yegâne dof;ru şey de bu, galiba! yük kıt'ada topoğrafik haritaları elde ekalarında yaptığı maskelerin bir kısmını Bir tatlısu frengi dilmiştir. Papaz, bu haritalan neşredeyalnız ordusu için saklıyarak geri tarafıBeyoğlunda bir ceği biı taırihî eser için hazırladığını nı ihrac ediyordu. Sivil halkı sonra dü tanıdığım vardır. soylem.şse de diğer taraftan keyfiyet Annesi Rum, ba Millî Müdafaa ve Erkânıhrbiyei Umu şünecekti. Doktor Göbbels şöyle diyebilir: bası İtalyan, büyük miyeden sorulmuştur. Sulh mahkeme« Maskemiz yok amma paramız babası da bılmem sinin verdiği bu sorma kararı üzerine Erkânıharbiyece bu haritalann cürüm var!» nedir. Halis tatlısu teşkil edecek mahiyette olduğu bildirilHarbde para kadar belki maske de lâ frengi. Fakat «Franmiştir. Papaz tevkif olunmuş ve ağırcezımdır; fakat maskenin daha çok lâzım sızım» diye geçinir. Bunun Fransız ol za mahkemesine verilmiştir. Papazm olduğu bir yer var: Politika! Sürprizler duğuna inanan pek azdır. Nitekim Franadı Antuvandır. Kendisi Uludağda yüzdeıı fada eski Manastırm bulunduğunu le dolu olan son politika hâdiseleri, en sa ile Almanya arasında harb çıkınca, ve bu havalinin tarihî vaziyetini izah e büyük darbelerin en kalın maskeler al bu zat, Almanyayı da, Fransayı da şidden bir eser neşretmek üzere bu harita tında hazırlandığını gösterdi. Politika detle tenkide başladı. Türkçe söylüyorları elde ettiğini iddia etmektedir. Ya maskesi, gaz maskesinden daha çok iş du. görüyormuş! Ben buna hayret etmekten kendimi akmda muhakemesine başlanacaktır. lamadım. Dedim ki: İki çorab arasındaki fark Bitaraflığınıza hürmet ederim. Faİstanbuldaki în kat siz hem Fransız olduğunuzu söylüyor, giliz kadınları, Po hem de Fransızların aleyhine şiddetle lonyada dövüşen atıp tutuyorsunuz! askerlere gönderil Ne çıkar? dedi, ben hür bir Franmek için çorab örüiçin büyük ve son derece cazib sızım. yorlarmış. bir tarihî roman hazırladı. Fakat harb esnasında vatan hürrjBu haberi veren yetten daha mukaddestir. arkadaş bana sordu: Ne müessir, Ben bu fikirde olmıyan bir Fransıne insanî bir hare zım. ket değil mi? O zaman dayanamadım ve şaka tonile Şu cevabı verdim: dedim ki: Evet. Demek Öyle ise, azizim, siz Fransız değil, ki Almanlar Polonrrensızsıniz! yalıların başına çorab örerlerken îngilizModaya ve keseye uygun! ler de ayaklarına çorab örüyorlar. İki Geçen gün, Be çorab arasında ne fark! yazıd meydanında Palavra harbi gaz maskesile ve elHarblerde bitaraf bisesile dolaşan bir ları kazanmak için a d a m görmüşler. palavra, düşmanı öl Kahvelerde herkes dürmek için si ayağa kalkmış. ve birbirine lâh kadar lâzımdır. merakla Muharibler, top ve ormuş: tüfek atmaktaki ma Bu da nesı? haretlerini palavra atmakta da göstermek Hava taarruzu mu için birbirlerile yarış ederler. Son harbde var? Bu adam niçin bu kıhkla dolaşıyor? Kıymetli müverrih ve edib üstad hangi tarafın bu noktada daha muvaffak Galiba idman yapıyor... Turhan Tan olduğunu söyleyecek değiliz. Kimseyi in kahvedekilerden biri izah etmiş: Bu senenin en güzel ve en nefis tarihî citmeğe niyetimiz yok. Fakat palavra har Hayır... Ben tanmm onu... Sultanromanmı üstad Turhan Tan, YENİ bi yalnız muharibler arasında değil, iriîi hmedden Veznecilere kadar hemen MECMUA için hazırlamış bulunuyor. ufaklı bazı akşam gazetelerimiz arasında her dükkâna borcu vardır... Tanınmamak da cereyan ediyor. Aman Allahım, o ne çin bu kıyafette geziyor. Günün modaatmasyon yanşı! Bunlardan bir tanesini ına da uygun! İsmini taşıyan bu roman Sultan MeSERVER BEDİ cid devrinin sefahet ve entrikalarla ahyorsunuz: Koskoca bir serlevha; fadolu hayatını muhayyel ronıanlarda raslıyamıyacağınız harikulâde maceralarla canlandıımaktadır. Tanzimat devrinin bütün safhalarını, Sivastopol harbinin heyecanlı günlerini şimdiye kadar neşredilmemiş vesikalara istinaden yazılan romanın sürükliyeceği vak'aları arasında bulacaksınız. Elliden fazla eser neşreden üstad Turhan Tanın «En güzel eserim» dediği bu şaheser tefrikayı önümüzdeki perşembe günü çıkacak olan Y E N İ Bugün saat 11 de ve 1 de tenzilâtlı halk matineleri MECMUA da mutlâka takib etmenizi hararetle tavsiye ederiz. PAZADDAN PAZAQA R A D VO aksamki program j Türkiye Radyodlfüzyon DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 183 T. A. Q. 19,74 m. 15195 T. A P. 31,70 m. 9465 Postaları Maskelere dair îki çorab arasındaki fark Palavra harbi Bir tatlı su frengi Modaya ve keseye uygun! Kcs. 120 Kw. Kcs. 20 Kw. Kcs. 20 Kw. 12,30 Program ve memleket saat ayan, 12.35 Türk müziği (Halk musikisi) 13,00 Memleket saat ayan, ajans ve meteoroloji haberleri, 13,15 Müzik (Küçük orkestra) Şef Necib Aşkın, 14.1514.30 Müzik (Dans müziği) 18,30 Program ve memleket saat ayan, 1S.35 Müzik (Pazar çayı Pl.) 19,05 Çocuk saati. lö,35 Türk müziği (Fasıl heyeti) 20,10 Müzik (Dans müziği Pl.) 20.30 Memleket saat avan, ajans ve meteoroloji haberleri, 20.45 Türk müziği. Okuyanlar: Melek Tokgöz, Mustafa Çağlar Çalanlar: Refik Persan, Kemal Niyazi Seyhun Cevdet Çağla Zühtü Bardakoğlu. ı Artaki Nihavend şarkı Koklasam saçlarını. 2 Paiz Kapancı Nihavend şarkı Gel güzelirr. Çamlıcaya. 3 Uşşak türkü Yürü dilber yürü. 4 TJşşak türkü Aman da Cevriyem aman, 5 Hızırağa Hicaz Karabatak peşrevı 6 Şevki Bey Hicaz şarkı Sen bu yerden gideli ey saçı zer, 7 Hicaz koşma Ebrulerin zahmı nihandır, 8 Rifat Bey Hicaz şarkı Sislendi hava tarfı çemenzan nem aldı. 9 Faik Bey Hicaz şarkı Ateşi suzanı firkat, ı o Nedim Bey Hicaz şarkı Yüceldikçe yüceldi. 21,30 Müzik (Riyaseti Cumhur bandosu) Şef: İhsan Künçer. 22,20 Müzik (Cazband Pl.) 22,4523 Son haberleri ve yannki program. ( TEŞEKKÜR YENİ MECMUA Üstad Turhan Tan Tehlikeli ve mide delinmesi üzerine geceyansmdan sonra Beyoğlu hastanesine müracaat eden oğlum ve kardeşimiz Mustafa Kızılhanm mühlik hastaüğını teşhıs ederek sabaha karşı kurtarıcı bir ameliyat yapan ve kendisini ve muhakkak bir ölümden kurtaran kıymetli ve vazifeşinas operatör Sadreddin Onaran, kendisine yardım eden asistan Zeki Botoz ve şefkatli ihtimamile hastalığın iyileşmesinde âmil olan hemşire Jale Urola, diğer hasta bağıcılara muhterem gazeteniz vasıtasile minnettarlık ve teşekkürlerimizi bildiririz, Vaidesi: Firdevs, kardeşi Ruhi Ahmed Kızılhan Eski \re maruf sprocularımızdan Kemal Rifat ve Meliha Rifat Kalpakçıoğ lunun ve Mediha Okerin babaları ve Zafer torpidosu ikinci kaptanı Nami Okerin kayınbabası, sabık Üsküdar Belediye müdürü ve şehir meclisi azalanndaıı ve Şarkî Karahisar Valisi Rifat Kalpakçıoğlu dün kanser hastalığından vefat etmiştir. Cenazesi 17/9/939 pazar günü öğleyiu > Çamlıca Altunîzade Yeniyoldaki evinden ka,ldırılarak Karacaahmed mezarlığına defnedilecektir. Memlekete' büyük hizmetler yapmış olan merhume Allahm rahmetini dileriz. c ÖLÜM Hududlar tehlikede... (Silâh başına) Oynıyanlâr: YILDIZ SULTAN Mireille Balin Erick Von Stroheim Pek yakında SUMER sinemasında Bugün T A K S İ M sinemasında • SES KRALI ABDÜLVEHABIN ve LEYLA MURAD' ın : FERNANDEL'in Meşhur I YAŞASIN AŞK Türkçe sözlü Arapça Şarkılı filmi BEŞ KURUŞLA DEVRİALEM Filmini görmek için Bu hafta SARA Y sinemasında LÂLE Sinemasına MERCAN ADAS JEAN GABIN MICHELE Büyük bir macera filmi ... Cenubî denizlerin unutulmaz dekorları arasında geçen hissî ve müessir bir aşk tarihçesi ... gelecek olanlar mutlaka Gaz maskeleri almalıdırlar. Çünkü : Fazla gülmekten rahatsız olmamak için maske lâzımdır. JEAN MARTET'ln romanı. Baş rollerde : Bugün saat 11 ve 1 de halk matineleri MORGAN Bir kadın kalbinde bütün beşerî ihtiraslar ... Aşkı takib eden bir cürüm Bugün saat 11 ve 1 de tenzilâth matineler. Hududlar tehlikede... (Silâh başına) Oynıyanlâr: c J F R E D E R I C MARCH ^ ^ ^ ^ « CAROLE LOMBARD YALANCILAR ŞAHI î D IZ 1/ | p t l\ •J Mireille Balin Erick Von Stroheim Pok yakında SUMER sinemasında •I Deniz muharebelerinde Denizaltı gemilerinin esrarlı maceralan, De n i z a U ı g e m î l e r 5 n e kurulan tuzaklar, müthiş ve muazzam sahneler. DENİZALTI AVCI GEMiSi Baş rollerde: Georges Bancroft Nansy Kelly Richard Green Bugün saat 11 ve 1 de tenzilâtlı halk matineleri. Baş rollerde MELEK AŞKA VEDA Joan Cravford Margaret Sullâvan Melvyn Douğlas Cahid Sıtkı Tarancı Bugiin saat 11 ve 1 de tenzilâtlı halk matineleri

Bu sayıdan diğer sayfalar: